23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
20 MAYIS 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Atatürk’le İnönü ayrılıyor 20 Eylül. Tren Haydarpaşa Garõ’na girer. Afet Hanım Atatürk’ün elini öper. İsmet İnönü’ye, “Paşam Dol- mabahçe’de sizin odanızı hazırlat- tım” dedi... İnönü’nün bir şey söylemesine ola- nak vermeden Atatürk konuştu: “Pa- şa bizimle gelmeyecek. Evinde isti- rahat edecek.” İnönü Heybeliada’daki evine... Ata- türk maiyetiyle Dolmabahçe Sara- yõ’na gitti. Ertesi günü Dil Kurultayõ’nda İnö- nü küçük bir kâğõda, “Daha bana dar- gın mısın?” diye yazdõ ve Atatürk’e uzattõ. Yanõt hemen geldi: “Sana dar- gın olabilir miyim?” İnönü: “Bu kâğıdı saklayabilir miyim?” Yanõt: “Nasıl istersen!” O kadar! Ayrõlõk küçük bir kâğõda yazõlan ko- nuşma ile sona erdi ve: Bir dönem kapandõ... Atatürk’ün cumhurbaşkanõ olarak al- dõğõ maaşlarõn miktarlarõyla aylõk ge- lirini nerelerde kullandõğõna göz atmak, İnönü ile “yakın” ilişkilerine õşõk tu- tuyor: “Atatürk düzenli maaşından da- ha fazlasını İş Bankası’ndaki hisse senetlerinin temettülerinden kaza- nıyordu. Ayrıca satın alıp işletmesini üstlendiği çiftliklerin gelirleri vardı. Atatürk, bunlardan iyi bir gelir el- de ettiği için, maaşının bir kısmını, muhtemelen geçinmekte güçlük çe- ken yakınlarına dağıtıyordu. Banka hesaplarına bakılırsa (kız kardeşi) Makbule’den Bülent Ne- jat’a, Yaşar Bey’den Hüsnü Yüz- başı’ya kadar pek çok isim, Ata- türk’ten maaş şeklinde aylık alı- yordu. Yardımdan en büyük payı Ata- türk’ün yakın dostu, Başvekili İsmet Paşa aldı. Hesap cüzdanına göre bu yar- dım 1925’te ayda 1000 liraydı ki o dönemde bu para, İş Bankası’nın kurucu Genel Müdürü Celal Bey’in (Bayar) aylık maaşına eşitti ve 122 Reşat altını değerindeydi... Atatürk, İnönü’ye küstüğü 1937 yılında, ona yaptığı yardımı 3 bin li- raya çıkarmıştı...” (Can Dündar’õn araştõrmalarõndan) F alih Rıfkı Atay, Atatürk’ün İnönü’den ayrõlõş olayõnõ anlatmaya şöyle başlõyor: “Devlet Reisi (Atatürk) ile başbakanının (İnönü) ayrılmasına sebep olan hadise Nyon Konferansı’dır.” Fakat önemli bir saptama yapõyor: “Atatürk ile İnönü arasında (İnönü’nün Atatürk’ten sonra doğruladığı gibi) pek çok kez, pek çok anlaşmazlık baş göstermiş, Devlet Başkanı ile Başbakan çeşitli zamanlarda tartışmışlar, ne ki bu olaylar kimselerin araya girmesiyle değil herhalde Atatürk’ün müsamahalı davranışlarıyla yatıştırıldı, fakat Nyon Konferansı ile başlayan tartışma Başbakan İnönü’nün görevden alınmasıyla sonuçlandı. Daha önceki tartışmaların Atatürk’te birikime neden olduğuna dair bir yoruma rastlanmıyor.” Olay şuydu: 1937 yõlõnda Akdeniz’de kimi ticaret gemileri kimliği belirsiz denizaltõlarca torpillenerek batõrõlmaktaydõ ve ayrõca deniz ulaşõm güvenliği de tehlikeye girmişti. Bu duruma karşõ alõnacak önlemleri görüşüp kararlaştõrmak üzere İsviçre’nin Nyon kentinde 10 Eylül 1937’de uluslararasõ bir Akdeniz Güvenliği Konferansõ toplandõ. Konferansta Türkiye’yi Dõşişleri Bakanõ Tevfik Rüştü Aras temsil etti. Aras, hem Atatürk hem de İnönü’den talimat alõyordu. İnönü bu durumu şöyle anlatõyor: “Tevfik Rüştü konferansta bazı teklifler, teşebbüsler yapıyordu. Bunlar benim verdiğim, vereceğim talimata uygun değildi. Soruyordum: Nereden çıktı bu? Atatürk haber veriyormuş ona (Aras’a) dediler.” Atatürk Florya’da, İnönü ailesiyle İzmir’de. İsmet İnönü’den aldõğõ talimatla Tevfik Rüştü Aras’õn imzaladõğõ uluslararasõ anlaşma metni onaylamasõ için Atatürk’ün önüne geldi. Atatürk anlaşmayõ ülke yararlarõna aykõrõ bulduğunu İnönü’ye bildirdi. Atatürk’e göre anlaşma; büyük devletler gerekli gördükleri takdirde Türkiye’yi silah kuvvetiyle müdahaleye sevk edebilir, böylece durup dururken başõmõza iş açabilirdi. Boşu boşuna kan dökülebileceği için anlaşma ülke yararlarõ lehine değildi. Anlaşmazlõğõ gidermek için Nyon’da bulunan Dõşişleri Bakanõ’na soruldu. Gelen yanõtta; “Atatürk haklı, İsmet Paşa haksız” deniliyordu. Atatürk ile Aras arasõnda yanlõşlõğõn düzeltilmesi için doğrudan ilişki kuruldu. O tarihte kardeşinin ölümü nedeniyle Başbakan’õn sinirleri pek yerinde değildi. Çankaya’daki Pembe Köşk ile Florya arasõnda -konu üzerinde- sert tartõşmalar yaşandõ. Atatürk, TBMM’ye onay için gelen anlaşma hakkõnda konuşmak üzere Ankara’ya geldi. Önce Ankara Keçiören semtinde sonra Çubuk Barajõ’nda gezinti yaptõ. Meclis’e geldiğinde toplantõnõn iki saat önce başladõğõnõ ve gereken işlem yapõldõktan sonra milletvekillerinin dağõldõğõnõ öğrendi. Ve büyük öfkeye kapõldõ. Anlaşma, İnönü’nün imzaladõğõ biçimde kabul edilmişti. Meclis’te konuşabilseydi, Başbakan’õ çok ağõr dille eleştireceğini ve sorunu çözümleyebileceğini söylüyordu. CMYB C M Y B O sabah İsmet İnönü’nün evinde se- yahat bavullarõ hazõrlanmõştõ. Baş- bakan İstanbul’a gidecekti. Daha önce Mareşal Çakmak’õn da katõldõ- ğõ bir Bakanlar Kurulu toplantõsõ yaptõ. Toplantõda Başbakan, “Bir hükümet buh- ranı var” diyordu. Bakanlar yõllardan beri benzeri olaylarõn ge- lip geçtiğini ve bunun da olup geçeceğini dü- şünüyorlardõ. Zira onlara göre bu, çatõşmala- rõn ne ilkidir ne de en ağõrõ. Atatürk’ün Ankara’ya geleceği haberi İnö- nü’nün İstanbul gezisini ertelemesine yol aç- tõ ve... Atatürk Ankara’ya gelince Çankaya’da bir Bakanlar Kurulu toplantõsõ yapmaya karar verdi. Akşamki sofrada içki yoktu. Bu, o gece çok ciddi konularõn görüşüleceğine işaretti. Çünkü Atatürk devlet sorunlarõnõn görü- şüldüğü akşamlarõ sofrada içki bulundurmaz ve içmezdi. Çay õsmarladõ konuklarõna. Bir ara bir ba- kan söylediği bir sorunu başbakana aktardõ- ğõ için tariz etti. Böylece bir tartõşma mõ baş- latmak istiyordu, belli değil. Başbakan hemen “Görevini yapmıştır” de- di. Atatürk bir başka bakana bakanlõğõyla il- gili bir şeyler söyledi. Başbakan yine terslendi: “Bu bakan o bakan değildir.” Bu ilk çatõşmalar üzerine İsmet İnönü bir- den “Sofradan emirler alıyoruz” dedi. Falih Rõfkõ Atay’a göre: “Söylentilerin ak- sine Başbakan’ın sözünde ‘içki sofrasõ’ yoktur.” “Fakat Atatürk’ün cümleyi o anlamda al- dığı şüphe götürmez.” Sofra dağõldõ. TRENDE Ertesi akşam Atatürk İstanbul’a hareket ede- cek. Beraberinde İstanbul’a gidenlerin anla- tõmlarõna göre: İsmet İnönü her zamanki gibi Atatürk’ü uğurlamak için istasyona geldi. Atatürk, Kâzım Özalp ile Ali Çetinka- ya’nõn ellerini sõktõktan sonra trenin hareke- tine çok az bir zaman kala İnönü’nün elini tut- tu; “Paşam siz de benimle geliniz. Nasılsa siz de Dil Kurultayı’nda bulunacaksınız” dedi. İsmet İnönü bu ani davet üzerine duraksa- dõ. “Yarın gelsem. Burada işlerim var” de- di. Ama... Atatürk’ten “Sizinle görüşecek- lerim var” karşõlõğõnõ aldõ. Atatürk, İnö- nü’yü kolundan tuttu ve trene bindiler. Arkadaşlarõna daha önce “Bizi Paşayla bi- raz yalnız bırakınız” demişti. Tren hareket etti. Atatürk yemek vagonuna uğramadan İsmet Paşa ile birlikte kompartõmanõna girdi, kapõyõ kapadõ ve İnönü’ye: “ Ben şimdiye kadar her işte mutabık ol- duğumuzu sanıyordum. Dün geceki ha- linden anladım ki yanılmışım. Fakat geç ol- makla beraber vaziyeti anlamış olmam iyi oldu. Mademki aramızda mutabakat yok- tur, o halde seninle bir müddet arkadaşlı- ğa fasıla vermemiz lazım geliyor. Bu vazi- yette teşriki mesai edemeyiz. Birbirimizden uzak kalalım.” İnönü: “Nasıl emrederseniz öyle olsun.” Atatürk: “Başbakanlığa kimi münasip gö- rüyorsun?” İnönü, isim vermeyince Atatürk devam etti: “O halde ben bir namzet teklif edeyim; Celal Bayar’a ne dersin?” İnönü: “İsabet buyurdunuz. Her husus- ta olduğu gibi...” Sonra Cumhurbaşkanlõğõ Genel Sekreteri Hasan Soyak çağrõldõ... Anayasaya göre is- tifa ve atamanõn yöntemine bakõldõ. Görüşmeden sonra İnönü hiç konuşmadan yemek vagonundan geçti. Sonra Atatürk geldi ve masada heyecanla ne olup bittiğini öğrenmeyi bekleyenlere: “Oldu bitti” dedi... Fakat sular tersine akıyor HAYAL ve GERÇEK KÜRŞAT BAŞAR Denetlenemeyen Dokunulmazlar Kuvvetler ayrılığı ilkesi aslında Türkiye’de seçilmişlere yani Meclis’e tam olarak güvenilmemesiyle ilgili bir ilke. Çünkü hepimiz biliyoruz ki kuvvetler ayrılığı ilkesine rağmen eğer bir parti sayısal çoğunluğa sahipse yasama ve yargı üzerinde de egemen olabiliyor. Türkiye’de yargının bile dokunamadığı tek ayrıcalıklı sınıf politikacılar. Aslında bugün hükümetin çok açıktan dile getirdiği yüksek yargının gücü tartışması yeni değil. Geçmişte de hükümetler bu durumdan zaman zaman şikâyetçi oldu. Hatta 12 Eylül öncesinde Danıştay’dan dönen kararlar askeri yönetimin şikâyetleri arasında da yer alıyordu. Yürütme, sorumluluk kendi üzerindeyken sorumluluk taşımayanların buna müdahale etmesini her zaman eleştirdi. Asıl sorun Meclis’in yani seçilmişlerin üstünde bir güç olup olmaması değil, bu dokunulmazlığın aynı zamanda denetimsiz kalıp kalmaması sorunudur. Meclis’te alınan kararlar dediğimiz zaman aslında o anda güçlü olan partinin ve başkanının aldığı kararları kastediyoruz. Her ne kadar bu kararlar konusunda tartışmalar yapılsa da komisyonlar farklı partilerden kurulsa da hepimiz bu tartışmaların bir işe yaramadığını, genel olarak parti grubunda alınan kararın Meclis’ten geçtiğini biliyoruz. Bu kararın gittiği Cumhurbaşkanlığı, bunu denetleyecek yüksek yargı bir anlamda toplumdan gelecek eleştirilerin de yönetime yansımasını sağlayabilir. Burada sorun, gücü elinde bulunduran herkesin bu güçten vazgeçmemesi ve bir anlamda yönetime ortak olması tartışmasıydı. Ama şimdi bu sistem de değiştirilecek. Cumhurbaşkanının da çoğunluk partisinden seçilmesiyle birlikte bir tür başkanlık sistemi yürürlüğe girecek. Oysa bana göre Türkiye’de bundan önceki sistem bile denetimi yeterince sağlayamıyordu. Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri siyasilerin ve bürokrasinin tam anlamıyla denetlenememesi çünkü. Yolsuzlukların, karanlık işlerin, kumpasların bugüne kadar ortaya çıkartılamayışı, çıkartılsa bile tam anlamıyla cezalandırılamaması bu nedenle oldu. Bugün sıradan bir tekstil fabrikasında bile üretimin her aşamasında, ister en alt düzeydeki işçi, ister müdür, ister genel müdür olsun herkes bir denetim altında çalışmıyor mu? Bütün şirketlerin birbirini denetleyen mekanizmaları, kurulları yok mu? Günümüz dünyasında tek başına karar alıp uygulayabilen bir lider ve onun adamlarınca yürütülen bir yönetim tarzı var mı? Üstelik bunlar yalnızca birer şirket. En kötü olasılıkla hissedarlarını batırabilir. Üstelik buralarda her kademede çalışan elemanlar pek çok aşamadan geçirilen kalifiye elemanlar. Böyle bakıldığında bir ülkenin kaderini çizecek kararlar alan, geri dönüşü olmayan imzalar atan, toplumsal barışı bozacak yasalar çıkartabilen bir siyasi yapının, iktidar kimin eline geçerse geçsin ciddi denetim mekanizmalarıyla denetlenmesi gerekmez mi? kursatbasar63@gmail.com Nyon Konferansõ, Mustafa Kemal Atatürk’le Başbakan İsmet İnönü’nün ayrõlmasõna sebep oluyor Atatürk S Ü R E C E K Haydarpaşa’da İsmet İnönü ailesiyle. KISA KISA... KISA KISA... 4 kentte silah operasyonu: Bolu İl Jan- darma Komutanlõğõ ekipleri, Bolu, Ankara, Düzce ve Çorum’da eşzamanlõ operasyonlar düzenledi. Operasyonlarda 9 tabanca, 5 kurusõ- kõ tabanca, 1 av tüfeği, 15 av tüfeği namlusu, 245 tabanca fişeği, silah tamir ve yapõmõnda kullanõlan kabza ve emniyet mandallarõ ele ge- çirildi, 6 kişi gözaltõna alõndõ. Görüş günü tepkisi: Balyoz Güvenlik Hare- kât Planõ soruşturmasõ kapsamõnda Silivri’de tutuklu bulunan askerlerin arkadaşlarõ, görüş günlerinin sürekli değiştirilmesine tepki göster- di. Ziyaret için il dõşõndan silah arkadaşlarõnõ görmek için geldiklerini söyleyen askerler, gö- rüş gününün değiştirildiğini kapõda öğrendikle- rini söyledi. Askerler, “Cezaevine alõnmadõk. Amaç görüşleri engellemek” dedi. Kene yine can aldı: Samsun’un Asarcõk il- çesine bağlõ Kesealan köyünde yaşayan 4 ço- cuk annesi Fatma Öztav (36), yüksek ateş ve baş dönmesi şikâyeti ile yakõnlarõ tarafõndan Kavak Devlet Hastanesi’ne kaldõrõldõ. Kene õsõrmasõ sonucu bulaşan Kõrõm Kongo Kanama- la Ateşi (KKKA) hastalõğõ şüphesiyle tedavi al- tõna alõnan Öztav yaşamõnõ yitirdi. İnşaat çukurunda boğuldular: Bursa’nõn merkez Osmangazi ilçesinde, Gazi İlköğretim Okulu öğrencilerinden Enes Mutlu (12) ve Emin Çağrõ Avcõ (15), 8 arkadaşõyla Yunuseli TOKİ Konutlarõ’nõn arkasõndaki boş bir arazide piknik yapmaya gitti. 10 arkadaş bir süre sonra yüzmek için yağmur sularõnõn biriktiği yaklaşõk 300 metrekarelik eski inşaat çukuruna girdi. Mutlu ve Avcõ boğularak yaşamõnõ yitirdi. Falezden düştü, ağaç kurtardı: Antal- ya’da 16 yaşõndaki lise öğrencisi Ebral Akarsu, arkadaşlarõyla birlikte Hasan Subaşõ Parkõ’nda gezintiye çõktõ. Arkadaşlarõyla dolaşõrken den- gesini kaybeden genç kõz, kayalõklardan aşağõ- ya düştü. Burada ağaç dallarõna takõlan kõzõ, ar- kadaşlarõ ve yurttaşlar kurtardõ. Güler veda turunda: Kamu Düzeni ve Gü- venliği Müsteşarlõğõ’na atanan İstanbul Valisi Muammer Güler, kurumlara yaptõğõ veda turu- na İstanbul Esnaf ve Sanatkârlar Odalarõ Birli- ği’nden başladõ. Güler, görevi sõrasõnda esnafla iç içe olduğunu belirterek, “Toplumun orta di- reği olan esnaf bizi hiç üzmedi” dedi. Şans Topu çekildi: 8, 13, 16, 23, 29, +6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle