02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? bayırda başını sevgilisinin "memelerinin"üstüne koyarak dinleniyordu. "Meme" saplantısı romanda yaygın bir örge gibi duruyor :"Gisella kovayı ineklerden birinin altına koyup sağmaya başlıyor. İneğin memesini kendi memesi gibi tutuyordu. Onu böyle eğilmiş gibi görmek iştahlandırıyordu insanı" (Senin Köylerin). Farklı bir içerikte kaleme aldığı Yoldaş’ta öne çıkarmak istediği dayanışma ve ardından sosyal adaletsizliğe tepkiyi bir proleter olan Pablo’nun kimliğiyle vermek istemesine karşın geride gene hüznün ve yalnızlığın ruhuna egemen olduğunu görmek olanaklı. Bana göre roman kişilerindeki hüzün ve yalnızlık Pavese’nin kendisinden yansıyandır. Özyaşamsal içerikteki romanlarının büyüsü, sanıyorum, Pavese’nin kişileriyle birebir özdeşleşmesidir. O karamsar ve ruhsal, belki de fiziksel (çünkü astım hastasıydı) bunalımı sık sık ölüme ve intihara çağrı çıkarmasına neden olmuştur. Yaşadığı fırtınalı aşk ilişkileri onun yaşamla olan bağını koparmıştı. Yaşamdan bıktığının işaretlerini hemen hemen tüm romanlarında veren yazar Yoldaş’ta "köpekler gibi yalnız"olduğunu ve "her şeyden bıkmış"olduğunu; "niçin kendisini bir köpek gibi" duyumsadığını "şu ara başkalarıyla"ilgilenmediğini anlamak istiyordu. YALNIZLIKLAR VE BUNALIMLAR Cesare Pavese Torino’ya yakın bir köyde doğdu. Oradaki çiftlikte çocukluk ve ilk gençlik yıllarını yaşadı. Babası ölünce kente taşındı ailesiyle birlikte. Köye her zaman bir özlem duydu ve romanlarında sıkça köyden söz etti. Kentin karmaşasından kurtulmak için köye sığındı sık sık. Siyasal anlayışında bir antifaşistti ve bu nedenle bir yıl tutukevinde yatmıştı. Yoğun bir yazarlık kariyeri varken 26 Ağustos 1950 günü uyku hapı alarak intihar etti bir otel odasında. Yalnızlıkların ve bunalımların adamı Pavese, Leopardi’yi acıya alışamamakla eleştirirken kendisi yalnızlığa ve acıya yenik düşmüş ve intihar etmiştir. Oysa Leopardi birçok kez girişimde bulunmuş ama etmemiştir. Pavese, 1. Ocak 1940’da "Sanatım için yaşayarak kafa dirliğine kavuştum. Öte yandan ölümden korkar oldum, bedenimin bana bir oyun oynamasından ödüm kopuyor"(Yaşama Uğraşı) der. Yazarın, sanırım, intihar etmesinde doyumsuz oluşunun da payı vardır. ". . . insan bir şeyi inatla isterse, onu elde eder. Korkunç olan, istediğimiz şeyi elde ettikten sonra ondan bıkmamızdır"(Yaşama Uğraşı). Bir yılda iki kez intiharı düşünüyor. Oysa beğenilen, hayranlık duyulan bir insan. İntihara neden olabilecek bir olumsuzluk yok ama "yalnızlık" temel sorun. Yalnız olmamak insanlar içinde olmak anlamına gelmez. İnsanlar içinde de yalnız olunabiliyor. Çevresindeki insanların övgüsü yalnızlığını gidermiyor. Çünkü içindeki boşluğu aydınlatacak bir "hayat kıvılcımı hâlâ yok". Çok daha etkin biçimde öteki romanlarında dile getirdiği yaşam felsefesindeki karamsar düğümleri görebiliyoruz : "Yaz güneşinden, bu güçlü ışıktan, bereketli doğadan daha çok ölüm kokan hiçbir şey yok(. . . )Havayı soluyorsun, ormanı dinliyorsun ve ağaçların da, hayvanların da umurunda bile olmadığını fark ediyorsun. Her şey yaşıyor ve kendini tüketiyor. Doğa ölümdür" (Tepelerdeki Şeytan). Ya da "Yaşamda SAYFA 10 bağlanacak hiçbir şey bulamadım"(Yalnız Kadınlar Arasında). Pavese sanki intihar kararını daha doğmadan, ya da doğar doğmaz vermişti. "Ölmek beni korkutmadı. Güç olan yaşamak" (Tepedeki Şeytan). "Canıma kıymak için havaların açmasını bekliyorum, yağmurda gömülmek istemiyorum"(Yalnız Kadınlar Arasında). Pavese’nin Ağustos ayında intihar ettiğini unutmayalım! İntihar etmek insanın elinde olmayabilir. "Kötülüğün, ölümün. . . bizden gelmediğini anladım, onları yaratan biz değiliz. . . " (Tepedeki Şeytan). Doğa (yazgı) ile bir hesaplaşması var. Ancak etkin biçimde, örneğin Leopardi gibi, doğayla savaşımını göremiyoruz. Yazgıcılığının olduğu sanki belli "Her şey yazılmıştı. Ölüm kararını veren kendimiz değildik"(Tepelerdeki Şeytan). Leopardi için "yazgı" "üvey ana"dır. Pavese için yazgı "yaltaklanan bir köpektir;ne yapsak uzaklaştıramayız" (Yaşama Uğraşı). Yazgıdan yana olduğu gibi insandan yana da yalnızdır insan. Örneğin, kimsenin umurunda olmayacaktı: "Birinin ormanın içinde boğazlasalardı, (. . . ) gerçekten olağanüstü bir şey mi ti daha" (Yoldaş). Ya da "... bir insanın bir başka insanı kendisinden daha fazla sevebileceğine karar verdiğim akşamı düşündüğümü anladım. Oysa gerçek isteğimin dışarı çıkmak, dünyaya adım atmak olduğunu, adım atabilmek için de böyle bir gerekçe, böyle bir bahane gerektiğini kendim de biliyordum" (Yalnız Kadınlar Arasında). "Yaşamak için her şey yapılır... Ama çalışarak yaşamak daha kolay değil mi?" (Yalnız Kadınlar Arasında). DRAMATİK OLAYLAR Pavese’nin içtenlikli karamsarlığı yer yer kimi pırıltılarla aydınlanmışsa da yanı başında birebir yaşadığı dramatik olaylar umarsızlığını derinleştirmiştir. 1926’da çok sevdiği okul arkadaşı Elio Baraldi bir tabanca kurşunuyla intihar ediyordu. Birkaç hafta sonra kendisi de dener ama beceremez. Ne ki üç yıl sonra bir başka arkadaşı Carlo Predella da intihar eder. Senin Köylerin’in kahramanı Berto, temelde kendine güveni olan, kararlı ve yaşamı kavramasını bilen biri olmasına karşın yaşam önünde yenik düşen biridir. Köykent ikileminde ortaya konulmak istenen Cesare Pavese Torino’ya yakın bir köyde doğdu. Oradaki çiftlikte çocukluk ve ilk gençlik yıllarını yaşadı. Babası ölünce kente taşındı ailesiyle birlikte. Köye her zaman bir özlem duydu ve romanlarında sıkça köyden söz etti. Kentin karmaşasından kurtulmak için köye sığındı sık sık. Siyasal anlayışında bir antifaşistti ve bu nedenle bir yıl tutukevinde yatmıştı. Yoğun bir yazarlık kariyeri varken 26 Ağustos 1950 günü uyku hapı alarak intihar etti bir otel odasında. mı taşır. Bir başka deyişle mit/düş dünyasına dönüşü. "Tepe" imgesi yazarın çocukluk anılarını diri tutacak bir araç olarak kullanılmıştır. Bu bağlamda roman kahramanı ve onunla birlikte Pavese yaşam uğraşından uzaklaşan ve ardından olgunlaşmayı bilerek reddeden ve yenilgiyi kabullenen biri olarak karşımıza çıkar. İçindeki egemen inanç, özdekçi bir yaklaşımla herşeyin yok olup gideceği yönündeki inancıdır. Çünkü Tanrı’nın bile önemsediği olgu yaşam değil, ölümdür. Sonuç umut kırıcıdır: "Yalnız ölüler, barış (huzur) içindeler; yalnızca onlar için savaş (kavga) bitmiştir gerçekten" (Tepedeki Ev). Ölüm kurtuluştur. Tepelerdeki Şeytan, da Pavese gene "insan"ı aramaktadır. Yoz dünyaya karşı sağlıklı, eldeğmemiş bir dünya ve o dünyanın insanını aramaktadır. Yoz dünya, kent dünyası; eldeğmemiş dünya, köydür. Ne var ki romanın kahramanı, Poli, giderek Pavese’ye benzemektedir. Varoluşu üstüne inen karabasanın altında inlemektedir. Poli de boynunu ölümün ilmiğine direnmeden uzatacaktır:"Neyse ki yakında bu zulüm bitecektir". (Tepelerdeki Şeytan). Tepedeki Ev ve bu romandaki ana örge, yalnızlık ve çaresizliğin üstesinden gelemeyenlerin hedefleri ancak "ölüm"olabilir, anlayışıdır. Yalnız Kadınlar Arasında’da buraya dek saydığımız tüm örgeler söz konusu. Ve bir tek tümceyle özetlemek istersek romanın özünü romanın kahramanlarından birinin söylediği gibi "dünyanın duyarsızlığı karşısında kusacağım geliyor" oluşturmuştur. 1950’de Ay ve Şenlikler’i yazar. Köy de artık aradığı huzuru kendisine sunmaz. Roman sonuç bildirgesi gibidir. Tüm yaşam felsefesinin özetidir. Temel soru şudur : "Yaşam nedir?" Yanıt: "Ölüme yapılan bir yolculuktur". UMUTSUZLUK DORUKTA... Son romanında umutsuzluk doruğa ulaşmıştır. Tüm romanlarında gel gitler olmasına karşın Pavese’de olumluluk, güler yüzlülük yakalamak olanaksız gibidir. Kıvılcım örneği yer yer parlayan ışık sönsün diye elinden geleni yapmıştır sanki yazar. Karamsarlığı üzerinde tüm eleştirmenlerin birleştiğini söylemek yanlış olmaz sanırım. Ve giderek yoğunlaşan karamsarlığının umutsuz kapılara yönelmesinde yıllar içinde yaşadığı tarihsel (Birinci ve İkinci Dünya Savaşı ve yirmi yıl süren faşizm dönemi), toplumsal çalkantıların neden olduğu olumsuzluklar ve faşizmin baskısı altındaki ekinsel çıkmazların etkisinin var olduğunu kabul etmek gerek. Ancak Pavese mi kahramanlarını etkiledi yoksa kahramanları mı? diye sormak da yarar var sanırım. Ne var ki başta yaptığımız bir saptama (Pavese doğmadan intiharı düşünmüştü)yazarın roman kahramanlarını giderek yoğunlaşan bir bunalıma girmeleri için koşullandırdığı yönündeki inancımızı doğrular niteliktedir. Kendisine seçeceği yolda haklılığına tanıklık edecek kişiler aramış olduğu içindir belki de kahramanlarına bu kadar çok yüklenmek istemiş olması diye, aklımızdan geçmiyor da değil... Kırk iki yıllık kısa bir yaşam süreci içinde aynadaki Pavese ile başbaşa kalan Pavese kendilerine eşlik etsin diye üçüncü bir kişi olarak ‘Ölüm’ü seçmiştir. İnsanlığa son iletisi gene 1950’de yazdığı bir şiirde olduğu gibidir: "Ölüm gelecek gözlerini alacak". ? KİTAP SAYI 886 olacağını sanıyorsun?Ölünün çevresinde ağustos böceklerinin susacağını, biriken kan gölünün bir tükürükten fazla değeri olacağını mı sanıyorsun?" (Tepelerdeki Şeytan). İnsanların aymazlığına bir gönderme yapan Pavese Yoldaş’taki kahramanının ağzından "Çırılçıplak masaya yatırılmış bir çocuk gibiydim; annesi, kızkardeşleri evden çıkıp gidiyorlardı. Başımı saklıyor, bunaldıkça bunalıyordum"(Yoldaş) der. "Yaşamın zor olduğunu biliyordum"(Yalnız Kadınlar Arasında). Bu karamsarlığın içine yer yer serpiştirilmiş iyimserlik çağrıştıran ve geleceğe dönük tasarımlarıyla insana yaşam sevinci veren ve yaşama bağlayan satırların yer aldığını da görmek gerekir. Değişmek istenci taşımak ve bu istenci yaşamın önüne koymak yaşama asılmak anlamına gelir: "Dünyanın büyük olduğunu ve değişmek istediğimi? Dünyayı dolaşıp değişmek istediğimi? O sabah yalnızca, bir şeyler yapmam gerektiğini biliyordum. Gerisi gelecek seçeneklerin birden fazlalığı karşısında gene de yalnız olanların bir tek aydınlar olmadığı gerçeğini öne sürer. Güzel Yaz’ın Ginia’sı da Berto gibi, bu kez kent ortamında, yaşamı heyecan ve coşkuyla karşılamış olmasına karşın yaşam karşısında yenik düşmüş bir yaratıktır, tıpkı Stefano gibi. Toplumun her katmanından insanın yaşamla baş edemeyeceğinin bilinmesini ister gibi bir yaklaşımı vardır Pavese’nin. Ne ki Yoldaş’taki Pablo yaşama, çalışma hayatına alıştığı gibi yalnızlığa da alışır. Arkasında onu destekleyen bir güç vardır ama o güce olan güveni sarsılmaya başladığı andan sonra Pablo öteki roman kahramanları gibi yalnızdır. Tepedeki Ev’deki ikilem Pavese’nin derin bir çelişkisinin; kendini gerçekleştirmek ya da daha anlaşılır ifadesiyle, kendini kanıtlamanın farklı yollarını denemek istediğinin anlatımıdır: Uğraş vererek mi yaşamak yoksa kendini dinleyerek mi yaşamak... Kendini dinlemek çocukluk anılarına sığınmak anla CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle