27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

ROGER SCRUTON’DAN “AKILLI KİŞİLER İÇİN FELSEFE REHBERİ” Felsefe de hayata dahil “Akıllı Kişiler İçin Felsefe Rehberi”nde Roger Scruton, felsefi soru ve sorunlar yardımıyla bilimsel doğruluğa karşı yanılsamaları gündeme getiriyor. Kitap, ‘bilgelik sevgisi’ne göndermelerle başlayıp yine ona yönelik çağrılarla son buluyor. nacİ eren F elsefeyi özümsemiş ve derdini açık seçik anlatma becerisine sahip bir akademisyen, onu akademik dilin dışına taşıyabilir. Roger Scruton da böyle bir felsefeci. Sanat, muhafazakârlık, estetik ve müzik üzerine çalışmalarıyla bilinen yazar, felsefenin daha iyi ve daha fazla anlaşılabilmesi için ayrı bir mesai harcıyor. Scruton’ın kaleme aldığı Akıllı Kişiler İçin Felsefe Rehberi, “bilgelik sevgisi”nin bir özne için ne anlama gelebileceğini felsefi refleksle, sorular ve temellendirmelerle ortaya koyuyor. SORGULAMAYI SORGULAMAK Scruton, her şeyden önce dar, pragmatik, dogmatik ve indirgemeci görüşlerin uzağında konumlandırdığı kitabıyla böylesi tavır ve yaklaşımların tuzağına düşmemek için felsefi bilgiyi esas alan bir yol izlerken bilgeliğin araladığı kapıdan girerek felsefenin yaşamın kıyısında, ötesinde veya tepesinde değil, hayata dahil olduğunu belirtiyor. Bu nedenle felsefenin disiplinlerini anlatan bir tarih kitabı yerine temel soru ve sorunlara ağırlık veren eğlenceli bir metin yazmayı yeğliyor. Yazar, bir akademisyen olmasına rağmen, felsefehayat ilişkisine göndermeler yaptığından akademik çevrelerin rahatlıkla yadırgayabileceği bir üslupla ilerliyor. Felsefeye dışarıdan bakan okurun gözünü korkutmadan ama konuları da basite indirgemeden yalın bir dille felsefe anlatmayı tercih ediyor. Konunun bir başka boyutu, Scruton’a yetersiz gelen akademik eğitim. Bununla ilgili ilginç bir anekdotu var yazarın: “Ben, bilimsel eğitimden tatmin olmamış bir üniversite öğrencisi olarak felsefeye yönelmiştim ve o sırada bilimin cevap veremeyeceği derin ve ciddi sorular olabileceğini tahmin ediyordum. Ancak akademik felsefe eğitimim sırasında, vicdanımı isyan ettiren, uydurma bir bilimsel eğitimle karşılaştım. Sonuçta hakiki felsefenin ne olduğu konusunu aramaya başladım ki bu beni, bir izm’e değil, sonunda aklın ışığının pek çok renkte parladığı bir prizmaya ulaştırdı.” Ulaştığı prizma, Scruton’a, felsefenin Scruton, felsefenin disiplinlerini anlatan bir tarih kitabı yerine temel soru ve sorunlara ağırlık veren eğlenceli bir metin yazmayı yeğlemiş. bilinen zorluğundan faydalandığını ve incelenmemiş önermeleri üzerinde çok çalışılmış sonuçlar gibi gösterdiğini söylediği Foucault’ya sahtekâr dedirtebiliyor. Hayli iddialı bir vargı! Peki, yazarın böylesi iddialı bir çıkış yapmasına yol açan şey ne? Bunu, kitaptaki ilk madde olan “Neden”de arayıp bulabiliriz. Scruton, çalışmasıyla Antik Yunan’daki metodu, yani felsefe yaparak felsefe anlatmayı denediğinden çıtayı yükseğe koyup felsefeye hayat kazandırma çabasının içine giriyor. Hiçbir şeyin sabit olmadığı ve her şeyin içinin boşaltıldığı günümüzde yazar, bilginin ve sorgulayan aklın peşinden gitmemizi salık vererek aslında bir bakıma felsefenin özüne dönüyor: Sorulardan yeni sorular türetiyor. Başka bir deyişle sorgulamayı bile sorguluyor. Bunun, pek çok problemin kaynağı olduğunu düşündüğü yarı eğitimin üstesinden gelmek için bir umut doğuracağını ifade ediyor. Böylece kitabıyla amaçladıklarından biri daha belirginleşiyor: “Felsefenin görevi, insan dünyasına düşüncesizce verilen hasarın, düşünce yoluyla giderilmesi olmalıdır.” METAFİZİK YALNIZLIK İnsanı kaygılandıran, düşündüren, bazen sorular sorduran bazen de korkutan zaman, felsefe için de geç mişşimdigelecek gibi (Aristoteles’in gerçekdışı gördüğü bu üçlüyle) bir çizgi çeker. Bu da bizi, felsefenin gelişimine ve farklı görüşlerle beslenen, kendi üstüne katlanan; yığılan bir bilgi alanı olduğu gerçeğiyle buluşturur. Scruton’ın anlattığı her konu ve sorduğu soruların tamamı, bu gelişim çizgisinde hayat bulur. Her bilgi alanıyla ilgili olarak dile getirilen sorulardan, problemlere ilişkin verilmeye çalışılan yanıtlardan ve fikirlerin temellendirilmesinden oluşan felsefe, içinde var olduğu zamanı bile en kesin biçimde sorgulamayı bildi. Scruton, zamanın yanı sıra en dokunulmaz alan olarak görülen Tanrı’nın ve dinin de felsefenin radarına girdiğini, bu konuda fikir ve karşı fikirlerin birbirini kovaladığını söylüyor. Bunun bir yansıması, rasyonel varlık olan insanın metafizik yalnızlık içinde yaşamasıyla inanma ihtiyacının belirmesi. Böylesi bir ihtiyaç insanı, Tanrı’nın var olup olmadığına ilişkin bazı sorgulamalara iterken oradan çeşitli fikirlerle dönenlerin bulunduğunu söylüyor yazar. Felsefedeki önemli tartışma konularından biri olan Tanrı, mistikliğin ve transendental bakış açılarının türetilmesini sağladı. Beri yandan da Tanrı’ya ilişkin sorular ve sorgulamalar, Max Stirner’in ortaya attığı ve Nietzsche’nin tekrarladığı gibi “Tanrı’nın ölümü” meselesini gündeme getirdi. Buradan çıkarabileceğimiz sonuç, kutsal kavramının felsefecilerin ilgisini çektiği şeklinde ifade edilebilir kabaca. Scruton, bu durumu, “dünyayı algıladığımız kavramlarla, dünyayı açıklamak için kullandığımız kavramların farklılığıyla” açıklıyor. Scruton’a göre insan, Tanrı ve inanç gibi özgürlük kavramı üzerine de felsefe yardımıyla kafa yoruyor ve bu da kişiyi, yaptıklarından sorumlu tutma pratiğine götürüyor. Yazarın bu noktada günlük yaşamdan kimi örnekler sıraladığını hatırlatmakta fayda var. İnsan ilişkilerini sorumluluközgürlük bağlantısıyla buluşturan bu örneklerle Scruton, eylemlerin gerekçelendirilmesi gibi bir başka sokağa sapıyor: “Kişi, özgürlük, sorumluluk ve özne; bilim tarafından nasıl görünürsek görünelim, içinde bulunduğumuz dünyaya davranışlarımız için uygun biçim veren ve birbirimize nasıl göründüğümüzü anlatan kavramlar bunlar.” “FELSEFEDE SORULAR KALICIDIR” İnsanların, birbiriyle ilişkilerinde temas etme biçimlerini yazısız yasalara dayandırması, bizi ahlakla yüzleştirir. Toplumu biçimlendiren müzakerelerden olan ahlak, aynı zamanda kurulan ilişkileri de güvenceye alır. Felsefe, ahlakla beraber erdem ve hak gibi kavramları da tartışmaya açar ve bu bağlamda temellendirmelere yönelir. Scruton, konuyu genişletirken bir soruyla tartışmaya katılıyor: “Yüz yüze olduğumuz temel problem, ahlaki hükümlerimizi gerekçelendirmekten çok onların dayandığı kavramları gerekçelendirmektir. Bu problem, modern felsefenin de merkezi sorusudur ya da öyle olmalıdır: İnsani dünyanın anlamı ne olabilir?” Anlam arayışı, insanın pek çok eyleminde, faaliyetinde ve yaşamın her ânında karşımıza çıkar. Cinsellik ve müzik, Scruton’ın verdiği ve tartıştığı örneklerden sadece ikisi. Cinsel hazzı, erdemle ilişkili olarak inceleyen yazar, her sesin müzik olup olmadığını sorgularken insanın anlam verme ve anlamlandırma çabasını değerlendiriyor. Sonunda felsefenin temel özelliklerinden birine daha ulaşıyor: “Felsefi cevaplar ebedi değildir ama sorular kalıcıdır.” Scruton’ın kitabını teslim alan felsefi soru ve sorunlar, bilimsel doğruluğa karşı yanılsamaları gündeme getiriyor bir bakıma. Hemen her şeyi sorgulamaya girişen felsefe, yazara göre insan yaşamını ön planda tutma ve ona anlam katma yolunda mesafe kat etmek için gerekli. Sonuçta bu da bizi en başa, bilgelik sevgisine geri döndürürken Akıllı Kişiler İçin Felsefe Rehberi’yle Scruton, bu sevgiye yönelik bir çağrıda bulunuyor. n Akıllı Kişiler İçin Felsefe Rehberi / Roger Scruton/ Çeviren: Eşref Armağan Eşkinat / Ayrıntı Yayınları/ 160 s. 58 10 Kasım 2016 KItap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle