05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Bu toprakları kirleten siyasetçilerdir. Anadolu insanı iyidir, dosttur, aynı yazgıyı paylaşmasını bilen gönül insanıdır. Birbirimize kırgın yaşayarak değil, dost olarak geçmişin yaralarını sarmalıyız. Unutmayalım ki nice kavgalardan sonra dostluklar pekişir. Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler O smanlı Devleti’nin çöküş döneminde, 1915’lerde, Ermenilere soykırım uygulandığı öne sürülerek, günümüze doğru, TürkErmeni ilişkilerinde birtakım sorunlar yaşanmaktadır. İlk kuşak Ermeniler İttihatçılardan Talat Paşa ile Sait Halim Paşa’yı öldürerek öç aldıklarına inanmışlardı. Oysa İngilizler, İttihatçıların ileri gelenlerini Malta’da toplayıp yargılamışlar, soykırımı öne sürenlerin yanıldıklarını göstererek aklamışlardı. Bilal Şimşir’in çalışmaları bu konuyu yeterince açıklıyor. Lozan Barış Andlaşması’yla soykırım olmadığı bir kez daha onaylanmıştı. Ne var ki 1970’lerden sonra, Türk Dışişlerinde çalışanları öldürmeye başlayan ikinci kuşak Ermenilerin öç almaya doymadıkları anlaşılmıştır. Böyle öldürme olaylarıyla sonuç alamayacağına inanan “Ermeni Diyasporası”, dünya kamuoyuna Ermeni soykırımını kabul ettirmek için, yoğun bir çalışmaya girişmiştir. TürkErmeni İlişkileri ceza baskısıyla zorla empoze ettiği kaydedildi.” Gene bu bildiride, parlamentoların tarihi konularda karar almalarının “demokratik rejimlere yakışmadığı” vurgulandı. Birçok Fransız tarihçisi, ceza almaktan çekindiği için, Ermeni soykırımına inanmadıklarını söylemeye çekiniyor. Libéraration gazetesinde yayımlanan “Tarih İçin Özgürlük” bildirisinde şu görüşlere yer veriliyor: “Tarih bir din değildir. Tarihçi hiçbir dogmayı, yasağı ve tabuyu kabul etmez. Tarih, gündemin tutsağı değildir. Tarihçi, geçmişteki olaylara bugünün duyarlılıklarını sokmaz ve günümüzdeki ideolojik kalıpları geçmişe uygulamaz. Tarih, hukuki bir nesne değildir. Özgür bir devlette, tarihi gerçekleri tanımlamak ne meclise ne de hukuk yetkililerine aittir. Devletin politikası, tarihin politikası değildir” (Fransız Tarihçilerinin Ortak Bildirisi; “Ermeni Soykırımı Yasası İptal Edilsin”). Tarih gerçeklerini bilmeden Avrupa parlamentolarında kalkan parmaklar Ermeni soykırımına inanmaya değil, Türkiye’nin gücünü yıpratmaya yöneliktir. daki bir kadının mektubuna verdiği yanıtta, Ermenilerin topluöldürümlerinin zorunlu göç yüzünden meydana geldiğini anlatmıştır. Hikmet Özdemir’in İngiltere belgeliklerinden derlediği belgeler, “Mavi Kitap”ın soykırımı kabul etmekte yeterli olmadığını gösteriyor. Topluöldürüm Türklerde de oldu, Ermenilerde de. Savaş koşulları acımasızdır. Tek bir kişinin ölümü bile önemlidir. Rahmetli hocam Tevfik Remzi Kazancıgil’in sözünü unutmadım: “İstatistikler doktor içindir, hasta için değil. Yüzde bir olan ölüm oranı, o hastaya rastlarsa yüzde yüz demektir.” Birsen Karaca, Mıgırtiç Armen’in “Hegnar Çeşmesi” adlı öykü kitabından yola çıkarak “Gümrü’deki bir Türk mahallesinde yaşayan Türkler şimdi nerdeler?” diye soruyor: “Türk mahallesi sakinleri Türkiye’ye de göç etmedilerse, demek ki bize onları anlatacak bir ‘ninemiz’ bile yaşama şansı bulmamış” (Ermeni Kitle İletişim Araçlarında Ermeni Sorunu). Mıgırtiç Armen o silinip gidişi şöyle anlatıyor: “Şimdi boş ve ıssız olan bu yamaç üzerinde eskiden bir Türk mahallesi bulunuyordu. Birinci Dünya Savaşı sırasında burada oturanlar dağıldı. Sonra evler bakımsızlıktan yıkıldı. Böylece şehir bir mahallesini kaybetti. Bir tepe üzerinde güneşin yakıp kavurduğu kuru otlardan ve yarık topraklardan başka bir şey kalmadı. En ufacık yaşam izine rastlanmıyor. Boş bayır çok küçülmüş gibi görünüyor. Evleri, avluları, sokaklarıyla bir mahallenin buraya nasıl sığdığını insanın aklı bir türlü almıyor.” Türk, Doğu Anadolu’da bu isyanlarda öldürülmüştür. Kim tarafından? Ruslar tarafından değil, Çanakkale’deki savaşta da değil, sadece ve sadece Ermeni silahlı çeteler tarafından öldürülmüştür.” Dönemin Osmanlı yöneticileri Doğu Cephesi’ni güven altına alabilmek için Ermenilerin zorunlu göçüne gereksinim duymuşlardı. Zorunlu güçün soykırım anlamına gelebileceği öne sürülmüştür. Gündüz Aktan durumu şöyle açıklıyor: “Tehcir bir teamül hukuk hükmü olan Cenevre sözleşmelerinde yer alan 2 No’lu protokolün 18. maddesinde yer alır, askeri gereklilik çerçevesinde uygulanmıştır.” (Psikolojik ve Hukuki Yaklaşımların Kesiştiği Nokta). Nazlılerle savaşmadığı halde Yahudiler soykırıma uğramıştır. Ermeniler çeteler oluşturarak, İttifak güçlerinin ordusunda yer alarak topluöldürümlere giriştikleri halde soykırıma uğramamışlar; yer yer topluöldürümle, yer yer tifüs, tifo gibi bulaşıcı hastalıklarla, yer yer zorunlu göç koşullarının etkisiyle can kaybına uğramışlardır. Birsen Karaca, “Ermeni Soykırımı” sözünde başka odakların etkisini araştırmadan yanadır: “ ‘Ermeni Soykırımı’ projesini dünya kamuoyuna sunanların gerekçelerini Ermeni halkına duydukları derin sevgi ve saygıda değil, başka odaklarda aramayı gerektiriyor. Sorun öncelikle bu haliyle tartışılmalıdır ve tartışıldığı palotform da Ermenistan olmalıdır.” ANADOLU İNSANI Mahallenin içtenlikli kızı, kahvenin önünden geçerken tavla oynayan temel komşusu bir ağabeye gülümseyerek selam vermeyegörsün; adı yosmaya çıkar. 1915 olaylarında, İttihaçılar sütten çıkmış kaşık değildi. Enver Paşa 90 bin askerini, savaşma olanağı bulamadan, Sarıkamış soğuğunda ölüme bırakan, serüvenci, deneyimsiz bir subaydı. Soykırım; sıkıdüzen isteyen, dizgeli, çok yönlü bir yok etme olayıdır. Savaşta düşmanımız olan Ermenilerle karşılıklı topluöldürümlere giriştik. Gerekli güvenlik önlemlerini bile alamadığımız için zorunlu göçü yeterine iyi uygulayamadık. 31 Aralık 1918 tarihli “talimatname” ile zorunlu göç uygulananlar için geri dönüş başladı. Görülüyor ki bu durum, ellerinde bir tek silah bile bulunmayan Yahudilere Nazi’lerin uyguladığı soykırımla bir değildir. Zafer Fortacı kışkırtıcı ülkeleri suçluyor: “Doğrusu şu ki kışkırtan, vaatlerde bulunan ve hatta Ermeni çetelerini silahlandırarak onları isyana sürükleyen ülkelerin artık kendilerini sorgulayarak, üstlendikleri bu rolden dolayı başta Ermenilerden ve sonra da Türklerden özür dilemeleri gerekirdi.” (Bitirirken). “TÜRKERMENİ İLİŞKİLERİNDE Tarihi Gerçekler” bir başucu kitabı. Dr. Aysel Ekşi yalnız tarihi gerçekleri yayıma hazırlamakla yetinmemiş, anılara da yer vermiş. Kimi zaman bir anı kırıntısı, tarihsel gerçeklerden daha etkilidir. Bu kitap bize; barış kültürü içinde yaşadığımız, iyi komşuluklar kurduğumuz, türkülerimizde, sevi ilişkilerimizde nice mutlulukları paylaştığımız eski zamanları da anımsatmalı. Anadolu toprağında son bin yıldır onlar bizim, biz onların konuğuyuz. Bu toprakları kirleten siyasetçilerdir. Anadolu insanı iyidir, dosttur, aynı yazgıyı paylaşmasını bilen gönül insanıdır. Birbirimize kırgın yaşayarak değil, dost olarak geçmişin yaralarını sarmalıyız. Unutmayalım ki nice kavgalardan sonra dostluklar pekişir. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz. TARİHİ ÖZGÜR BIRAKALIM Bu karşı girişimlerin etkili olması üzerine, siyasetçilerle sivil toplum kuruluşları, Türkiye ile dünya kamuoyunda soykırımı öne sürenlerin yanlışlarını, yanılgılarını göstermek amacıyla bir dizi etkinliğe giriştiler. Bu etkinlikler arasında “Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Birliği”nin öncülüğünde düzenlenen iki önemli toplantı var. İstanbul Teknik Üniversitesi Rektörlüğü ile işbirliği yapılarak 18 Nisan 2005’te bir “panel”, 1516 Aralık 2005’te bir “sempozyum” düzenleniyor. Bu toplantılarda sunulan bildiriler belli bir topluluğun ilgisi dışında, geniş topluluklara ulaştırılmak için bir kitapta toplanıyor (Belgeler ve Tanıklarla TÜRKERMENİ İLİŞKİLERİNDE Tarihi Gerçekler, Alfa Yayınları, 2006). Kitabı yayıma hazırlayan Prof. Dr. Aysel Ekşi 39 sivil toplum örgütünü bir arada toplayan “Ulusal Sivil Toplum Kuruluşları Birliği”nin yürütme kurulu üyesi. Bu etkinliklere soykırıma inanan başka yazarlar da çağrılıyor. Soykırıma inanan hiçbir yabancı yazar toplantılara katılmıyor. Çağrıya uymayanlardan Erivan Devlet Üniversitesi Rektörü adına gönderilen yanıtta deniyor ki: “Soykırımı gerçeği pek çok parlamento tarafından resmen tanınmıştır. Hatta bazı ülkelerde soykırımı yoktur demek suçtur, oysa siz mektubunuzda bana ‘savaş stratejisi’ demektesiniz, bu bir gerçeğin inkârıdır.” Kimi Avrupa parlamentoları, bilimsel incelemeye gerek duymadan, tarih gerçeklerini araştırmadan, oylama sonucu, Ermeni soykırımı yapıldığını kabul etti. Üstelik Fransa “soykırım olmamıştır” diyeni suçlu sayarak, yargılamaya gerek duymadan cezalandırma yoluna gitti. Fransa parlamentosunun aldığı bu kararlar karşısında “Ermeni soykırımı olmamıştır” diyen ünlü tarihçi Bernard Lewis 1 Euro cezaya çarptırılmıştır. Bernard Lewis gibi ünlü bir tarihçi için göstermelik bir cezadır bu! Öte yandan Fransız Parlamentosu’nun aldığı kararlara karşı Aralık 2005’te 19 Fransız tarihçisi “Tarih İçin Özgürlük” adı verilen bir bildiri yayımladı. “Bu bildiride, söz konusu yasaların tarihçilerin özgürlüğünü kısıtladığı ve hangi konunun araştırılarak nasıl bir sonuca ulaşacağını SAYFA 30 “MAVİ KİTAP” İngiliz Hükümeti Lord Bryce’a propaganda amaçlı bir “Mavi Kitap” hazırlatmaktadır. O yıllarda 25 yaşlarında olan Arnold Toynbee, bu kitabın hazırlanmasında görev almıştır. Ama Toynbee, ikinci elden aldığı bilgilerin güvenilir olmadığına inanmaktadır. Üstelik kitapta anıları yer alan Amerikan misyonerlerine de ulaşılamamıştır. “Mavi Kitap”ta anlatılanların kaynağı belirgin değildir. Üstelik Toynbee ‘tilkiye tavuk emanet eder gibi’, dönemin Ermeni güçlerinin başında görev alan Boghos Nubar’a, yayımlanmadan önce “Mavi Kitap”ı gönderip, eksiklerin tamamlanması için, gözden geçirmesini istemiştir. Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizler karşı güçlerin çökertilmesi için yalanyanlış belgelerle kamuoyu yaratmak istemişler, savaştan sonra bu belgeleri yok etmişlerdir. “Mavi Kitap” o çalışmalardan kalan, nasılsa yok edilmeyen belgeler arasındadır. Nesnel bir anlayışla ele alınsaydı, Osmanlı’nın da görüşlerine yer verilmesi gerekirdi. “Mavi Kitap”, soykırımı öne sürenlerin görüşlerini kanıtlayan bir temel kitap olarak gösterilir. Oysa dünyaca ünlü tarih bilimci Prof. Justin McCarthy, bu kitapta anlatılan öykülerin onda birinin bile gerçek olmadığını vurgulamıştır. “Mavi Kitap”ın hazırlanmasında görev alan Arnold Toynbee, Prof. Margoliath’a gönderdiği mektupta diyor ki: “Acaba belirgin yanlış ifade veya yanlış görüş açısı varsa, bunları teşhis etmek üzere buna göz atmak zahmetini gösterir misiniz? Bu alandaki bilgimin büyük bir kısmı çok zayıf ve ikinci eldendir.” Toynbee yıllar sonra, 16 Mart 1966’da, Amerika’da yaşayan Ekmekçiyan adın ZORUNLU GÖÇ Birinci Dünya Savaşı’nda Ermeniler bağımsız devlet kurma özlemiyle bir yandan İttifak devletlerine, bir yandan Rus ordusuna yüz bin dolayında eli silah tutan asker vermiş; bir yandan da dağınık çeteleri halinde Osmanlı ordusuna zarar vermeye başlamıştı. Hikmet Özdemir’in araştırmasına göre: “Sadece 1915 yılı içersinde 120 bin MUSTAFA ŞERİF ONARAN Prof. Dr. Aysel Ekşi Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 888
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle