26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

Erdoğan AYDIN Kritik dan atılıyor... 1 saati bulan bir çatışma. İstanbul’un göbeğinde... Neyse, olay duruluyor. Polis, her zaman yaptığı gibi, yine saldıran yurda değil de kurşunu yiyen, hademesi öldürülen yurda baskın yapıyor... Arama, tarama derken odalardan birinde henüz ambalajında duran bir tabanca buluyor. Alıyor kutuyu eline, bakıyor yepyeni bir Baretta... “Kimin ulan bu?”.. Doğal olarak kimseden yanıt yok... “Kimin ulan bu; son kez soruyorum?”... Son kez! Acaba ne yapacak? “Peki ulan, madem sahibi yok. O zaman benim...” Alıp gidiyor tabancayı... “… Derdim eleştirmekten çok, bunca sözü ve eylemi gerçekleştiren solcuların, özünde insan yanlarının ne denli güçlü olduğuna vurgu yapmaktı. Zaaflarıyla, umutlarıyla, hayalleriyle ve de başarısızlıklarıyla…” imdilerde ‘Four Seasons Oteli’ olan Sultanahmet Cezaevi... Rus gazetecilere verilen resepsiyona ‘davet verenlerden biri’ olarak ev sahipliği yapan Adnan Genç’in anıları depreşmiş: “Avluya uzanıp, ‘Bakın şu dipteki odada 5 ay kaldım. Beş kuruş para vermedim’ diye anlatmaya başlamış misafirlere. Bir tür apartotel sanmışlardı… Sonra gerçeği açıklayınca çok şaşırmışlardı…” diye sürdürüyor anlatısını: “... Ben de 5 ay kadar kalmış(t)ım... Her zaman olduğu gibi operasyon yapılacağı haberi gelmesi üzerine devrimciler, bulundukları avludan yan avluya ve katlardan katlara bağıra çağıra ne yapmaları gerektiğine ilişkin haber teatisinde bulunmaya başlıyorlar... Duvarda da nöbetçi askerler dolanıyor... Nasıl bir direniş yapmak gerektiği konusunda koğuş ve bölüm sorumlusu tutuklular aralarında durum muhakemesi yaptıkları için idarenin de anlamaması gerek. Nöbetçi askerin bilmediğini düşünerek İngilizce haberleşmeyi seçiyorlar. Konuşma bittiğinde de ‘okey mi, okey’ türünden kapanış lafları ediliyor... Asker uyanık: ‘Okey ha, hepsini anladım oğlum’...” ‘Solcunun biri bir gün ...’ diye başlayan anı fıkraların yabancısı değilsinizdir. Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki Bektaşi ve Laz mizahından sonra en çok solcu mizahı olduğunu iddia etmek abartı olmayacaktır. Solcuların gülmezliği, sululuk yapmazlığı üzerine de ciddi bir önyargı olmasına karşın gerçek bu değil tabii. Esasen pişmiş tavuktan farksız hayatları ve bunun sonucu oluşmuş olan ironi yetenekleriyle Bektaşi geleneğinin çağdaş temsilcileri olduklarını söylemek abartı olmayacaktır. Ancak yine de bu yaşanmışlığın yansıması mizahlarının yazılı kültürün bir parçası haline gelmesinin örnekleri henüz çok az. Muhabbet ortamlarında onlardan pek çok örneğe tanık olmakla birlikte bunların yazıya geçirilmesi çok yenilerde başladı. Önceden burada da değindiğim gibi Zafer Aydın’ın “Sollamalar”ı yayımlanmıştı (Aykırı Yayınları). Şimdi de ona bir yenisi daha, gazeteci Adnan SAYFA 26 Solcunun Biri Bir Gün!.. Genç’in “Solcunun Biri Bir Gün ...” adıyla yayımlanan kitabı eklendi (Chiviyazıları Yayınevi) GECEYİ KARAKOLUNUZDA GEÇİREBİLİR MİYİM? 80’lerden günümüze değin ama daha çok 12 Eylül dönemi solcularının düşünceleri; düşüncelerini ifade ediş biçimleri ve araçları üzerine anekdotlardan oluşuyor kitap. Keskinlikle yaftalanan solcuların insani yüzlerini göstermek istedim diyor yazar. 25 yıllık bir zaman diliminden söz ediyoruz… O günlerin kendilerini çok büyük sanan çocuklarına, satır aralarına yerleştirdiği ince eleştiriler yapmayı da ihmal etmiyor. Bir başka öyküde de, o dönemde sayıları hiç de az olmayan bir örnekten, yanlışlıkla içeri atıldıktan sonra uzun süre çıkamayanlardan söz ediyor: “Hakan içerideyken, o bir ay zarfında yaklaşık bin kişi ile arkadaş olur: Bin kişinin hikâyesini merak eder, sorar ve öğrenir. Birçok hikâye arasında biri ilginçtir... ‘Sen niye buradasın hemşerim?’ diye başlayan hikâyelerden birini, yıllar geçse bile unutamamaktadır. 40 yaşlarındaki bu kendi halinde bir memur bir gece, Kadıköy’den gelip Topkapı’ya gitmektedir. Saat 22.30’dur. Sokağa çıkma yasağının başlamasına bir buçuk saat vardır. Ne var ki, son Topkapı otobüsü de az önce kalkmıştır. Adam, elinde filesi ile Mecidiyeköy karakoluna girer. Görevli polislerden birine otobüsü kaçırdığını ve geceyi karakolda geçirip geçiremeyeceğini sorar. Polislerin, istemi olumlu karşılaması üzerine adam koridordaki bankta oturmaya başlar. Fakat gece yarısından sonra ya solcu olduğu ya da sokağa çıkma yasağını ihlal ettikleri için minibüs ve kamyonlarla bir dolu insan merkeze doldurulmaya başlanmıştır. Bir süre sonra itiş kakış içinde herkes o dönem cezaevi olarak kullanılan Hasdal askeri kışlasına götürülmeye başlanınca bizim konuk hemşeri de kendini kamyonlardan birinde bulur... Ne yapsa ne etse derdini kimseye anlatamaz. Esasen kendisine de bir türlü sorgu sırası gelmemektedir. Hakan’a hikâyesini anlattığında, Hasdal’a gireli 3 aya yakın zaman olmuştur ve hâlâ beklemektedir.” PERİYODU BOZUK MİGROS KAMYONU... “… Kitapta herkesin kendinden hoş anılar ve özellikler bulması, önce tahayyül ettiğim, sonra kurguladığım bir yöndü –diyor yazar. Kahvelerden, üniversite amfilerinden, kantinlerden, hapishanelerden, medya ortamlarından ve kimi örgüt kulislerinden duyduklarımı yazdım. Partiler, dernekler ve diğer sivil toplum kuruluşlarının hayat bulduğu her yerden, belge topladım…” İşte bu topladıklarından biri de Migros kamyonundakilerin halka dağıtılması eyleminin öyküsü. Ama kişisel bir gözlemini anımsatarak önce tedbir notu düşüyor: “Sabancı, bir kokteyl sırasında gördüğü bir armatöre yanaşıyor ve ‘Ver ulan kerata 15 bin liramı’ diyor… ‘Kerata armatör’ o haftanın çok satar bir haber dergisinde, Akbank’ın Unkapanı şubesini soyduklarını anlatıyor… 12 Mart zamanı… Şimdi, Rahmi Bey de ‘Monşer, çıkınız kamyonların parasını’ demesin… Ben kahvedekilerin yalancısıyım…” diyerek öyküyü anlatmaya başlıyor Adnan Genç: “Antikapitalist bir kampanya yürütüyorlar… Ne yapalım, ne edelim derken; ‘halkçı bir eylem yapmak’ saikiyle Migros’un gezici satış kamyonlarına el konuyor ve önceden seçilmiş kimi yoksul mahallelerine götürülüp içindeki ‘erzak’ halka bedava dağıtılıyor. Kumkapı civarındakiler –kahveden görmüşler; kamyon yanaşmış ve bi’kaç dakika içinde ne var ne yok hepsi tükenivermiş. Kamyondan paylananlar çok mutlu ya, yetişemeyenlerin eli böğründe kalmış. İşte bunlardan yaşlı bir teyze kahvedekilere yanaşmış ve sormuş: Evladım, devrimciler bir daha ne zaman gelecekler acaba, söylediler mi?” Ş içeriyorsa da elbette bir fıkra kitabı değil; aksine dramatik hayatların bir anlatı denemesi... Yaşanmışlıklardan parçaları belgeleştirirken aynı zamanda döneme ve belli bir ‘arka plan’ bilgisi sunuyor. Örgüt denilen o dünyanın, militan denilen o insanların idealizmini ve çocukluğunu, kahramanlığını ve aptallıklarını, mümin katılığını ve yaşamdan vazgeçişini okuyorsunuz mizahın bu satır aralarında. Gene çatışma ve patırtının yoğun olduğu günler... Belediye Sarayı’nın önünden Vezneciler’e doğru giderken, üniversiteye yaklaştığınızda küçük meydan çıkar önünüze... Sola (Süleymaniye’ye) doğru yönelirseniz hemen solunuzda bahçe içinde koca Site Öğrenci Yurdu’nu görürsünüz... Önündeki büyücek bahçesinin karşısında da Sivas Yurdu vardı... Bahçe duvarını kendilerine siper eden faşistler (herhalde biraz heyecan yaratmak amacıyla) binaya doğru silah atmaya başlıyor... Bir hademeyi öldürüyorlar... Eh, bi’miktar kurşun da Site binasının yakın civarın İŞÇİLİK ZAYIF “… Derdim eleştirmekten çok, bunca sözü ve eylemi gerçekleştiren solcuların, özünde insan yanlarının ne denli güçlü olduğuna vurgu yapmaktı. Zaaflarıyla, umutlarıyla, hayalleriyle ve de başarısızlıklarıyla…” diye yazar Adnan Genç. Ancak devrimci mizah alanındaki önemli boşluğu giderme noktasında ortaya koyduğu bu eser, gerek dilbilgisi gerek mizahi biçem noktasında yapılması zorunlu işçilik özeninden yoksun bırakılmak anlamında eleştirilmelidir. Böylesi kitaplarda yer alacak daha pek çok çarpıcı öykünün eksikliği bir yana, kitapta kullanılan öykülerin dilin kullanımı noktasındaki işçilikten, hatta gerekli özenden yoksun bırakılması büyük eksiklik. Çok anlamlı bir iş, eksik yapılmış özetle. ? KİTAP SAYI 887 “KİMİN ULAN BU TABANCA?”... Kitap, gülmece unsurları ve ironik bir biçem Adnan Dinçer’in kitabı gülmece unsurları ve ironik bir biçem içeriyorsa da elbette bir fıkra kitabı değil; aksine dramatik hayatların bir anlatı denemesi... Yaşanmışlıklardan parçaları belgeleştirirken aynı zamanda döneme ve belli bir ‘arka plan’ bilgisi sunuyor. CUMHURİYET
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear