05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Vitrindekiler Suna Korad/ Prof. Dr. Pars Tuğlacı/ Etik Yayınları/ 126 s. “Tarih boyunca genellikle şairler, ressamlar, müzik ve tiyatro sanatçıları, kendi etkili ve duyarlı faaliyetleriyle dünya insanlarının sevgi ve barış içinde yaşamaları açısından çaba harcamış oldukları bir gerçektir. Sanatın milliyeti olamayacağı bilinmektedir. Sanat alanındaki dünyaca ünlü yeteneklerin asılları ne olursa olsun, meydana getirdikleri eserleriyle, davranışlarıyla bütün dünya insanlarına hitap ederler. Onların bıraktıkları, aslında bütün insanlığın malıdır. Bu anlamda Suna’mız, ebediyen yaşayacaktır.” Prof. Dr. Pars Tuğlacı, Suna Korad’ın yaşamını anlatıyor. Edebiyatımızda Müstear İsimler/ Tahsin Yıldırım/ Selis Kitaplar/ 528 s. Şairlerin, âşıkların ve edebiyatla uğraşan diğer kişilerin yapıtlarında, kendi isimlerini farklı gerekçelerle de olsa saklayıp yerine değişik adlar aldığı sembolik kelimelere mahlas, müstear isim denir. Şemsettin Sami sözlüğünde bu kelime için “muvakkaten kullanılmak üzere alınmış olan” karşılığını verir. Müstear isimler her zaman dikkat çekmekle beraber bazen polemik boyutuna gelmiş, bazen hoş bir anı olarak kalmış, bazen de unutulanlar arasına karışmıştır. Arap edebiyatında kullanılmış bu sembolik isimler, daha sonra İran edebiyatına geçmiş ve oradan da Türk edebiyatında kullanmaya başlanmıştır. Ancak eski Türk edebiyatında benzeri sembolik kelimelerin kullanıldığı da bilinmektedir. Müstear isimler zamanla öyle yaygınlaşmıştır ki kimi zaman yazarların, şairlerin gerçek adı unutulmuş, takma adları ön plana çıkmıştır. Bu yapıt, Türk edebiyatında müstear isimleri inceliyor. Senfonik Kişilik/ Vişne Korkmaz/ Alev Yayıncılık/ 322 s. “‘Senfonik Kişilik’ kavramını yeniden düşünmek gerekiyor. Bu kavram toplumsallığı ifade etmektedir, üstelik Rus siyasal düşünce tarihi eleştirilerini hatırlarsak Aristoteles ve Rousseau’nun okunmadığı topraklarda gelişmiştir. Bu kadarı bile, ideallerin tek bir kurumsal ve tarihsel gelişimi olmadığını göstermesi bile, geç modernizmin, modernizm sonrası söylemlerin sorunlarıyla boğuşan bizim açımızdan önemlidir; çünkü siyasal başarı amacından kısmen bağımsız, bağımsız olması gereken bir eylem alanını toplumsal taleplerimiz için özgür bırakmaktadır.” Bu kitapta Vişne Korkmaz, ‘senfonik kişilik’ kavramını irdeliyor. SAYFA 34 Ruhun Yeni Hastalıkları/ Julia Kristeva/ Çev.: Nilgün Tutal/ Ayrıntı Yay./ 254 s. Julia Kristeva’ya göre modern insan, analistten psişik aygıtını tamir etmesini beklemektedir. Kristeva bu sorunsalın izini, Jeanne Guyon gibi bir XVII. yüzyıl gizemcisinde; Germaine de Staël gibi daha XVIII. yüzyılda entelektüel figür olarak yerini alan bir kadının şöhret ve yas tutkusunda; çağın isteriği dediği Sabine Spielrein’ın temsile başkaldıran bedensel hafıza olmasında; depresyonun dilini kadınlık konumuyla birleştiren Helene Deutsche’nin açık yapısında sürüyor. Ama temsil, aşk ve özdeşleşme konusundaki sorgulamaları bu tanılarını derinleştiriyor. Bu derinleşmenin uğraklığında HıristiyanlıkMusevilik ile Joyce, aşk, edebiyat, kutsallık ve özdeşleşme üzerine çözümlemeler yapıyor. Bilinçli Hipnoz/ Dt. Ali Eşref Müezzinoğlu/ Omega Yay./ 344 s. Bilinçli hipnoz sayesinde sancısız doğum yapmanın, sınavlarda başarılı olmanın, hatta kilo vermenin mümkün olduğu biliniyor. Vajinismustan migrene, topluluk önünde konuşamamaktan aile içi şiddete değin pek çok rahatsızlığın, sorunun giderilmesinde aktif rol üstlenebilen hipnoz, ürolojide, cerrahide ve diş hekimliğinde bile kullanılabiliyor. Uzun yıllardır tıbbi hipnoz hakkında çalışmalar yapan Ali Eşref Müezzinoğlu, Yeditepe Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nde 5 yıldan bu yana doktor, diş hekimi ve psikologlara Tıbbi Hipnoz kursları düzenleyerek 1200 kişiye eğitim vermiştir. Müezzinoğlu, hipnoz hakkında bilgiler sunuyor kitapta. Marco Polo/ Pierre Olivieri/ Çeviren: Nedim Demirtaş/ İstiklal Kitabevi/ 364 s. Zor Yıllar/ Nalân Tuntaş/ Remzi Kitabevi/ 248 s. Dünya Savaşı’nın yol açtığı çalkantılarla yoğrulan Anadolu, 20. yüzyıla, batıdan doğuya, kuzeyden güneye tam bir kuşatma altına girmekte; Türkiye’yi Sèvres’e sürükleyen saldırılar ırk, köken farkı gözetmeden sürmektedir. Oysa Anadolu, tarih boyunca koynunda barınanları ayrımsız kucaklayan; karlı dağlarını, verimli ovalarını, berrak akarsularını, ak sütünü sunan müşfik bir anadır. Nalân Tuntaş, işte bu duyarlığını işleyerek; kurgusuyla, olay örgüsüyle Dünya Savaşı yorgunlarını romanlaştırıyor. “Zor Yıllar”, Sarıkamış’tan Cumhuriyet’e uzanan süreçte cephelerde, sınır boylarında yurdunu savunan Sarı Saffet’in kişiliğinde ve onun çevresinde somutlaşan Mehmetçiğin öyküsünü anlatıyor. Kurtuluş Savaşı Türküleri/ Hamdi Tanses/ Say Yayınları/ 320 s. “Kurtuluş Savaşı Türküleri”, işgal altındaki Anadolu topraklarında verilen mücadele, ulusal dayanışma ve Cumhuriyet sonrasında filizlenen kimliğin neler pahasına korunduğunu özetleyen ağıtlar, destanlar, marşlar ve Atatürk’ün sevdiği türkülerden oluşuyor. Müzisyen ve araştırmacı Hamdi Tanses, tüm bu türküleri, notaları ve sözleriyle veriyor. Bazı türkülerin hangi zamanda, hangi vesileyle kim ya da kimler tarafından nasıl yakıldığı da açıklanıyor. Alman Terbiyesi/ Zafer Şenocak/ Alef Yayınevi/ 168 s. Salih, 1881 Manastır doğumludur. Hayat onu bu Balkan şehrinden alıp Berlin’e, Prusya ordusunun bir subayı olarak savaşlara ve İstanbul’a sürükleyecektir. Altmışlı yaşlarına gelip hatıralarını yazmaya koyulduğunda yeni bir savaş başlamıştır. İnsanların birbirini boğazladığı bu büyük kıyım onun ruhunda da bir savaş başlatacaktır. İçinde pek çok çatışma sürüp giderken, kendini ne ölçüde Berlin’e, Almanya’ya, ne ölçüde İstanbul’a, Türkiye’ye ait hissedebilecektir? Salih bir imparatorluğun çöküp yerini cumhuriyete bıraktığı, bütün ulusları etkileyen iki büyük savaşın çıktığı yılların huzursuz bir tanığıdır ve savrulduğu ülkeleri, şehirleri, kadınları anılarında yazarak huzur bulmaya çalışır. Enver Paşa’ların, Hitler’lerin, von Papen’lerin, Talat Paşa’ların, Alman, İngiliz casuslarının, Türk istihbaratçılarının, Nazi hayranı milliyetçilerin, faili meçhul cinayetlerin, yarım kalan aşkların anlatıldığı bir roman… Antoine, Vatikan kütüphanesinde inanılmaz bir keşif gerçekleştirir; Marco Polo’nun kayıp olduğu söylenen Dünya Söyleşisi’nin özgün metnini bulur. O andan itibaren de yaşamı altüst olur. Su ve ateş, yin ve yang kadar birbirine zıt iki kadın, Çinli Ning Ning ve Antiller’den Fransız Mimi arasında kalan Antoine, kendisi için ölümcül olabilecek bir tutkuya saplanır. Atası olduğuna inandığı ünlü Venediklinin, Marco Polo’nun tam metnini ne pahasına olursa olsun yayımlanmak ister. Üstelik Marco Polo, zenci dostu Rustichello’ya her şeyi de söylememiştir. Çünkü ortaçağ Avrupa’sında, İmparator Kubilay’ın egemenliği altında bir arada yaşama olanağı bulan farklı dinlerden, Hangzhou’da karşılaştığı sapkınlardan, çekici Pekinli güzellerden, bir İtalyan olarak Çin’e duyduğu hayranlıktan söz etmesi olanaksızdır... “Marco Polo”, 13. ve 21. yüzyıllar arasında gidip gelen bir serüven romanı… Bugünün İstanbul’undan, 2046 yılında Çin’in başına geleceklerden de söz ediyor. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 888
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle