26 Haziran 2024 Çarşamba Türkçe Subscribe Login

Catalog

KISA KISA KISA KISA KISA KISA KISA KISA Teklifsiz Serseri ? Gültekin EMRE İskender, yeni şiir kitabı Teklifsiz Serseri’yle yeni bir dönem başlatmıyor, kendi şiir çizgisi içinde biraz daha derinlere doğru yol alıyor. Anlatımındaki akıcılık ve yırtıcılık onun dünyaya bakışıyla at başı gidiyor. Toplumun her kesimine, sözlükteki her sözcüğe, gücü yettiğince, uzanmaya çalışıyor. Marjinal bir anlatımın elinden tutmayı sürdürüyor. Onun için rahat, huzurlu, acı, ısıran, batan şiirler yazıyor kanlı, sevda yüklü, hüzünlü, erotik de olsa. “Ölülerden görüş” alarak yol alıyor “Tahta, illüzyon, komplo, su kemerleri” engeline takılmadan. Haberleşmenin her türlüsünü deneyerek, “Cinle insan arasındaki kaçınılmaz skeç”lerde oynayarak, “sonbahardan” beklenen biri olarak hayatla kucaklaşmasını dizelerle sürdürüyor yine. Hayattan beklenen de bir şair o. “Chat”leşen sesler, yürekler de geçiyor onun şiirlerinden ya da şöyle aforizmamsı dizelerden: “geceyarısının beyni toptan tümör” “Bazı gecelerde biz yuvarlağız/üstümüzdeki boşluk üçgen” gibi erotik çağrışımlı seslenişlere de kapısı açıktır onun. İntihar olgularına “Ne! Ne! Şu binanın çatısından yere çakılan peki ne!” “muamma”lara uzanırken utandıklarına da değiniyor bir çırpıda: “Noktaydım, virgül sandınız/Asıl ben utandım TürkçenizSAYFA 22 k. dönersek, “Her gün bir miktar ruh aradım bu et için” diyor ya, bedeniyle iç dünyası arasında ip atlayışına bizi, okuru davet ediyor demektir bu da. Onun şiirinde “Giriş” “Metropol” yaşamına ayna tutuyordur. “Gelişme” bölümü “İçi vakumlanmış yoğun küre”dir, yani öylesine dolu ki, ne şiirler, romanlar, öyküler saçılıp duruyor ortalığa, oradan. “Sonuç” da ise “Örle!” Giderek bozulan ve daha çok kaselenmiş, tekrarı zor/metafor” vardır. panmayan yara haline gelen dilimizin Bayrak yarışını, engelli koşuyu baştan son durumu hakkında da böyle şimsona örselenmeden, tekrarlanmayı bir şekler çaktırıyor dizesinde. “Nevrotik daha göze almadan, kim geçebilir ki? çürüme molası” bu durum elbette, Metaforlar da olmasa var ya, bu hayat toplumun her kesimine ince ince yanhiç çekilmez, bu ölümler, bu aşklar, sıyan, başta fark edilmeyen, sonradan bunca baş belası geçmiş de. Bu dubaş edilemeyen “Yardıma muhtaç bir rumda hayat ise şöyle bir şeydir heriç kanama”. “İnsan arkeolojisi” onun halde: “tek başına sesli bir harf gibiyçalışma sahasıdır: “Dik yamaçların miş hayat” Ya sevişmek? O da, “ateşli sakladığı fuzuli seraplar/yaraları kasilahlar gibiymiş tek başına sevişbuk bağlamış büyük cümlelerin” aramek”. sından “kırgın ruh”lara el uzatıyor. Hayat “bir bardak siyah su”ya sığar “Panik atak” “panik kaltak”a, istasmı bilinmez ama, bu başlığa çok yakıyonla polis de “İstasyonapolis”e döşan bir şiiri ancak k. İskender yazabinüşüyor yeni çağrışımlara yelken açalir! Cehalete, geleceğe, “oryantal marak. teryalizme”, sadık köpek ölülerine, ÖZGÜN RUH “imkânsız ümitler”e, çapraz fedakârlıklara... doğru at koşturan bir anlatık. İskender’in şiirlerinde özgün bir mı bayıla bayıla alıp bağrımıza basıruh vardır onun ruhundan beslenen. yoruz unutulmaz bir armağan gibi. Onun şiirlerindeki “ben”i yakalamak “alternaktif” bir sözcük oyunu gibi hiç de kolay değil. “Ah,/zebanisi oldursa da, çağrışımı bol bir yağmur duğum cehennemde/yanan günahkâbulutu sanki: Bu şiirin sonunda yağra döndüm” demesi bile yetiyor rumur yağıyor çünkü: “Bu aralar çok hundan geçenlerin omurgasının ne meraklı zarif bir yağmurum/Bana olduğunu anlamak için. Bu durumda halk arasında kısaca ‘fırtına’ diyor“Aşk” nedir peki bir “borç” değilse? lar.” Can alıcı soyutlamalar, uzak yaBorcu da ne yapmak gerekir? “Ölü kın çağrışımlar, göndermeler, zarif ve çocuklara hemen ödemek” Yine ruha kaba ifadeler, sert ve yumuşak deyişler/dizeler, taş, elmas yontular, kusursuz bir mimari işçilik, sözcüklere ve art alanlarındaki büyülü büyümeye tutkun bir kalem ustalığı, cambazlara taş çıkartacak bir kıvraklık, şiirin altına iki elini birden sokabilen usta bir şair, o; k. İskender. Öyküler anlatmıyor bize, öyküleri olma“küçük İskender, yan olaylar da. Şianlatımındaki irlerindeki sezdirakıcılık ve yırtıcılık onun dünyaya meli yapı yetiyor bakışıyla at başı pek çok şeyi anlagidiyor. Toplumun mamıza. Teklifsiz her kesimine, Serseri, serseri şiirsözlükteki her lerden oluşmuyor, sözcüğe, gücü başıboş değiller, yettiğince, sahipli ve gümüş uzanmaya köstekli bir saat giçalışıyor. Marjinal bi tıkır tıkır işleyen bir anlatımın ve işleten bir saat elinden tutmayı gibi. Cepte de taşısürdürüyor. Onun nabilirler! ? için rahat, huzurlu, acı, ısıran, batan Teklifsiz Serseri/ şiirler yazıyor k. İskender/ şiir/ kanlı, sevda Sel Yayınları/ yüklü, hüzünlü, Aralık 2006/ erotik de olsa.” 104 s. Küçük Ada ? Elif KOLCUOĞLU ndrea Levy’nin dördüncü ve çok ses getiren romanı Küçük Ada, Merkez Kitaplar tarafından yayımlandı. Kendisi de Jamaika’dan İngiltere’ye göç etmiş bir ailenin kızı olan Levy, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Jamaikalı göçmenlerin Londra’da yaşadıkları güçlükleri, küçümsenmeleri, maruz kaldıkları ırkçılığı bir Jamaikalı ve bir İngiliz çift üzerinden, emperyalist İngiltere’ye son derece güçlü bir eleştiri getirerek, yer yer mizahı da elden bırakmadan anlatıyor. 1948 yılını şimdiki zaman olarak alan romanda sıkça kullanılan geri dönüşlerin ise, karakterlerin trajedilerinin, savaşla mücadelelerinin tüm çıplaklığıyla anlatılmasında kilit rolü var. Hortense ve Gilbert, Jamaika’nın küçüklüğünden bunalmış, İngiltere’ye gitmek özlemi içinde birbirlerine biraz da iş anlaşması yapar gibi tutunmuş bir çift. Birbirlerini ne yeterince tanıyorlar ne de aralarında gerçek anlamda bir sevgi var. Queenie ve Bernard da evlenmiş olmak için evlenen, birbirlerini tanımayan, tanımaya değer bir şey bulmak için de uğraşmayan İngiliz çift. Gilbert, İkinci Dünya Savaşı’nda İngiltere için savaşıyor, zira Jamaika, o dönemde emperyalist İngiltere’nin bir kolonisi. İngiltere hakkında hemen her şey günlük hayatlarında, eğitimlerinde bilinçaltlarına kesin olarak işlenmiş Gilbert ve Hortense, bir parçası olma düşüncesini neredeyse takıntı haline getirdikleri İngiltere’de ırkçılığın iğrenç yüzüyle karşılaşınca, onlara anlatılanların gerçekliğini ve samimiyetini sorgulamaya başlıyorlar. Romana Amerikalı siyah ve beyaz askerler ile Bernard’ın Hindistan’daki anıları da katılınca, İkinci Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında oluşan emperyalizmin büyük ölçekli bir haritası çıkıyor karşımızda. Kendilerinden farklı olanlara duydukları nefreti saklama gereği görmeyen karakterler, bu nefretlerini ırkçılık üzerinden kusuyorlar. Levy, okura soluk alma yerleri bırakmıyor değil. Hatta ırkçılık ile ilgili bölümler ve son derece ağır bir Britanya eleştirisi yapılan bölümler, karakterlerin savaşla baş etmek zorunda kaldıkları bölümler arasına ustalıkla serpiştirilmiş olduğundan, mikro öl A ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 887
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear