02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Raşel Rakella Asal'dan 'Volga Hüznü' Bir ‘Zaman Senfonisi’ Volga Hüznü için "çok katmanlı bir gezi kitabı" diyebiliriz. Bu katmanlar birbiri içinde kaynaşmış, sayfalara, metne öyle başarılı sindirilmiş ki yapaylığın veya ilişkisizliğin izleriyle karşılaşmamız söz konusu olmuyor. Çok katmanlılık, yapıtı özgün bir alana taşıyor. Pek rastlanmayan bir çalışma olarak dikkati çekiyor Volga Hüznü. ? Hülya SOYŞEKERCİ olga bilir. Volga oradaydı. Volga meraklıdır. Anlamak ister. Sözcükleri söküp alır en derinlerden, acıları, anıları, öykülerimizi ırmağın ta ötelerine taşır, denize ulaşırken çoğalır öykülerimiz.(...) Bazı ırmaklar sert, bazıları yumuşak ve sakindir. Kimisi sığ, soğuk, çamur rengidir. Irmaklar millerce taş yataklarından sürükler, öyküler getirir bize. Öylesine çok ki, ırmak taşıyamaz hepsini, öyle çok ki anlatacakları öyküler." (s.69) Raşel Rakella Asal’ın Volga Hüznü ilk bakışta, çeşitli izlenimlerin yer aldığı bir gezi kitabı gibi görünüyor. Okur, yapıtın derinliğine indiğinde Volga Hüznü’nün klasik bir gezi kitabından ayrılan birçok yönü olduğunu görüyor ve anlatılan dünyaya bırakıyor kendini. Sayfalar boyunca Volga üzerinde bir gemide yazarla birlikte yol alırken, bir taraftan da anılara, geçmişe, tarihe, yazın yapıtlarına, mimari güzelliklere ve kültürelsanatsal değerlere açılıyor; yazarın kaleminin açtığı yolda ufuklarını genişletme olanağı buluyor. Anı, gezi, deneme, mektup, roman, öykü, biyografi, günce, şiir gibi birçok türün birbiriyle kaynaştığı, yoğun duyguların derin düşüncelerle bütünleştiği bir "zaman senfonisi" sunuyor okura Volga Hüznü. pıtları içinde bir geziye çıkarıyor. Zaman Volga Hüznü’nün merkezinde yer alan kavram. Zamanın içinde insanın, kendini, toplumu ve dünyayı anlama çabası... Geçmişe ve şimdiye gidiş gelişlerle süren bir "zaman yolculuğu" bu. Yazar, St Petersburg, Moskova ve diğer kentlerde şimdiki zamanın akışını verirken, kültürel ve mimari yapıtlarda, müzelerde geçmiş zamanın nasıl yoğunlaştığını da gösteriyor okura. Şimdide yaşayan geçmişin tadını, rengini, kokusunu duyuruyor. Raşel Rakella Asal; tarihin soluk alışına tanık ediyor bizleri. Bir yandan da çağrışımların kapısını aralıyor. Bir bakıyoruz Dostoyevski, Puşkin, Gogol, Tolstoy canlanmış, yazarla konuşuyorlar. Geçmiş zaman, sürekli olarak şimdi’ye sızıyor. Düşsel söyleşilerle bu yazarları daha iyi tanımamamızı sağlıyor yazar. Dostoyevski’yi canlandırıyor düşlerinde; onu, birlikte yol alacakları bir serüvenin içine çekiyor: "İşte geliyordun. İlk kez senden önce gelmiştim. Yaklaşıp karşında durdum. Hemen söze girecektim ki ‘Neden beni izliyor, rahat bırakmıyorsun?’ dedin." (s.76) Düşsel bir aşka tanık oluyoruz ilerleyen sayfalarda. Daha sonra başka bir yazarın, Tolstoy’un yaratma sancılarıyla özdeşleşiyoruz. Yaratıcılığındaki gizin çok çalışmak, gözlem yapmak, araştırmak ve sabretmek olduğunu kavrıyoruz. Savaş ve Barış’ı yedi defa gözden geçirip yeniden yazdığını, bu eserle ilgili taslakların büyük sandıkları doldurduğunu öğreniyor; insanlar arasında, kütüphanelerde en ufak bir ayrıntıyı bile kaçırmadan sabırla araştırma yaptığına tanık oluyoruz. On dokuzuncu yüzyıla özgü gerçekçiliğin romandaki başarısının kaynaklarına iniyoruz böylelikle. Raşel Rakella’nın, başyapıtların yaratılmasıyla ilgili yorumu çok ilginç: " Bir insanın kendini yaratması tıpkı ‘şaheserlerin’ yaratılması gibi zaman alıyor. Zamanı iyi kullanıyor muyuz? Yeteneklerimizin olgunlaşmasına ve meyve vermesine olanak veriyor muyuz? Becerinin temeli tekrar. Ustalaşmak ise süre istiyor. İstiyor, hep istiyor doyumsuz bir biçimde, hep istiyoruz... başarıyı, parayı, sıhhati, sevgiyi, aşkı... Her şeyi... VE HEMEN ANINDA!" (s. 103) Çağımızın hız üzerine kurulu dünyasında başyapıtların ol(a)mayışının nedenlerine iniyoruz. Her şeyin anında oluşup hızla tüketildiği bir dünyadayız çünkü... Bilinç akışını ilk deneyen yazarın Tolstoy olduğunu; Anna Karenina’da bu tekniği denediğini, Puşkin ve Lermantov’un düelloda öldüklerini okuyoruz satırlar ilerledikçe. Nâzım Hikmet’in mezarını ziyareti sırasında derin bir heyecan yaşadığını anlatıyor yazar. Nâzım’ın yaşamından bazı kesitler aktararak onun dizelerine de yer veriyor. Sonra Gogol’ün Burun ve Palto öykülerinin içine giriyoruz birdenbire. Küçük, yoksul memurların acıklı yaşamlarını duyumsamaya yan biricik şey, hayat kavgası ve kindir.’" (s. 39) Bu noktada Umberto Eco’nun kurmaca karakterlerle ilgili düşüncelerine değinmek istiyorum: "Kurmaca karakterleri ciddiye almak, metinlerarası bir anlatı da yaratır; böyle bir anlatıda, bir başka romandaki bir karakterin bir romana ya da bir oyuna girişi, neredeyse bir gerçeklik işareti işlevi görmektedir.(...) Kurmaca karakterler bir metinden ötekine göç edebildiklerinde, gerçek dünyada yurttaşlık hakkı elde etmiş ve onları yaratan anlatıdan bağımsız hale gelmiş olurlar." (1) ANLATI ORMANLARI Birçok yolculuk var bu kitabın sayfalarında. Birincisi, yazarın Volga üzerinde bir nehir gemisiyle, somut gerçekliğin içinde yer aldığı yolculuk. İkincisi, geçmiş ve şimdiye gidiş gelişlerle oluşturduğu "zaman ve tarih yolculuğu". Üçüncüsü, Rus Edebiyatı yolculuğu. Bu yolculukta yazar "anlatı ormanlarına" dalıyor ve okuru da buralarda dolaştırıyor. Dördüncüsü, yazarın anı, izlenim, duygu ve düşlerini harekete geçirdiği "iç yolculuğu". Yazar, kendini zamanın içinde anlamaya ve yaşamı anlamlandırmaya; dolayısıyla kendini var etmeye çalışıyor. Beşinci yolculuk ise gezdiği yerlerde, toplumsal değişim ve dönüşümleri gözlemlediği " toplumsal yolculuk"... Her anlatı bir yolculuktur aslında. Bu konuda Jale Parla şöyle yazıyor:"Bu eğretilemenin kapsadığı bir de yazarın yaratıcılık ve okurun okuma yolculuğu vardır ki bunlar da hesaba katılınca yolculuk metaforu açık uçlu, bitmemiş bir metafordur."(2) Volga Hüznü için "çok katmanlı bir gezi kitabı" diyebiliriz. Bu katmanlar birbiri içinde kaynaşmış, sayfalara, metne öyle başarılı sindirilmiş ki yapaylığın veya ilişkisizliğin izleriyle karşılaşmamız söz konusu olmuyor. Çok katmanlılık, yapıtı özgün bir alana taşıyor. Pek rastlanmayan bir çalışma olarak dikkati çekiyor Volga Hüznü. Yazınsal yapıtlardan, şiir ve felsefe kitaplarından alıntılar, yapıtın can damarını besleyerek metnin dokusuna zenginlik kazandırıyor. Bu ilginç yapıtı roman olarak değerlendirmenin doğru bir yaklaşım sayılamayacağını; çünkü yapıtta başlı başına bir roman kurgusunun yer almadığını düşünüyorum. Volga Hüznü’nde kurgu değil, yaşanmışlık ve gerçekler egemendir. Bunlar yazarın dünyasından iç veya dış gerçek olarak okura yansıyan yaşanmışlık parçalarıdır. Gezi boyunca yazar, gördüklerini anlatırken bazen nesnel, bazen öznel bakış açısına yer veriyor. Farklı bakış açıları yapıta duygu, düşünce ve düş KİTAP SAYI “V Raşel Rakella Asal, dikkatli bakışıyla yalnız doğanın değil kentlerin de ruhunu çözümlüyor: ZAMAN YOLCULUĞU Kitaba göre, Raşel Rakella Asal, 1998 yılında, değişim ve dönüşümlerin çalkantıları ve çelişkilerini yaşayan Rusya’ya gidiyor. Önce St. Petersburg’dan başlıyor geziye, Volga üzerinde bir nehir gemisiyle Moskova’ya doğru uzanırken, anıları, izlenimleri, birikimleri ve düşlerini de harekete geçirerek, bizi Rus Edebiyatı yazarlarının yaşamöyküleri ve yaSAYFA 10 başlıyoruz. Tolstoy’un Anna Karenina’sının iç çelişkilerle dolu dünyasına da konuk oluyoruz yazarın yolculuğu içinde."Arabayı Theodore sürmekte, uşak Peter de arabacının yanındaki yerinde oturmaktadır. Anna, Obilralovka trenine binmek üzere istasyona doğru yol alır. İstasyona doğru giderken bilinç akışı yeniden başlar: ‘ Son olarak o kadar iyi düşündüğüm şey neydi bakayım?’ Anna hatırlamaya çalıştı. ‘Tıyvtkin, Coiffeur’ mü? Hayır, o değil. Hah tamam! Yaşvin’in söylediği: İnsanları birbirine bağla ? CUMHURİYET 869
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle