05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

M. Sadık ASLANKARA Kitaplar Adası Rıfat Ilgaz romanlarına giriş Rıfat Ilgaz, benim için özel bir öneme sahip. Çünkü yaşamımın değişik evrelerinde, bir biçimde yolumun onun önüne çıktığı, onunla kesiştiği ya da onu izlediği oldu geçmişte, üstelik onun hiç mi hiç haberi olmadığı halde bundan… Ç ınar Yayınları’nın editörü Kadir İncesu, alındı herhalde. Verdiğim sözü bir türlü yerine getiremedim çünkü… Neydi o söz? 2006 Mayıs’ında Kastamonu’da düzenlenen Rıfat Ilgaz günlerinde, “Rıfat Ilgaz romancılığı” üzerine herhangi metne dayanmaksızın sunduğum konuşmamı bir türlü yazılı hale getirip bildiriye dönüştüremediğim, sonuçta yazı, Kastamonu Valiliğince yayımlanacak Rıfat Ilgaz kitabında yer alamadığı için… Kadir, soyadı gibi duru, saydam biri, Evrensel Basım Yayındaki telefonlaşmalarımızdan tanıyorum onu. Bir kitaba duyduğum gereksinim nedeniyle sabah işine giderken evime uğrayışını, kitabı bırakışını nasıl unutabilirim? Sessiz sedasız bir kitap daha çıkararak çantasından, “Bunu da imzalarsınız” deyişini?… Uykusu Sakız’ı görünce sevinçten donakalışımı, sonrasında sağda solda karşılaştıkça ayaküzeri söyleşmelerimizi? Rıfat Ilgaz romancılığını yazıya geçeceğime değgin söz verdiğim halde bir türlü buna olanak bulamayışım… Üç beş, sekiz on, Kadir yoruldu beni aramaktan, yetiştiremedim bir türlü. Okumalarımla yazmalarım arasındaki uçurum şu geçen üç beş yılda öylesine büyüdü ki anlatamam. Birkaç yüzü bulan romanla öykü kitabı var okuduğum, yeni kitaplara uzanmadan yazsam bile, en az iki üç yıl sürdürebilirim “Kitaplar Adası”nı. Diyeceğim Rıfat Ilgaz’ın romanlarını da okumuştum okumaya, ama yazı için masaya geçemedim bir türlü… Oysa Rıfat Ilgaz, benim için özel bir öneme sahip. Çünkü yaşamımın değişik evrelerinde, bir biçimde yolumun onun önüne çıktığı, onunla kesiştiği ya da onu izlediği oldu geçmişte, üstelik onun hiç mi hiç haberi olmadığı halde bundan… RIFAT ILGAZ’IN BİLMEDİKLERİ... Körün istediği bir göz, Tanrı vermiş iki göz… Halk Oyuncuları’ndan içeri adım attığımda, kendimi yalnız profesyonel tiyatroda bulmadım, yanı sıra düşlerimi süsleyen bir yığın yazarla da tanıştım göz açıp kapayana dek. CUMHURİYET KİTAP Tanışmanın ötesinde tiyatrocularla yaptıkları söyleşilerin de gediklisi oldum. Cumhuriyet’te, dergilerde yazıları yayımlanmış biri olarak profesyonel tiyatro, yazınla bağımı daha da güçlendirmiştir diyebilirim… Teneke sahneleniyor, Yaşar Kemal orada, Komisyon’la Çetin Altan, 141. Basamak’la Vedat Türkali, Pir Sultan Abdal’la Erol Toy orada… Sonra sonra bunlara başka yazarlar da eklendi, örneğin Rıfat Ilgaz, Kerim Korcan… Bu arada Hasan Hüseyin’i tanımıştım zaten. Yukarıda saydıklarım tiyatro aracılığıyla tanıdıklarım hep. Bütün bunlar, çiçeği burnunda yazarlığımın, tiyatroculuğumun ilk yıllarına rastlıyor, 1968’de. Düşünün, ne büyük şans! Rıfat Ilgaz, bu tanıdıklarımın