Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? rı”nın, değerlendirmeleri, yakınmaları ve röportajları ele alarak aktarıyor. Kimi bireysel görüşmelerinin dışında tam 190 yazılı kaynağı irdeleyen yazar bize tam bir panorama çiziyor. Kimi raporlar, tutanaklar, mahkeme kararları, bildiriler, tebliğler, söylev ve söylemler, gazete ve dergi haberleri, gezi notları, anılar; siyasi, ekonomik, psikolojik, askeri, kültürel, dini içerikli, ulusal ve uluslararası belge ve bilgiler harmanlanıp okuyucunun önüne konuluyor. “İŞTE”... “BİR YAPBOZ”... Okuyucu bir şeye inandırılmaya (İkna edilmeye) çalışılmıyor. “İşte” demek istiyor yazar, “bir yapboz tablosunun dağınık parçaları bunlardır. Her bir parçayı gördüğüne göre, bunları bir araya getirip tabloyu bütünüyle görebilmek sana kalmıştır...” Bu tabloya karşın, yine de okuyucuyu uyarıyor, temkinli davranıyor yazar: “Ama bir kez ben ordumuzdan değil askeri müdahaleleri yönlendirmiş olanlardan söz edeceğim”, “...hiç kimse 12 Mart’ta haşhaş yasağının kaldırılmasının, 12 Eylül’de Yunanistan’ın NATO’ya dönmesinin sağlanmasının ülkemizin ulusal çıkarları ile bağdaştığını söyleyemeyeceği gibi, asıl bunların ordumuzun isteği olduğunu öne sürmek Türk ordusuna karşı yapılacak çok büyük bir haksızlık olacaktır.” “...Ben, bir iki bireysel durum dışında, müdahalecilerin ABD ile “işbirliği” içinde bu müdahaleleri yaptıklarını öne sürecek değilim. Üzerinde duracağım olgu, ABD’nin askeri müdahalelerden yararlanmak istediği, bunda da zaman za Çetin Yetkin, kitabın önsözünde şöyle diyor: “... ola ki, bu kitabı okuyacak birkaç bin kişi içinden bir ikisi de belki de yeni bir askeri müdahaleyi planlayan subaylardır. İşte o zaman; 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül’de içine düşülen yanılgıları ve hatta ulusal çıkarlarımıza aykırı uygulamaları bir ölçüde ortaya koymuş bulunacağı için, bu kitabın az da olsa pratik bir yararı da olabilir belki, kim bilir?...” Bunca olup bitenler orduya rağmen nasıl olabildi?... Darbeci Türkler tüm bu işleri becerebilirlerken Çılgın Türkler neredeydi?... man başarılı olduğu, bu nedenle de müdahalecilere daha ‘sıcak’ baktığı biçiminde özetlenebilir.”(s.7) Her ne kadar önsözde böyle dese de yazar, 237 sayfa boyunca darbecilerin ülkemizin ulusal çıkarlarına hizmet eden bir tek kararlarından bir tek uygulamalarından söz etmiyor. Tam aksine bu kitapta bu üç darbenin Türkiye’ye nelere mal olduğunun belgeleri sergileniyor. Önsöz ile içerik arasındaki bu çelişki, “her şeye karşın yine de orduya toz kondurmamakonu korumak, refleksi” diye değerlendirilebilir. Altı ana bölümden oluşuyor kitap: Darbeciler ve Amerika, 27 Mayıs ve Amerika, Amerika’nın Çıkarları Açısından Darbeler ve Üniversitelerden “Tasfiyeler”, 12 Mart’a Giden Yolda Amerika, 12 Mart Uygulamaları, 12 Eylül: “Son Darbe” ABD’NİN ÇIKARLARI... Kitabın ana temasından şu sonuçları çıkartıyoruz: Ne zaman ki, Türkiye çıkarları ile ABD çıkarları çelişmiş ise sorun ABD’den yana bir darbe ile çözülmüştür. Örneğin; DP iktidarının sanayileşmek istemesi ve bu yolda ABD’ye rağmen kimi adımlar atması, bunun için SSCB ile temas kurması, Türkiye’de haşhaş ekiminin ABD’ce yasaklanmasının istenmesine karşı çıkılması, keza SSCB ile kimi ortak ekonomiksınaî yatırımlara başlanması, Türkiye’de tütün tekelinin kaldırılmasının ABD’ce istenmesine karşı çıkılması, Yunanistan’ın NATO’nun askeri kanadına dönme istemine karşı çıkılması. Kitapta daha çokça örnek var. ABD’nin bu istemlerine karşı çıkanlar, milliyetçi, sağcı, muhafazakâr olduklarını bildiğimiz Menderes ve Demirel hükümetleri, bu istemleri harfiyen yerine getirenler ise kendilerini “Atatürkçü” diye lanse eden darbeci askerler. Darbeci askerler sadece bu istemleri yerine getirmiyorlar; bu “yerine getirme”leri kolayca yapabilmek için; her üç darbede de önce kendi içlerine yöneliyorlar. Orduda tasfiyelere girişiyorlar. “Milli Birlik Komitesi 20 Ağustos 1960’ta 7000’e yakın subayı emekliye ayırdı. Bu orduda yapılan ve o güne değin eşi görülmemiş bir tasfiye işlemiydi.” (s. 27) “12 Mart Muhtırası verildikten üç gün sonra, 17 Mart’ta önce bazı, rütbeli subaylar emekliye sevk edilerek ordudan çıkartıldı. Bunu izleyen günlerde ise bazı subayların yerleri değiştirilerek pasif görevlere getirildi ve daha küçük rütbelerdeki bazı subaylar da çeşitli suçlamalarla sıkıyönetim mahkemelerinde sanık olarak yargılandı.” (s.147) ÜNİVERSİTELERDEN ATILMALAR... “12 Eylül’ün Bilançosu” ara başlığı altında: “Birçok subayın emekliye sevk edilmesinin yanı sıra 3854 öğretmen, 988 güvenlik görevlisi, 266 din görevlisi, ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 869 SAYFA 29