29 Kasım 2024 Cuma Türkçe Subscribe Login

Catalog

Months
Days
Cüncel bir soruşturma Postmodem edebiyat tartışmalanPostmodernite ve edebiyat kavramları yan yana konulduğunda, bir akımın ede- biyatta yalnızca yeni sorunlara yol açtığını değil, aynı zamanda edebiyatı da bir sorun haline getirdiğini görüyoruz. öyle ki "Postmodern edebiyat nedir?" gibi bir soruya yanıt aranırken, yalnızca edebi eserlerin değil, edebiyatın ne olduğu- na yönelik kuramsal düşüncelerin de gözden geçirilmesi gerekiyor. Bu karma- şaya, belirli edebi eserlerin içerdiği postmodern öğelerin mi yoksa edebiyat in- celemelerindeki yöntemlerin uğradığı köklü değişimlerin mi neden olduğu ise yanıtlanması gereken başka bir sorudur. O Fahrettin ECE "Postmodern edebiyat" tartışmalan, genel olarak sabit anlamlartn kayhına, çok-anlamlılığa, bir metnin farklı oku- malarının olanaklı oluşuna ve metindc temülin çöküşüne odaklamr. O halde postmodernitenin öncelikle "anlam"t sorunsallastırdığı söyle/tebilir. I ^r "^apısalcılığın kunıcusu Sa- \ X ussure,dilinanlamlayıcı | yapısı üzerinde durarak, J L her bir gösterenin (signifi- er) anlamının, o sözcüğün diğer söz- cüklerden farkhlığının bir sonucu olduğunu öne sürdü. Dolayısıyla an- lam, dil içindeki çağrışımsal ilişkiler araolığıyla belirir ve herhangi bir ı gösterenin işaret ettiği anlamın simgesel ' alanın dışmda bir karşılığı yoktur. Bu sim- gesel alanın keşfi ilc yapısakılık, sözcük- lerle şeylerin bağını koparmıştır. Getirdiği bir başka önemli sonuç da, "özne"nin yüzlerce yıllık merkezi konumunun sarsıl- mış olmasıdır. Öyle ki konuşma edirnleri artık, bir rizne tarafından kurulmaktan çok, bireylerin simgesel alandaki konum- larından kaynaklanır. Saussure'ün dilbi- limsel modelini psikanalize uyarlayan La- can, öznenin "ben" göstereni tarafından dil içinde üretildiğini söylediğinde, bu simgesel alana işaret etmekteydi (bilinçdı- şı bir dil gibi yapılanmışür). Simgesel dü- zey kendisi dışındaki herhangi bir gerçeğe tekabül etmez; dolayısıyla toplumsal ger- çeklik, yapısalcılara göre bir kurgudan ibarettir. Yani dilin anlamlayıcı olabilmesi için, yine dilin içinde bir boşluk, sözcük- lerle şeylerin arasında kapanmayan bir ya- rık bulunmalıdır. KARŞITLIKLARLA YÜRÜYEN YÖNTEM Yapısalcıhkla iktidar aygıtı arasında bir bağlantı var mıdıri' Lacan'a göre bilinç- dışındaki simgesel örgüyü olanaklı kılan, aşkın gösteren baba figürüdür. Babanın hesaptan düşmesi olarak nitelediği du- rum da şizofreni olur böylece (Freud da şizofrenlerin dili kullanmayı bilmedikle- rini söylüyordu). Freud'un bastırma ku- ramının, Lacanda simgesel yapının ku- rulmasına dcnk olduğu ya da dilin kulla- nımıyla eşanlamlı olduğu gözden kaçınl- mamalı. Bastırmanın hedefi beden ve be- densel güdüleridir. Özetle simgesel yapı, bedenleıin bastırılması için devreye girer ve bu bastırmanın üzerinde yükselir. Do- layısıyla rasyonel düşünce, simgesel yapı- nın kurulması ile işlerlik kazanır ama ger- çeğe tekabül etmez, kendisi farklı bir gerçeklik kurar. SAYFA 10 Niall Lucy, postmodern edebiyat akımı- nı, yapısalcılığın bir devamı olarak kabul eder ve bunu göstermek için Lacan'dan örnek verir. Lacan, simgesel yapının ku- rulmasından daha önceki bir aşamadaki imgesel sürecin varlığına işaret ediyordu. Simgesel ile imgesel süreçler birbirlerine karşıttır. Ama aynı zamanda bağımlı bir ilişki içindedirler; yani imgesel süreç basit- çe geride bırakılan bir aşama değildir. Yi- ne de Lucy özellikle karşıtlıklannın altıru çizerek devam eder. Buna göre simgesel süreç yani dilin kullanımı, iletişimi ve ka- musal temsili getirir, ama bunun daha ön- cesindeki imgesel süreçte henüz dil kulla- nımı olmadığından, simgesel süreçle bir- likte ortaya çıkacak sosyalleşmeden söz edilemez. Lucy imgesel/ simgesel karşıtlı- ğının altına sırasıyla doğa-toplum, irrasyo- nel-rasyonel vb. karşıtlıklannın yazılabile- ceğini söylüyor. Ona göre postmodern edebiyatçılann izlediği yöntem bu karşıt- lıklara dayanır. Ama bu sefcr irrasyonel olan rasyonel olandan daha üstün tutula- caktır. Lucy, bu tarz edebiyatın, simgesel boyutta kayıp olanlan temsil etmeye çalış- tığını ve dolayısıyla irrasyonalitenin, ken- dini edebi üsluptaki kuralsızlık olarak sunduğunu belirtir. Bu yüzden, yapısalcı- lığın mirasından yararlan- dıklarını belirttiği postmo- dernist edebiyatçılann, Ro- usseau'nun izleyicileri ya da insanm "ilkeP (doğal) halinin otoriteye karşı yeni savunucuları olduklannı söyler ve postmodernizmi, iktidarlara karşı neo-ro- mantik bir ihlal girişimi olarak görür. thlal ya da karşıtlı- ğın varlığı da ona göre bir ölçü- de egemen yapıya bağlı oldu- ğundan, -çünkü karşıtlıktaki, ya- pıyı olumsuzlayan terimin yapı mevcut olmadan ayakta kalama- yacağını belirtir- postmodernist yazarlann çabası hatalı bir de- ğerlendirmeden, yani karşıtlığın yalnızca bir tarahna ağırlık ver- melerinden kaynaklanır. Ama Lucy de kendi kuramını Derrida'ya dayandırarak yine "yapı" üzerine odaklamr. Bu ise yapının yeni ve farklı bir tarzda elc alını- şıdır. Derrida, Platon'un metinlerine yapısöküm (deconstruction) yönte- mini uygulamıştı. Örne- ğin Platon'un söz-yazı karşıtlığını ele aldığında, yazının, hakkında karar verilemez bir terim oldu- ğunu iddia etmiştir. Çünkü yazı, kcsin ola- rak ne sözün içinde ne de onun dışında- dır. Bir açıdan sözlü anlatımdaki anlamın bir alçalışı ve sözün çarpıtılma tehlikesinin bulunduğu bir yerdir, bir başka açıdan ise, her iletişim dizgesindc bulunduğu için dilin bir koşulu ve dolayısıyla konuşmanın bir önkoşuludur. Derrida'ya göre, Batı fel- sefe geleneğinde sözün öz-kimliğini ola- naklı kılmak için, hakkında karar verile- mez olan yazının, sözün dışına çıkarılması ve olumsuz terimi oluşturması gerekmiş- tir. Sözün öz-kimliği, ancak ona yazının karşıt olarak tlave edilmesi ile kurgulana- bilir. Söz ancak yazı onun olumsuzuyken kendisiyle özdeş kalabilir. O halde her tu- tarlı yapı, ancak olumsuz teriminin bulun- ması ile olanaklı olur. Yine de söz hâlâ ya- zıya bağlı olduğundan, tutarlılık ve özdeş- lik aslında birer mittir. Benzer olarak, ha- kikati daha doğrudan ilettiği varsaydan "felsefe"nin öz-kimliği, onun "olumsuzu" olan retoriğin varlığıyla olanaklı kılınır; ancak hakikatin bildirimi hâlâ söz söyleme sanatına bağlı olduğundan "felsefe"nin öz-kimliği de bir yanılsamadır. Buradan çıkan sonuç şudur ki, tutarlı- özdeş bir yapı olanaklı değildir ve böyle bir yapı bulunmadığına göre onun karşıtı (Lucy'nin "sunulamazhğı sunan neo-ro- mantik" olarak adlanılırdığı) olmanın da bir değeri yoktur. ()rneğin "felsefi" me- tinler hâlâ retorik öğeler barındırdığına göre, felsefi ve retorik metin tarzlan ara- sında belirgin ve katı bir ayrıma gidile- mez. Bunu edebiyat sorununa uyarladığı- mızda, edebi metinlerle edebi olmayan metinlerin arasında katı bir aytıma gidile- meyeceği görülür. Özetle Lucy'e göre, bir tarafta gösterenlerin sabit yapısı (toplum- sal gerçeklik), diğer tarafta gösterenlerin serbest oyunu (edebiyat) yoktur; işin doğ- rusu her yapının zaten bir ölçüde oyunlar içerdiği ve esnemeye açık olduğudur. Postmodernitenin olumsuzlayacağı tutarlı bir yapı olmadığma göre, postmodern olumsuzlama hatalı bir değerlendirmeden kaynaklanır. Ancak Gtx>dchild'a göre burada göz- den kaçırılmaması gereken bir nokta şu: Derrida her ne kadar yapısöküm uygula- masıyla yapı içindeki çok-anlamlı göste- renleri keşfetmişse de, anlamın dil içinde bulunduğuna dair yapısalcı söylemin mi- rasını da bir ölçüde paylaşır. Derrida'ya göre anlam hep ertelenir; bir gösterenin gösterdiği şey, her defasında başka bir gösterendir. Yine bu nedenle, gösteren- den bağımsız (yani simgesel alanın dışın- da) bir gösterilenin (signified) olamayaca- ğını söyler. () halde Derrida'ya göre an- lam, hep erteleniyor olmasına rağmen, gösterenlerin oyununun dışında düşünü- lemez. Edebiyatın, edebiyat olmayanın karşıtı olmadığı, tersinc onu olanaklı kıldı- ğı kabul edilirse, her yapının da zaten bi- raz edebi olduğu ve dolayısıyla edebi me- tinlerin anlamının, simgesel alanın dışında değil, içinde aranması gercktiği kabul edilmelidir. Bir başka deyişle, edebi eser de bir metin olduğundan ve metnin anla- mı oyunlar içeren simgesel yapıda belir- lendiğinden (ya da orada ertelendiğin- den), edebi eserin de diğerleri gibi bir me- tin olmak dışında bir özelliği yoktur. Bu dunımda edebiyatı metinlere, edebiyat in- celemelerini metin incelemelerine indirge- mek meşru görünür; ama bu sefer de geri- de özel olarak "edebiyat" diyebileceğimiz bir şey bırakılmaz. Özetle Lucy'nin, post- moderniteyi eleştirirken, edebiyatı da di- lin içinde bulanıklaştırdığı söylenebilir. Kuşkusuz bu türden dilbilimsel sorun- ları düşünen edebiyatçtlar vardır, ama edebiyattaki sorunların dilbilimsel olduğu o kadar kesin değildir. ltiraz edilemeyecek bir nokta, edebiyatı olanaklı kılanın dil ol- duğudur, ama edebiyatı açıklamak için dil yeterli midir? Bu, müziği sesin varlığıyla, resmi rengin varlığıyla açıklamaya benzer. Görülüyor ki "postmodern edebi- ^m yat" tartışmalarındaki çoğu açmaz, Wm C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 6 0
Subscribe Login
Home Subscription Packages Publications Help Contact Türkçe
x
Find from the following publications
Select all
|
Clear all
Find articles published in the following date range
Find articles containing words via the following methods
and and
and and
Clear