27 Eylül 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

? Sizi Hiç Sevmiş miydim? zemlerini hâlâ içimizde tartışıyorsak işte şiir orada bize kendi sesini, kuşkusunu getirir, bizim sesimizin ve iç bölünmemizin yanına yatırır… Şiirin içimizle işinin olmasının yegâne sebebi de bu değil midir? Bir yerde Esrar Dede’nin ‘Zaman mahlukuna sırrımı verdim’ deyişine gönül verir, sırrını verir burada şair… Şiirin belki de bütün sanatlarınyaşamın dışına çıkarılmaya zorlandığı bir yeni çağ ortamında, yaşamı sahiplenme adına şairi, şairi sahiplenme adına mısraların güzelliğinde büyüyen şiire yeniden yeniden bakmak, onu kalbimizin en üst rafına yerleştirmek gerekmez mi? Buna belki de her zamankinden daha da çok ‘evet’ dememiz gerekir… Şiir ancak böyle özel ve dik bir tırmanışın ucunda, doruğunda bizlere görünür…Nietzche’nin ‘Boyun eğmektense, umutsuzluğa düşmek daha iyi’ dediği yerde, belki de boyun eğmemeyi ve umutsuzluğa düşmemeyi aynı anda bize getiren şiirden iltica hakkı istemek, burada konaklamak daha evla değil midir? bir uyandırma servisi edasıyla tam yerinde kullanıyorsa buna kim hayır diyebilir ki… Paskal’ın “kalbin mantığa sığmayan apayrı bir mantığı olduğu’ sözünün en çok şiire uyarlama hakkının olduğunu varsayamaz mıyız? Onun mantığa sığmayan mantığının hakkını teslim edemez miyiz? Şiirin büyük ustalarının, akımlarının, şiir meclislerinin, şiir okuma matinelerinin bir bir el etek çektiği günlerin ortasında, küçük lobilerin anlamsızlığına dahil olmadan, bağımsız şiir seyrini ve şair duruşunu sürdürmek az iş değilse eğer Yasin Erol’un şiiri o zaman hiç de az şey değildir ve dile getirilemeyeni, efendi bir çığlıkla bize getirmenin sorumluluğunu sırtına yüklemiştir… Geçmişe özlem değil ama şimdiyi ancak dünün yordamıyla yaşamanın yargısına bağımlı insanın geçmişle bugünü karşılaştırıp karıştırması şair için de haydi haydi mümkün ve güzele açılan kapı olamaz mı? İmgelerin şaşırtmacasını sevimlilikle ve kalbimizin pasını gidermek için kullanmak; deyimlerin, atasözlerinin, yerelliğin, gündelik yaşamın dilsel kullanımlarını bir metafor içinde sokmak, oradan usta işi dizeler çıkarmak için Ece Ayhan’ın ‘sıkı’ şairlerinden olmak gerekir belki…O halde: “ben eskiden bir şeyi çok sevdim yoksa hayat mıydı/ bu konuyu konuşmak istemiyorum yoksa hayat mıydı/ kurşunlar mı döktürmedi annem/ babam uzun nasihatler mi/ herkesin derdi adam olmamdı herkes için/ ama yoruldum artık o herkesi kollamaktan/ ben eskiden bir şeyi çok severdim yoksa hayat mıydı/ şeytan diyor ki bir mektup yaz tanrıya/ selam eder ellerinden öperim/ bu hayatsızlık canıma tak etti saygılarımla arz ederim”… Adam olup olmama meselesinin göbeğinde büyüyenlere has ıstırabın, acının devamlı uzayan kollarının sardığı günümüzün hızında, büyümeyi inatla reddetmeyi şiir kervanının ana yükü haline getirmek marifetin zarafetle el ele vermesinin şifresiyse eğer, onu de şifre etmek bize, adam olmayı kendisi olmanın diline çevirmeye çalışanlara düşmez mi?.. Ama bu o kadar da kolay değildir. Büyük fizikçi Richard Feynman’ın ders verdiği sınıfın kara tahtasında, ‘Yaratmadığım şeyi anlamam’ yazarmış… Şairlerin yarattıklarını, anlamak için belki de sadece o şair olmak gerek! Onun için adam olmanın şifresini şiirce okuyup şairce düşünmek ama en önemlisi, şiiri şiirce, kendi derununda hissetmek gerek! Yasin Erol, büyük kentin taşralaşmış dünyasını ağır ağır gözlemeye yatırıp kendi ücrasında yaşamayı sabırla sürdürürken belki de kendi saflığından daha önce şiirin saflığını, masumiyetini ve haysiyetini önde tutuyordur, kim bilir! Onun için şimdi kendimizi, geçmişin aynasındakilere ve şiire tutarak sorabiliriz: Sizi hiç sevmiş miydim? ? Sizi Hiç Sevmiş miydim?/ Yasin Erol/ Dipnot Yayınları/ 78 s. Muinar ? Hayati SÖNMEZ ? Gürsel KORAT aşrada değiller, gönülleri taşralı değil… Şiirleri taşralı hiç değil… Ama büyük kentin yalnızlık dolambaçlarında sessizliği büyük bir sese, şiirin sesine büründürerek kendi kozasında yaşamayı seçenler vardır… Onların varlıkları hemen göze çarpmaz, onlara çokça el veren yoktur, yapıtlarını geriye çekip kendilerini bizlerin önüne bir gösteriye çıkarmazlar… Ama dikkatli bir biçimde baktığınızda onları GÜNLÜK DUYGULAR yine de görebilirsiniz… Onlar yaşamı Yasin Erol, kendi şiirini yükseklere, seçmişlerdir, yaşamın sahiciliğinde kendi yalnızlığının zenginliği içerisinkendi sanatlarını icra etmenin karmade kurarak yanımızda, yanı başımızda şık iç yolculuğunu seçmişler, belki de geçip giden günlük duygularımızın bir eski şairin, ‘Kalbini saf eyleyen bizlere ifade ettiklerini de bir bir hacamı safayı neylesin’ sözünü rehber tırlatıyor, işte ‘yüreğimde gezinen’ edinerek kalplerinin saflığını yaşamın bölümündeki mısralar aracılığıyla buiçinde ince ince işlemeyi yol eylemişnu birlikte görmeyi denerken şaşırtıcı lerdir… Onları tanımazsanız da bübir manzaranın bizi beklediğini de elyük kentin bir yerlerinde olduğunu, den bırakmamalıyız; “bir zamanlar kentin soluğunun genişlediği yerlerde bir kızı sevmiştim adı Perihan mıydı olduğunu hissedersiniz… İçin için neydi/ asuman gibi güler feride gibi onların varlığıyla ferahlarsınız, üretağlardı/ bütün talihsizliği herkesin tiklerine rastladığınızda, onların, yılla onun gibi olmasıydı/ sonra durup durın çilekeş günlerini zorlaya zorlaya rurken ferideye benzerdi gülmesi/ nabir biçimde gün ışığına çıktığını bilirsıl çıldırmıştım nasıl/ rüzgârı uyandısiniz…. rıp koştum ama yetişemedim/ baktım Şiir bahçesinin ebedi bekçisi olmayı ki alışkanlıklarım kan revan içindeyseçenler, evet onlar aranmanın bilindi/” Sıradan, alelade yaşamın içinde diği yerdeler ve aslında ne yazık ki duyguların karma karışık halini şiirin azlar ama bize yok görünmeleri bizim rafine dünyası içinde öğüterek, onları onları görmeye alıştırılmamış olmayaşamın sahiciliğine, yaşamın parlakmızdandır… Yasin Erol işte böyle bilığının kıyısına getirmeyi denemek biri, şiirleriyle böyle biri… Büyük kentzi kendimize getirme görevini gönüllü lerin gürültülü soluksuzluğunda, hiçolarak üstlenmek anlamına gelmez lik eken sokaklarında direnmeyi bir mi? Şiir zaten bizi kendimize getirmehayat biçimine dönüştürürken şiirini yi her seferinde başarıyorsa imgelerini usta işi bir kullanımla dolaşıma sokuyor… Mısralarını zarif bir hanYasin Erol çerle kalbimize bastırıyor… Kim, hangimiz kalbe böyle yönelen hançere hayır diyebilir ki… Hayır denmez, denilemez, dememeliyiz de…. Dipnot Yayınları arasında çıkan son kitabı, ‘Sizi Hiç Sevmiş miydim?’ uzun soluklu tek bir şiiri ironi ile hüznün ortak yapımı halinde bizlere sunuyor; “Gölgeli bir hüzünle bakıyorsunuz insanlara/ eylül desem değil nisan desem hiç/ bir ikindi gibi ikircikli/ babadan kalma sanki bu kahkahanız/ sizi daha önce hiç sevmiş miydim” kendimize soruyoruz aslında bu soruyu daha önce sevip de unuttuklarımıza dönüp baktığımızda onları bir zamanlar nasıl sevdiğimize inanamıyorsak veya sevmemizin nedenlerini, gi T B izi, romancılığımızın ortaya çıkışından günümüze kadar geçirdiği biçimsel eğilimleriyle ilgilenmeye zorlayan yazarlar vardır. Bu yazarlar bilinen yoldan ayrı gidenlerdir. Latife Tekin ise bu konuda başı çekenlerden biridir. Latife Tekin’in özellikle son iki romanında (Unutma Bahçesi ve Muinar), baştan sona bir olayın izlendiğini ve düz çizgisel zamanı hiç yitirmeyen (eskilerin tahkiye dedikleri) bir öykü çizgisi olduğunu görebiliyoruz. Bu, bir bakıma Sevgili Arsız Ölüm’ün yapısını üstdile çevirerek sürdürmek sayılmalıdır. Latife Tekin’in üstdili, çağrışımı değil, anlamı davet eden bir imgelem yoludur; bu nedenle en şiirsel ifadesinde duygudan çok filozofiyi esinleyen mantıksallık hissedilir. Genel edebi anlayışa aykırılık, gerçekten tekil bir durumdur; ben Muinar’ı okuduktan sonra Latife Tekin’in yinelenmesi olanaksız, kendine özgü hal ve tavrı olan bir yazar olduğuna yeniden inandım. Latife Tekin dili eğip büküyor ve yoğurup ona yeni bir biçim veriyor. Bu şaşırtıcı kitabın önümüze koyduğu pek çok yeni soru var. Bu sorular estetikten politikaya, aşktan çevre sorunlarına varıncaya kadar büyük bir çeşitlilik içeriyor. POLİTİK SORUNLAR Öteden beri bir edebi yapıtın politik araç olmaması gerektiğini, ancak her şeyin edebiyatın konusu olabileceğini söylüyorum. Muinar buna örnek gösterebileceğim bir yapıt; çünkü bu kitap politika, ahlak, din, ideoloji ve bilimden pek çok kavramı çağırıyor. Ancak ele aldığı bütün politik, ahlaki, tarihsel bilgileri ve tüm sanat dışı aforizmaları estetiğin diline dönüştürüyor. Latife Tekin’in günümüzün politik sorunları içinde çok önemli bir yer tutan türbanla ilgili olarak yazdıkları; edebiyatın, politik, bilimsel veya ahlaki bilgi biçimlerini nasıl dönüştürdüğüne veciz bir örnektir: “Kanadına bez dolayan kuş var mı, sinirlendirme beni, insanın bok yemesi bunlar,” (s.24) Romanda Min’le Mun adlı oğulların etkin akıldan gelen ışığı tartıştıkları zaman bunu erilleştirmelerine kızan ananın eline değneği alarak oğlanlara gel ha etmesi ve “Yatın yerinize piçler, KİTAP SAYI 887 ? SAYFA 24 CUMHURİYET
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear