03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hegel'in 'Tarih Felsefesi' Hegel, Tarihi bir uygarlıklar zinciri olarak ele alır ve bu yolda dört aşama belirler. Coğrafyanın etkisi ve toplumsal koşulları da göz önüne alarak kendi felsefi dizgesine göre her aşamanın ilkelerini gösterir. Bu süreçte Tinin kendisini hangi yetkinlik ve biçim altında ortaya koyduğuna bakarak Tarihi okur. O’na göre tarih dört aşamadan oluşur. Tarihe nasıl bakarsak kendini öyle gösterir ile bu konu daha nitelikli olarak ele alınabilmiştir. Hegel bu alanda neredeyse dorukta durur. Onun diğer konularda olduğu gibi Tarih alanında da ortaya koyduğu kavramsal düşünceler her ne kadar farklı değerlendirmelere hedef olmuşsa da, Tarihi anlamak isteyen herkes O’nun düşünceleriyle karşılaşmak zorunda kalır. Hegel’in Tarih üzerine inceleme ve düşüncelerini içeren ‘Tarih Felsefesi’ adlı eseri İdea Yayınları arasında çıktı. Hiç kuşkusuz felsefi metinleri okumak özel bir merak, sabır ve anlama tutkusu gerektiriyor. Hele Hegel gibi, Arı Kavramlarla konuşan (yazan) bir filozofun diline vakıf olmak ayrı bir emek gerektiriyor.Konunun derinliğini enine boyuna bu yazıda ele almak mümkün değil ancak temel ilkeler, sorunu ele alış yöntemi ve temel kavramsal öğelere değinmek istiyoruz. Tariflerle olguları açıklamak her zaman eksik kalır. Çünkü tarifler bütünün belirli özelliklerini dile getirirler. Tarih dendiğinde en azından peş peşe gelen bir değişimler zincirinin olduğunu, bir şeylerin ortaya çıkıp yerlerini bir başka şeye bıraktığını tasarımlarız. Kaybolup giden yaşam biçimlerinin ve olayların günümüzle ilişkisi, gelecek tasarımlarımız üzerindeki etkisini anlamak tarihe olan ilginin ontolojik yanını oluşturur. Gelişme varsa Tarih vardır. Bu durumda şu sorular akla geliyor: Gelişmenin ölçüsü nedir? Her değişme bir gelişme midir? Bunlar birer sorunsaldır ve her dönemde yeni yeni fikirlerle zenginleştirilmeyi gerektiriyorlar. Hegel gelişimin ölçüsünü şu şekilde dile getiriyor: "Gelişim ilkesi bunun ötesinde temelde yatan bir iç belirlenimi, kendinde bulunan ve kendini varoluşa çıkaracak bir varsayımı kapsar." Günlük yaşamda sık sık ilkeden söz edilir. Belirli bir alanda önceden doğruluğu kabul edilmiş düşünceler ve yöntemler ilke diye dile getirilir. Bununla anlatılmak istenen ise: Etkinliklerin ve düşünce üretimlerinin önceden konulmuş bu kurallar çerçevesinde olacağının bildirilmesidir. Bu tutumun açık örneği Dinlerde ve İdeolojilerde görülür. Tarihte de, günlük yaşamda da sık karşılaştığımız gibi böylesi bir ‘ilkesellik’ ön kabuldür ve buradan özgürlük değil önyargı doğar. Felsefede ise İlke; düşüncenin ussal yoldan işletimi ile çıkarsanan, yorumbilimsel yollarla oluşturulan bir süreçtir. Farklılıkları birliğe getiren, ? KİTAP SAYI 869 ? Mustafa ALAGÖZ MACİT GÖKBERK FELSEFE ÖDÜLÜ Macit Gökberk Felsefe Ödülü, 2007 yılı Mayıs ayında verilecektir. Bu ödülün amacı, ülkemizde felsefe araştırmalarını özendirmek, nitelikli çalışmaların sayısını arttırmak ve böyle çalışmaları ödüllendirmektir. Yarışmaya katılma koşulları şöyledir: 1. Sunulacak çalışmalar felsefe alanı içinde kalarak hazırlanmış olmalı ve en az 50 sayfa uzunluğunda olmalıdır. 2. Gönderilen çalışmalar, yayımlanmamış olabileceği gibi, son iki yılda yayımlanmış yapıtlar da olabilir. 3. Yapıtların sistematik bir araştırma veya inceleme olması, felsefî söylem niteliği taşıması, özgün yönlerinin bulunması ve Türkçeye özen gösterilmesi, değerlendirme ölçütleri olarak gözönünde tutulacaktır. 4. Bu yapıtlarını en geç 15 Mart 2007 tarihine kadar, bir başvuru mektubu ve yazarın yaşamöyküsüyle birlikte beş nüsha halinde, aşağıda belirtilen adrese gönderilmeleri gerekir. 5. Yarışma için gönderilen yapıtlar, kazansın ya da kazanmasın, geri verilmeyecektir. Yarışma için yapılan başvuru, bu koşulun kabul edildiği anlamına gelir. 6. Kazanan yapıt 15 Mayıs 2007 günü kamuoyuna duyurulacaktır. TÜRKİYE FELSEFE KURUMU Adres: Türkiye Felsefe Kurumu Macit Gökberk Ödülü Sekreterliği Ahmet Rasim sok. 8/2 Çankaya, 06550 Ankara T arihe olan ilgimiz yaşadığımız anı anlamak ve geleceğe hazırlanmak gibi bir tarafa atamayacağımız varoluşsal kaygılarımızdan kaynaklanır. Bir geleceğimizin olduğunun bilincindeyiz. İçinde bulunduğumuz an geçmişin mekanik bir toplamı değil şimdinin sorunlarıyla yüklü dirimsel bir süreçtir. Geleceğin dayatmalarına göğüs germek, dolayısıyla ona daha şimdiden hazırlanmak zorunda kalışımız içsel gerilime yol açar. İnsani tüm kaygılar gelecekle bağlantılıdır. Ayrıca varlığımıza bir anlam vermek, başka bir söylemle içimizde gizil olarak bulunan anlamlılık potansiyelini açığa çıkarmak tarihe olan ilgimizin tinsel kaynağını oluşturur. Tarihin dinamizmi, doğasal olanın kendini tekrarından, tinsel olanın istence dayalı ve özgürlüğe yazgılı akışından kaynaklanır. TARİHSEL OLANIN ÖLÇÜSÜ Tarihe olan ilginin hem sürekli hem de çok yönlü olduğunu görüyoruz. Hangi biçim altında, hangi derinlikte olursa olsun düşünsel bir ilgi kendi doyumunu ancak anlamakta bulur. Anlamanın söz konusu olduğu yerde bilme etkinliği var demektir. Bilmek ise bir zorunluluğun, öznelerin niyet ve isteklerinden bağımsız olarak hükmünü sürdüren bir yasallığın açığa çıkarılmasıdır. Tarihe felsefi bakış, aklın yasallıkları ile onu ele almak demektir. Felsefi düşüncenin dizgeye kavuşması SAYFA 26 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle