Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Y eryüzü Kitaplığı CELÂL ÜSTER celaluster@cumhuriyet.com.tr Rus öykü ustasının tüm öyküleri, Ergin Altay’ın çevirileriyle dilimize kazandırılıyor Babel aslından ilk kez Türkçede zak Babel’in öykülerinin Rusça asıllarından çevrildiğini görünce olmayan külâhımı havaya attım desem yalan olmaz. Belki de, Çehov’dan sonra, Yuri Oleşa’yla birlikte Rus edebiyatının en iyi öykücüleri arasında sayabileceğimiz Babel, bildiğim kadarıyla, ilk kez özgün dilinden aktarılıyor Türkçeye. Odessa Öyküleri, bugüne dek Puşkin’den Gogol’e, Dostoyevski’den Tolstoy’a, Rus edebiyatının pek çok klasiğini dilimize kazandıran Ergin Altay’ın çevirisiyle Can Yayınları’ndan çıktı. Eski toplumdan yeni topluma, eski kültürden yeni kültüre devrimle geçişlerde, eskiyle yeni arasındaki çatışmaların insan yaşamındaki acıklı ya da gülünç yansımalarını uslarında ve yüreklerinde yaşamakla yetinmeyen, roman ve öykülere de döken iyi yazarlar çıkmıştır hep. Oleşa’yla Babel’in ortak yanlarından biri de bu olsa gerektir. Nitekim, iki kültür arasındaki bu apansız ve derin kopuşu yapıtlarında incelikli ve ironik bir yaklaşımla işlemeleri, devrimin yeni kültürünü 1930’ların Sovyetler Birliği’nde handiyse “kültürsüzlüğe” dönüştüren Stalin yönetimi tarafından tutuklanmalarına, çalışma kamplarına gönderilmelerine, uzun süre Sovyet edebiyatından silinmelerine yol açacaktır. Aslında, Türkçenin Babel’le tanışması hiç de yeni sayılmaz. Onun 192538 yılları arasında kaleme aldığı o güzelim öykülerinden birkaçını, ilk kez, üniversiteye yeni girdiğim 1968 yılında okumuştum. O sıralar henüz tanımadığım eleştirmen ve çevirmen Mehmet H. Doğan’ın özenli Türkçesinden… Evet, Fethi Naci’nin Gerçek Yayınevi’nden çıkan Güvercinliğimin Hikâyesi adlı o incecik kitap, Babel’i, yanılmıyorsam bizim okurla ilk kez buluşturmuştu. Üç yıl önce yitirdiğimiz Mehmet H. Doğan, son olarak, çok sevdiği Babel’in çok daha kapsamlı bir öykü seçkisini hazırlıyordu. Yıllar öncesinin Güvercinliğimin Hikâyesi’ni genişletiyordu, Babel’in daha pek çok öyküsünü çevirmeye girişmişti. Ne yazık ki, ömrü yetmedi çeviriyi tamamlamaya… Ama Babel’i dilimize kazandırma çalışmaları Mehmet H. Doğan’la da sınırlı değildi. Yine 1968’de, Gün Yayınları da, Zeyyat Özalpsan çevirisiyle Kızıl Süvariler’i yayımlamıştı. Daha sonra, 1975’te, Yücel Yayınları’ndan, Ragıp Zarakolu’nun 12 Mart günlerinde hapishanede yaptığı çeviriyle Odessa Masalları çıkmıştı. Zarakolu, Çocukluğum İzak Babel. Yıl 1931. İ dan Öyküler çevirisini 1981’de Belge Yayınları’ndan çıkardıktan sonra, 2006’da da Odessa Masalları’nı yine Belge’den bu kez Odessa Öyküleri adıyla yayımlayacaktı. Ergin Altay’ın yeni Odessa Öyküleri çevirisi ise, başta da söylediğim gibi, özgün dilinden yapılan ilk Babel çevirisi. Bu ilk kitap, Babel’in ilk dönem öykülerini, Odessa öykülerini ve 192538 arasında yazmış olduğu öyküleri kapsıyor. İkinci kitap da, Kızıl Süvari Alayı’ndaki öykülerden ve bu yapıtına ek olarak kaleme aldığı öykülerden oluşacak. Evet, sevenlerinin onu okurlarımıza ulaştır İzak Babel, 1935’te Paris’te, kızı Nathalie’yle. İzak Babel. Yıl 1930. Brüksel’deki kız kardeşine yolladığı bu fotoğrafın altına, “Ömrüm bu adamla savaşmakla geçti” yazmış. mak için 1968’den bu yana verdikleri uğraştan sonra, artık Babel aslından yapılmış ve tüm öykülerini içerecek bir çeviriyle Türkçede… Babel’i, az önce andığım eski çevirilerinin dışında, W. W. Norton & Company’nin 2002’de yayımladığı The Complete Works of Isaac Babel (İzak Babel’in Tüm Yapıtları) adlı kitaptan okumuştum. Bu kitaba değinmemin nedeni, editörlüğünü İzak Babel’in kızı Nathalie Babel’in üstlendiği bu basımın, yazarın yapıtlarının en güvenilir basımı olması. Babel’in 1919’da evlendiği ressam Yevgenya Gronfein, Nathalie’yi 1929’da Paris’te dünyaya getirmiş. Tıpkı Babel gibi kendini adamış bir devrimci olan Gronfein, sonradan düş kırıklığına uğrayarak Fransa’da yaşamayı seçmiş. Nathalie ise, babasını, bir tek, 1935’te Boris Pasternak’la birlikte bir uluslararası yazarlar kurultayı için Paris’e gelişinden anımsıyor. O sıralar altı yaşında Nathalie. İzak Babel’e, Paris’te kalması için çok ısrar edilmiş. Ama o ülkesine dönmeyi seçmiş. 1939’da Stalin’in gizli polisi tarafından tutuklanmış, ertesi yıl da kurşuna dizilmiş. Stalin Rusya’sında, devrime bağlı, saygın, usta bir yazara, eleştirel olmanın bedeli böyle ödetilmiş!.. Nathalie ve annesi Yevgeniya, Nazi işgali altındaki Fransa’da Yahudi olmanın getirdiği pek çok yoksunluk ve tehlikeyi yaşamışlar. Nathalie, Sorbonne’u bitirdikten sona, 1961’de New York’a gitmiş, Barnard College’da Fransızca dersleri vermiş. Öğrenimini Columbia Üniversitesi’nde sürdürerek Slav dilleri dalında master yapmış, karşılaştırmalı edebiyat dalında doktorasını almış. 2005’te yetmiş altı yaşında yaşama veda edinceye kadar çeşitli üniversitelerde hocalık yapmış. Nathalie, bütün bu yıllar boyunca, bir yandan da kendini babasının yapıtlarını yayımlamaya adamış. İlkin, İzak Babel’in mektuplarını The Lonely Years, 192539: Unpublished Stories and Private Correspondance (Yalnız Yıllar, 192539: Yayımlanmamış Öyküler ve Özel Yazışmalar) adlı kitapta toplamış; ardından, 191537 arasında yazılmış öyküleri You Must Know Everything (Her Şeyi Bilmelisin) adlı kitapta bir araya getirmiş. Ve son olarak da, demin belirttiğim gibi, 2002’de babasının tüm yapıtlarını tek bir kitapta yayımlamış. Bu kitabın başında, Nathalie Babel’in, İzak Babel’i bize olabildiğince içeriden tanıtan bir önsözü yer alıyor. Aynı kitapta, Amerikalı öykücü, romancı ve deneme yazarı Cynthia Ozick’in de ayrıntılı bir Giriş yazısı var. 2005’te Man Booker Uluslararası Ödülü’nün adayları arasında yer alan, 2008’de Bernard Malamud’un ailesince kurulan PEN/Malamud Ödülü’ne değer görülen Ozick, bugün Don DeLillo ve Cormac McCarthy ile birlikte Amerikan edebiyatının yaşayan en büyük yazarları arasında gösteriliyor. Rusya Yahudisi bir anababanın çocuğu olması da, kuşkusuz, Babel’in tüm yapıtlarını bir araya getiren kitaba Giriş yazmasını daha bir anlamlı kılıyor. Bu bilgileri vermemin nedeni, Nathalie Babel ve Cynthia Ozick’in sözünü ettiğim yazılarına, Ergin Altay’ın Can Yayınları’ndan çıkan Odessa Öyküleri’nin başında da yer verilmiş olması. Ancak, Rus edebiyatının dilimize kazandıran genç kuşağın başarılı adlarından Sabri Gürses tarafından yayına hazırlanan Odessa Öyküleri’nde, Nathalie Babel ile Cynthia Ozick’le ilgili hiçbir bilgi verilmemesi bir eksiklik bence. Umarım, bu eksiklik kitabın ikinci basımında giderilir. Kanımca, Erdal Öz’ün öncülüğünde ülkemizde kısa öykünün ana yatağı olup çıkan Can Yayınları, Rus edebiyatının en has öykücülerinden Babel’i Rusça aslından Türkçeye kazandırmakla kutlanası bir iş yapmış. Babel’in öykücülüğünü ve trajik bir sonla biten yaşamöyküsünü gelecek haftaki yazımda anlatmak istiyorum… ? ‘Rusçayı Babel’den öğrendim!’ erit Edgü bir öğle yemeği sohbetinde anlatmıştı: 1960’ların başları. Paris’te, Abidin Dino’yla bir Rus lokantasına gitmişler. Sorbonne yakınlarında Gaudeamus diye bir lokanta. Matrone, mavi gözlü, yaşlıca bir hanımefendi, kasada oturuyor. Büyük olasılıkla, Rus devriminin ardından, çocuk yaşlarda ailesiyle birlikte Fransa’ya göç etmiş. Lokantadaki garsonlar da matrone’un oğulları. Abidin, masalarına gelen garsona Rusça bir şeyler söylemiş. Garson da Abidin’in Rusça konuştuğunu matrone’a aktarmış olacak ki, çok geçmeden kadın yanlarına gelmiş. Abidin’le başlamışlar Rusça konuşmaya. Anlaşılan, kadın çok etkilenmiş Abidin’in Rusçasından; Rusya’nın neresinden olduğunu öğrenmeye çalışıyor! Yoksa St. Petersburglu mu? Abidin, “Hayır, Türküm,” diyorsa da inandıramıyor kadını. Abidin, kadın gittikten sonra, konuşmayı Edgü’ye aktarıyor ve ekliyor: “Ben Rusçayı Babel’den öğrendim!” ? F SAYFA 6 ? 17 KASIM 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1135