Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Günler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Tavukçuluk ticaretin bütün risklerini içinde taşıyor H. Halis AKÇAY (Veteriner Hekim) er resmin bir hikayesi vardır ve yapan yaşadıklarını, duygularını tuvale yansıtır renkleriyle, salladığı fırçanın darbeleriyle... İlkokulun yaz tatillerinde; hem a’dan z’ye köylülerin alışveriş yaptığı, parasını da harmana, üzüme, tütüne ödediği bir dükkanda çalışır, hem de çarşamba günleri Uşak pazarında yumurta satmaya giderdim. Pazardaki satıcıların tamamı üreticiydi, ben hariç. O zamanlar ekmek de yumurta da 20 lira. Müşteriye bağırırlardı; yirmi yirmi diye. Ben de bizim şiveyle yimez yimez der kızdırırdım. Ben Afyon Başmakçı’da açıklanan borsa fiyatına göre alır satardım. Hesap yaparken boş kolisi kalsa yeterdi ki; ciddi paralar kazanıp işi ‘‘Okuyup da ne yapacağım, kaymakamın maaşı kaç lira ki’’ye kadar götürmüştüm. Hatta çok ilginçtir; fiyat pazarda 20 lirada sabitken, ben kolileri iki gruba böler, bir tarafı 20’ye, diğerini 22 liraya satar, soranlara aynı yumurta dememe rağmen herkes nedense pahalı olandan alırdı (şimdi bunlarla ilgili büyük iş adamlarına pahalı seminerler veriliyor). Ama onlar üreticiydi, onca çileyi çek, bir de üstüne dünya kadar zarar et. Anlamak imkansız. 10 bin hatta 50 bin çocuğunuz olduğunu düşünebilir misiniz? Bu tavukçuluk aynen öyle bir şey. Civcivler kuluçkadan çıkar çıkmaz seçiciler tarafından cinsiyetine göre seçilir, dişiler üreticilere, erkekler ise ölüme gider (gördüğünüz gibi, erkekler doğuştan şanssız, hep olduğu gibi!). İşte bu andan itibaren üreticinin kabusu başlar. O kadar çocuğa dadılık yaparlar. İlk haftalarda 24 saat başını bekle, nerdeyse tek tek yemini suyunu ver, kümesi ısıt, havalandır, hastalığı, aşıları, gaga kesimi say say bitmez... Büyüyünce başka problemler. O kadar uğraşırsın; kuşun biri pencereden bacadan girer, hastalık bulaştırır bütün sürüyü öldürür. Gece bir traktör geçer, ışığı camdan içeri vurur, zavallılar ürker, sabah duvar kenarlarından, köşelerinden üst üste yığılmış yüzlerce civcivin ölüsünü çuvallara doldurursun. Yumurta vermeye başlamadan aşılarını yapar, kafeslere alırsın. Her gün sabah akşam altını temizlemeyle, yu B murtalarını toplamayla, yemlerini vermeyle işleri bitmez. Hastalıktan toplu ölüm, verim düşüklüğü ya da onları olumsuz etkileyebilecek yüzlerce hastalık etkeni ve binlerce sebep vardır... Aşı dedim de öyle bir defa filan değil, kaç kere aşı yapılır ve aşı, ilaç takvimi duvarda asılı tozlanmıştır (yem tozu), ama gözün devamlı ondadır. Yaptırdıkça işaretlersin. Çünkü kaybedeceğin her civciv canından bir parça götürür (malı canının yongası olanlar tavukçuluk yapmasın, aslında bana sorarsanız kimse yapmasın). Paranın yüzde 90’ı ticarette, ticaretin de yüzde 90’ı risktir derler ya, işte tavukçuluk bu yüzdenin 100’e en yakın işidir. 1 yıl iyi para kazanır, hatta içinde kalmış şeyleri yapma imkanın olur (spor araba mesela), ama ertesi ve izleyen yıllar sürekli zarar edersin (spor araba gittiği gibi, hacı muratı bulursan iyidir). Tanıdığım tavukçulara hep sorarım; ‘‘yahu niye bu iş yerine başka bir şey yapmıyorsunuz’’ diye, aldığım cevap hep aynıdır; ‘‘bu tavuğun pisliği demiri deler, ayakkabına bir bulaşırsa bir daha sen onu bıraksan o seni bırakmaz’’ derler. Aslında yaptıkları yatırım çok büyüktür hem yumurta hem de etçi tavukçuların. İş iyi gitmiyor, vazgeçtim deme şansın da yoktur. Çünkü; yumurtacıysan hep içinde borsanın yükselme ümidi vardır, olmasa bile tavukları elinden çıkartamazsın. Çıkartsan bile para etmez. Tek çare toplu katliam yapmaktır ki, bunu kimse yapamaz. Etçiysen biraz daha şanslısındır, en azından bir dahaki dönem kümese hayvan koymazsın. Kriz geçene kadar bekleme şansın olabilir. Tabii kuluçkan varsa onu da diyemezsin. Desen bile yeniden başlamak uzun zaman alır. Yumurta tavukçuluğu için bahsettiğim bütün problemler, etçi tavuk yetiştiricileri için de aynen geçerlidir. Gününde satamazsan cepten yer, kesime giderken yolda fire verir, kesimde kümesteki altlıktan, taşımadan, kanadı kırık, butu kararmış diye fire düşerler, zarar ettiğini sineye çeksen bile paranı zamanında alamazsın, daha kötüsü belki hiç alamazsın, derdin hiç bitmez... Büyük entegre tavukçuluk şirketlerine çalışırsan, belki zarar etmezsin ama çok ufak paralara büyük zahmet ve riskler alırsın, en önemlisi de sağlığından olursun. Yalnızca etçilerde yetiştirme süreleri kısadır (ortalama yumurtacı 1 yıl, etçi 1,5 ay), ekipmanların çoğuna (kafes sistemleri vb.) ve yumurta toplamaya da gerek yoktur. Kurarken dünyaları, varını yoğunu yatırdığın tesisler, işi bırakıyorum, satacağım desen bedavaya gider, o giderken de sen ardından bakar kalırsın. Bu işle ilgili azıcık ilgisi olanlar bilirler; nice dev şirketler piyasa depremlerinde çökmüşler, çatlakla atlatanlar ise takip eden tsunami dalgalarında kaybolmuşlardır. Bir Mudurnu’yu hatırlayın, bir Nar Piliç, KöyTür kimler geldi kimler geçti şarkısı gibi. Hepsi iştigal konusunda bir efsaneydi. Günümüz efsanelerinin de bir 5 yıl sonrasını görebildiklerini sanmıyorum. Bu sektörde en küçüğünden, en büyüğüne hiçbir firmanın gelecekle ilgili stratejisi çok sağlam değildir, hesapları hiçbir zaman tutmaz çünkü. Tüketici gözüyle şöyle bir düşünün; marketlerdeki tavuk ve yumurta fiyatlarının düşmesi ya da çıkmasını. Siz değil, kimse bilmez neden çıktı, neden düştü. Sadece sebep uydururlar; okullar kapandı, millet tatile gitti, kış geldi, balık çıktı, kurban yaklaştı v.s vs. Bizim İMKB gibi. Rüzgardan yaprak düşse etkilenir piyasa. Biri televizyonlarda çıkar konuşur, tavuk etinde hormon var diye, haydii fiyatlar tepetaklak. Sen ne kadar bu işi biliyorsun da konuşuyorsun demez kimse. Üretici, entegre firmalar ve bu işin ticaretini yapanlar ne yapsın, soğuk hava depolarına koyarlar mallarını mecburen. Bunun depolaması da derttir. Maliyetin yüksekliği neyse de, riski gene çok büyüktür. Elektrik kesildi, jeneratör çalışmadı mallar bozuldu, bittin. Onca maliyet bindi, sonunda emeklerinin karşılığını alır mısın bilinmez. Şimdi ben bunları yazıyorum ya; rahmetli dedemin kulağıma küpe olan ‘‘ticaret yap, ama mutlaka oku, ticaret yaparken de akara, kokara ve bakara girme’’ sözleri aklıma geliyor. Aslında akar kokardan sıvı ve bozulanı, bakardan da canlı ticaretini ayrı kalemler olarak işaret ederken, tavukçuluğu kastetmedi belki ama bu tavukçuluk; hem akar, hem kokar, hem de bakar. Ticaretin ne varsa bütün riskleri üstünde. Biliyorum bu tavukçuluk hakkında çok karamsar bir tablo çizdim. Hemen belirteyim, hiç de iyi ressam değilimdir. Yani benim çizdiğim tablo buysa, resmin gerçeği nasıl, onu yaşayan bilir. En iyisi ben yumurta konusunda bir şeyler söyleyeyim de yazımı bitireyim: Çiğ yumurta soyulur mu diye bir türkü var ya, soyulmaz anlamında; ‘‘işte, yumurta günlükse soyulur’’. Haşlandığında ise kolay soyulmaz. Tazeliği azalınca bu sefer çiğ soyulmaz, haşlaması kolay soyulur. Taze yumurtanın kabuğu parlak olur ve sahana kırınca sarısı dağılmaz. Sonra, yumurta kolay bozulmaz. Ama buzdolabında saklanmalı ve dolaptan çıkarınca dışarıda uzun bekletmemelidir. Kabuğu çatlakkırık, ama iç zarı sağlam yumurta, suyuna tuz atarsanız normal yumurta gibi haşlanabilir. Yumurtanın büyüklüğüne ve ağırlığına göre küçükten büyüğe; kılavuz, piliç, yarka, yeniana, eskiana, anaç ve duble olmak üzere 7 çeşidi vardır. Bir de çift sarılısı vardır ama bu üreticinin istediği bir şey değildir, verim düşmesi demek olup önlemi alınmalıdır. Kabuğunun sarı ve beyaz olması tavuk ırklarından kaynaklanır. Başka da çeşidi yoktur (bazıları kolesterolsüz diye ayrı pakette satar, yumurtada kolesterol zaten yok denecek kadar azdır, ya da günde bir koli yerseniz kolesterolünüzü yükseltir demek daha doğrudur). Tavuğun yemine; mermer mozaik tozu karıştırırsanız, yumurtanın kabuğu kaya gibi olur, kolide kırılmaz, yeşillik (ot, maydanoz vs) karıştırırsanız sarısı altın sarısı olur, köy yumurtası diye satarsınız. Ve son söz; ‘‘Türkiye’de tavukçuluk, AB’ye hazır, gelişmiş ülkeler standardını yakalamış, ender sektörlerden biridir’’ 21