Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Ürkütücü ayrıntılarla dolu bir gerilim: Ölülerin Fısıltısı Simon Beckett ve karakteri Adli Antropolog Dr. David Hunter’ı artık tanıyoruz. Beckett’ın özellikle Avrupa’da fırtınalar yaratıp çoksatarlar listelerinin zirvesine demir atan, Dr. Hunter’ın karşılaştığı vakalar üzerine kurulu gerilim romanlarının üçüncüsü de yayımlandı: Ölülerin Fısıltısı. ? Mehmet KARTAL lay örgüsü itibarıyla birbirinden bağımsız nitelikteki dizinin bu üçüncü kitabında, Beckett, Dr. Hunter’ı ABD’ye gönderiyor: Amerika’da bir İngiliz. Kitabı okuyanların göreceği gibi, bu bile bir çeşit gerilim konusu. Hem özel hayatındaki iniş çıkışları geçmişte bırakmak, hem de “bilgi ve görgü arttırmak” amacıyla ABD’ye giden kahramanımızın karşısına ilk çıkan güçlük gerçekten de Amerikalılar oluyor. Yerel yetkililer, Ada’dan gelen bu uzmana iyi gözle bakmadıkları gibi, onu soruşturmalarına dahil etmek de istemiyorlar. Sık sık hissedilen bu tansiyon, zaman zaman Beckett’a iyi espriler yapma fırsatı da veriyor. Dr. Hunter’ınki gibi bir mesleğiniz varsa, ABD geziniz “ceset çiftliği”nde çürüyen cesetleri incelemekten ibaret kalıyor. Ceset çiftliği, tahmin edileceği gibi “cansız” bir yer, Dr. Hunter’ı kafasında soru işaretleriyle buluyoruz burada. Bir çeşit uvertür. Nitekim Beckett okurları fazla bekletmeden yetkililerin bulduğu ilk “gerçek” cesetle perdeyi açıyor. Sonrasında durmak yok; yeni cesetler, katilin şaşırtmacaları, yanlış tahminler vs. arka arkaya geliyor. Dr. Hunter da, önceleri karışıp karışmamakta biraz tereddüt ettiği ölümcül olayların tam ortasında buluyor kendisini. Kitabın sonunda ise… Gerilim romanlarını tanıtmanın en kötü yanı, en sonunda neler olup bittiğini, yani bütün hikâyeyi anlatamamak maalesef… Ölülerin Fısıltısı, adından başlayarak ürkütücü bir kitap. Yani gerilimden hoşlananları memnun edeceği kesin. Beckett, özellikle cinayet mahallerinin ve cesetlerin tasviri konusunda başarılı bir yazar. Hatta bu konuda şehvetli olduğu söylenebilir. Mikroskobik ayrıntılara düşkünlüğü, ölüm ve cinayet havasının yarattığı kasveti ve daralmayı anlatmaktaki başarısı bu kitapta da hemen fark ediliyor. Kitabın henüz ikinci paragrafındaki şu tasvire bakın örneğin: “Beden öldüğünde, hayatın denetim altında tuttuğu enzimler zincirlerini koparır. Hücre duvarlarını hızla yiyerek içlerindeki sıvıların dışarı akmasına sebep olurlar. Sıvı yüzeye çıkar, deri tabakalarının altında toplanarak çözülmelerine yol açar. O ana dek bir bütünün ayrılmaz iki parçası olan deri ve beden ayrılmaya başlar. Kabarcıklar oluşur. Vücudu bandaj gibi saran bütün deri, sıcak bir yaz günü çıkarılmak istenen bir ceket gibi soyulup atılır.” Beckett’ın bir başka özelliği, okuru şaşırtmayı, beklenmedik sonlar sahnelemeyi bilmesi. Kemiklerin Şifresi’ni okuyanlar, sondaki “manevraları” çok iyi hatırlayacaktır. Ölülerin Fısıltısı da bu bakımdan geri kalmıyor. Elbette, katilin kim olduğu meselesine kafa yormak ya da bu işi Dr. Hunter’a bırakıp, olayların akışına kapılmak size kalmış. Beckett’ın baş kahramanı ve aynı zamanda romanın anlatıcısı olan Dr. Hunter’ın bizlerden pek farklı olmayan ruh dünyası, bu karaktere sempati duymamızı kolaylaştırmakta. Olağanüstü özellikleri ya da kabiliyetleri olmayan Dr. Hunter’ın, işini iyi yapan, tamamen somut veriler üzerinde çalışan bir bilim adamı kimliği sergilediği söylenebilir. Tabii ki, kimsenin görmediği ayrıntıları fark etmesini, güçlü sezgilerini hesaba katmalıyız. Ama bunun dışında, o da, özel hayatında bir yığın sorun olan, yeri geldiğinde özgüven duygusu zedelenen, kendi kendini motive etme ihtiyacı duyan bir insan. Olağanüstü akıl yürütmelerle şov yapmıyor. Her şeyden öte, harekete geçmesi için mutlaka somut veriler üzerinde saatlerce çalışması gerekiyor. Bu yönleriyle, son yıllarda televizyonlarda görmeye alıştığımız bazı yeni dedektif tiplerini de hatırlatmakta. Genel olarak Simon Beckett’ı değerlendirirsek, ne yaptığını bilen, yaratmak istediği etkiyi enine boyuna hesaplayan, okuru aldatmayan bir yazarla karşı karşıyayız. Beckett, gerilim türünün şartlarına uymaya özen gösteriyor; merak öğesini ön planda tutuyor; aksiyonun ve şiddetin dozunu iyi ayarlıyor; olay örgüsü bir yana, bu gibi kitapların genellikle kaldıramadığı karmaşık insan ilişkilerine, eleştirilere vs. girmiyor. Bu sayede de, Ölülerin Fısıltısı ne vaat ediyorsa yerine getiriyor: Heyecan dolu, keyifli birkaç saat.? Ölülerin Fısıltısı/ Simon Beckett/ Çeviren: Nur Küçük/ İthaki Yayınları/ 344 s. O Simon Beckett CUMHURİYET KİTAP SAYI 1135 17 KASIM 2011 ? SAYFA 23