26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Dobromir Tonev (19552001) Yambol’da dünyaya geldi. Liseyi doğduğu kentte bitirdi. Plovdiv “Paisiy Hilendarski” Üniversitesi’nin Bulgar Filolojisi Bölümü’nden mezun oldu (1979). Öğrencilik yıllarında üniversitenin “Geo Milev” edebiyat kolunda aktif olarak görevler aldı. Plovdiv’in devlet yayınevlerinden “Hristo G. Danov”da yirmi yılı aşkın bir süre redaktör olarak çalıştı. Yaratıcılığının en verimli çağında Plovdiv’de öldü. Bu kentteki Ulusal Gençlik Şiir Akademisi halen onun adını taşımaktadır. Daha ilk şiir kitabıyla edebiyat çevrelerinde büyük yankılar uyandıran Dobromir Tonev bir yandan klasik nazım biçimlerine bağlılığını sürdürürken, öte yandan özde köklü değişiklikler yapmaya özen gösterdi. Değindiği çok farklı temaları çok boyutluluk çerçevesi içinde yansıtmış olması nedeniyle, onun şiirleri, tek tek ele alındığında, çeşitli duygu ve düşünceleri bir araya getirmiş bir katmanlar bütünü görünümü sergilemektedir. Temelde yaşamı bir olgu olarak her yönüyle çözüp irdelemeye çalışan, birçok bilinmeze yanıt arama çabası içinde olan bu şiirde, karamsarlığın egemen olduğunu ve insanın var olma mücadelesinde sürekli güçsüz ve umarsız kaldığı türünden genel bir kanının dillendirildiğini söyleyebiliriz. Şairliğiyle birlikte iyi bir çevirmen olarak da tanınan Dobromir Tonev’in şiirleri de Rusça, İngilizce, Almanca, İspanyolca, Lehçe gibi birçok yabancı dile çevrilmiştir. Epey mizah ürününe de imza atmış olan şairin şiir kitapları şunlardır: Nal İzi (1979), Kibar Makine (1984), Işıkla Görüşme (1990), Argo (1994) bizi bir başkası yaşıyor, hem de kötü yaşıyor. Yanı başımızı çok dikkatli seyretmeliyiz, çünkü bizler küllenirken, orda yaşam coşuyor. Cevat ÇAPAN Şiir Atlası Dobromir Tonev/ Şiirler/ Çeviren: Ahmet Emin Atasoy Sabahın karanlığında parlıyor köylünün teri, eşeği ona övgü kasidesi okuyor, eşsiz, yamaca yan gelmiş bir sığırtmaç örneği öksürmekte birkaç tane bacasıyla kentimiz... İyilikle kötülük, güzellikle çirkinlik yüzyıllardır selamlaşıp uzatırlar dost eli. Ya gülü överken niye bu çeşitlilik, hele de dikenleri? Bunlar çok mu önemli? “Merhaba yaşam!” diye bağırırdım, ama anlamsız âşıkın, maşukun kulağına bağırması gereksiz biliyorum. Ve bu ölü, ak kâğıtlara bakarak hiç arasız ben yaşamı müsveddelerinden öğreniyorum. ‘Ben yaşamı müsveddelerinden öğreniyorum’ Neye şaştığımı kendim bir bilsem tek ölümdür son amacı gerçeğin. Sonsuzda ıhlamur kokacağım ben, yağmur olup yere döküleceğim. Yağmur olup yere döküleceğim can ve biçim vereceğim ağaca. Tek ölümdür son amacı gerçeğin. Yaşam ise hazırlık son amaca. ??? Çatın olsa bile bir evsizsin sen, naziksin aslında, ama korkaksın... Aile yuvası denen hasretten soyağacım hasta yüzyıla yakın. Kendim için ne bilgiler var bende yanıma ters gelen yengeçler gibi. Anılarım gizli geleceğimde, çünkü benzeş, günlerimin her biri. Sezeceğim kesin, bu garip hisle, kara tazı yönelince yanıma balmumu ve çam kokan o nefesle ve kalaylı soğuk kucaklarıyla.. Çatım da, evim de olacak o an, akasya açacak nazikliğimi. Ve bir yuva yapıp dikenli daldan yaşatacak mutlu bir kuş neslini. ??? Yaşam bir antraktsa eğer gerçekten, aktörlükte anlamı yok hevesin. Salyangozca korku içindesin sen, dokununca hemen gizlenmektesin. Oysa yankı, senin bomboş evinde, uzundur bir papaz cüppesi kadar. Senin neşe dolu iş günlerine ne açkıyla, ne de zorla giren var. Sen ki kolay çözebilen birisin bir ağacın yürek dilini bile neden bir yongadan icat etmezsin bir can dostu yalnızlıkta kendine. Döndüğümüz zaman tekrar toprağa biraz ölmüş gibi olduğumuzda Gülünç Pulcinelle’ler nutuklarla yaslı uğurlarken bizi omuzda bir gülüş kopacak, kalkacak perde, icat ettiğin dost, doğrulup hemen, duyuracak trajik bir eda ile burda olduğunu, gitmene rağmen. Yanacak gecenin derinliğinde öfkenin sararmış gözleri par par. Her şey oturacak yerli yerine: insanlar, eşyalar ve soytarılar. KASİDE GİBİ Ayrılıyoruz yaşamdan, kül nasıl ayrılırsa kordan ve duygusal üşüyoruz sonra. şiir yazıyorsak bile farkı yok sanki camdan, cam yapıyorsak bile benzemiyor billura. Kendi kendimizi yaşamıyor duygusu içindeyiz, EŞİNDEN BOŞANMIŞ OYTUCU İÇİN BALAD Kalmışsın öylece orta yerinde yapayalnız, tek kapılı odanın. Mumun keski gibi sert alevinde canlanıyor düşünceli endamın. Hep o kadın diriliyor karşında sanat senden öç alıyor bunu bil: parmakların onu yarattı, ama üzerinde hükmün geçerli değil. Sahipsiz bu gece, kadınlar gibi, belli ki hiç huzur vermiyor sana: Eğik mum gittikçe benziyor sanki ağlayan bir erkek kaburgasına. ??? Eğer beni hiçlikten çıkarmaya karar verirsen nazik simyasıyla birbirine sarılmış iki bedenin Tanrı’m, beni on üç yaş zarafetine gönder yeniden ve sonra fırlat ortasına at sürülerinin. Yaşamı duymak istiyorum, onun kasıklarını terli, dudaklarındaki köpük bir tanrıça doğurmalı; yüzükoyun görürsen kadınsal tepelerde beni sancılı ilkgençliğimi aşarken elin elimde olmalı. Uzun zaman bırakıp bekletme beni bu yeryüzünde, botanik kitaplarında çürütme kimliğimi; çivi yazısını öğret bana göçen kuşların izinde, yaz, son sayfasının ardına gizleyince kendini. Kırmızı makasıyla, açılış yaparmış gibi, sonuncu leylek olsun kurdelemi ilk kesen. Ve ben koşup gerçekleştireceğim bütünleşmemi. Eğer beni hiçlikten çıkarmaya karar verirsen. KİTAP SAYI 887 SAYFA 32 CUMHURİYET
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear