23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

B U L M A C A 1 D 2 B 3 H 4 E 5 D 6 J 7 H 8 İLKER MUMCUOĞLU F 9 I 10 F 11 C 12 J 13 J 14 D 15 J 16 D 17 G 18 C 19 F 20 B 21 F 22 K 23 H 24 J 25 C 26 F 27 E 28 D 29 D 30 K 31 I 32 A 33 I 34 G 35 D 36 D 37 J 38 G 39 K 40 B Feyza HEPÇİLİNGİRLER 26 Eylül Salı Türkçe Günlükleri sözcüğü yanıltıcı; çünkü bu “kısa” tarih tam 788 sayfa. Aynı yayın grubundan (Alfa) Kapı Yayınları tarafından basılan Reina Lewis’in “Oryantalizmi Yeniden Düşünmek”, kesinlikle okunması gereken bir başka aydınlatıcı kitap. Shusha Guppy’nin adını ilk kez duyuyorum. Aynı zamanda şarkıcı ve söz yazarı da olan İranlı bir kadın yazarmış. İran’ı gördüğüm, bir hafta da olsa orada bulunduğum için, İran halkının kültüründen ve masallarından oluşan “Gülüşün Gizi” çok ilgimi çeken kitaplardan biri oldu. Toksöz B. Karasu’nun “Yahudi Efendi”sini, kitabı görmeden önce duymuştum. “Vahideddin’in meşru oğlu Ertuğrul’dan önce, Yahudi asıllı cariyelerinin birinden bir oğlu olur.” Yahudi Efendi, işte bu oğuldur. Roman, kahramanının arayışlarının yanında, çökmekte olan Osmanlı İmparatorluğu’nu, Türkiye Cumhuriyeti’nin filizlendiği ilk yılları, dünyanın savaşlarla biçimlenen çehresini de anlatıyormuş. Okunması gerekmez mi? Ece Temelkuran’ı hem çok sever, hem de çok takdir ederim. “Ne Anlatayım Ben Sana!” adını taşıyan yeni kitabı, beyaz kapağının üzerine dolanmış kırmızı bir kurdeleyle geldi. Ne anlatıyor peki, denirse F tipi cezaevlerini anlatıyor, açlık grevlerini, ölüm oruçlarını... Bilmiyormuş gibi yaptıklarımızı, unutmuşuz gibi, hiç yaşanmamış gibi yaptıklarımızı anlatıyor. Biri anı, ikisi öykü üç yeni kitap. Anı, Hacer Kılcıoğlu’nun “Jale’yle Konuşmak”; öykü Kitapları ise Serpil Gülgun’un “Ruhlar ve Âşıklar”ı ile Özlem N. Yılmaz’ın “Kayıp Yalnızlık Ormanı”. Sadık Yalsızuçanlar’ın bütün öyküleri de Kapı Yayınları tarafından yayımlanıyor. İlki, “Şehirleri Süsleyen Yolcu Gerçeği İnciten Papağan”. Yalsızuçanlar bambaşka bir öykü dünyasından sesleniyor okura, ilginç, özgün, mistik bir dünyadan. Ya Fuat Bozkurt’un “Türk İçki Geleneği”ne ne demeli? At tırnağından, kafatasından yapılmış kadehler; Kırgızlardan Hunlara, Göktürklerden Özbeklere, Tatarlara içki törenleri; içki yasakları, içkiyle ilgili şiirler, fıkralar, şarkı sözleri... 1853 1915 yılları arasında yaşamış Bektaşi babası Edip Harabi, sanki bugünkünden daha özgürce konuşuyor gibi: “Ey zahit, şaraba eyle ihtiram / Müslüman ol terk et kıy ü kaali / Ehline helaldir na ehle haram / Biz içeriz bize yoktur vebali”. Döneminde Recaizade Ekrem’in Batı yanlısı, yenilikçi tutumu karşısında gelenekçi bir duruşu benimseyen Muallim Naci’nin meyhanede Kâbe kurması bugüne göre bile çok cesur bir söyleyiş değil mi? “Gönlüme sakiyi mimar eyledim meyhanede / Allah Allah... Kâbe imar eyledim meyhanede”. 41 I 42 I 43 D 44 D 45 K 46 C 47 H 48 A 49 J 50 K 51 C 52 C 53 B 54 F 55 G 56 I 57 G 58 C 59 E 60 D 61 D D 62 J 63 C 64 J 65 J 66 F 67 E 68 D 69 C 70 A 71 D 72 D 73 C 74 A 75 J 76 G 77 B 78 D 79 H 80 I 81 J Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa, bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sözcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru Şiir ve Dil adlı şiir inceleme kitabının çıktığı yayınevinin adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse aynı kitaptan bir alıntı ve şairin adı ortaya çıkacaktır. Tanımlar ve Sözcükleriniz: A. ‘‘Nuran ...’’ (senaryo yazarı yalnız ünsüz harflerini yazacaksınız). 70 74 48 32 B. Şevket Süreyya Aydemir’in, İkinci Adam yapıtını yazdığı devlet adamı. 20 2 77 53 40 C. ‘‘Ah, kimselerin vakti yok / Durup ince şeyleri anlamaya’’ diyen şair. 51 52 46 63 18 11 73 58 25 69 D. İkinci Meşrutiyet’in ilanı için dağa çıkan Hürriyet Kahramanı (Ece Ayhan’ın şiirini de anımsayın!). 14 16 43 28 71 35 44 5 1 72 60 78 68 29 36 61 E. Yemek pişiren kimse. 4 59 67 27 F. Bir geminin su yüzünden yukarı kalan bölümü. 26 21 66 19 10 8 54 G. Musul, Halep ve Bağdat bölgelerinde yaygın bulunan, Tanrı’nın iyiliği, Şeytan’ın kötülüğü temsil ettiğine, Tanrı ile Şeytan arasında sürekli bir tartışma olduğuna inanan ve Şeytan’ı yücelten bir İslam mezhebi. 34 55 76 38 17 57 H. ‘‘Define ...’’ (R. L. Stevenson’ın ünlü romanı). 7 79 47 3 23 I. Mahalli, yerel. 41 33 31 42 9 80 56 J. Etik Üzerine Dersler, Pratik Usun Eleştirisi adlı kitapları da olan felsefeci. 64 37 81 62 65 75 13 6 12 49 24 15 K. ‘‘... Kazancakis’’ (Zorba adlı romanın yaratıcısı). 39 30 50 45 22 il bayramını Darüşşafaka Lisesi’nin öğretmen ve öğrencileriyle kutladık. Yarın Üsküdar Amerikan Lisesi’nde konuşacağım. Yarından sonra da Ortadoğu Eğitim Kurumları’nda; hem konuşacağım hem de fikrini benim verdiğim fotoğraf sergisini gezeceğim. Darüşşafakalılar çok ilgiliydiler bugün; ama ınsanı şaşırtmaz ki bu ilgi. Adı Sait Faik’le birlikte anılan bir okulun öğrencileri onlar. Sait Faik’in Burgazada’daki müze evinin ve kitaplarının tüm geliri annesi tarafından Darüşşafaka Cemiyeti’ne bırakılmış; cemiyet de bu yüzden her yıl “Sait Faik Hikâye Armağanı” verir. Bu satırların yazarı da bu önemli ödülü alma onurunu, tam yirmi yıl önce,1986’da yaşamıştır.1863 yılından beri hizmet veren, ilköğretim birinci sınıftan lisenin sonuncu sınıfına kadar, kızı erkeği ayırt etmeden öksüz ve yetim çocukları çatısı altında barındıran, okutan, eğiten, topluma kazandıran, adının anlamıyla “Şefkat ve merhamet evi” (Darüşşafaka: şefkat evi) olan okul, Sait Faik’e yakınlığı ile pekişmiş edebiyat sevgisini dergiler, kitaplar çıkararak, Sait Faik’in doğumunun 100. yılı nedeniyle öykü yarışması düzenleyerek, bu öyküleri kitaplaştırarak sürdürüyor. Böyle bir okulda, aydınlık, bilinçli öğretmenlerin elinde yetişen öğrencilerin öyküye, şiire, edebiyata, dile, sanata meraklı olması şaşırtır mı insanı? 28 Eylül Perşembe Ü ç günlük dil bayramı koşuşturmam bugün sona erdi. Dün Özel Amerikan Lisesi’nde iki ayrı oturumda konuştum, bugün de Özel Ortadoğu Lisesi’nde. “Yozlaşan Türkçemiz” fotoğraf sergisi, gençlerin konuyu nasıl sahiplendiğini göstermesi bakımından güven vericiydi. Çok çalışmış çocuklar ve son derece ilginç örnekler saptamışlar. Tek tek görüldüğünde o tabelalar, duyurular, reklam panoları, markalar aynı etkiyi yaratmıyor. Yan yana getirildiğinde yabancılaşmanın ve saçmalamanın hangi boyutlara geldiğini göstermesi bakımından olağanüstü bir çarpıcılık kazanıyor. Şimdi artık hemen herkeste fotoğraf makinesi, fotoğraf çeken cep telefonları vs. var. Bütün okullarda Türkçe ve edebiyat öğretmenleri böyle etkinlikler düzenleseler ne iyi olur. Çünkü tehlike büyük. Çocuklarımızı Türkçe davasında yanımıza çekemezsek hem onları kaybedeceğiz hem de Türkçeyi. 30 Eylül Cumartesi S 867. sayının çözümü: A. Yüzümdeki, B. Ademin, C. Nalınlar, D. Leylim, E. Irabilim, F. Şenes, G. Alındı, H. Türlerin, I. Şerir, J. İris, K. İdris, L. Rezerve. Metin: “Kim ne derse desin, bir dilin en yalın, süzülmüş, arı yaratımları, verimleri şiirlerde izlenir.” oluk alır gibi, su içer gibi okuyabilmeli insan. O kadar kolay, bu kadar doğal... Everest Yayınevi’nden gelen yeni kitapları görünce nasıl candan diledim bunu... Hepsini okumak istiyorum, durup dinlenmeden, arka arkaya... Aslı Erdoğan’ın “Kabuk Adam” (roman) ve “Mucizevi Mandarin” (öykü) kitaplarından sonra denemeleri de “Bir Delinin Güncesi” ve “Bir Kez Daha” adlarıyla yayımlandı. Son gelen kitaplardan “Ezgili Yürek”, Ruhi Su’nun şiirlerini, yazılarını ve kendisiyle yapılmış konuşmaları içeriyor. “Irmak” adlı şiirinde şöyle diyor Ruhi Su: “Ağaç demiş ki baltaya / Sen beni kesemezdin ama / Ne yapayım ki sapın benden / Bak şu ağacın bilincine sen / Ölen ben öldüren benden”. Çağımızın önemli tarihçilerinden Eric Hobsbawm’ın kitabı “Kısa 20. Yüzyıl” adını taşıyor; Birinci Dünya Savaşı’nın başlangıcından SSCB’nin çöküşüne kadar olan dönemi (1914 1991) “Aşırılıklar Çağı” diye adlandırarak anlatıyor. Son derece aydınlatıcı olduğu belli; ama adındaki “kısa” 2 Ekim Pazartesi ead and Shoulders” reklamlarını nerede görsem bizim sözcük yapmakta, marka adı bulmakta, “uydurmak”ta neden bu kadar ürkek davrandığımızı düşünüyorum. Elin oğlu “Baş ve Omuzlar” diye şampuan markası uyduruyor; ama biz Türkçe köklerden Türkçenin eklerini kullanarak yeni sözcükler yapmaya ürküyoruz. Hiçbir dilde sözcükler gökten zembille inmez. Herkes dilini işleyerek yeni kavramlara adlar oluşturur, markalar bulur, ürettiği malları adlandırır. Biz ise bilmediğimiz sözcüklerde büyülü bir anlam olduğunu düşünür, Türkçesini arama, bulma zahmetine katlanmadan söylemekte de yazmakta da bize sorun çıkaracağını bile bile yabancı sözcüğü baş tacı ederiz. Bu aymazlık değil de nedir?? feyzahep@gmail.com Yıldız Teknik Üniversitesi Türk Dili Böl. Çukursaray Binası Kat: 2 Barbaros Bulvarı 34349 Yıldız / İST. “H CUMHURİYET KİTAP SAYI 869 SAYFA 47
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle