Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kazuo İşiguro’dan Müziğe ve Geceye Dair Öyküler: ‘Noktürnler’ Edebiyatın içine müzik girince Kazuo İşiguro son kitabı Noktürnler‘deki “müzik” ve “müzisyenleri” odağına aldığı öykülerinde, içine bolca “aşk” katarak farklı dünyaların kapılarını aralıyor. Geçkin yıldızlar, kafe müzisyenleri, idealist besteciler ve hayallerinden vazgeçen müzik sevdalıları yazarın bu kitabındaki kahramanları. Okuyucular da bu kahramanlarla birlikte müziğin ve müzisyenlerin dünyasına bütünlüklü bir bakış atma fırsatı yakalıyor. ? Eray AK anatın ayrı ayrı her dalı kendi damarından akmayı sürdürüp ürünlerini ortaya dökmeye devam etse de bazı sanat dalları arasında yakınlıktan, hatta akrabalıktan söz etmemek mümkün değil. Bu sanat dalları arasındaki akrabalık derecelerini göz önüne aldığımızda ise müzik ve edebiyatın kendi arasında bambaşka bir nehir, çok farklı bir yaratım meydana getirdikleri yadsınamaz bir gerçek olarak karşımıza çıkar. Öyle ki sadece yaratım anlamında değil, birbirlerine yakışma, eşlik etme noktasında da müzik ve edebiyat uzak birer akrabadan öte çok yakın iki dost gibidir. Edebi ürünlere müzik nasıl sık sık konuk olursa şarkılar da edebiyatsız hiç mi hiç yapamaz. Dünya ve Türk edebiyatında da bu “dostluk” pek çok yerde yolumuzu keser. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur’unu ya da Gustave Flaubert’in Madame Bovary’sini arka fonunda durmadan çalan müzikleri olmadan ele almak mümkün mü? Hatta daha da ileri gidip bu arka fondaki müziklerin bazen kahramanın kendisi haline geldiğini söyleyemez miyiz? Her iki sorunun cevabı da açık sanırım… Bol ödüllü yazar Kazuo İşiguro da müzik ve edebiyatın bu dostluğundan yararlanmış öykülerini topladığı Türkçede yayımlanan son kitabı Noktürnler’de. Müziğin arkadan ses veren tonundan ötelere uzanmak istemiş hem de burada yazar. Müziğin kendisini ve müzisyenleri konu ve kahraman edinmiş kendine. Geçkin yıldızlar, kafe müzisyenleri, idealist besteciler, hayallerinden vazgeçen müzik sevdalıları... Müziğe, emekçilerine ve onların ilgi çeken dünyasına dair bütünlüklü bir bakışın ürünü Noktürnler. BÜTÜNLÜKLÜ BAKIŞ İşiguro’nun öykülerdeki bu bütünlüklü bakışının temelini ise “müzik” ve “müzisyen” odaklı metinlerle karşımıza çıkmasına bağlayabiliriz. En önemlisi de dürüst bir yazarın kaleminden çıktığına inandırıyor bu öyküler bizi. Eski bir yıldızın hayatına girdiğimizde ya da pohpohlanarak şöhreti yakalamış birinin başından geçenleri anlattığında yazar, hiçbir şey olanaksız, gerçekleşmemiş gibi görünmüyor. Yani yazar öykülerini gerçek bir düzlem üzerine kurup sonra hayalleriyle beziyor. Bu da müziğin ve müzisyenin samimiyetle sayfalara yansımış sorunlarının gün yüzüne çıkmasını sağlıyor. Müzisyen sohbetlerine dalıyoruz bu öykülerde. Onların hayallerini yaşıyoruz. Bunun yanında çevresindeki işletmelerle sorun yaşayan bazı sokak müzisyenlerinin, tekrar bir çıkış arayan sönSAYFA 14 ? 17 KASIM S müş yıldızların, kendi besteleriyle müziğini yapmak isteyen genç bir kızın ya da fiziki görünüşü nedeniyle başarıyı yakalayamamış gerçek bir müzik dehasının da hikâyelerini dinliyoruz. İşte tam bu noktada yakalıyor Noktürnler bütünlüklü bakışını; olumlunun yanında olumsuzun da gözler önüne serilmesiyle. Yazar sadece kahramanlarıyla değil, mekânlarıyla da müziğin ruhuna dokunmak istiyor. Müziğin anavatanlarında geçiyor kitaptaki tüm öyküler. İtalya meydanlarında sokak müzisyenlerinin yaşamlarından kesitler görüyoruz. Londra’nın kendine has tipik evlerinde müziğin insan üzerinde nasıl etkiler bırakabileceğine tanıklık ediyoruz. Hollywood’un karmaşık dünyasında, aynı karmaşıklıktaki müzik piyasasının havasını soluyoruz. Bu bağlamda mekânlar bazında ele alırsak Noktürnler’i İşiguro’nun bize sunduğu manzaralar da önem kazanıyor. İtalya’da bir meydanın resmini çizerken yazar müzisyenleri mekânın değişmez bir parçası, demirbaşı gibi anlatıyor ya da Hollywood’un müzik piyasasından bahsederken müzisyenler olmadan Hollywood’un hiçten başka bir şey olamayacağını sergilemeye çabalıyor. Bu durum aslında biraz abartı gibi görünse de müzisyenlerin çevrelerine kattıklarını kanıtlayabilme adına gerekli. İşiguro da tam olarak bunu yapmaya çalışıyor öykülerde. Sadece müziği edebiyata taşımak da değil aslında İşiguro’nun derdi. Bir yanıyla öykülerin cümle aralarında toplumsal bazı durumlara da dokunuyor yazar. Kitabın ilk öyküsü “Aşk Şarkıcısı”nda kahramanı Jan’ın kendi ağzından durumunu aktarırken tüm dünyada “öteki” konumunda göçmenlerin müzik dünyasında da aynı yazgıyı paylaştığını vurguluyor: “Şimdi burada, sanki sabit bir grup elemanı gibi konuşuyor olsam da, diğer müzisyenlerin söylediği gibi ‘çingeneler’den biriyim, hani şu meydandaki üç kafe orkestrasından biri ihtiyaç duyduğunda, onların eksiğini tamamlayanlardan.” (s. 11), “Beğeniliyoruz ve diğer müzisyenlerin bize ihtiyacı var ama resmi ödemelere uygun değiliz. Yöneticilerden her zaman duyduğumuz ‘Ağzını kapa ve çal,’ cümlesidir.” (s.12) ya da gondolcu Vittorio’ya karşı duyduğu öfkenin sebebi: “Vittorio yüzüme karşı hep dostça gülümser ama bilirim ki ben ve benim gibilerin yani genç ülkelerden gelen göçmenlerin arkasından hep yalan yanlış şeyler uydurur. Bu nedenle o gece beni kardeşçe selamladığında bile karşılık vermedim (…)” (s. 19) Şöhrete giden yolun nasıl çetrefil bir hal aldığı da yazarın bu eksende öykülerinde dile getirdiği bir diğer durum. MÜZİK VE AŞK İşiguro’nun öykülerinde müziği yalnız bırakmayan, onunla birlikte tüm öykülerde kendine yer bulan bir başka unsur da “aşk”. Aşksız müziği, müziksiz de aşkı tek bir kavram içine oturtamıyor yazar asla. Bu bazen bir müzisyenin enstrümanına, hatta son öykü “Çellistler”deki gibi çalamadığı enstrümanına duyduğu, bazen eski şarkılara karşı hissedilen bazen de bir insanın karşı cinse duyduğu aşkın öykülere yansıması olabiliyor. Ancak her ne olursa olsun aşka yapılan güçlü vurgu bütün metinlerin içindeki yerini alıyor. Romantizmin de buna bağlı olarak Noktürnler’deki tüm öykülere kokusu sinmiş. Öykülerde anlatılan sadece iki cins arasında yaşanan “yapış yapış” bir romantik resim değil elbet. Aksine tutarlı, yerli yerinde, gerektiği gibi kullanılan bir romantizm. Şehir meydanlarının duru bir dille, olduğu gibi yansıtılması bile bu romantizmin tetikleyicisi olabiliyorken İşiguro’nun Noktürnler’de yaptığına “romantik bir bulamaç” gözüyle zaten bakılamazdı da. Yazarın, müzikle birlikte kendini üreten bir romantizmin peşine düştüğünü görüyoruz burada. Ayrıca alttan alttan yürüyen bir mi zahın da dallarından tutuyor İşiguro. Noktürnler’deki öyküler bir diğer yönüyle de buram buram nostalji kokuları estiriyor. İlk öyküde ayrılacağı eşine serenat yapmak isteyen eski bir yıldızı tanıyoruz. İkincisinde ise eski plak günlerinden kalma bir müzik zevkinin bugünlere yansımasını görüyoruz. Hollywood’da geçen öyküler de tıpkı diğerleri gibi eski günleri fısıldıyor kulaklara. Her ne kadar yıldızlar dünyasında yükselişin hangi yollardan geçtiğini anlatmak odaklı kurulmuşsalar da bu öykülerde yazar, “nostaljik yıldız hikâyeleri” anlatıyor bize. Sonuçta hangi açıdan ele alırsak alalım Noktürnler’de bir nostalji tramvayının içinde buluyoruz kendimizi. Tüm bu nostaljik öğelerle bezenen öykülerin ardından “eskiyeni” sorunu da ister istemez açığa çıkıyor. İşiguro günümüzün müzik anlayışına önemli eleştiriler getiriyor öykülerinde bu eksende. Gerek icrası gerek yaratım süreci çerçevesinde bütünlüklü olmasa da nokta atışı şeklinde özetleyebileceğimiz türden eleştiriler bunlar. Hedefi de eskinin “emek” isteyen müziğinin şimdilerde işin kolayına kaçarak yapılması ve yetenekten çok görünüşün öne çıkması: “ (…) haklıydı, ben bu şehirdeki müzisyenlerden iki katı daha yetenekliydim. Görünen oydu ki bugünlerde bunun bir geçerliliği yoktu çünkü her şey imaja, pazarlamaya, dergilerde ve televizyon programlarında görünmeye, partilere ve yemeğini kiminle yediğine bakıyordu.” (s. 116) ya da (s. 83) “Etrafta şarkı yazan o kadar çok başıbozuk adam var ki, (…) Londra piyasasının üzerine inen bu durumun aptallığı bana çürümüş bir şeyler olduğunu ya da son derece sığ ve gerçeklikten uzak, yerlerde sürünen yapıtların neden etrafı sardığını anlatıyordu.” (s. 85) Özellikle kitaba da ismini veren “Noktürnler” adlı öykü, eskiyeni çekişmesinden öte, günümüz müzik anlayışının eleştirisi noktasında çok önemli bir noktada duruyor. “Eşsiz dâhi” diye nitelenen İşiguro’nun tüm bu öykülerdeki bir yandan romantik, bir yandan eleştirel, bir diğer yandan da gerçek üstüne hayaller bezeyen tutumu yine dehasını sergilemesine engel olmuyor. Öyküler içinde beklenmedik ilmiklerle değişik kapılar aralıyor yazar. Öykünün seyrinde beklenmedik hamlelerle beklenmedik sonlara sürüklüyor bizi. Tüm bunların üstüne İşiguro’nun temiz çevirisi de okuma zevkine bir ayrıcalık katıyor. ? e.erayak@gmail.com Noktürnler – Müziğe ve Geceye Dair Öyküler/ Kazuo İşiguro/ Çeviren: Zeynep Erkut/ Turkuvaz Kitap/ 190 s. İşiguro’nun öykülerinde müziği yalnız bırakmayan, onunla birlikte tüm öykülerde kendine yer bulan bir başka unsur da “aşk”. 2011 CUMHURİYET KİTAP SAYI 1135 SAYF