Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Halim Yazıcı ile 'Âşıkhava Sineması' üzerine ‘Asıl resim, görmediğimiz renklerden oluşuyor’ ? Dinçer SEZGİN Halim Yazıcı’nın 'Âşıkhava Sineması' film karelerine sığmayan bir yaşamın şiirlere yansıması gibi… Kitap, her şeyden önce bir atmosfer sunarak dokunuyor okurun yaşamına. İncecik, naif, süzülmüş, damıtılmış, içe döndükçe derinleşen bir şiiri çoğaltıyor Halim Yazıcı. Mitosların esintileri cazın ezgilerine karışıyor. Yazıcı ile kitabını konuştuk. ana soyut daha çok tat veriyor galiba. Şiirlerin figüratif bir resim gibi görünüyor ama; asıl resim hep görünenin altına gizleniyor bence, ne dersin? Ne demem ki! Ne demem gerekiyor ki; diye sorarsam kendime. Sanırım bir balığın pul pul kokan iyot nefesi, nasıl enerji veriyorsa kalbime, işte öylece usulcacık yaklaşır o tatlar da fasit dairelerime. Hep aysberglere âşık oldum. Onların su altındaki müziği beni diri tutandır. Figüratif bir "f", ne de çok yakışır bir ilk dizenin kıyıcığına, ya da ortalarda bir yerlerde dolaşan sesine "s" harfinin. Bir de hep kolaj oldu kendiliğinden tonu renklerimin. Belki kolaya kaçmak gibi gelecektir ama, yaşadığım hayattan özür dileyerek tuvalimin perdesini aralık tutuyorum. Beli bir gün ansızın renk çakar alnıma diye. Bu yüzden haklısın. Asıl resim, görmediğimiz renklerden oluşuyor. Görmediğimiz tuvalin, görmediğimiz fırçaları iz S bırakıyor aşklarımıza. Bu görünmezlik, elbette bilinçli bir seçim değil. Bilinçdışı bir varlık olarak orada yaşar durur kendiliğinden. Şairlerse, hep o ‘güzel’e ulaşma çırpınışlarındaki çılgınlardır. Daima yaşamdan, elbette yaşamından hareket ediyorsun. Sakıncası yoksa sormak istiyorum: Soyut bir dile meyletmende yaşamında, kimselerin bilmesini istemediğin gizlerinin bulunması mı etkili oldu? Biliyorsun soyut; gizlenme ve sığınma duygularından çıkan bir savunma mekanizmasıdır. Sen soyuta nelerini gizliyor ve neden sığınıyorsun? KİMSENİN BİLMEDİĞİ GİZLER Yaşadıklarım, anneannemin bir aralık, aralık bir kapıdan gülümsemesi tül kalbinin. Rüzgârını, taşın ve aşkın nefesini denedim belki de kendi ve hayatımın üstümde. Güvercin yemi satan çocuğun, güvercin yemi alan çocuğun kirpiklerindeki siyahi selin alnındaki izlerini sürdüm. Bu izler, aslında hayatımın, aylarımın küçük ayak izlerinin kırıntılarıydı. Yalın ve sessiz bir öykünün gölgesiydi yaşadıklarım. Bir gün, bir şiir olarak geri döndüler. Hayal hanesi aşk çocukların bıraktığı yalınayak yalnızlıklar, kalabalıklar, balıklar, cinnet çalgıcılarıydı bunlar… Bütün bunlar, o kadar açık ve net bir şekilde resme diliyordu ki nefes aldığım dünyada, ne o benden ne de ben ondan habersiz adım atamaz hale geldik. Bu yüzden, gizliliğin ‘g’sini bırakın, kelimenin tek çizgisinin dahi saklanmasına imkân yok. Bu arada, herkes her şeye durmadan meyletmekte elbette. Sabahlar akşamlara, dizeler şiirlere, ritimler ritimlere meyletmekte durmaksızın. Bu denli yoğun bir akışkanlık içinde hayatım, pardon şiirim, yalnızca kendi sarkacından sorumlu bir meyil çizgisi izlemekte. Sığınmaya gelince elbette sığınıyorum enerji kaynaklarıma. Kaynaklarımın duygu akışkanlıklarına. Gizlediği gibi görünen şey, aslında açık renk bir mavi gibi son derece elle tutulur, gözle görünür bir ‘aşk durumu’dur. Kolay âşık olur ve çabuk bıkar mısın? Gerçekte aşk senin için bir ‘açıkhava aşkı’ mıdır? Yoksa özenle sakladığın, inandıkça inanmaktan korktuğun, özel gösterimlerle gönül perdene yansıttığın renkli bir film midir? Hemen kestirmeden yanıtlayayım. Aşk Caz’dır. Cazın doğal ve kendiliğinden hali, alçakgönüllü nefesi, hırçınlığı, ancak bir diğerinin varoluşuna olan saygısı ve içtenliği, sürekli kendini yenileyen varlık nedenidir aşkı caz yapan. Müziğin aritmetiği ise caz, acının üçgenidir hasret. Ne caz, ne de hasret kolay yaşanır bir şeydir. Ancak her ikisi de hız ? gibi damlıyor şiirin ortasına. Birçok kişiye ithaf edilen şiirlerin yer aldığı kitapta dikkati çeken en önemli özellik şiirlerin birbirlerini bütünlüyor olması. Şiirlerde ağırlıklı olarak ay, güneş, vapur, deniz ve çiçek imleri kullanılmış. Şair bunu bilinçli olarak kullanmış ve böylelikle şiirlerin arasındaki bağı kurmuş. Bergama’daki antik kent Allianoi’nin gönüllü bekçilerinden olan Halim Yazıcı, kitabının arkasında şöyle söylüyor: "elimden geleni yaptım. durmadan su taşıdım parmaklarımdan akan kana bakmadım" DÖRT ÖDÜLLÜ KİTAP "Âşıkhava Sineması" tam dört ödül almış: Adnan Yücel Şiir Ödülü 2004,Uğur Mumcu Şiir Ödülü 2004, Homeros Emek Ödülü 2004, SES Şiir Ödülü 2004. 1954 yılında Bergama’da doğan Şairin O Güzel Narin Gelin (1982), Cevahir Kalbiyle Dolunay (1984), Aşk Cazdır (1991) ve Beyaz Atların Yelesinde Ay vakti bir zamandan yaşam kesitleri ? Bora ÖZCAN “Y eni bir aşkı yıkman gerektiği zamanlar / gözlerini orta yerinden kırman" diyerek âşığa derin yaralarından bir kesit sunuyor Halim Yazıcı. An geliyor su seslerine sesleniyor: "Hey su sesleri / anılarımı yazsam / saklar mısınız öldüğümü?" Bergamalı Şair Halim Yazıcı Allianoi’den, taşın yerinde ağır olduğu yeryüzü evreninden çıkar aşkın ve hayatın koridorlarında gezinmeye; Şair, Bergama’da yer alan antik kent Allianoi’deki her taşın bir Venüs olduğunu anlatarak başlar, sitemle: "Taşın geleceği ile oynayan / kirli elleri" Ve sinemaya davet eder okuru: Âşık hava Sineması’na. Şair Yazıcı’nın şiirleri Ege’nin imlerini taşıyan bir içsellikle seyrediyor. Güneşten, aydan, vapurlardan ve çiçeklerden yola çıkarak anlatılan bir dünya hali büyütüyor. Şair, serüvenini zamanın alaca düzleminde denizin, İzmir’in ve işçi kızların yüreğinden tutarak anlatıyor. Sonra caz ezgilerinden geçirir kalemini ve ansızın yanan bir şairin kalbine dokunur, dokunur, dokunur. Her aşk, alnında bir ay taşır ve aylar geçer şairin gözlerinden. Yazıcı’nın yarattığı evrendeki bu sinemada, her an yeni bir kare, okura her an yeni bir hüzün bırakabilir. Bir martının alçalıp aşkları alnından öpmesi ya da kar sesinde büyüyen kâğıt helvalar anlatabilir sessiz derinliği. AY’A SESLENİŞ Kısa şiirlerle örülmüş bir kitap "Âşıkhava Sineması". Şair Yazıcı, beşinci kitabında yalın dilli bir öyküyü anlatmış okura. Kitaptaki imgeler okuru yormuyor ve ılık bir su damlaması SAYFA 16 CUMHURİYET KİTAP SAYI 869