sonuncusuydu belki de. 1970 sonları ya da 71’in başlarıydı… Halk Oyuncuları’yla başlayan tiyatro çalışmamı, daha sonra kurduğumuz Ankara Birliği Sahnesi’yle sürdürmüşüm, dağılmış, bitmiş ama o da… Sanırım 71’di, belki 72, unutmuşum… 12 Mart dönemiydi. İstanbul’dan Ankara’ya gelmiş yanar döner bir tiyatro topluluğunun (İstanbul Güç Birliği) Ankara’daki organizasyonunu yapmıştım geçici iş olarak. Topluluk Rıfat Ilgaz’ın Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı adlı oyununu sergiliyordu. Oyun, Ulvi Uraz’ın yanında çalışan gençlerce hazırlanmış sunumunun, yine genç bir grup tarafından değişkeli bir sergilenişinden ibaretmiş, bunu sonradan kavradım ama. Yani birinci elin verdiği oynama hakkını bir başkası kullanırken tutup o da başkalarına veriyor; grup oyunu Ankara’ya getiriyor. Böyle fason bir iş; ama bunu bilmiyorum ben. Öte yandan telif konusunda henüz bir bilince sahip değilim o yıllar. Gencecik çocuğum. Bir gün, tiyatrodayım, biri geldi dikildi önümde, herhalde gişeden beni göstermişlerdi, “Ben Rıfat Ilgaz’ım!” dedi… Nasıl sevindiğimi gün gibi anımsıyorum. Ben de kendimi tanıttım. “Peki oyun yazarının izni var mı acaba? SAYI 888 dedim… Üç yüz elli kişilik salon dolu, seyirci ayakta alkışladı Rıfat Ilgaz’ı. Bu utancı bugün de duyarım içimde… O sıralarda Rıfat Ilgaz, Yeni Gün gazetesinde yazıyordu. “Bir Oyun Yazarı, Oyununu Arıyor” başlığı altında, oyunu için verdiği mücadeleyi anlattı dizi halinde, bunlarda benim de adımı andı. Bu yazılar kitaplaşmış değil, Aydın Ilgaz sakladığını söyledi bunları. Rıfat Ilgaz, bu dizide adını andığı Sadık’ın ne yıllar sonra 75. doğum yılına armağan olarak 198687’de Denizli Tiyatrosunda oyununu sergileyen, ulusal boyutta afiş yarışması düzenleyip 27 Mart Dünya Tiyatro Günü’ne bunu yetiştiren Sadık olduğunu öğrendi ne de 1973’te Yansıma dergisinde yazdığı yazı nedeniyle kutladığı Sadık’ın bu Sadık olduğunu öğrendi. Yansıma’daki yazımı “beğeniyle okuduğu”ndan söz eden yazısını, Nerde Kalmıştık (Çınar, üçüncü basım, 1997, 51) adlı kitabına da almıştı Rıfat Ilgaz. Burada bir küçük ekleme yapmadan konuyu kapatmayayım: Denizli Tiyatrosu’nca sergilenecek Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı için aldığımız yazar onayını bugün de saklarım hâlâ. Ama yıllar öncesinde, nece çocuk da sayılsam, Rıfat Ilgaz’ın telif hakkını çiğneyenlerle kısa bir süre de olsa “görece” işbirliği yaptığımı şuracıkta itiraf etmekten çekinmeyeceğim. BİR ROMANCI OLARAK RIFAT ILGAZ... Melih Cevdet Anday gibi tıpkı, Rıfat Ilgaz da çok yönlü bir sanatçı. Şair, öykücü, romancı, oyun yazarı, yer yer eleştiri, denemeler kaleme alan köşe yazarı, ayrıca usta bir çocuk yazını verimleyicisi… Ne var ki halk kesiminin, hem de milyonların tanıyışıyla yazının kamusal bilinci (entelijansı) sayacağımız eleştiri çevresinin onu tanıyış biçimi çok farklı, hatta ötesinde taban tabana zıt. Elbette aynı Rıfat Ilgaz o, birilerine bir türlü, ötekilerine başka türlü göründüğü yok, böyle bir tasası da yok onun. Halkımız onu Hababam Sınıfı’yla tanıyor ya, kendi “sınıf”ının yazarı, şairi olarak algılamış değil henüz! Eleştiri çevresi de, ürünlerine bakmak yerine bir “malumatfuruş” tutumuyla yaklaşıyor ona. Hani gülmece yazarı ya, sırıtkan çehreleriyle “kerhen”, “kokuşmuşluk” içinde kabulleniyorlar onu ya da bana öyle geliyor tutumları. İş gülmece de olsa, sanki sıradanlıkla yapılabilirmiş gibi… İlhan Selçuk’un bir tutumu bana dikkat çekici gelmiştir hep; Melih Cevdet Anday’a da, Rıfat Ilgaz’a da çok farklı bir sahiplenme duygusuyla yaklaşır yazılarında. Tam anlamıyla içerden bakıştır bu. Onları tanımış olmanın, onların adamlığına tanık olmanın getirdiği bir müşfik tutum da denebilir buna. Nitekim bir yazısında Rıfat Ilgaz’ı bize şu satırlarla tanıtıyor İlhan Selçuk: “Rıfat Ilgaz tepeden tırnağa aydın sorumluluğu taşıyan bir güzel adamdı../ Şairdi../ Öğretmendi../ Yazardı../ Bugün birisi kalkıp da bana ‘Rıfat Ilgaz gibi bir adam göster’ dese gösteremem..” (Cumhuriyet, 19.8.2004) Yıllar önce delikanlı çocukken Rıfat Ilgaz karşısında duyduğum utancı, bugün şunca yaş almışlığımda bir kez daha duyuyorum diyebilirim. Gerçekten de bu çevre Rıfat Ilgaz’ı, yerine oturtabilmiş değil! Halka ne diyebiliriz, halk işte, siyasal iktidarları belirleyenler de, falan filan takımların maçında birbirlerinin gırtlağına sarılırken dolandırıcılarla vatan satıcılarını baş tacı edenler bu “akrep gibi” olanlar hep! Kızacak halimiz yok onlara! İyi de yazınsal kamu bilincini simgelemesi gereken eleştirmenlere ne diyeceğiz? Bütün işleri, “dizgeli kuşku duymak” odağında toplanabilecek eleştirmenler, nasıl olur da bunun ayırdına varmaz? Ama haklarını teslim etmek gerekirse, çocuk yazını alanında kalem oynatan yazarlarımızın, Rıfat Ilgaz’ın çocuk yazını içindeki yerini sağlıklı değerlendirebildiklerini gözlüyorum… Yetişkinler için verimlediği romanların değeri üzerine kimsecikler ağzını açmıyor, ama çocuk edebiyatı yazarları çocuk romanlarının değerini teslim edebiliyor Rıfat Ilgaz’ın. Bir alkış da çocuk yazını verimleyicilerine öyleyse! RIFAT ILGAZ ROMANLARINDA “YUMUŞAK KARIN” MI... Tanju Cılızoğlu, Yıldız Karayel’in (Çınar, sekizinci basım, 2004) yayımlanışı üzerine “Bu kaçıncı romanınız?” diye soruyor, Rıfat Ilgaz şöyle yanıtlıyor: “Roman derken önce aklıma mizah romanlarım geliyor. Hababam Sınıfı, Meşrutiyet Kıraathanesi, Pijamalılar (Bizim Koğuş). Ama senin bu sorunu mizah romanları kavramından uzak tutarak yanıtlayayım. Karartma Geceleri, Karadeniz’in Kıyıcığında ve Sarı Yazma’dan sonra Yıldız Karayel’e dördüncü romanım diyebilirim.” (Asım Bezirci; Rıfat Ilgaz, Çınar, dördüncü basım, 1997, 143) Bir başka yerde, “Roman yazmaya 1968’lerde geçtim. O yıl Karadeniz’in Kıyıcığında adlı bir roman yazdım” (Bezirci, 165) diyor. Diyor ya, bu dört romanı, mizah romanlarından ayırmasına karşın Doğan Hızlan’ın sorusu üzerine yine de şunları söylemekten geri durmuyor Rıfat Ilgaz: “Roman, romanın kurallarına uygun olarak yazılmışsa romandır. Roman, bütün tekniği, ölçüleri içinde, kompozisyonuyla romansa romandır. Ama anı romanıdır, köy romanıdır, kent romanıdır, tarihsel romandır.” (Bezirci, 145) Rıfat Ilgaz, romanla mizah romanını görece hem ayırıyor birbirinden hem de işi roman sanatının kendi içinde çözmek gerektiğini savlıyor. Ama bundan rahatsızlık duyduğu açık Ilgaz’ın. Dıştan bakanların eveleyip gevelediği, ama söyleyemediği bir “yumuşak karın” aranacaksa Rıfat Ilgaz’ın roman veriminde ilki bu olmalı: “Rıfat Ilgaz romanları, mizah romanlarıdır”… Ardından ikinci yumuşak yanına yöneliyor dıştan bakıcılar: “Rıfat Ilgaz romanları, anı ya da özyaşam romanlarıdır”… Arkası iplik söküğü gibi geliyor sözüm ona “yumuşak karın”ların: “Rıfat Ilgaz romanları, köy romanlarıdır”… “Rıfat Ilgaz romanları, çocuk romanlarıdır”… Yani ne demiş oluyor dıştan bakanlar? “Rıfat Ilgaz romanları, roman değildir!” Bunun böyle olup olmadığını haftaya tartışacağız…? SAYFA 31 Oyununu sergiliyorsunuz da…” dedi Rıfat Ilgaz… Allaaah! Kaynar sular indi tepemden. İznin bulunması gerektiği filan, bir şeyler kekeledim. Çok da utandım bu arada, ilgileneceğimi söyledim. Erten Üçgözen’le Şener Gezgen’di topluluğun sorumlu yöneticileri. Gittim onlara. Onay yoktu, söylediklerine göre Ulvi Uraz’dan sonra sahneleme hakkını kullananlardan satın almışlardı bu hakkı. Adı anılanlarla görüşmek üzere İstanbul’a gittim. Cihangir’de çok ünlü bir karikatüristle görüştüm, evinde, görüşmede eşi de vardı. Büyük bir pişkinlikle karşılamıştı beni. Kimi fotoğraflar, kesikler filan gösterdi, ama benim gözlerim, ille yazılı onay arıyor. Yok, böyle bir onayı gösteremiyor karikatürist bir türlü. Hatta oyunun aslında kendi katkısıyla böylesine köpürebildiğini falan söylemeye yeltendi. Bu olanaksız, yenice okumuşum daha Hababam Sınıfı’nı (Çınar, otuz dördüncü basım, 2006), topluluğun sergilediği oyunu izlemeden yani. Sergilenen, okuduklarım. Bütün bunları edebiyat, tiyatro tutkunu bir genç olarak belleğime kazıyacağımı bilemezdi elbette o çok ünlü çizerimiz. Adını vermiyorum, ne ki belleğimde her şey. Döndüm, bana böyle böyle dediler, dedim sorumlulara. Rıfat Ilgaz da bu arada gelip gidiyor tiyatroya. Bulvar Palas’ta kalıyordu. Ziyaretine de gittim, orada bir iki kez oturduk. Ben kem küm ediyorum. Bu arada onu temsillere davet ediyorum, ama onay olmaksızın oyunun sergilenişinden, yazara telif ödeyememekten büyük üzüntü duyuyorum. Niye çekip çıkmamışım o sıra, hâlâ yanarım. Yine bir gün Rıfat Ilgaz geldi hem de temsile, bilet almış üstelik. Geri vermek istedim; ama o kesinlikle kabul etmedi. İzin vermediği, telifinin ödenmediği oyununu bilet satın alarak izledi. Anons ettim, “Oyunun yazarı da aramızda”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle