06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OKURLARA (Oto)portre denklemleriVI Edebiyatımızın ilk iki önemli günce örneğinin doğum tarihi gerçekten de 1953’tür. En çok etkisi altında kaldığı yazarların başında gelmesine karşın, Ataç’ın Gide’in günlüğünden etkilenmediği de doğru: Gözünü kendisine dikmez; okuduklarına, okuduklarından hareketle düşündüklerine odaklanır daha çok. Y aşar Nabi ile söyleşi yaptığında elli yaşında Tanpınar. Bir noktada “hayatta en çok üzüldüğüm şey jurnal tutmamamdır” diyor: “İnsan her şeyi kendisinden, hayatından çıkarır. Jurnal tutan adam, kendini gözünün önünden ayırmıyor demektir. Bundan büyük ekonomi olamaz.” Binbir suçlamadan biri olarak görülebilir; imdi, olası bütün suçlamalarını kendisine yöneltebileceği bir yazı yatağının arayışı demek daha yerinde olur. Sonunda, büyük bir gecikmeyle 4 Nisan 1953 günü, ilk defteri açacaktır: Paris’e gidişiyle birlikte. Döner dönmez uzaklaşır defterinden, yeniden dönüşü 1958 sonundadır ve oradan ölüm tarihini önceleyen günlere dek kesintisiz biçimde günlük tutmayı sürdürmüştür. Bildiğim kadarıyla yapılmadı, bana kalırsa yapılmalı: Ataç’ın 1 Ocak 1953’te başladığı, Son Havadis gazetesinde yayımlamak üzere tuttuğu, ölümüyle 1957 Mayısı’nda yarıda kalan (ama tamamlanan) yazınsal güncesiyle Tanpınar’ın okur önüne ancak 2007 sonu çıkan günlüğü koşut biçimde okunmalı. Ataç, hemen günlüğünün başında, daha ilk sayfasında, aynı kırtıpil arkadaşı, akranı, gençliğinden beri günlük tutmadığı için hayıflanarak yola koyulur. Gide’den mi etkilenmiştir? Bu soruyu kendi sorar ve yanıtlaröylesi bir günlük değildir yazmayı hedeflediği, Maurois’dan esinlendiğini aktarır. Ataç’ın günlüğünün yayınıyla Tanpınar’ın ilk defterini açması arasındaki süre üç ay: Bir etkisi olmuş mudur (olmamış olabilir mi?), bilmiyoruz. “Bizim töremizde pek yoktur” diyor ilk paragrafında Ataç, doğru: Edebiyatımızın ilk iki önemli günce örneğinin doğum tarihi gerçekten de 1953’tür. En çok etkisi altında kaldığı yazarların başında gelmesine karşın, Ataç’ın Gide’in günlüğünden etkilenmediği de doğru: Gözünü kendisine dikmez; okuduklarına, okuduklarından hareketle düşündüklerine odaklanır daha çok. Tanpınar’ın da Gide’e yakınlık duyduğu sır sayılmaz; günlüğünün perspektifinde benzer özellikler göze çarpsa bile daha önce dile getirdim görüşümü: Tanpınar’ınki tam an Ahmet Hamdi Tanpınar lamıyla yazılmış bir günlük yazınsal anlamıyla olmak tan çok, genel çizgilerinde bir hammaddeyi çağrıştırır. Gelgelelim, alabildiğine yakıcı bir hammaddeden söz ediyoruz: Edebiyatı mızda eşi benzerine rast lanmamış bir “kendini gö zünün önünden ayırmama” kalkışımı. Tanpınar, o ayna görür görmez yüzüyle gö züyle oynaşan adam, def terini açtığında beyaz duran zeminini mürekkep leke leriyle karartıyor, bundan önemlisi bakışına yeretmiş, karamsar mercekle aynayı, Mallarmé’nin sözünü ettiği yansıtıcı siyah mermere Mallarmé dönüştürüyordu. Fotoğraf 1939’da Yeni Mecmua’da çıkmış: Genç profesör gazeteci konuğuyla söyleşiyor, masaya düşen görün tüde yansıyan öteki: Şair.Taze, yıpranmamış, çekingen belki ama korku yüklü olduğu söy lenemeyecek bir ifade okunuyor yüzünde. Yıllar sonra, Louvre’da karşılaşacağı Remb randt otoportresinden, sanki ayna, kendi korkusunu seçecek yarı yılgın adam değil henüz. 1961’de, günlüğüne şu otoportreyi çizen kişi hiç değil: “Her şey bitmiş. Haya tımın yirmi üç senesi bir çeşit vehim altında boş yere geçmiş. Bunun şüphesiz on senesi, son yıllardan bahsediyorum, büsbütün bey hude. Çünkü hiçbir bağlantı noktası kalma mış. Bu işi hiç olmazsa 1952’de bitirmeliydim. Fakat parasızlık, kadın bulunmaması, hayatı mın circonstance’ları. Muhitsizlik…”(*) Kripto bir yazı mı, hayır, günlük defterle rinin bütününe yayılan o özsuçlama ısrarının kristalize olduğu pa Nurullah Ataç sajlardan biri. Yadırgadığımı dile getirmiştim, Tanpınar “jurnal” demeyi yeğliyor du. Kelimenin bir başka anlamıyla kendi gazetesini çıkarıyordu belki; dahası, üçüncü anlamıyla, kendisini geleceğe ihbar ediyordu: “Bu defteri seviyorum. Benden sonra okunacağını düşünüyorum. Hoşuma gidiyor. Geçen zamanım görülecek sanıyorum”. Bu gecikmiş “jurnal”, yazarının kendi geçmişinin farklı katmanlarına sık yö nelmesi nedeniyle örtük bir yaşamöyküsü denemesini içeriyor bir boyutuyla; bir o kadar, ayna karşısına geçiş seanslarının nicel ve nitel özellikleriyle bir dizi otoport re deneme içeriyorsonun cusuyla Louvre’daki tabloda gördüğü yüzle çakışacaktı: “İhtiyarlık çöktü; Baudelaire’in, Nerval’in, Mallarmé’nin yaşlarını geçtikten sonra, şimdi Flaubert’in yaşını da geçtim. Mühim bir şey! Hâlâ kendimi genç ve işe yeni başlamış sa nıyorum. İçimde acayip korkular var. Kendim için ve herkes için korkuyorum. Eserim için korkuyorum. Hazin şey. Bitiremezsem, bir şeyler daha yapamazsam. Fakat nasıl eyle yim ki yorgunum” (**). n (*) Günlüklerin Işığında Tanpınar’la Başbaşa, Dergâh, 2007, s. 297. (**) a.g.y., s. 321. KItap İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç l Genel Yayın Yönetmeni: Murat Sabuncu lYayın Yönetmeni: Turhan Günay l Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Abbas Yalçın l Görsel Yönetmen: Dilek Akıskalı l Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.Ş. l İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2, 34381 Şişli İstanbul, Tel: 0 (212) 343 72 74 (20 hat) Faks: 0 (212) 343 72 64 l Cumhuriyet Reklam: Reklam ve Pazarlama Direktörü: Ayşe Cemal l Reklam Müdürü: Ayla Atamer l Tel: 0 (212) 251 98 74750 (212) 343 72 74 l Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri, Hoşdere Yolu, 34850 Esenyurt İSTANBUL. l Yerel süreli yayın l Cumhuriyet gazetesinin ücretsiz ekidir. l 310 Kasım 2016 [email protected] [email protected] twitter: www.twitter.com/CumKitap
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle