26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Andrea Levy ? çekli ırkçılık, makro ölçekli bir savaş sırasında ne yapacağını bilmemeye bırakıyor yerini. Savaş hiyerarşisi içinde verilen kimlik savaşından, emperyalist tutuma karşı verilen toplu savaşa kadar bir var olma çabası söz konusu olan. Romanda okuru neredeyse afallatan karakter ise, sakin görünümlü Queenie. Gilbert ve Hortense deri renklerinden dolayı kişisel mücadelelerini verirken, Queenie, kendi mahallesinde Jamaikalılara oda kiralayan, savaş yaralarını gönüllü hizmetle sarmaya çalışan, sevmediği eşinin babasına seve seve bakan şefkat dolu bir karakter. Fakat Levy, bu aydınlık ayrıntılara rağmen, yine de okuru iyilik ve güzellik umutlarıyla baş başa bırakmaya niyetli değil; zira Queenie’nin tüm yardımseverliğinin arasından ‘Öteki’ne karşı duyulan küçümseme başını uzatabiliyor. “Yanlış anlamayın ırkçı değilim, ama…” söylemleri, kuşkusuz kendisi bile farkında değilken, çoğu kez günlük yaşamının merkezine oturuveriyor. Üç nokta günümüzde de sık başvurulan bir kendini temize çıkarma retoriği; o üç noktayı herkes kendince dolduruyor. Jamaika’nın nüfuslu ailelerinden birinden gelen ve kendi insanlarını küçümseyen, İngiltere’nin her türlü medeniyetin beşiği olduğunu düşünen, beyaz eldivenleri olmadan dışarı çıkmayan Hortense bile Queenie’nin küstahlığı karşında daha sempatik kalıyor. Çünkü önünde zayıflıklarının sonuçlarına katlanacağı bir hayat uzanan Queenie’nin tersine, Hortense küstahlığı bir yana bırakıp sevmeyi, kabul etmeyi öğrenebiliyor. DİL AYRIMI Kitaptaki önemli ayrıntılardan biri de dil. Gilbert ve Hortense kendilerini İngiltere’nin bir parçası olarak gördükleri anda, İngilizcelerini “yüksek sınıflara yaraşır” bir hale sokarken, uğradıkları ayrımcılık su yüzüne çıktıkça bozuk ve kırık dil leriyle kendi kimliklerine tutunuyorlar. Hayal kırıklığı arttıkça dil de kırılmaya başlıyor. Siyahların kendileriyle aynı dili konuşabildiklerine inanmayan İngilizler örneğin Jamaikalı askerleri durdurup, “Lütfen bir şey söyler misin, asker? Eşim sizin bizim dili konuşabildiğinize inanmıyor da” demekten imtina etmiyorlar. Jamaika’nın Afrika’da olabileceğini düşünüyorlar, ya da Jamaika adını hiç duymamışlar. Oysa anavatanlarına sıkı sıkıya bağlı Jamaikalılar, İngiltere’nin sadece coğrafi değil, her türlü ekonomik faaliyetinin (ne tür malzemelerin İngiltere’nin hangi bölgesinde yapıldığına kadar) de listesini gözleri kapalı çıkarabiliyor. Romandaki karakterler, sömürenin sömürüleni dilden başlayarak çocuklaştırmaya, etkisizleştirmeye, kimliksizleştirmeye ve önemsizleştirmeye kadar giden serüveni adım adım takip ediyor. Yazarın, 1940’ların sonunda Jamaika’dan İngiltere’ye göç eden ebeveynlerinin adlarının da Gilbert ve Hortense olduğunu not düşelim. Levy’nin belki de kendi aile tarihinin hakkını vermek için yazdığı Küçük Ada, yayımlandığı yıl İngiltere’nin en önemli iki edebiyat ödülü Whitbread ve Orange’ı aldı. 1940’lar için geçerli ve gerekli olduğu kadar günümüz için de hayati önem taşıyan antiemperyalist, ırkçılık karşıtı, toplum dinamiklerini eleştiren bakış açısıyla yazılmış bu roman kendi okurunu bulacaktır. Akıcı üslubu, üç boyutlu karakterleri ile son derece etkileyici bir roman olan Küçük Ada, İngiltere’nin yakın politik geçmişinde çok da bilmediğimiz bir trajediyi neredeyse bir tarih kitabı gibi ortaya koyuyor. Roman bittiğinde ise, İngiltere’nin mi, Jamaika’nın mı daha “küçük bir ada” olduğuna karar vermek de okura kalıyor. ? Küçük Ada/ Andrea Levy/ Çev.: Emre Ağanoğlu/ Merkez Kitaplar/ 496 s. 887 ? SAYFA 23 CUMHURİYET KİTAP SAYI
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear