04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

m m’ rayla mı ben gelip ak teredu tanı N n kışkonusu nsanygu aha ayluyor, ın.... t, güvreye de . Öymidir ki bu laboratuvar sonuçlarından genelde memnun oldukları da söylenemez... Bir mükemmellik arayışı içinde oldukları için demiyorum ama bir çeki düzen verme ihtiyacı hissettikleri kesin. Diyet yapmaya takıntılı toplu kızlar gibi hem yemeğe devam ediyorlar hem de arada iki diyet attırıp şikâyet etmeyi ihmal etmiyorlar. Ruhlarını, özgüvenlerini bir ileri bir geri sıklıkla silkeliyorlar... Test yapanı, evlilik durumunu sorgulayanı, velhasılı dibine kadar insan olma halleri diye yorumladım... Yazmak, inandırıcı biçimde başkası olabilme sanatı benim için. Bunu başarabilmek, yazılacak karakterleri her yönden çok iyi tanımayı, anlamayı gerektiriyor elbette. Onların fiziksel özelliklerine karar vermek, ete kemiğe büründürdükten sonra giydirip kuşatmak işin en kolay kısmı. Ruh hallerini çözümlemek ise sabır isteyen oldukça zorlu bir süreç. “Kirli Beyaz”daki travestinin, “Aşkın dan Hali”ndeki kiralık katilin, “Dudak Değmez”deki yirmi dört harfle konuşan kuklanın sesini duyana kadar kalemi elime alamadım. İnsan olma hallerinin dibine kadar kazmadan yazamadım onları. “Aykırı Üçgenler”deki bütün karakterlerimin kan gruplarını bilirim. Hatta parmak izlerinden tanırım onları. “MUTLU SON YOKTUR, MUTLU ANLAR VARDIR” ? tahlillerde bulunuyorlar Attilâ Şenkon’un öyküleri mutlu sonla biten öyküler değil. Kahramanları öykü bittikten sonra da yollarına devam ediyorlar... halleşı sonşı ve ümün ne susğır balerinrau çağa ve daözelli derm? çılar yor e, çeyor. içine cısını. a kırça olmaya n, poyımlabaşka or. rkekdaha yorlar k katilkusan ilerle r alan dlı öybile ıdın m tontedir gelalkı. kenrir, ? 1135 Genellikle yeni başlangıçların ve kırılmaların eşiğindeki kişileri yazıyorsunuz. Hayat bir taş fırlatıyor başlarına ve tüm fiziksel, ruhsal düzenleri altüst oluyor... Öykülerinizin çıkış noktası bu alt üst oluşlar, bu fırlatılan taşlar... Gerçekçi öyküler bunlar, yazının kurgu raconlarına teslim olarak romantize etmiyorsunuz ayrıca... Aykırı Üçgenler’deki bütün erkeklerin yürekleriyle beyinleri arasındaki fay hattı aldatılmanın etkisiyle kırılmış durumda. Büyük bir ruh depremi yaşamışlar ve artçı sarsıntıları hâlâ sürüyor. Özgüvenleri paramparça, kafaları karmakarışık, görünüşleri darmadağın. “Ten Yükü”nün Sedat’ı bir daha âşık olmaya tövbeli. “Bıyık İzi Yalanları”nın başkişisi, kıllı kollarını ve bacaklarını bir karasineğinkiler kadar ince ve çelimsiz duyumsuyor. Her ne kadar bakımlı olmaya, çevreye karşı dik durmaya çalışırlarsa çalışsınlar, eksik ve yetersiz olma fikrinden kurtaramıyorlar kendilerini. Kabuk bağlayamayan bu yaralarıyla barışamıyorlar bir türlü. Kimi öykülerde, sözgelimi “Eşyalar Konuşsaydı”da, düşsel anlatım olanaklarından yararlandığım oldu, ama üçlemenin genelinde gerçekçi anlatımı yeğlediğim doğru. Böylesine can acıtan bir konuyu yazarken, aklın ipini duygunun eline teslim etmemeye özellikle özen gösterdim. Öyküleriniz okura “oh” dedirten, mutlu sonla biten öyküler değil. Böyle bir duygusu var... Kahramanlarınızın öyküleri, bittiğini sandığımız yerde başlıyor gibi. Yola devam ediyorlar yeni öykülere doğru... Bırakın dar zamanların türü olan öyküyü, çok katmanlı bir romanda, uzun metrajlı bir filmde bile mutlu sondan söz etmek olanaksız bence. Çünkü hepsi yaşamdan yalnızca bir kesit aktarıyor bize. İzlediğimiz filmin sonunda evlenen ‘esas kızla esas oğlan’ın balayından hemen sonra kavga edip boşanmayacağını kim garanti edebilir? Ya da okuduğumuz romanın hastalıkla boğuşan başkişisi son sayfada iyileşti diye onun artık ölmeyeceğini söyleyebilir miyiz? Gerisini sorgulamadan mutlu sonlara inanmak çocuklara özgüdür. Masallara yakışır. Gerçek yaşamda, yetişkinlerin dünyasında ise mutlu son yoktur, mutlu anlar vardır. Evet, kahramanlarım öykü bittikten sonra yollarına devam ediyorlar. Bundan eminim. Öyle olmasa, ilk öykü kitabım “Her Gün Perşembe Olsa”da elini bıraktığım Gülnaz’la yıllar sonra “Geveze Kitap”ta yeniden kucaklaşabilir miydik hiç? Öykü kişilerimin benimle olan göbek bağlarından çok, okurla kurdukları gönül bağlarını sürdürebilmelerini önemsiyorum asıl. Çünkü ancak o zaman hem kendilerini, hem de beni ölümsüzleştirebilirler. Yeni kitap tasarılarınızı sorarak bitirelim söyleşimizi. On dört yılımı alan üçlemem Aykırı Üçgenler başlığı altında tek kitapta toplanınca ten yükünden arınmış, bıyık izini silmiş, içimde biriktirdiğim sözü haykırmış oldum. Yani yüksüz, izsiz, sessizim... Bu durumdan hoşnut olduğum anlamı çıkmasın sakın. Bütün yazarlar, sakinliğin ve dinginliğin kendilerini rahatsız ettiğini bilirler. Aynı şey benim için de geçerli. Bu huzurdan huzursuzum anlayacağınız. Yeni kahramanlar yaratarak bilmediğim yaşamları prova etmeye hazırım. 2010’da yayımlanan ilk çocuk kitabım Geveze Kitap’ın devamını tamamlayıp yayınevine gönderdim. “Geveze Kitap Tatilde” adını taşıyan bu dosya çocuklarla buluşmak için gün sayarken, masamın üzerindeki üç ayrı dosya da yazılmayı bekliyor. İlki kayıp çocuklarla ilgili ütopik bir roman. İkincisi besteci, söz yazarı, yorumcu kimliği kadar şairliğini de önemsediğim sevgili dostum Yaşar’ın yaşamöyküsü. Aralarında beni en çok heyecanlandıran üçüncü dosyanın türü ve içeriğini ise şimdilik söylemeyeyim. Sürpriz olsun. Usul usul ilerleyen, birbirleriyle yarışan bu dosyalardan hangisinin ipi daha önce göğüsleyeceğini ben de bilmiyorum. ? [email protected] Aykırı Üçgenler/ Attilâ Şenkon/ Cumhuriyet Kitapları/ 212 s. 17 KASIM 2011 ? SAYFA 17 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1135
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle