22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Doğu Anadolu’nun organik hayvancılık potansiyeli yüksek Nazmi ILICALI (Doğu Anadolu Tarımsal Üreticiler ve Besiciler Birliği Genel Başkanı) T ürkiye’de tekelleşen süt pazarı dört veya beş büyük holding elindedir. Küçük süt üreticilerinin bu holdinglerle rekabet etme şansı yoktur. Bu pazarı etkileyen AB uyum yasalarında süt standardı ve gıda güvenliği ile ilgili yasalara uyum mecburiyeti; küçük süt üreticilerinin pazarsız kalması ve yok olmasına vesile olacaktır. Türkiye’de çalışan nüfusun yüzde 35’i tarım sektöründe istihdam etmesi, GSMH’den yüzde 14 pay alması, hayvansal üretimin tarımdaki payı yüzde 22 GSMH’deki payının ise yüzde 3.1 olması, AB sürecinde Türk tarımının sorunlu olduğunu ortaya çıkarmıştır. AB’de çalışan nüfusun sadece yüzde 5.1 tarım sektöründe istihdam edilerek GSMH’den yüzde 5.3 pay almakta; Türkiye ile AB arasındaki önemli yapısal ve verimlilik farkı nedeni ile bilindiği gibi Türkiye’de çalışan nüfusun yüzde 35’inin küçültülmesi gerekmektedir. Öyle ise; Türk çiftçisi, hele hele doğu çiftçisi, geçimini sağlamak için ne yapmalıdır? Neden özellikle doğu çiftçisinin durumunu vurguladık? Çünkü Doğu Anadolu 1500 m. rakımının üzerinde olup, karasal iklim hüküm sürmektedir. Doğu Anadolu’da sanayi yatırımı kolay kolay gerçekleşmez. Tarım alanlarının küçültülmesi ile geçimini nerede nasıl sağlayacaktır? Elbette ki büyük kentlere göç etmek zorunda kalacaktır. AB’ye girmiş ülkelerin, AB sürecinde nasıl bir yöntem izlediklerini incelersek; AB ortak tarım politikalarında AB’ye giren ülkeler, o ülkelerin üreticileri rekabet ederler. AB sürecindeki üreticiler AB’nin tarım ürünlerini inceler, hangi tarım ürünlerinde avantajlı hangi tarım ürünlerinde dezavantajlı olduğunu tespit eder. Avantajlı olduğu tarım ürün lerinin üretimine ağırlık verir ve o avantajla ürünün üretim planlaması yapılır. Avantajlı ürünlerin üretimine başlanır. Öyle ise; Doğu Anadolu Bölgesi’nin avantajlı tarım ürünü potansiyeli nedir? Organik et, organik süt üretimi neden? Doğu Anadolu çiftçisi yılların verdiği fakirlik ve yoksulluk yüzünden kimyevi gübre alıp, kullanmamış sert geçen karasal iklim nedeni ile topraklarında zararlı böcek yaşamadığı gibi kimyevi ilaç kullanma ihtiyacı olmamıştır. Bu vesile ile toprağını suyunu kirletmemiş topraklarının bakir kalmasından dolayı şanslıdır. Türkiye’nin mera varlığının yüzde 13’üne sahip olan Doğu Anadolu Bölgesi’nde tarım ve hayvancılık potansiyeli organik tarım ve organik hayvancılıktır. Doğu Anadolu AB sürecinde organik tarım ürünleri ile organik hayvancılıkta avantajlıdır. Bu bölgenin potansiyelini gözardı ederek; 1500 doların altında geliri olan illere uygulanan 5084 sayılı Teşvik Yasası’nı uygulamaya kalkar, sanayiye zorlarsanız, elbette Düzce, Osmaniye, Aksaray gibi illeri bırakıp Doğu Anadolu’ya yatırımcı sanayi gelmez. Bölgesel kalkınmaya önem vererek rakımı 1500 metrenin üstünde olan iller için bir Teşvik Yasası hazırlar ve hayvancılığa ağırlık verirseniz, bu iller kalkınır. Rakımı 1500 metrenin üstünde olan illerde zaten hayvancılık ağırlıktadır. Bu bölgenin organik hayvancılık bölgesi ilan edilmesi ile hayvanların kayıt altına alınması, AB standardında organik et ve süt üretimini de gerçekleştirmiş olacaksınız. 2004 yılında bu potansiyeli değerlendirmek amacı ile 54 bin dekar arazide 633 sözleşmeli üretici ile organik yem bitkisi ekimine başlanarak geçiş sürecine girilmiş olup, 2005 yılında Erzurum Entegre Sözleşmeli Organik Süt Sığırcılık Projesi gerçekleştirilecektir. Fındıkla birlikte umutlar da dondu Kutsi YAŞAR (Fındık Üreticileri Sendikası Kurucu Başkanı) 540 bin hektar alanda irili ufaklı yaklaşık 400 bin işletmenin bulunduğu, yaklaşık 2,5 milyon üreticinin geçim kaynağını oluşturan, üretiminden pazarlanmasına kadar 8,5 milyon insanın gelir sağladığı, dünya üretiminin yüzde 70’ini tek başına Türkiye’nin karşıladığı stratejik ve önemli bir dış satım ürünü olarak hâlâ adına bir ürün politikası belirleyemediğimiz kabuğunu çatlatan devasa ürün fındık. Her 100 fındık üreticisinden 85’inin 18 da altında, 85 üreticinin de 35’inin 6 da altında bir işletmeye sahip olduğu ortalama 1012 da üretim alanına sahip olunduğu şartlarda sadece fiyat unsurlarıyla politika belirlemeye çalışmak anlamsız ve yetersiz olacaktır. Bir ürün olarak fındığın politikası belirlenirken nasıl bir üretim, nasıl bir pazarlama, nasıl bir fiyat ve fındık üretimini gerçekleştiren üreticilerinin nasıl bir sosyal yaşam istediklerinin de yanıtlanması gerekmektedir. Sosyoekonomik öneminin yanında ülkemize yüksek miktarda döviz girdisi sağlayan fındık, ülke ekonomisinin yükü değil, gücüdür. Alım fiyatlarını baskılayarak dışsatım fiyatlarını düşürmek dışsatım gelirlerini artırır şeklindeki tüccar mantığı hareket edenler fındığı düşük fiyata ihraç etme çabası içindedirler. AKP hükümeti de 2003 yılı fındığa net 1 milyon 788 bin TL fiyat öngörerek bu zihniyete çanak tutmuştur. Ancak dünya ölçeğinde son beş yılın en düşük rekoltesinin gerçekleşmesi iç piyasada fındık fiyatlarının 2 milyon 700 bin TL seviyelerinde dolaşmasına olanak vermiştir. Üretimi çok düşük olan üretici bu artışla sevinememiştir. 2004 yılında da fındık yetiştiriciliğinde Cumhuriyet tarihinde ilk kez gerçekleşen don zararı ile birinci standart bölgede yani fındığın öz yurdunda orta ve üst kollarda hiç fındık olmamış ve buna istinaden gerçekleşen düşük rekolte sonucunda fındık fiyatı 5 milyon 500 bin TL ’ye kadar artış göstermiştir. Don zararından dolayı yaklaşık 1 milyon fındık üreticisi mağdur olmuş buna karşılık AKP hükümeti genel bir afet kararı çıkarmamıştır. Üreticilerin Ziraat Bankasına ve Tarım Kredi kooperatiflerine olan borçları ertelenmemiştir. Tüm Türkiye genelinde katrilyonlara varan don zararı gerçekleşmiş hükümet 74 ilde toplam 135 bin üreticiye 50 trilyon gibi komik bir rakam ödeme yapmıştır. Adeta sadaka gibi dağıtılan bu paraların üreticilere ödenmesinde de sorunlar yaşanmıştır. Sosyal güvence altında olanlara ödeme yapılmamış, kimi illerde de emeklilere dahi ödeme yapılmamıştır. BağKur’a yıllardır borcunu ödeyemeyen ya da ödemekte zorluk çeken vatandaşlar ödeme kapsamı dışında tutularak göçe ve yoksul luğa mahkum edilmişlerdir. Geçmişte ve bugün iktidar olanlar bütün sorunları üretici lehine çözmek yerine her yıl ve her seçim öncesi ürün taban fiyatları ile oynayarak üreticileri oyalayıp sandıktaki oylara göz koydular. Böylelikle üreticiyi kendilerine bağımlı hale getirdiler. Şimdi de bu bağımlılığı devlete bağımlılıktan çıkartıp yerli yabancı gıda ve tarım şirketlerinin himayesine geçirerek ‘‘Sözleşmeli Tarım’’ da garantör rolünü bile üstlenmiyorlar. Fiskobirlik gibi tarım satış kooperatiflerini özelleştirerek, üreticilerin bunca yıllık kooperatif kazanımlarını sermayeye peşkeş çekerek bunun adına da yenilenme diyorlar. Halbuki kooperatifler üreticileri şirketlere karşı korumak ve kollamak amacıyla kurulmuş yapılanmalardı. Fındığın ve fındıkçıların sorunlarına çözüm bulmak ve bu çözüm yollarında karşılaşılacak engellerle mücadele edebilmek amacıyla yeni örgütsel açılımlara ihtiyaç vardır. Bu amaçla 1 Eylül 2004’te kurulan fındık üreticileri sendikası hakkında kapatma davası açılmıştır. Bunun üzerine 23 Aralık’ta Dünya Çiftçiler Yolu Örgütü’nün Avrupa ülkelerindeki temsilcileri, Türkiye’deki üreticilerin örgütlenme özgürlüğünü içeren mektuplarını Başbakan’a, Meclis Başkanı’na ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’na iletmişlerdir.Fındık Üreticileri Sendikası, 2004 yılında başlattığı mücadele azmini ülkemizdeki ve dünyadaki üretici sendikalarıyla dayanışarak geleceğe taşıyacaktır. 27
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle