Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kanatlı sektörünün ayağı kırılmamalı... İbrahim YETKİN (Türkiye Ziraatçılar Derneği Genel Başkanı) ünümüzde gıda güvenliği sorunu tarım ve hayvancılık sektörünün ayrılmaz bir parçası haline geliyor. Artık ‘‘nasıl olursa olsun üretmek’’ anlayışının yerini insan sağlığı ve çevreye dost, dünya pazarlarında rekabet edebilir üretim anlayışı alıyor. Türkiye, gıda güvenliği açısından halen ‘‘riskli’’ ülkeler arasında... Ancak, tüm koşullar, bu durumun üstesinden kısa zamanda gelmeyi zorunlu hale getiriyor. Gıda güvenliği, medya için de çekici bir konu. İnsanlar beslenmeleri ile sağlıkları arasındaki ilişki konusunda giderek bilinçleniyor ve medyada yayınlanan haberler, yorumlar bu bilinçlenmeye katkıda bulunuyor. Ancak, aynanın bir de arka yüzü var. Bu haberlerin ‘‘sansasyonel’’ yanı kimi zaman gerçeğin önüne geçiyor. İşin kötü tarafı, bu haberler yalnızca ‘‘sansasyon’’ yaratmakla kalmıyor; kimi zaman tarımda özlediğimiz iyi gelişmelere sekte de vurabiliyor. Geçtiğimiz günlerde bir ‘‘spor yorumcusu’’nun, domates, hıyar ve piliçler üzerine yaptığı ‘‘afaki’’ yorumlar medyada geniş yer buldu. Bu tür yorumlar, belki herkesin gördüğünü kendine göre yorumladığı spor karşılaşmalarında hoş karşılanabilirdi. Ancak söz konusu olan hormon, antibiyotik kullanımı gibi konular olunca, ‘‘yüzde elli elli’’ ya da ‘‘Ben G öyle gördüm arkadaş!’’ türü yaklaşımlar değil, ‘‘laboratuar teknikleri’’ gündeme gelmeliydi. Sorunlara bu açıdan bakılsaydı, tam da tavukçuluk ve seracılık alanlarında, Türkiye’de son dönemlerde önemsenmesi gereken bazı gelişmeler olduğu görülebilirdi. Örneğin, Türkiye’nin tarım ürünleri ihracatının yaklaşık yarısını oluşturan yaklaşık iki milyar dolarlık sebze ve meyve ihracatımızın önemli bir bölümü gıda güvenliği konusunda dünyadaki en katı standartları uygulayan AB ülkelerine yapılıyordu ve iki yıldan bu yana yapılan en katı laboratuvar kontrollerine karşın reddedilen ürün olmamıştı. Daha önce, bir parti yeşil biberde çıkan ilaç kalıntıları nedeniyle geri gönderilen ürünler medyada geniş yer almış ve bu durum, olumlu bazı sonuçlar doğurmuştu. Ancak, ortada fol yok yumurta yokken, hıyarların koparıldıktan sonra büyüdüğü gibi akla da mantığa da bilime de ters yaklaşımlarla Türkiye’nin tarım ürünleri ithalatı hızla büyürken yaptığı iki milyar dolarlık ihracatla tarımsal dış ticaret açığını neredeyse tek başına kapatan bir sektöre darbe vurmak, kolay kolay açıklanabilir bir tutum değildi. İş bununla da kalmadı; aynı yorumcu, aynı ‘‘afaki’’, ama bu sefer ‘‘erkeklik vaziyetlerini’’ de işe katan bir yaklaşımla kanatlı sektörünü töhmet altında bıraktı. İşin ilginç tarafı şudur: Gıda güvenliği, en başta modern üretim teknikleri kullanılarak sağlanabilir. Tavukçuluk sektörü, işletme büyüklükleri açısından Türkiye’de hayvancılığın diğer dallarına göre modern üretim teknolojisini, büyüklüğünü yakalamış ve en modern tekniklerle yaptığı üretimin önemli bir bölümünü ihraç eden bir sektördür. Kaldı ki, kanatlı et tüketimi ülkemizde gelişmiş ülkelerin yarısı kadardır. Sağlıklı ve güvenli beslenme açısından kanatlı et üretiminin hızla artırılması gerekmektedir. Denebilir ki, ‘‘Efendim, memlekette, ifade özgürlüğü var. O öyle düşünmüş, sen de kendi düşünceni savun!’’ Maalesef işler bu kadar basit değil. Medyada, ‘‘prime time’’ kuşağında, ülkenin en popüler futbol yorumcularından birini ekrana çıkartıp, ülkenin en büyük ihracat yapan sektörlerinden birini, ticari rakiplerinin milyonlarca dolar vererek yaptıramayacakları bir biçimde suçlar ve yıpratırsanız, en azından o ekrana çıkardığınız kişiye ‘‘elinizde bu iddialarınızı kanıtlayacak bir rapor, bir kanıt var mı?’’ diye sormanız gerekir. Diyelim sormadınız, o zaman, bu iddialar karşısında kendini savunmak isteyenlere de aynı imkanı tanırsınız. Ne o, ne bu yapıldığı zaman, bunun adı habercilik, gazetecilik değil başka bir şey olur! Söz konusu yorumcu, bir zamanlar hakemlik yaparken, gözünün önünde ülkenin en yetenekli genç futbolcularından birinin ayağını kıran futbolcuya ‘‘sarı kart’’ bile göstermemişti. Medyada sorumlu koltuklarda oturanlar, hiç olmazsa, ülkeyi ayağa kaldırmaya çalışan sektörlerin ayağının kırılmasına ‘‘yeşil kart!’’ göstermesinler. 22