22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? onlar arasındaki gizil bağı ortaya koyan düşünsel bir yaratımdır. Hegel öncelikle tarihi ele alırken tözsel olanı ortaya koyuyor ve Tarihi bu gözle okuyor. "İdea gerçeklikte halkların ve dünyanın önderidir, ve Tin, o önderin ussal ve zorunlu istenci, dünya olaylarına öncülük etmiştir ve etmektedir; onu bu önderlikte tanıyabilmek burada amacımızdır." İstencin ve öznelliğin bulunduğu, dahası bulunmakla kalmayıp belirlediği bir alanda ussallıktan (yasallıktan) söz etmek ilk önce düşüncenin özgür olan doğasına aykırı görünebilir. Bu alanda önyargılı veya keskin iddialara kalkışmak tutuculuk doğurur. Bunlar birer sorunsaldır, yani doğa bilimlerinde olduğu gibi deney ve ölçüye getirilemezler ancak gözlemlenip değerlendirilirler. Burası tarihi anlamak için temel öneme sahiptir. Gözlem ve değerlendirmelerimizi hangi ilke ve yöntemle yapacağız. Öznel seçimlere, duygulara ve ilgilere göre mi, yoksa farklı oluşumları birbirine bağlayan gizil bağı ortaya çıkarmaya çalışarak mı? İkinci yöntemi izlemek Tarihe ussal bakışı gerektirir. Hegel’in kendi deyimiyle Felsefenin tarihe getirdiği şey Ustur. TARİHİ ANLAMAK "Felsefenin birlikte getirdiği biricik düşünce Usun dünyaya egemen olduğu, öyleyse Dünya Tarihinde de ussal olanın ilerlemekte olduğu biçimindeki yalın Us düşüncesidir. … Us Tözdür, yani tüm edimselliğin varlığını ve kalıcılığını onda ve onun yoluyla bulduğu şeydir." Ussallık yasallık içeriyor olmaktır. Doğa determine, Tinsellik ise özgürlük alanıdır. Her iki alanda da yasallık vardır. Usun töz olduğu söylemi her şeyin bir yasallık içerdiği ve buna bağlı olarak bilinebilir olduğunu kabul etmektir. Tarihi anlamak ise, birbirini peşleyen sayısız olgu ve olayların iç bağını görmek, temel değişim enerjisini ortaya koyabilmek ve ereğini kavramaktan geçer. Hegel, tarihin oluşumunun temeline insanın gereksinimlerini koyar. İstekler, tutkular, tasarımlar, çıkarlar tarihin kendini açındırmasında kullandığı araçlardır. Tarih aslında Tinin kendini açındırmasının süreci olarak görülür. "Dünya Tarihi için denebilir ki, o Tinin kendinde ne olduğunun bilgisini işleyip geliştirmede sergilenişidir, ve tıpkı tohumun ağacın bütün doğasını, meyvelerinin tadını ve biçimini kendi içinde taşıyor olması gibi, Tinin ilk belirtileri de daha şimdiden gizil olarak bütün Tarihi kendi içinde kapsar." Hegel, tarihin genel olarak üç türlü ele aldığını ortaya koyar. Kökensel tarih Düşünsel tarih Felsefi tarih Bunların her birisinin kendilerine göre ilkelerini belirleyerek ayrımlarını gösterir. Hangi biçim altında ele alınırsa alınsın tarihi özneler yapar, ve özneler ne istediklerini, isteklerini nasıl gerçekleştireceklerini belirlerler. Görünüşteki bütün bu karmaşa içinde gizil bir bağ onları belirli bir ereğe yönlendirir; Özgürlük. Özgürlük ise edimsel bir süreçtir. İstencin gücüyle gerçekleşir, düşünce ise onun merkezini oluşturur. Hegel, Tarihi tinin kendisini açındırma süreci olarak belirlerken Tinin özünün ne olduğunu şöyle dile getirir. "…Tıpkı özdeğin tözünün Yerçekimi olması gibi, demeliyiz ki Tinin tözü, özü Özgürlüktür." DÜNYATARİHSEL SÜRECİNİN AYRIMLARI Tarih kesintisiz bir süreçtir ve bunun belirli aşamaları vardır. Süreç kavramı, olguların birbirinden kopuk, bağımsız olmadıklarını kapsar. Bu durumda tarihi süreci anlamak geriye dönüp olay yığınlarına, kahramanların hayatlarına vakıf olmaktan çok bu görünüşlerin özünü oluşturan ilkeye erişmeyi gerektirir. Hegel, Tarihi bir uygarlıklar zinciri olarak ele alır ve bu yolda dört aşama belirler. Coğrafyanın etkisi ve toplumsal koşulları da göz önüne alarak kendi felsefi dizgesine göre her aşamanın ilkelerini gösterir. Bu süreçte Tinin kendisini hangi yetkinlik ve biçim altında ortaya koyduğuna bakarak Tarihi okur. O’na göre tarih dört aşamadan oluşur. Doğu Dünyası Yunan Dünyası Roma Dünyası Germanik Dünya Bu ayrımları yaparken özgürlük bilincinin gelişmişlik derecesine, bilincin kendini doğadan ne ölçüde soyutladığına ve yaşantıya nasıl aktarıldığına, kültür oluşturma gücüne ve Devletin varoluş ilkesine bakmaktadır. "…Tarih gene de kendi çevresinde bir daire çizmez, … Dünya Tarihi dizginsiz doğal istencin evrensele ve öznel özgürlüğe doğru disiplinidir." Hegel, dinleri de bu sürçte ele alarak bilincin kendini bu biçim altında nasıl geliştirdiğini gösterir. Onlardaki sosyal yaşamın düzenlenmesine yönelik ‘Şeriatlarını’ değil; Aklın, varlığı kavrama çabasının bir biçimi olarak onlardaki evrenselleri ele alır. SONUÇ Hegel’in tarih üzerine fikirleri farklı eleştirilere hedef oluyor. Ancak en azından ne dediğini anlamak gerekirse öncelikle onun felsefi dizgesi incelenmelidir. Kendinden önceki ‘Metafizik’, ‘Görgücü’, ‘Eleştirel’ ve ‘Dolaysız Bilme’ diye nitelediği felsefi tutumları bir dizge altında ele alır. Bunları da kapsayarak kendi Kurgul (Spekülatif) dizgesini ortaya koyar. Hiçbir düşünce sistemi içerisinden rasgele seçilmiş önermeler yoluyla kavranamaz. Varlık bütün, Düşünce ise varlığın bilinçte aldığı biçimdir. Düşünce Varlık ilişkisi birbirinden kopuk anlaşılamaz. Olgular Kavramların edimselleşmesi, Kavramlar ise Olguların bilincidir. Tarih de bir olgu olduğuna göre onu anlamak için de her türlü öznellikten uzak durmak gerekir. Felsefe, aklın özgürleşmesinin biricik yoludur, başka bir deyişle ancak felsefi düşünce aklı özgürleştirir, içsel sevinci doğurabilir. ? Tarih Felsefesi / G.W.F. Hegel / Çeviren: Aziz Yardımlı / Idea Yayınevi /376 s. Hegel, tarihin oluşumunun temeline insanın gereksinimlerini koyar. İstekler, tutkular, tasarımlar, çıkarlar tarihin kendini açındırmasında kullandığı araçlardır. Tarih aslında tinin kendini açındırmasının süreci olarak görülür. CUMHURİYET KİTAP SAYI 869 SAYFA 27
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle