Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
B U L M A C A 1 A 2 B 3 G 4 F İLKER MUMCUOĞLU 5 D 6 E 7 G 8 M 9 H 10 K 11 K 12 B 13 E 14 F 15 B 16 B 17 C 18 C 19 D 20 K 21 A 22 F 23 A 24 F 25 D 26 E 27 C 28 F 29 K 30 I 31 G 32 H 33 D 34 E 35 H 36 F 37 D 38 K 39 D Feyza HEPÇİLİNGİRLER 6 Şubat Salı nne (görevliye): “Hot chocolate var mı?” Kız (annesine, sinirli bir ses tonuyla): “‘Hot chocolate’ deme; ‘sıcak çikolata’ de”. Armada alışveriş merkezinde, Remzi Kitabevi’nin “kafe”sinde geçmiş bu konuşma. Joshua Bear, aktarırken, “Yorum yok” demiş. Doğru. Yoruma gerek yok. Ama bir anadüşünce kendiliğinden çıkmıyor mu? Çocuğu eğitmek için işe anne babasından başlamak yerine, anne babaları eğitmek için işe çocuktan başlanmalı artık. Türkçe Günlükleri tuklarını sandıkları özgürlüğün tadını ancak böyle çıkaracaklarını düşünen, yüksek topuklu ayakkabıları, parıltılı giysileri, ağır gece makyajları ile genç kadınlar... Köşe başında satılan erik rakısından küçük bir kadehi başlarına diktikten sonra fabrikanın yolunu tutan işçi delikanlılar... Garın içindeki görüntü ise Fellini’nin filmlerinden alınmış gibi. Bir duvar dibinde birbirinin üstüne yığılarak uyumuş kadınlı erkekli bir grup... Bilet gişelerinin arasındaki mermer setin üzerine ölü gibi uzanmış adamlar... Bir köşede radyo dinleyen gençler, onların yanında aynı radyonun müziğine uyarak, tek başına, gözleri yarı kapalı, dans eden bir genç kız, onu seyrederken uyuyakalmış sevgilisi... Dedim ya, Fellini’nin filmleri gibiydi. Bütün bunlar nereden aklıma geldi? Ümit Yaşar Işıkhan “Netekim” üst başlığıyla yayımladığı “12 Eylül Şiirleri”ni göndermiş. “Önce”si, “Aşk Vardı”, “Sonra”sı, “Aşktan Sonra Hüzün” adını taşıyan iki ayrı kitap. Bu adları açıklayan şiiri de kitaplardan birinin arkasında buldum: “Bir yerlerde bir yanlışlık vardı, yanlış biz değildik / Çocuktuk yurtseverdik / Her rıhtıma bizi çeken, oyunlarımız kadar kutsal / Özlediğimiz aşk vardı onu da hep gizlerdik”. 40 G 41 A 42 A 43 D 44 K 45 K 46 J 47 E 48 D 49 M 50 G 51 E 52 E 53 G 54 C 55 I 56 I 57 E 58 C 59 C 60 L 61 I H 62 F 63 F 64 K 65 H 66 I 67 B 68 K 69 K 70 F 71 M 72 M A 73 C 74 I 75 E 76 J 77 M 78 G 79 F 80 E Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa, bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru Orhan Tüleylioğlu’nun bir şiir kitabının adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse, aynı kitaptan bir alıntı ve kitabın çıktığı yayınevinin adı ortaya çıkacaktır. 7 Şubat Çarşamba TV Tanımlar ve sözcükleriniz: A. Müstesna. 1 21 23 41 42 B. ‘Küçük ney. 16 15 2 67 12 C. Almanya’nın Saksonya eyaletinde bir kent. 58 27 59 73 54 18 17 D. Tarımı ve kırsal kesimi kendilerine özgü ve birbirine bağlı iktisadi ve toplumsal bütünler olarak gören ve açıklayan ideoloji. 33 43 19 39 48 37 25 5 E. “II. James Bond” aktörü. 13 51 26 47 34 57 75 80 52 6 F. “Tek Boynuzlu At”, “Ağ” ve “İtalyan Kızı” adlı yapıtları da olan, İrlandalı kadın edebiyatçı. 4 79 63 70 62 24 69 14 22 28 36 G. “Rudolf ...” (1982’de Avusturya yurttaşlığına geçen, Tatar asıllı Sovyet dansçı). 40 53 3 78 50 31 7 H. “... Efrasyab” (“Efrasyab’ın kılıcı” ya da “şarap bardağının pırıltısı” anlamındaki deyim). 32 35 65 9 I. İçinde katı bir madde erimiş bulunan sıvı. 66 74 61 30 56 55 J. Ünlü bir spor kulübümüzü simgeleyen harfler. 46 76 K. “Artık çevreden değil, piyasadan söz etmek; okuyarak, tadına vararak değil, pazarlıkta uyuşarak bir şeyler elde etmek zamanıdır” diyen şair. 20 45 10 68 38 44 64 29 11 L. “... Vitamini” (Cemal Süreya’nın bir şiiri). 60 M. Haylaz, serseri, hayta. 49 77 8 71 72 kanallarımızdan birinde “Binbir Gece” adında, ilk bölümündeki ahlaksız teklifle epeyce konuşulmuş bir dizi sürüyor şu sıralar. Çocuklara o dizi izlettirilmesin, aman! Bu fırsat değerlendirilip “Binbir Gece Masalları”nı okumaları sağlanabilir ama. İnsanı bugünün çocuklarını kıskanacak durumlara sürükleyen bir kitaptan. Hem de kim yazmış kitabı? Sennur Sezer. Bir de Mustafa Delioğlu resimlemiş mi? Dokuz yaş üzeri çocuklar için hazırlanan, bakmalara doyulmayacak güzellikteki kitap, Büyülü Fener Yayınları arasında çıktı. “Asıl ‘Binbir Gece’ bu işte!” diye bu masallarla tanışmaları pek kolay sağlanabilir çocukların. “Fırsat eğitimi” dedikleri böyle bir şey olmalı ya da benim şimdi filmin adında da masalların adında da “binbir” diye yazılan sözcüğün aslında “bin bir” diye yazılması gerektiğini söylemem. Bu da fırsat eğitimi! Sayılar gerekli görüldüğü yerlerde yazıyla yazılabilir; ama parayla ilgili belgeler söz konusu olmadığında sayıların her sözcüğü ayrı yazılır: on iki, otuz dört, yüz on sekiz, dört bin üç yüz yirmi iki gibi. (Ayrıca belirtmek gerekmez; ama yine de söyleyelim: Parayla ilgili belgelerde, yalnız onlarda bitişik yazılır: sekizyüzonüç gibi.) Sözü hazır sayılara getirmişken tarihlerle, daha doğrusu, yıllarla ilgili sık yapılan bir hataya da değinmeli. Kâzım Karabaş anımsatmıştı. İsmail Cem’in ölümü nedeniyle, “İsmail Cem 1974’lü yıllarda TRT Genel Müdürlüğü yaptı.” gibi sözler edilmiş yine. “1974’lü yıllar,1985’li yıllar” denmez elbette. “1970’li yıllar”, “1980’li yıllar” olabilir; çünkü on yılı içeren bir çokluktan söz ediyoruz böyle dediğimizde. Oysa sözgelimi, 1974 tek bir yıldır. Birkaç tane 1974 yılı yok ki “1974’lü yıllar” diyelim. 10 Şubat Cumartesi Z 9 Şubat Cuma Ü 887. sayının çözümü: A. KENTER, B. AĞIZ İÇİNDE DİL GİBİ, C. DAĞ BAŞI, D. İVGİ, E. RAKILARI, F. ANNA KARENİNA, G. YARIN YARIN, H. DSP, I. EĞE, J. MARPUÇ, K. İS, L. RIH. Şiir: “Gerçeğin şarabını içirir / Karnındaki tapınağa / Sevgilim deyip uzandığın / Bahar. Dikenler Sarayı” mit Yaşar Işıkhan’la birlikte, 1990’da Yugoslavya’ya gitmiştik. Henüz parçalanmamıştı Yugoslavya; ancak kısa bir süre sonra patlayacak iç savaşın belirtileri her yerde görülmeye başlamıştı. Biz Balkan Yazarlar Toplantısı için davet edilmiştik; ama katıldığımız edebiyat etkinliklerinin yanı sıra, çökmekte olan bir düzenin insanları oradan oraya nasıl savurduğuna da tanıklık ediyorduk. Din; yani Hıristiyanlık birden önem kazanmıştı. Sözgelimi, Balkan ülkelerinden gelmiş şairlerin şiirlerini okuyacakları toplantının öncesinde kilise korosu ilahiler söylüyordu. Hele Belgrat Garı’nın bir alaca sabah görüntüsü var ki hâlâ gözümün önünde. Şafak henüz sökmeye başlamışken trenden inen, bütün günü çalışarak geçirmek üzere fabrikalara değil, bir dans partisine gidiyormuş gibi giyinmiş; kavuş ehra Ünüvar, cilveli kahve ile ilgili açıklamayla birlikte “Cilveli Kahve” adını taşıyan öykü kitabını da göndermiş. Yerel ağız özelliklerinin edebiyata taşınmasını severiz, sevmeyiz; o ayrı konu; ama daha ilk öyküyü okumaya başladığımız anda kitabın sesli ve görüntülü bir durum aldığını görmezden gelemeyiz. Konuşan kadınların, delikanlının sesini duyduğumuz gibi, kendilerini de görüyoruz sanki. Tütün dizen şu kadınlara bir kulak verin hele: “‘Hadi le git şurdan. Senin keyfin denk de oynaşcek yer arıyon,’ dedi Molla Ayşe. ‘Valla yalan değil, gazetelee yazıyo. Yarın bi tane getirem de görün,’ deyip de ciddi ciddi yüzlerine bakınca çocuk, hepsi donup kaldılar. Birkaç saniye sessizlik top gibi patladı, ağırlaştı. Rukiye, ‘Of, gözü kör olasıca iğne of, barmamı ikiye yardı gız,’ diye sızlanınca herkes sıçrar gibi oldu. Rukiye, irice bir tütün yaprağının damarını ikiye katlayıp çıt diye kırdı, sıktığı acı suyu, kanayan parmağına tentürdiyot basar gibi bastı. Yüzünü acı ile buruşturdu. ‘Hangi gâvur kalkıştı acaba gine?’ dedi. Aklı savaştaydı. Hangisi olur Urkiye, Yonan’dır, Yonan,’ dedi Hatice Kadın. Iraz’ın Fadime dayanamadı, ‘Gız anam, bu Yonan gâvurunun ne alıp veremediği va bizlen?’ diye sordu. Gülsüm, ‘Ne alıp veremediği olcek, eski tefterleri garıştırıyo körolasıca,’ dedi.” 11 Şubat Pazar H angi şampuanların reklamlarıdır, pek bilmiyorum; ama birinde, “Beş yaşındaki ufak kızım” diyor. Beş yaşındaki kızın “ufak” olduğunu ayrıca belirtmeye gerek var mı? Beş yaşında olup da “büyük” olan olmadığına göre, yok. Ötekinde de “koparak” sözcüğüne özel vurgu yapılıyor ve o şampuanın “koparak dökülmelerde” yüzde 93’e varan azalma sağladığı söyleniyor. Kopmadan nasıl dökülebilir saç? Gereksiz sözcük kullanmak da anlatım kusuru sayılır Türkçede. ? feyzahep@gmail.com Yıldız Teknik Üniversitesi Türk Dili Böl. Çukursaray Binası Kat: 2 Barbaros Bulvarı 34349 Yıldız / İST. CUMHURİYET KİTAP SAYI 888 SAYFA 39