04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Ş 1 TELEFON Yedi bin kilometre uzaklıktan ve üç yüz ay dilsizlik ötesinden acayip bir öneriyle döndürdü kadının başını adam: “Bak şimdi. Beceremedik sevme işini bu hayatta. Gel, yukarıda iki hayat isteyelim, yeni ve yan yana.” Sustu biraz ve ekledi usulca: “Çünkü sen yoksan yanımda bir anlamı olmayacak yeniden doğmamın da.” Kalakaldı kadın bir elinde ütü, ötekinde ahizeyle. Oturttu sonra ütüyü dikine, marianist resimde burnu havada hızlı bir gemi gibi kaldı, öylece. “Merhaba, dedi kadınsesin soluğun çıkmamıştı nicedir. Sevindim seni duyduğuma.” Sustular bir süre ikisi de. Uçuşuyordu çünkü insanlar ve düşünceler, Akmaktaydı devasa kayaçlar, yepyeni yıldızlarla birlikte açıyordu muhteşem başkaldırı çiçekleri sere serpe! Ölüm kadar kamaştırır gözleri onlarölüm kadar ya da sevmeyi yenice söktüğümüz okuma kitaplarındaki harfler kadar. Ancak böylesi şeyleri aktaramaz henüz telefon telleri. Kendi kapasitesiyle sınırlıdır teller o ki vasatlıkta bizimkine denk. Mantıksız da değil bu halimiz, elbet. BELLEK ve SU iir Atlası CEVAT ÇAPAN Boyko LAMBOVSKİ/ Şiirler/ Çeviren: Kadriye CESUR ‘Gücü kuşanan zayıfa inanır mı?!’ Geçiriyor ölgün gözlerini benden içre. Haykırıyorum yüzüne: “Yaşayan bir ölüsün. Ölü doğdun zaten. Acıklısın, idrar kokusu yayılıyor senden.“ Günlük payını getiriyor her gün bir bekçi. Atıyor önüne kova dolusu eti bir köpeğe atar gibi! Ve indiriyor mideye hücrede doğan, payına düşeni. Ertesi gün yenisi verilir. Ama geceleyin her şey farklı. Gece yarısında gece kuşları doğururlar kötücül öngörüleri. Ağırdan iç geçirir demir bina. Açılır gözleri aslanın. Kinli ve yabanıl gözbebekleriyle yüzer derisini karanlığın. Ve yükselir yaman figanı. Yıkılırım o an: “Bekle, aslanım, bekle! Yok, hücre diye bir savan yok! Aslan kardeşim, dikme boşuna gözünü yollara! İyice bak – karanlıktır tek dostun, tek celladın da! Öleceksen gece öl. Ve bağır ölürken, kükre utkuyla.” ASLAN ZAFERİ II (parodi) Döküldü yelesi yaşlı aslanın sırtlanlar çekip alıyor burnunun dibinden avını. Ceylan sürüsünü bile ürkütemiyor artık anımsamıyor savanlar nicedir avazını. Çakallarla boğuşuyor canı pahasına sıcaktan kavrulan bir kirpinin leşi için. Ey, yaşlı aslan kardeşim, ayrılma vaktidir! Bırakmalısın pisletmeden tacını, tahtını. Bırak, genç aslanlara miras kalsın açlığın, yakışır onlara, senden sonra da yaşatılır. Yine de bir kükre giderayak! Ama hiddetle değil, şarkı söylermişin gibi olsun ya da gülermişin gibi… MARİNA Marina, cezalandırıyor bizi bayramlarımız. Acımasız, egzotik güneşler onlar. Aniden doğar, aniden batarlar utancımız kalır, suçlu yüzlerimizi dağlar. Marina, bizim bayramlarımız ilahi devirlerimizden kalan pareler… Aşkımız da ölümlü olduğumuzu anımsatan bir deneme sadece. Tam olmamakla birlikte. O nedenle mucizeyi ıskalamış inançsız gözler gibi geçişmemeliyiz birbirimizle. Şaşkınlığımızla bir dakikacık kalalım! Çanın sessizliğini bir dakika susalım. Marina, utancımızdır bizim bayramlarımız… Onlar bizi yüceltirken, alçaltırız biz onları durmadan. Bir başıma kalışım değil korkunç olan. En korkuncu seni yeterince sevmiyor olmam. Kil adamı ne yapalım, doktor? KİL ADAM sıkıntıyla heyet. Soytarılığa da uygun değilkötü, kötü titriyor, bir sağa, bir sola kayıyor gülümsemesi. Kil adamı ne yapalım, doktor? Alnına götürür doktor elini. Alnı kuraklık sonrası bir toprak gibi. İnanılır gibi değil Tanrı’nın mahareti doktorun gözünde. Gücü kuşanan zayıfa inanır mı?! Balık da inanmaz ağın kucak oluşuna. İnanmaz sağlıklı kişi hastaya. Ağaç da güvenmez testerenin öpüşüne. Sağ ölüye inanmaz. İnanmıyor kil adam doktora. AYAN BEYAN Dürüsttür önünü gören aşklar teknik ressam projesi gibi ayan beyan. İşler özenle ayrıntıları bu aşk, bir çizik atar, bir yaya yolu koyar, iki çocukluk bir oyun alanı saptar. Dürüsttür önünü gören aşklar, ama ben dürüst bir ressam değilim. Ve kâh parmaklarımla, kâh el ayalarımla yaparım resimlerimi bazen şarap sıçratırım tuvale, ölümüne sıkılırım bazen pare atışlarla eskizler yaparım ustalaşmamış, delişmen animatör gibi. Uygun değilim önünü gören bir aşka. İyi niyetimle, tüm içtenliğimle beyan ederim bunu, ışıl ışıl, hidrojen gibi uçuşan kadınlara, elleri ve düşleri yağ bağlamış hamfendilere, ve belinde kementi hazır tutan coşkun atlı kadınlara da. Uygun değilim önünü gören bir aşka, garip, kişisel bir noksanlık iştesüreğen bir örtüşmezlik süregelir aşkla aramızda: kâh altta kalırım ben ulaşamam, kâh üstte, kâh düşerim bambaşka yerlere… Ancak bu, uzaklaştırmıyor kadınları benden, ne de yetiyor beni bir keşişe dönüştürmeye. Ani bir frendir aşk, resimde bir kasis, Öklides’le ilgisi olmayan bir acı uzamda. Pırıl pırıl, muhteşem bir mutsuzluk. Merhametten ve zamandan uzak. O yüzden insanlık dışı biraz. Muhtemelen kadınlar biliyor bunu. En ilkel sezgileri bile yeterli, tıpkı benim evrenin ne menem bir kapan olduğunu azıcık anladığım gibi. O nedenle karşılaşır karşılaşmaz, tanırız hemen kodlarımızı. İvecenlikle beğeniriz birbirimizi, tıpkı terzinin kumaş beğendiği gibi – seçeriz düğüne de, cenazeye de uygun olanı… IŞIK ile KARANLIK Karşılıklı uçuyorlar Işıkla karanlık Karşılıklı uçuyorlar birbirlerine Biz aralarındayız. ? 960 yılında Sofya’da doğdu. Doğduğu kentin Fransız Lisesi’nden sonra Moskova Edebiyat Enstitüsü’nden mezun oldu. Sekiz şiir kitabı yayımladı. Ülkesinde bir çok ulusal edebiyat ödülü aldı. Şiir kitapları Sırpça, Almanca, İngilizce, Rusça, Çekçe, Lehçe, İtalyanca vb. dillere çevrildi. Deneme ve şiir eleştirisi de yazan şair, anadiline Fransızca ve Rusçadan yaptığı çevirilerle de tanınmaktadır. Bulgaristan’ın günlük gazetelerinden Sega (Şimdi) gazetesinin KültürSanat Yönetmenliği’ni yürütmekte ve köşe yazarlığı yapmaktadır. benim de aynısını diyesim var şu Flaman serserisi Gui’ye ben de aynısını demek isterdim ancak bir hayli geciktiğim açıkça görünmekte ben artık yokum. nicedir yokum ben. ben hâlâ yokum. Hayatım bitmiş gibime geliyor bazen. “Suyun Belleği”, Gui Bogart on bin ahmaktan daha mutluyum tıklatırken şu kırık gözlükle pencere kenarına incecik bastonlarıyla yağmurun tıklatırken görüntüye tıklatırken hiçliğe çıldırmış tırnağıyla belleğimin kesmeyin sözümü kesmeyin ASLAN ZAFERİ I Meraklı çocuklar. Ürkek bir kadın. Fotoğraf makinesiyle genç bir adam. Ona on bir kafes. On metrelik duvar. Sessizlik. Ve hücrede doğmuş bir aslan. KASIM Okumak istemiyor. “Gözlerim, harflerden pul pul dökülüyor.” diyor. Ürkek damlaları anımsatıyor gözleri. Askere almazlar. Güvercin pisliği buldu beyninde SAYFA 30 ? 17 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1135
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle