04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Doğan Özgüden’in ‘acı vatanı’ Vatansız Gazeteci Vatansız Gazeteci, hem ülkemizin kırk yıllık siyasal, sosyal olaylarını geniş ve eleştirel bir bakış açısından gözler önüne seren hem de “Acı Vatan” Avrupa’da yaşananlara bire bir tanıklık eden paha biçilmez bir anı kitabı. ? Orhan SUDA zun ince bir yoldalar. Gidiyorlar gündüz gece.” Dur durak bilmeden. Kimseden, hiçbir baskıdan, zulümden, hapislikten çekinmeden. Bütün zorluklara, iftiralara, yıldırmalara göğüs gererek. Belçika toprağına Birleşmiş Milletler’in tanıdığı siyasal mülteci olarak resmen ayak bastıkları 1974’ten beri, yani tam 37 yıldır bitmeyen bir çile: Almanya’dan sınır dışı edilmeler, Fransa’nın boyuna vize engeli çıkarması, Belçika vatandaşı olmak için başvurularının insanlık dışı gerekçelerle reddedilmesi ve sonunda Avrupa’nın onlara “acı vatan” olması. Onlarca cilde sığmayacak, muhteşem, onurlu bir ömrün bu ikinci cildinde Doğanİnci Özgüden’le birlikte yaşıyor gibiyim. Önsöz bir nefaset: saçları artık iyice ağarmış İnci’den. Uğruna baş koyduğu bir davası var, bir de can yoldaşı Doğan Özgüden: “Yüreğim kabarık. Doğan her an bir saldırıya kurban gidebilir. Aynı korkuyu ülkemizde de yaşamıştım. Kazancı Yokuşu’ndaki evimizden ya da Başmusahip Sokak’taki Ant bürosundan her çıkışımızda, garip bir içgüdüyle, hep Doğan’ın arkasında yürümeye çalışırdım, arkadan gelebilecek hain bir kurşundan koruyabilirim diye. Sanki bacak kadar boyumla bu saldırıyı önleyebilirmişim gibi. Yaşadığımız tüm zorluklara, geçirdiğimiz ve hâlâ da geçirmekte olduğumuz uykusuz gecelere rağmen mutluyuz ve umutluyuz.” Onları dipdiri tutan bu umuda sayfaları her çevirişinizde tanık oluyorsunuz. Sürgünün ilk yıllarında, kelimenin tam anlamıyla, bir kaçgöç oyunu içinde buluyorlar kendilerini. Yıllarca sürecektir bu kaçgöç. Yanı sıra parasızlık ve bir banyo yapabilmenin, kirlerinden arınmanın özlemi. Doğan kendi başından geçenleri, İnci ile birlikte yaşadıklarını anlatırken Avrupa’nın son kırk yıllık güncel tarihine de ışık tutuyor. Başvurdukları bütün kapıların nasıl yüzlerine kapatıldığını, Brüksel’deki Türk elçiliğinin kendileri hakkında nasıl bir iğrenç karalama yürüttüğünü belgeleriyle ortaya koyuyor. Avrupa’nın ilerici, demokrat, sosyalist dostlarından gördükleri desteği, sürgündeki Türk dostlarının: Ataol Behramoğlu’nun, Necmiye Alpay’ın, eski TİP yöneticilerinden Feridun Aksın çiftinin, onların yanı sıra, Türkiye’deki vefalı dostlarının yardımlarını, buna karşılık, “parti önderleri”nin, özellikle de Behice Boran’la Nihat Sargın’ın uyguladıkları yüz kızartıcı bir “tavşana kaç tazıya tut” politikasının ibret verici tablosunu çiziyor. Kendi evlerinde üç ay misafir edip ağırladıkları Behice Boran’dan gördükleri vefasızlık gerçekten yürek burkutucu. Ama ne gam, sabah gün doğarken kalkıp gece yarılarına kadar büyük bir azimle çalışmaktan geri durmuyorlar. Akıl almaz bir çalışma bu: Cunta rejiminin içyüzünü gözler önüne seren İnfoTürk’ün kurulması. Fransızca, Türkçe, İngilizce, Hollandaca aylık yayının her yana ulaştırılması ve de her milletten sayıları binleri bulan göçmenleri eğiten, onlara Fransızca, Türkçe okuma yazma öğreten, resim, dans, müzik alanında yetişmelerini sağlayan ve sonunda Avrupa’nın en saygın eğtim merkezlerinden biri olarak ödüller alan Güneş Atölyeleri’nin doğuşu. Burada saz ve Türkçe dersleri veren İnci Özgüden’in olağanüstü başarılı çalışmaları. Birbiri ardı sıra nükseden hastalıkları umursamaksızın, boş zamanlarını ellerindeki bütün müzik kayıtlarını tarayıp klasik Batı müziği, ta Orta Asya’dan, Anadolu’ya, Balkanlar’a uzanan ne kadar müzik türü varsa bunları plaklara, kasetlere aktararak son derece önemli bir müzik arşivi oluşturmaları. Bütün bunları kotarmak, kısır siyasal çekişmelerde nefes tüketmeden, gerçek dostluklara, daha fazla zaman ayırabilmeyi de sağlayacaktı. En azından, dostlarımızın “Bunları ne zamana kadar kullanabiliriz, ne zaman sıkılmış bir limon gibi atabiliriz?” türünden art hesaplar kurmadan bizimle beraber olduklarından emindik. “Böylece sağlıklı bir ortamda yıllardır sürdürdüğümüz mücadeleye artık yeni bir ivme kazandırabilecektik” diyor. Okumaya başlamayagörün, sayfaları devirdikçe insanca yaşamanın, bencil hesapların buzlu sularında debelenmeye sırt çevirmenin, ülkesini sevmenin, doğru bildiğini savunmanın, bu uğurda bütün belalara göğüs germenin mücadelesini veren bu iki insanı: Doğan Özgüden’le İnci (Tuğsavul) Özgüden’i dostça kucaklamak isteyeceksiniz. Bu yazıya son vermeden önce Doğan Özgüden’in 450’nci sayfada dile getirdiklerini birlikte tekrar tekrar okuyalım: “Sabahın saat 11’i... Pencereden bakıyorum. Sisler arasından kilise kuleleri yükseliyor. Demiryolunun kenarında Yahudi Sinagoğu. Metro çıkışında Laikler Lokali... Ve Schaerbeek’in, SaintJosse’nin anacaddelerinde, ara sokaklarında camiler, mescitler... Hepsinde de, ister Arapça, ister Türkçe olsun, tartışılmaz Tanrı buyrukları... Yıllardır ırkçılığa, yabancı düşmanlığına karşı birlikte mücadele verdiğimiz Belçikalı, İspanyol, İtalyan, Yunan, Asuri, Ermeni arkadaşlarımızın dost gülümseyişlerini hatırlıyorum. Dün akşam ‘gâvur sofrası’nda beraber olduğum güzel insanları düşünüyorum. Gözlerim buğulanıyor, içim burkuluyor... 2000. yılınız kutlu olsun diyorum. Kutlu olsun 3000. yılınız, 5000. yılınız, 7000. yılınız. Yaratıcı insanoğlu 2 milyonuncu yılın kutlu olsun!”? Vatansız Gazeteci/ Doğan Özgüden/ Belge Yayınları/ 558 s. 17 KASIM 2011 ? SAYFA 19 “U CUMHURİYET KİTAP SAYI 1135
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle