23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Değinmeler MUSTAFA ŞERİF ONARAN Arif Damar’ın gözüyle der değil mi?), Oktay Rifat’a karşı çıkmış, kitabına ‘Gözlerinde Gökyüzü’ adını koymuş.” Sonra da benzerliklere değinmekle yetiniyor: “Sabahlara kadar bir ince yüzlü adam” E. Sander. “Sabahlara kadar beyaz ve kirpikli” C. Süreya. “Ansızın bir göl Anadolu’dan” E. Sander. “Ansızın bir dolu beyaz kuş” E. Cansever. “FEDAİLER MANGASI” “Kırk Kuşağı Toplumcuları”na Attilâ İlhan “Fedailer Mangası” derdi. “Fedailer Mangası”nın genç gönüllüleri arasında Arif Damar’dan başka, Attilâ İlhan, Ahmed Arif, Şükran Kurdakul da vardı. Arif Damar, Eflatun Cüneyt adını da kullanan Niyazi Akıncıoğlu’yu usta bir ozan olarak anımsıyor: “Büyük bir şiir ustasını kaybettik. Hem de şiiri, ustalığı, büyüklüğü bilinmeden, duyulmadan...” (Niyazi Akıncıoğlu’nun ardında: 1940 Kuşağı’nın Halk Şiirinden Ustaca Yararlanan ‘Umut Şairi’). M. Niyazi Akıncıoğlu üzerine ayrıntılı, özgün görüşler öne sürüyor Arif Damar. Akıncıoğlu’yu, Arif Barikat adını kullandığı günlerden, yakından tanıyor. Yazısına girişirken iki dizesini anımsatıyor: “Selamın geçiyor besbelli Yeşerdi telgraf direkleri.” (Bir küçük anı da benden: Özellikle “Edirne”, “Bursa” gibi şiirleriyle belleğime yerleşen Niyazi Akıncıoğlu, çağdaş şiir geleneğimizde, unutulmaması gereken bir ozandır. Türkiye Yüksek İhtisas Hastanesi’nde “Gastroenteroloji Cerrahisi Kliniği”nin sorumluluğunu yüklendiğim yıllarda oğlu Tevfik Akıncıoğlu’nu yanıma almıştım. İnsanlığıyla, cerrahi yeteneğiyle eksiksiz bir arkadaşla çalışmanın mutluluğunu paylaşmıştım). Arif Damar’ın edebiyata bakışında; acılar döneminden geçen bir yaşanmışlıktan, kendinden sonraki şiirin gücünü sezen bir birikimden, dili işleme hünerinin ne olduğunu bilen bir anlayıştan gelen ustalık var. O ustalık kolay kazanılmıyor; gerçek şiiri kavrayan bir “derin görü”ye ulaşmış onda. Bu yüzden, kendini öne çıkarmaya çalışan değersizlere karşı öfkeli. Hakkı yenmiş ozanlara arka çıkacak kadar iyi yürekli. Bir zamanlar üne kavuşup da kendini kullanıp duran, artık kendi yağıyla kavrulan ozanlara karşı küçümseyici. Arif Damar 65 yıldır edebiyatın içinde. “EDEBİYAT YAZILARI” hem Arif Damar’ı daha iyi anlamaya, hem edebiyat dünyamızın bilinmeyenlerini öğrenmeye doğru bir yolculuğa çağırıyor bizi. Bir ozanın hiçbir sözü yitip gitmemeli. Kendiyle çelişiyor görünse bile, ayrıntılarındaki gerçek, edebiyata çok yönlü bakmanın özelliği olarak kalacaktır. Arif Damar “Kedi Aklı”yla anlamı örtük bir şiire geçerken bile, toplumcu duyarlığa gizli bir göndermede bulunmayı unutmuyor. Edebiyatta “ahkam kesme”yi alışkanlık haline getiren, yabancı yazarların sözüyle yola çıkan, yukardan bakarak kendini önemseten yazarlara benzemez o! Yaşamanın içinden geçerken edebiyatı kendinde denemiş, yaşamasıyla bütünleştirmiş bir ozan. Değişimin gücüne inanmış. Uzun yaşamak bağışlamak anlamına gelebilir. Belki bağışlamak da bir çeşit öç almadır. Bu iş, yürek işidir. Çeliğe çifte su verilmiş gibi, acılar döneminden geçen Arif Damar’ın çatal yürek bir direnişle yaşamaya, edebiyata bakışındaki derinliği kavramaya çalışalım. Belki de sevi yetmezliğiydi onu yaşamaya bağlayan. Yazıyı Arif Damar’ın kısa bir şiiriyle bitirmek iyi olacak; “Ölüm kendi sessizliği herkesin Kendi sonsuzu Bir kapı Bir kez açılan kapanan.” ? Bu sayfayla iletişim kurabilmek için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz: B ir ozanın alıştığı şiir anlayışından edebiyata bakması sakıncalı olabilir. O anlayışı geliştirmek istemiş, gerçek şiirin kendi yazdıklarında olduğuna inanmış, daha sonra gelişen şiirin ayrımına varamamış, alıştığı şiirle edebiyatın gelişeceğine inanmıştır. Her ozanın kendi şiirinden yola çıkarak bir şiirbilim oluşturmasını doğal saymak gerekir. Dahası, böyle bir şiirbilim anlayışının şiiri kavramayı kolaylaştıracağına inanılmasıdır. Yeter ki geliştirdiği şiirin edebiyatımızda saygın bir yeri olsun. Yahya Kemal Beyatlı, Orhan Veli’yi tanıdıktan sonra şiir anlayışının değiştiğini anlatır: “Ben eskiden tek bir türlü şiir yazılabileceğini sanırdım. Orhan Veli’yi tanıdıktan sonra başka türlü şiirler yazılabileceğini de anlamaya başladım.” Yahya Kemal gibi dize şiirine özen gösteren, dize yoğunluğunu şiirin bütünlüğü içinde değerlendiren bir ozanın Orhan Veli’yle gelen bağımsız şiiri kavraması, o şiirin düzencesini anlaması kolay değildir. Aslında kendi şiirini kuran bir ozanın kendinden sonra gelen şiiri öğrenmeye çalışması da kolay olmaz. Bunu şiirinin dokusuna alıştıran ozanlar da var. Onlar nice yeniliklere ışık tutan öncü ozanlardır. Oktay Rifat’ı bunların başında anabiliriz. Genelleme yapmak doğru olmasa da; belli bir şiiri aynı doğrultuda derinleştiren ozanlarla şiirini değiştiren, yeni arayışlara yönelen ozanları ayrı ayrı değerlendirmek gerekir. grevi de anlatsa bireycidir” (1980 Sonrasında Türk Şiirine Bakış). “Sevişmek Özgürlüğü”, toplumcu duyarlığa inanan bir ozan için yadırganacak bir ilişki midir? A. Kadir “Çile” şiirinden şu üç diziye bir zamanlar çıkarmıştı: “Bizim hiçbir hürriyetimiz yok, hiçbir hürriyetimiz ne çalışmak, ne konuşmak, ne sevişmek!” Arif Damar’ın yorumu şöyle: “Günün koşulları şairi böyle bir otosansüre zorlayacak denli (Düşünce özgürlüğü yönünden) ağırdır.” BİLDİKLERİMİZ DE VAR, BİLMEDİKLERİMİZ DE Hasan Hüseyin’in “Ve Günlerden Pazardı” şiirini yorumlarken, “bileceksiniz” dediği ozanları yadırgıyor: “Çünkü şiirin işlevleri arasında değildir bu çeşit yergiler, eleştiriler.” Arif Damar “Ve günlerden Pazardı” şiirinde Fazıl Hüsnü, Ahmed Arif, Cemal Süreya gibi ünlü ozanların gizlice eleştirilmesini de yadırgıyor; “bu şairlerin değersizliklerini, kusurlarını, eksiklerini” düzyazılarında anlatmasının uygun düşeceğini belirtiyor. Bu yergi şiirini Hasan Hüseyin’in şiirindeki yetersizlikte buluyor: “Çok yazdı, şiirleri üstüne az çalıştı. Bir bakıma okurlarının yenilgisine uğradı.” (Şiirin işlevleri arasında yerginin de yeri yok mu? Nâzım Hikmet’in “Portreler”ini anımsayalım. Peyami Safa ile Yakup Kadri üzerine yazdıkları unutulmaz yergiler değil mi?) Arif Damar “Yaş 83” şiirinde İlhan Berk’e gönül bağı borcunu öderken Fazıl Hüsnü’ye sitem eder gibidir. Ama asıl “Yaş 35” diyen Cahit Sıtkı Tarancı’nın değiştirilen, kitabına girmeyen şiirlerine ilgimizi çekmektedir (HAYAL, NisanMayısHaziran, 2008). “Bir Şey” şiiri üzerine bir açıklama da benden gelsin. Arif Damar’ın alıntıladığı Tarancı dizelerinin doğrusu şöyle: “En yavuz evladı bu memleketin Nâzım ağabey hapislerde çürür.” Tarancı’nın bu şiiri Nâzım Hikmet’i üzmüştür. özellikle şiirin bir yerinde Tarancı diyordu ki: “Yeşil Bursa’da konuk bir garip kuş Otur denmiş oracıkta oturmuş.” Nâzım Hikmet’in “Yatar Bursa Kalesinde” şiiri Cahit Sıtkı Tarancı’ya yanıt özelliği taşır: “Hapis ammâ, zincirlerini kırmış yatar, en âlâ mertebeye ermiş yatar, yatar Bursa kalesinde.” Tarancı’nın iyilik dolu yüreği böyle bir tepki beklemiyordu. Büyük ustaya saygısızlıkta bulunmak aklının kıyısından bile geçmiyordu. Yanlış yorumlar kırgınlıklara yol açabiliyordu. DİLİN İÇİNDEN Arif Damar şiire dilin içinden bakarken Metin Eloğlu’yu ilk keşfedenlerden biridir. Türkçenin inceliklerini iyi bilen Metin Eloğlu, Can Yücel’in önünü açan ozan olmuştur. “El”in “Oğlu” dediği Metin Eloğlu için Arif Damar’ın yorumuna inanmalıyız: “Düşünce, anlam, bildiri, ustası elinden tutmazsa şiirin baş düşmanıdır, doğru. Güçtür bunun hakkından gelmek, düşünceleriyle, duygularıyla kenetlenmemiş, kaynaşmamış kişilerin harcı değildir bu; pişmemişlerin işi değildir. Bu tutumda uzun yıllar şiirden başka şeyler okuduk. Unutulanlar unutulduysa sevgileri kof, yürekleri dayanıksız, işlerini önemsemedikleri içindir” (Metin Eloğlu “Hasanlı Eşik”te). Arif Damar genel çizgileriyle değil, ayrıntılarıyla görüyor edebiyatı. Şiirini kurmaya çalışan yeni bir ozanın ne gibi etkiler altında kaldığını gösteriyor. İmge benzeşmelerinden öte, söyleyiş biçimlerindeki yakınlığa ilgimizi çekiyor. Oktay Rifat şaşırtıcı imgelerle bakıyordu doğaya: “Tabağımda bir bulut Kadehimde gökyüzü.” Arif Damar, kitabın adından başlayarak genç ozanın ne gibi etkileşimler altında kaldığını gösteriyor: “Genç ozan Ergun Sander (Ergin San BİREYCİTOPLUMCU NİTELEMESİ Arif Damar gibi “40 Kuşağı Toplumcuları”ndan gelip de şiire yeni boyutlar kazandıran ozan pek yok gibidir. Ama o toplumcu şiiri de savsöz şiiri olarak kullanmadı. Böyle bir anlayıştan yola çıkınca şiirin değişik boyutlarını tanıması daha kolay oldu. Kendini yenilerken eski şiirine bir başka yorum getirmesini bildi. Böyle bir ozanın edebiyatı değerlendirmesi daha anlamlıdır. Edebiyata geniş açıdan bakmak insana görmeyi öğretir. Arif Damar; 1950’lerden bu yana edebiyata bakışını gösteren yazılarıyla, kendiyle yapılan söyleşilerle kişiliğini anlamamızı kolaylaştırıyor (EDEBİYAT YAZILARI, Hayal Yayınları, 2007). “Arif Damar gibi ‘40 Kuşağı Toplumcuları’ndan gelip de...” diye söze başladım. Bunu bör dönüş olarak yorumlamak gerekir. Enver Ercan’ın “bireycitoplumcu nitelemesi”yle ilgili sorusunu yanıtlarken, belirlediği durum, toplumcu şiire yönelenlerin ders alması gereken özellikler taşıyor: “Şairin kendisi önemli... Konumu, tavrı önemli... Şair toplumcuysa bireysel bir konudan da söz etse o şiir toplumcudur. Çünkü bakışı, söze döküşü, yansıtması toplumcudur. Bakışında toplumcu unsurlar yoksa SAYFA 32 MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sok. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11 236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 949
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle