22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yılda kişi başına 12 kilo dolayında piliç eti tüketiyoruz. Bu değer gelişmiş ülkelerde 50 kilo dolayında Tavukçuluk, tarımın lokomotifi Çetin YİĞENOĞLU A DANA Bu ayın dosyası ‘‘tavukçuluk’’ konusunu genel hatlarıyla Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. A. Nazım Uluocak’la konuştuk. Uluocak’a göre, son yirmi beş yılda tarımın ekonomideki payı yüzde 23.62’den, yüzde 12.2’ye gerilerken tarımda çalışan işgücünün yüzde onlara düşürülmeye çalışıldığı Türkiye’de tavukçuluk hızlı bir gelişme gösteriyor; sığırcılık, koyun ve keçicilikten önde yer alıyor. Sektör teknolojik gelişmeyi yakından izleyerek donanımını dünya standartlarına taşımış durumda. Bu, görece gelişim gerçekleştirilirken tavukçuluğumuz ne yazık ki dışa tam bağımlı hale gelmiş. Sektördeki bu hızlı gelişmeye karşın, doğal olarak, dışa bağımlı altyapının da belirleyiciliğiyle dünya pazarlarındaki payımız aynı oranda gelişmeyerek bir türlü binde birin üzerine çıkamamış İç tüketimdeki artış hızı da üretimdeki artış hızının tersine, düşük düzeyde seyretmiş. Bu paradoksal yapıda, pazarlama ve sunu beceriksizliğinin yanı sıra üretim sürecinde kesinlikle hormon kullanılmaması ise sektörün aydınlık yüzünü oluşturuyor . Tavukçuluğumuzla ilgili sorularımız ve Uluocak’ın yanıtları şöyle: Türkiye’de git gide yok olmaya yüz tutan hayvancılıkta tavukçuluğun yeri nedir? Türkiye’de tüm direnişlere karşın yok edilmeye çalışılan aslında tarımdır. Yakın tarihlere kadar kendine yeterli ülke olarak övünçle söz ederken bugün tarımsal ürünlerde dış alımı artan bir ülke konumuna getirildik. Tarım 1980 yılında ekonomideki payı yüzde 23,62 iken 2003’te bu oran yüzde 12,2’ye geriletilmiştir. Tarımda çalışan iş gücü 2003’te yüzde 33’e indirilmiş yüzde 10’lara geriletilmesi düşüncesi ve politikası pompalanmaktadır. Neden? Türk halkına bu olgu tarım ülkesinden sanayi ülkesine dönüşümün zorunluluğu olarak inandırılmaktadır. Hayvansal üretim tarımın 2 ana kolundan biridir. Tarım politikası içinde hayvancılığı ayırmak veya farklı düşünmek çok büyük bir yanılgıdır. Ülkemizde tarım ürünlerine toplu olarak bakıldığında yüzde 65 bitkisel yüzde 25 hayvansal yüzde 7 su ürünleri ve yüzde 3 orman ürünleri dağılımını gözlemek olasıdır. Ancak tarımı gelişmiş ülkelerde bu dağılım yüzde 60 70 düzeyinde hayvansal kökenlidir. Sayısal olarak 4 milyonu bulan tarım işletmelerinin yüzde 97’sinde yalın olarak yüzde 3’lük bir işletme varlığı da yalnızca hayvancılık yapmaktadır. Tarım üreticisinin desteklenmesi refah düzeyinin arttırılması mutluluğu yakalamasındaki niyetlerde bu bütünlük göz ardı edilemez. Hayvansal ürünlerimizdeki çeşitlilik azlığındaki üretim miktarının da düşüklüğü söz konusudur. Bunun nedenleri? Bunda ana neden hayvan varlığımızın sayısal olarak dünya ve Avrupa sıralamasında önlerde yer almasına karşın, hayvan varlığımızı oluşturan genotiplerin düşük verimli yerli ırklarımız olmasındandır. Sığırcılıkta yüksek süt verimli kültür ırkları tüm varlığın yüzde 16,8’ini oluşturmakta koyun ve keçide ise hemen hemen Türkiye’de tavukçuluk hızlı bir gelişme gösteriyor; sığırcılık, koyun ve keçicilikten önde yer alıyor. tümüyle yerli ırkların egemenliği görülmektedir. Bugün için Almanya’da inek başına laktasyon süt verimi 5 tonun üzerine Yunanistan’da 3,750 kilo, dünya ortalaması ise 2034 kilo olmasına karşın Türkiye’de 1630 kiloya yeni ulaşılmıştır. İnsan beslenmesinde çağdaş normlar yeterli, düzenli ve dengeli beslenme noktalarına oturtulmaktadır. Bunda da hayvansal kökenli gıdaların yer alması olmazsa olmazlardandır. Oysa dünyada yılda kişi başına kırmızı et tüketimi 38 kilo iken Türkiye’de 14 kilo düzeyinde kalmaktadır. Bu alanda da geriyiz demek. Evet. ABD’de bu değer domuz eti hariç 44 kilodur, yine ABD’de süt tüketimi 253 kg/yıl kişi başına AB’de ise 320 kilodur. Ülkemizde 130 kiloda kalmaktadır. İşte bu üretim ve tüketim değerleri incelendiğinde tavukçuluğun önemi ortaya çıkmaktadır. Tavuğun biyolojik özellikleri üreme hızı, yılda birim alandan yarattığı ürün miktarı ürünlerinin biyolojik değerliliği teknolojik gelişmeye ve mekanizasyona yetiştiricilik tekniğinin yatkın olması bizim gibi hayvansal kökenli gıda üretimi yetersiz ülkeler için çok önemli bir üretim kaynağını oluşturmaktadır. Türkiye de bu kaynağı çok iyi değerlendiren bir ülke konumundadır. Son 10 yılda sektördeki gelişmeyi rakamlarla Dünya ve AB ülkeleri ile karşılaştırdığımızda durum daha da belirginleşmektedir. Türkiye’nin 2000 yılındaki 766 bin tonluk tavuk eti üretimi ile 13. sırada yer alması bunun en belirgin göstergesidir. Her geçen yıl da bir ön sırada yer almak için yoğun çaba gösterilmektedir. Türk tavukçuluğunun gerek iç pazar, gerekse dünya pazarlarındaki yeri nedir, aldığı pay yeterli midir? Piliç etinin kırmızı ete göre ucuz oluşu iç pazarda tüketiminin artmasında ana etmen olmuştur. 1994’ten günümüze yüzde 136’lık bir artış sağlayarak yılda kişi başına 12 kilo dolayında piliç eti tüketmekteyiz. Bu değer AB Ülkelerinin çok gerisinde kalmakta ve gelişmiş ülkelerde 50 kilo dolaylarındadır. Bu olgudan hareketle iç tüketimin artırılması yönünde yapılması gerekli çok şey olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadır. Yumurtadaki tüketim ise aynı ülkelerin yarısı düzeyindedir. Türkiye’de 140 yumurta/kişi/yıl olan yumurta tüketim değeri büyük bir açık kapatma politikası izlememiz gerekliliğini kanımca ortaya koymaktadır. Türkiye 2000 yılından bu yana Bulgaristan, Yugoslavya, Makedonya, Arnavutluk gibi ülkelere piliç eti dış satımı gerçekleştirmektedir. Resmi kayıtlara göre 2003 yılındaki dış satım 25 bin tondur. Ancak AB’nin ‘Kalıntı İzleme Planı’ raporu doğrultusunda 2005 yılında AB ülkelerine de dış satım gerçekleştirmemiz olası görülmektedir. Şu anda tavukçuluğumuzun ana sorunları nelerdir? Türkiye’de 80 öncesi tavukçuluğun sorunları denilince klasik bir sıralama yapılırdı. Birçok bilimsel toplantıda demeçlerde ve araştırmalarda damızlık, yem, işçilik, sağlık, kredi başlıklarında bunu görmek olası idi. Sektör, gelişme süreci içinde damızlık ve sağlık sorununu dışa bağımlılık sağlayarak çözmüş durumdadır. Damızlık materyali dış kaynaklı firmaların Türkiye’deki temsilcileri kaynağı ile üreticilere ulaştırılmakta, başta da söylediğimiz gibi üstün nitelikli bu genotiplere ulaşmak ve üreticilerin kümeslerinde bunları yetiştirmeleri sorun olmamaktadır. Bu konudaki tek sorun dışa bağımlılık parantezinin içine sıkıştırılmıştır. Yem sorunu uz 4
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle