27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Hazırlayanlar: Mavisel Yener, Nilay Yılmaz, Aytül Akal, Çiğdem Gündeş, Mustafa Delioğlu. sihirlidegnekcumhuriyet@gmail.com ÇOCUKGENÇLİK KO EĞ İT ? Fe Ayşegül Tiyatro Oyuncusu/ Gilbert DelahayeMarcel Marlier/Çeviren: Füsun Önen/ YKY/ 20s/ 2011/5+ Ayşegül, kardeşi Orhan ve arkadaşları yağmurlu bir havada kendilerine harika bir oyun bulur. Kötü havalarda oyun oynanacak en güzel yer tavanarasıdır. Üstelik orada oyuncak bebekler, sallanan atlar, eski piyanolar, koltuklar, pedallı arabalar ve insanı eğlendiren pek çok şey vardır. Bir de sandığın içinde harika kurdeleler, hasır şapkalar, harika giysiler çıkınca Ayşegül ve arkadaşları tiyatro oyununa başlayıverir. Herkes kostümleri giyer, dekor tamamlanır, oyun başlar. Oyun eski bir şatoda geçmektedir. Prenses rolünü oynayan Ayşegül yatağında uyuyormuş gibi yapar. Ayşegül’ü uzun öyküsünden uyandıracak olan Neşeli Prens, elbette atına atlamış olan, tahta kılıçlı arkadaşıdır. Prensesin uyanmasının ardından eğlenceli bir balo düzenlenir. Perde kapanıp oyun bittikten sonra kostümler çıkarılır, dekorlar toplanır, bir sonraki oyunda bunlar yine gerekecektir. Renkli resimleriyle pek çok kuşağın sevgilisi olan Ayşegül dizisinin bu kitabı da çocuklara okuma sevinci verecek. İyi eğlenceler. Batpat Geceyarısı Cadıları/ Roberto Pavanello / Mavibulut Yayınları / Resimleyen: Pamela Brughera / Türkçeleştiren: Oğulcan Açıkel / 2011/ 9+ / 110s Yazar yarasa Batpat, ikinci serüveniyle karşımızda. Batpat, yazar bir yarasadır ve en çok da korku öyküleri yazmayı sever. Kendisi pek cesur olmasa da… Yazarlığının yanı sıra Batpat konuşabilmektedir de. Bunu sadece çocuklar ve anneleri Bayan Silver bilmektedir. Batpat Geceyarısı Cadıları, adından anlaşılacağı üzere cadılarla dolu bir serüven. Hem de hemen herkesin tanıdığı bir cadı; kırmızı bir elmayla dolaşan bir cadı. Batpat, bu sevimsiz kadını görür görmez bir terslik olduğunu duyumsar ama kimselere derdini anlatamaz. Bayan Silver pek beğendiği elmaları sofraya getirince tadına ilk bakan Rebecca olur. Rebecca, geceyarısı hastalanınca hemen hastaneye götürürler. Ancak, tek hastalanan Rebecca değildir. Aynen onun gibi üç kız daha elmalardan yemiş ve bilincini kaybetmiş bir şekilde hastaneye getirilmiştir. Doktorlar bir salgın hastalık olduğunu düşünürken olanlar olur; kızlar kaybolur. Öncelikle Rebecca ve diğer kızları bulmak, zehirli elmaları şehre dağıtan cadıyı yakalamak da bizim kafadarlara düşüyor yine. Batpat, tüm cesaretini toplayıp Rebecca’yı kurtarabilecek mi? Kitabın temiz, akıcı ve duru çevirisi de okuma zevkini perçinliyor. Dev Örümcek Anadolu Masalları Dizisi/ Derleyen: Cemalettin Kavaklıgil/ Resimleyen: Gökçe Akgül/BU Yayınları/ 48s/ 2011/ 8+ Yaşamı boyunca Eflatun Cem Güney, Naki Tezel gibi ustaların izinde yürüyerek Anadolu’nun her yanından masallar derleyen masalcımız Cemalettin Kavaklıgil’den beş kitaplık Anadolu Masalları Dizisi çocukların kapısını çalıyor. Bir Var İdi Bir Yok İdi, Dev Örümcek, Gökten Gelen Kirazlar, Akıl Oyunu, Enginar İle Bahçıvan Çocuk başlıklarını taşıyan kitaplarda altışar Anadolu masalı var. Dizinin ikinci kitabı olan Dev Örümcek “Bir varmış, bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, bir Masalcı Bilge Dede varmış…” diyerek merhabalıyor okurunu. İlk masal kitaba adını vermiş. Diğer masallar: Nilüfer Prenses, Alkıştan Hoşlanan Sivrisinek, Kısmeti Kapalı Adam, Taş Yontucu Ustası, Kuşlar Hükümdarı Süleyman. Hepsi de duyulmamış masallar. Kavaklıgil, derlemeci özeniyle, masalları anlatanları da kitapta anmış. Arı, duru Türkçesiyle, dikkatli editöryal çalışmasıyla, çocukların çok sevecekleri resimleriyle de çocukların hak ettiği güzellikleri veren bir dizi. Kimi zaman bir köydesiniz, kimi zaman karda kışta, kimi zaman baharda, bazen de çıtır çıtır yanan bir sobanın yanıbaşında. Açın kitabınızı, masallarınızı okuyun, okuyun ki masal dedelerimiz sizin için yepyeni masallar derlesinler. Sıska Kedimin Doğum Günü – Armağan Dizisi/ Aytül Akal / Uçanbalık Yayınları / Resimleyen: Pınar Büyükurgal / 16 s / 2011/ 5+ Armağan almayı kim sevmez? Hele sevdiklerimizden gelen paketleri açmak ne büyük sevinçtir. Ama kimi zaman zor iştir en doğru armağanı seçmek. Hele hediye vereceğimiz insanlar bizim için çok özelse… Örneğin annelere, babalara, ablalara, anneannelere, dedelere uygun armağanı bulabilmek için nasıl uğraşırız. Aradığımızı bulsak paramız yetmez çoğunlukla. Aytül Akal’dan bu konuda çok eğlenceli ipuçları var. Bu kez sırada evin kedisi var. Neden şaşırdınız ki? O da sizi evinizde yaşamıyor mu? Üstelik sizi de çok seviyor, siz de onu. O halde, biricik kedinize bir armağan vermekten daha doğal ne olabilir… Biliyorum, büyük bir sorun var; ona ne armağan edeceksiniz? Buyurun size bir ipucu: Sıska bir yavru kedi, kendine bir ev seçer, tüm kediler gibi. Soğuktan titrerken, karnı da çok açken aralanan kapıdan süzülüverir. Sıska bir kedidir ama çok da sevimlidir. Kıyamazlar geri göndermeye, sahipleSAYFA 32 17 KASIM 2011 KİTAPÇI nirler. Bu zayıf kedinin adını “Sıska” koyarlar. Sıska iştahlıdır, önüne ne konsa siler süpürür. Tombikleşir kısa zamanda. Aytül Akal, aslında pek çok yaşanmış örnekte olduğu gibi, kedilerin sahiplerini seçtiğini ne güzel anlatmış. Kedilerin, sevildiklerinde nasıl tepki verdiğini, en çok neden korktuklarını da anlatmış şiir gibi. Böyle sevilen bir kediye doğum gününde armağan vermeden olmaz, değil mi? Hmmm! Ama bir kedi en çok hangi armağana sevinir? Bunun yanıtını da siz bulun bence. Sürprizi bozmak istemeyiz. İyi okumalar. Hayalet Tozu/ Hanzade Servi / Tudem Yayınları / Resimleyen: Funda Hocaoğlu / 10+ / Nisan 2011 / 486 Hayalet Tozu, adından da anlaşılacağı gibi bir hayalet romanı. Belki de bir hayaletin romanı demek daha doğru olur. Düşçe, annesi ve babası ile birlikte yaşayan dokuz yaşında bir çocuktur. Babası, korku romanları yazmaya çalışmaktadır. Neredeyse her gün, yeni bir konu bulup yeni bir romana başlar. Henüz bitirebildiği bir kitabı yoktur. Düşçe’nin annesinin, Korku Tüneli adında bir kitap mağazası vardır. Mağazada Peri ile birlikte çalışmaktadırlar. Düşçe, adı gibi düşleri olan bir çocuktur. Çevresindeki insanları izleyip onlara kendince takma isimler bulur; Bayan Tozlusüslü gibi… Bayan Tozlusüslü, Düşçelerin apartmanının en alt katında oturan yaşlı ancak bakımlı bir hanımdır. Bayan Tozlusüslü, tüm gün pencerenin önünde oturup sokağı seyreder. Arada sırada kek ikram eder Düşçe’ye. Düşçe tuhaf bir toz kokusu alır bu keklerde. Aslında, sadece keklerde değil, Bayan Tozlusüslü’nün evinde de belli belirsiz bir toz kokusu vardır sanki. Bir başka komşu, sık sık seyahate giden Bulur Bey, bir fotoğraf sanatçısıdır. Düşçe ile aralarında güçlü ama sessiz bir dostluk vardır. Bir gün Düşçelerin karşısındaki apartmana yeni kiracılar taşınır. Bayan Asıksurat ile eşi Bay Asıksurat. Ama Düşçe’nin asıl dikkatini çeken kızları olur. İki çocuk önce camdan bakışır. Kendilerince bir oyun oynarlar camdan cama. Aslında roman tam da burada başlar; Düşçe’nin annesi bu oyunu görünce nedendir bilinmez rahatsız olur. Bir süre sonra Düşçe ve yeni arkadaşı Arzu sokakta da buluşup oynamaya başlar. Çocuklar güzel güzel arkadaşlık ederken Düşçe’nin her zaman sakin, güler yüzlü ve neşeli olan ailesine bir haller olur. Anne ve babası artık eskisi gibi neşeli değildir. Hatta biraz endişelidir. Düşçe ne yaparsa yapsın bunun sebebini öğrenemez. Okulların tatile girmesiyle annesi ağzındaki baklayı çıkarır; Düşçe tüm yaz tatilini büyükbabası ve büyükannesinin çiftliğinde geçirecektir. Başka bir çocuk için müjde olabilecek bu haber Düşçe için neredeyse bir kâbustur. Çünkü Düşçe o güne dek büyükannesi ve büyükbabası ile hiç karşılaşmamıştır. Hatta varlıklarından bile haberdar değildir. Düşçe ne yaparsa yapsın anne ve babasını bu kararlarından vazgeçiremez. Roman, ilk bölümlerinde oldukça ağır ilerliyor, çünkü yazar ileride çözümlenecek gizlere ilişkin ipuçlarını verebilmek için karakter tahlilleri yapıyor. Düşçe’nin çiftliğe varmasıyla tempo hızlanıyor. Hanzade Servi, senaristliğinin verdiği kıvraklıkla özellikle sinematografik bir dil kullandığı ikinci bölümde okuru ürpertmeyi çok güzel kotarmış. Kitabın sonunda Düşçe gerçekten tüm düğümleri çözüyor, ailesinin geçmişindeki sır perdesini ardına kadar açıyor. Tam “Bitti!” derken, onun yaşamına ilişkin yeni bir gizeme ortak oluyor okur. Daha fazla söze gerek yok, sürükleyici bir gerilim romanı okumak isteyenlere duyurulur. Ancak, bir küçük parantez açmadan geçemeyeceğiz; temposu düşük olan ilk bölümlerde ki romanın serildiği bölümler olduğunu da belirtik yukarıda, yer yer uzayan diyaloglar okurun dikkatini dağıtıyor. Sinema filminde olsa göze batmayacak bu diyaloglar okurken yorucu olabiliyor. Ancak Hanzade Servi, kıvrak dili ve mantıklı kurgusu ile ne yapıp edip toparlıyor konuyu da okuru da. Kitap kapağının da biraz daha romana yakın çizgide olmasını dilerdik. Düşçe ve Arzu çok sevimli çocuklar olsalar da sonuçta roman o denli sevimli bir öykü anlatmıyor. Biraz gerilim, gizem dolu bir çizim olsaydı kapakta, türün meraklılarının daha çok ilgisini çekebilirdi. Bu küçücük ayrıntıları göz ardı edersek, sürükleyici, sonu sürprizlerle dolu ve iyi bir gerilim romanı okumak istiyorsanız çok uzağa gitmeyin, diyebiliriz. Özel Dedektif Saxby Smart/ Korsanın Kanı ve diğer dosyalar/ Simon Cheshire / Çeviri: Behçet İlhan / Altın Kitaplar 2011 / 168s. / 10+ Dedektiflik maceralarından hoşlananları, dizinin bu üçüncü kitabında, tek kitapta üç macera dosyası bekliyor: Korsanın Kanı, Mary Rogers’in Gizemi ve Notre Dame’ın Beslenme Çantası. Maceraların kısa kısa olması, çabuk okunmasını sağlıyor. Her öykü, birbirinden farklı. Ama aynı okula giden baş kahramanlar değişmiyor tabii: Saxby Smart, St.Egbert Okulu’na giden akıllı dedektif. İzzy, onun için araştırma yapan sınıf arkadaşı. Kirli adını verdikleri arkadaşları ise, maceranın gidişine göre her türlü gerekli aleti icat edebiliyor. Böylece üçlünün çözemeyeceği bir olay yok. Zevkle okunabilen öyküler, arada sırada okura sorular sorarak ipuçlarına dikkati çeken kurgusuyla da okumada ilginç bir yol izliyor. Girişte, Saxby uyarıyor zaten: “Dikkatli olun, her an karşınıza çıkıp size sorular sorabilirim!” Dedektifin not defteri ise öyküde o ana kadar oluşan soru ve yanıtları özetleyerek, Saxby’nin neler düşündüğü ve sonuca nasıl ulaştığı konusunda okuru bilgilendiriyor.? bir müzik türü olduğunu da anımsadıktan sonra biletlerimizi alıp sinemaya gidelim. FELAKET HENRY (HORRIED HENRY) ÜÇBOYUTLU Yönetmen: Nick Moore / Senaryo: Lucinda Whiteley / Oyuncular: Felaket Henry: Theo Stevenson, Bayan Acuze: Anjelika Huston, Bay Paragöz: Richard E. Grant, Bayan Güzel: Parminder Nagra, Titiz Polly: Kimberley Walsh, Bayan Acayip: Rebecca Front, Henry’nin Babası: Mathew Horne, Henry’nin Annesi: Siobhan Hayes, Sulugöz William: Billy Kennedy, İriyarı Bert: Conor O’mara, Hırçın Susan: Helena Barlow, Kaba Ralph: Lloyd Howels, Beyin Brian: Reuben Lee Henry’nin başı yine dertte. Yalnız bu kez işler çok ciddi. Ev ödevini yapmamakla başlıyor her şey. Ahh! Henry ev ödevinin bu denli önemli olduğunu nereden bilsin? Başının bu kadar büyük belaya gireceğini tahmin bile edememiştir. Bu kadarla kalsa yine iyi, Henry bir de ahlaksız okul müfettişleri ve gerçek bir kötü olan müdüre karşı durmak ve tüm bunların yanında yetenek yarışmasını da kazanmak zorundadır. Hırçın Susan ve Solucan Peter’la uğraşmak da cabası… Üstelik tüm bunları nefret ettiği okulunu kurtarmak için yapacaktır. Açıkçası yeni bir okuldan nefret etmeye uğraşmak onun için çok yorucu olacaktır. Tamam, tamam daha fazla anlatıp filmin tadını kaçırmayacağız. Biletler hazırsa haydi sinemaya. Az daha unutuyorduk; Henry, hayatın hiç adil olmadığını düşünüyor? Eğer siz de aynı görüşteyseniz belki siz de Henry’e benziyorsunuz. İyi seyirler... İyi okumalar…? Ankara hipliği ya gulama adına uyg Sempozy timimizin en büyük rilmiş old rı olan Pr dirme ya üniversite aynı zam Eğitimin Sever, ha “Türkiye’ Neil Post daha iyi a yen en b Okum değil elbe renmek g da kabul ce kabul açıklamış lerinin ka yerine,19 kullanma sinden ya koyabilm linçli kara Ülkem dalga yay manşete kete geç tın) yaşam U K İT APT AN BE YAZ P ERD EY E Bu çocuk tam bir felaket! (mi acaba?) ? Çiğdem GÜNDEŞ ocukların yakından tanıdığı ve çok sevdiği Felaket Henry durdu durdu sonunda beyazperdeye de tırmandı. Hem de ne tırmanış; 21 Ekim’de gösterime giren film üçboyutlu. Yani Henry sinema perdesinden üzerinize atlarsa hiç şaşırmayın. Bilmeyenler, henüz okumamış olanlar vardır diye kısacık anımsayalım Felaket Henry’i. Felaket Henry, annesi, babası herkese göre “mükemmel” ama Henry’ye göre “Solucan Peter” ile yaşamaktadır. Henry ne kadar haylaz, yaramaz, ele avuca sığmaz bir çocuksa kardeşi Peter da o derece uslu, aklı başında, sorumluluklarını bilen, düzenli bir çocuktur. Elin beş parmağı bir olmuyor işte… Henry, 1314 yaşlarındadır ama 10 yaşında bir çocuk gibi davranmaktadır. Belki de büyüdüğünü kabul etmek istemediğinden… Yaramazlıkları ve haylazlıkları biraz da büyüklerin dayatmalarından hoşlanmadığındandır belki de… Henry, ne okulu sever ne öğretmeni Bayan Acuze’yi. Bayan Acuze, otoriter, aşırı baskıcı, hoşgörüsüz ve sürekli her şeyi eleştiren bir öğretmendir. Yani tam Henry’e göre. Burada bir parantez açıp şunu sormak istiyorum; acaba çocukların da Henry’i bu denli sevmelerinin sebebi onun otorite karşıtı duruşu olabilir mi? Özellikle öğretmenin kimliğinde karşımıza çıkan bu Ç baskıcı tutum, aslında tüm çocukların yakındığı ama sessizce kabullenmek zorunda oldukları bir olgu değil midir? Henry’nin öğretmeni, Bayan Acuze ki orijinal adı Mrs. Battleaxe’ın (Battle axe: amirce davranan kadın) baskıcı ve otoriter yapıyı simgelediğini düşünürsek Henry’e hak vermemek elde değil. Hatta onu anlamaya bile başlayabiliriz. Acaba çocuklar da farkında olmasalar da salt bu nedenle mi seviyorlar Henry’i? Muhteşem çocuk Solucan Peter (orijinal adı: Perfect Peter: Kusursuz Peter) da bu olağandışı çocuk tablosuyla aslında sadece Henry’i değil tüm çocukları sinir edecek bir tablo çiziyor. Bu karakter de aslında bir çeşit otorite, baskıcı yaklaşım değil mi? “Hep mükemmel olmalısın, okulda, sosyal alanlarda başarılı, çevrene karşı sevgili, saygılı olmalısın, kısacası örnek çocuk olmalısın”. İyi de kime göre örnek, neye göre örnek? İşte Henry de bilinçsizce de olsa kendince bir yol bulmuş olmalı tepkisini dile getirmek için. Kim bilir belki de normal olan Henry’dir. Uzun lafın kısası, Henry, ilk bakışta yaramazlıkları ile herkese illallah dedirtecek bir çocuk. Ama hiçbir şeyin sebepsiz olmadığını bildiğimizden pek de kızamıyoruz açıkçası. Unutmadan; Henry yüksek sesle rock müzik dinlemeyi çok seviyor. Rock müziğin, 1950’lerde Blues müzikten doğan ve zamanla zulüm ve baskıcı rejimlere karşı değişerek gelişen *Felaket Henry/ Yazar: Francesca Simon/ İletişim Yayınları Mavisel Yener Ata Cad. Defne Sok. No: 1 D: 1 Balçovaİzmir www.maviselyener.com sihirlidegnekcumhuriyet@gmail.com CUMHURİYET KİTAP SAYI 1135 ? CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle