04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

İsmail Güzelsoy’la ‘Çıt Yok’a dair ‘Tanrı’dan kopya çekiyorum arada bir’ İkinci Dünya Savaşı yıllarında İstanbul’un sakin bir semti... Burada ortaya çıkan ve sessizliği silah olarak kullanan bir cani... Mezarlıkta süren bir aşk... Nazilerce bombalanan bir gemi... Horoz dövüştüren bir aşiret; bir insanla bir horozun ölümcül düellosu... Bir “arı terbiyecisinin” sarsıcı masalı... Hepsinin sizinle ilişkisi var! Politik ve felsefi düzeyde sessizliğin bir silaha dönüşmesinin romanı Çıt Yok... Yaşanacak güzellikleri kahreden insanoğluna atfedili... Çağın susuşuna ve artık bir “iç”ten mahrum insanlığın kayıtsızlığına ve bunun bedellerine “ölesiye” bir alegori... O çok çok yakındaki, hayli tanıdık, bir türlü ölemeyen, yok olamayan asıl musubete, o saf kötülüğe dikkat çekili. İsmail Güzelsoy ile “sessizliğe” inat bağır bağır bir söyleşi yaptık ve Çıt Yok dedik. ? Gamze AKDEMİR essizlik pusuda ve inadı inat! Sirayet etti, ediyor ve edecek tarihi insanlık kadar eski “seri” musubet! Adı ha vampirimsi Eyüp Canavarı ha Deccal ha gulyabani ha in cin, ha “soykıran” fark etmez! Kurbanının alıyor ya ruhunu, içine çekiyor ya, sesini soluğunu, ümüğünden söküp alıyor ya, kalbini söküp alıyor ya... Günahlarının ceremesidir, meheldir diyen de var, savaşın uğursuz nefesidir insanoğlu bunu hak etmiştir diyen veya sade düşünen de... Roman ise bunların ötesinde, uzamın dışında ve aslında yalın bir bakış getiriyor “sessizlik”e... Bunu sorarak başlayalım söyleşiye... Gazetecilerin çok sevdiği bir deyim vardır, “Sözün bittiği yer” derler. Bence söz bitmez, biten bizleriz. Romanda “ses”leri “söz” ile değiştirirseniz her şey daha net olacaktır. Ben bunu yapmadım. Ses’i tek bir şeye indirgemekten özellikle kaçındım. Kitlesel yıkımların, kıyımların yaşandığı bir zamanda Türkiye savaşa girmedi diye övünçle tarihimize bakarken bir şeyi atlıyor muyuz, diye sormayı da denedim. Türkiye gerçekten savaşa girmedi mi? İkinci Dünya Savaşı’nın tam da göbeğinde değil miydik? Ya da savaş bizim içimizde sürmedi mi? Sessizce durup gaz odalarında katledilen çocukların çığlığını dinlemenin savaşmamak olduğunu mu düşünüyoruz şimdi? Bunlar tarihimizin hesaplaşılmamış yanları. “Ne yani savaşsa mıydık?” diye soranlar olacaktır. Cevabım evet. Gençlerin eline silah verip Almanya’ya cephe açmaktan söz etmiyorum. Savaş çok geniş bir tanımdır. Öyle bir savaşırsınız ki karşınızdaki bunu anlamaz bile. Gizli gizli sevdalandığınız birinin sizin aşkınızı fark edemeyişi gibi... Platonik bir savaş bile vicdanımızdaki sızıyı dindirebilirdi. Sessizlik bu açıdan okunduğunda, evet aslında bir soykırıma “burada benim çıkarıma aykırı bir şey var mı?” ahlaksızlığıyla yaklaşmayı tanımlıyor. Daha üst oktavda, bir iç ses sorunsalını tanımlamaya çalıştım. İçimizden akıp giden, kendimize ait olduğunu zannettiğimiz bir mırıltı, bir yankı, bir dublaj... Başka çağrışımlar ve simgeler de var orada ama okura saygısızlık edip bunların örtüsünü açmamayı yeğlerim. Ancak politik ve felsefi düzeyde sessizliğin bir silaha dönüşerek insanların yüreğini yaralayışı böylece tanımlanabilir. “ÖLÜM İLE İLİŞKİMİZ SAPKIN, HASTALIKLI VE ZEDELEYİCİ” Susmayı imleyen sessizlik çağın susuşunu, insanlığın kayıtsızlığını imleyen sessizlik... Asıl musubet, saf kötülük bu değil mi ve çok çok yakında, hayli tanıdık! Tabii ki sessizlik sürüyor. Ben pek çok yerde İkinci Dünya Savaşı için aynı şeyi söylüyorum; savaş bitmedi. Savaş bir travma olarak ruhumuza işledi. İnsanoğlu bu savaştan sonra bir posttravma sendromu yaşadı ve bu durum sürüyor. Savaşa yönelik doyumsuz merakın başka bir nedeni yok. Benim hikâyemde savaş yok. Kahramanların savaşla hiçbir ilgisi yok fark ettiğiniz gibi. Yalnızca orada bir çocuk gazete satıyor ve arada bir tek cümle ediyor savaşa ilişkin. Bu duyarsızlık, ilgisizlik... Tam da sözünü ettiğiniz şey, değil mi? Kesinlikle. Bu arada sesssizliğin ve ölümün efendisi Eyüp Vampiri’nin SAYFA 10 ? 17 KASIM 2011 İsmail Güzelsoy “Kendi ömrümüzü bir iç sese tercüme edip bir gazete haberi hafifliğinde yaşıyoruz!” diyor. S kurbanlarıyla “muhabbeti”ni de sormalıyım mutlaka. Acımaz görünüyor ama acıyor, Süreyya ile sohbet bile etti... Nedir derdi düşü bağır bağır sessiz bu canavarın en çok? Eyüp Vampiri en basit algılanışıyla ölümü tanımlayan bir varlık evet. Yani ölümün kendisi bir bakıma. Burada okur bir an duraksamalı. İlk bölümde cani olarak resmedilen varlık, sevecen bir dokunuşla öldürüyor kurbanını. Erotik çağrışımlar kullanmayı tercih ettim. Küçük lapsuslarla süsledim bu bölümü. Şunun için: Ölümle ilişkimizin sapkın, hastalıklı ve zedeleyici olduğunu düşünüyorum. Yaşayacağımız güzellikleri kahrederek, yıkarak, inciterek, yasaklayarak, sömürerek ilerliyoruz ve bir yandan da ölümü kötü ve mutsuz bir son olarak tanımlıyoruz. Hem kendimize hem takip eden kuşaklara. Ölüm doğduğumuz andan itibaren hızla yaklaştığımız ve sürekli kaçınmamız gereken bir felaket olarak duruyor önümüzde. Bu sağlıksız ve insanoğlu bu sağlıksızlığı doğal bir tepkiye dönüştürmüş durumda. Ölümle ve yaşamla düello eden fanilerin kendileriyle hesaplaşmaları da hayli önde romanda... Kimininki 12 dakika sürüyor kimininkiyse bir ömre yayılmış hali hazırda... Ecelin tecelli noktasında ise hızlıya sarıyorlar bunu, can alanın sakinliğini üstlerine giyinerek... On iki simgesi bir yanıyla da sınırlı bir hayatı çağrıştırıyor. Başka şeylere de işaret etmekle birlikte, insanların öldükten sonra bu “fâni âlemde” on iki dakika daha kalıyor oluşu, hayatın aslında dakikalarla sınırlı bir zaman olduğunu anlatıyor. O sınırlı zaman diliminde unutulmuş günahlarla yüzleşiyor kahramanlar. Belki okur da... “Savaşta ölen askerler de vampir de çılgın daktilo kızın yaşadığı erotik maceranın tefrika romanı da aynı uzak dünyanın masallarıdır sadece” diyor bedenine kısılı ruhu çoktaan sizlere ömür Sohrab, hayali dertdaşı Kameko’ya. Bu noktada romanın durumu da budur diyebilir miyiz? Bu ve/veya öte dünyada sürüle ve varolagelen apayrı hayatların, öykülerin, hırslarla marine edilmiş vahşi insan doğasının ? lığ azlı çok olmalar nin ard anımsa mücad kâr etm luşa va Eve mak, k nıdır b tinde, “ yorum haf bak hayata doktor Kend me edi yaşıyor ne dön ruz, ür ce kıyım gibi yen tuhaf b sapan b sesi olm olması rumuz kenin a ve sons bilecek ve onla bir dua ye ait o mek ist Sözleri ? öz “HİÇ KUS Yin meko’y birine Bütün her şey nızca.” nizden nuz de haksızl o hepim bir su y rı haliy reğini s zarken nüyoru rim elb Çok zi yazm diye. M CUMHURİYET KİTAP SAYI 1135 CUMH
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle