19 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yapı Kredi Yayınları’nın Delta Dizisi’nde Nâzım Hikmet’in “Bütün Şiirleri”nin tek bir kitap halinde ilgimize sunulması, ölümünün 44. yılında, sevindirici bir iz bıraktı. “Bütün Şiirleri”nin el altında bulunması, en azından, arama kolaylığı sağlıyor. İ lk basımlarından günümüze doğru Nâzım Hikmet’in şiirleri değişik yayınevlerinin anlayışı doğrultusunda yeniden basıldı. Yapı Kredi Yayıncılık, Memet Fuat’ın düzenlemesini ölçüt alarak Nâzım Hikmet’in şiirlerini 8 kitapta topladı. Aslında ilk basımları göz önünde bulundurulursa, bütün şiirleri 20 kitaplık bir dizi oluşturmaktadır. O ilk basımları, daha sonraki basımları ayrı ayrı alıp, okşar gibi okumak; Nâzım Hikmet’in Türkçeye yeni bir derinlik kazandıran sesini duymak; değişik bir yoruma varır gibi, insanı kendine çekiyordu. “Bütün Şiirleri” tek bir kitapta toplanınca eski basımların büyülü gücü yitip gitti mi? “Bütün Şiirleri”nin 2081 sayfalık tek bir kitapta toplanmasının, ona daha kolay ulaşmak bakımından yararı var (BÜTÜN ŞİİRLERİ, Nâzım Hikmet, Yapı Kredi Yayınları, Delta 7, Nisan 2007, İstanbul). Gene de bu özenle basılmış kitap eski kitapların anısını yok etmiyor. Mustafa Şerif ONARAN Değinmeler hat” esin kaynağı olmuştu. Ama yıllar geçince pelür kâğıtlarındaki Mehmet Akif için söylenen “Büyük Şair” sözünün yitip gitmesine kimselerin aldırdığı yok. Belki de 66 bin satırdan 17 bin satır kalan İnsan Manzaraları destanının yok oluşu karşısında küçük bir silintinin sözü mü olur, diye düşünülebilir. Nâzım Hikmet gibi en verimli yılları hapislerde, kendi sürgününde geçen bir büyük ozan için her türlü ayrıntının önemi vardır. KÜÇÜK BİR AYRINTI Nâzım Hikmet’in Bütün Şiirleri başlığı altında konmuştur. “Memleketimden İnsan Manzaraları”nın Sofya 1968 baskısında bilinmesi gereken şu sözler de yer alıyor: “İlk kitap 1941 baharında İstanbul’da Haydarpaşa garında başlar. Hapisten çıktığım zaman 66 bin satır yazılmıştı. Hürriyete kavuştuğumdan bir yıl sonra memleketten ayrılmak zorunda kaldım. İnsan Manzaraları’nı yanıma alamadım, yakalanırsam yok ederler kaygısına kapıldım. Size tuhaf gelecek ama altmış altı bin satırın tümünün bir ikinci kopyasını çıkarmaya vakit bulamamıştım. İstanbul’da kalan biricik sayı parçalara bölünerek dost evlerine dağıtılmıştı. Moskova’ya geldikten biraz sonra bunların ya polisin eline geçtiğini, ya da yakıldığını haber aldım. Bazı parçalar daha ben hapisteyken Paris’e gidebilmiş, basılabilmişti. 66 bin satırdan yalnız bunlar kalmıştı. Aradan yıllar geçti ve 1956’da polisten ve ateşten kurtulan bazı parçalar Moskova’ya gelmeye başladı. Bugün elimde 17 bin satır var. Elime hâlâ geçmeyen parçalar arasında Fransa’nın Hitlercilerle işgali ve Moskova ve Leningrat muhasaraları var. Ama insan umudunu kesmiyor, onların da günün birinde bulunacaklarına inanıyorum. Hapisten çıktıktan sonra tarihime devam etmedim. Çünkü böyle bir tarihi başka bir üslupla yazmak gerektiği kanaatına vardım. Şiirin imkânlarını, az sözle çok söylemeyi mesela, kullandım İnsan Manzaraları’nda. Kimi kere şiire çok yaklaştım, kimi kere süssüz yalın nesre. Ama diyorum ya, şimdi büsbütün başka türlü yazardım. Ters anlamayın. İnsan Manzaraları’nı şimdi düşündüğüm üsluptan başka türlü yazdım diye dövünmüyorum. Bir şeyi merak ediyorum: Bu resimleri ard arda seyrederken canınız sıkılacak mı, sıkılmayacak mı?” “Memleketimden İnsan Manzaraları”nın başındaki bu “önsöz” neden kullanılmamış?” Okurlar 66 bin satırlık dev bir eserden 17 bin satırlık bir eser kaldığı için yakınlık göstermeyebilir” diye düşünülebilecek bir yayıncılık anlayışı yüzünden mi? Gene de Bilgi Yayınevi bu “önsöz”ün önemli yerlerini arka kapağa geçirmiş. Ama hangi dönemlerden geçtiğimizi bilmemiz gerekiyor. Siyaset anlayışlarının baskı dönemleri yaşatması yüzünden dev bir eserin nasıl yok olduğunu bilmek okurların hakkıdır. Dar kafasındaki yasakları yurt sevgisi sanan kişilerin girişti ESKİ BASIMLAR Kırıklı yıllarda Nâzım Hikmet’in kitapları yasaklıydı. Daktiloyla çoğaltılmış şiirleri, pelür kâğıtlarına çekilir, elden ele dolaşırdı. “Kuvayi Milliye”yi ilk, o pelür kağıtlarına çekilmiş biçiminden okudum. Nâzım Hikmet, Nurettin Eşfak’ın ağzından şunları söylüyordu: “ Bizim İstiklal Marşı’nda aksayan bir taraf var, bilmem ki, nasıl anlatsam, Akif, inanmış adam, büyük şair, fakat onun, ben, inandıklarının hepsine inanmıyorum.” Pelür kağıtlarındaki bu “büyük şair” sözünü Kemal Bekir de anımsıyor. Biz onunla kırklı yılların İzmir’inden yakın arkadaşız. Nâzım haklıdır: “Gelecek günler için gökten ayet inmedi bize. Onu biz, kedimiz vaadettik kendimize.” Ama bu gerçek, yokluk içindeki Anadolu insanının inanılmaza inanmasına engel değildir. O gizil güç olmasaydı, sıradan insanlar birer savaş kahramanına dönüşemezdi. Mehmet Akif’in şiir dilinin etkisinde kalmasıydı, Nâzım Hikmet, “Memleketimden İnsan Manzaraları”nı yazabilir miydi? “Büyük Şair” sözü abartılmış mıydı? Onu silmiş miydi Nâzım Hikmet? Yoksa destanı yayıma hazırlayanların işgüzarlığı mıydı? Fotoğraf “Fotoğraflarla Nâzım Hikmet” (Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Yayınları) adlı kitaptan alınmıştır. ği eylemler, belki de insanlığı kurtaracak dizelerden bizi yoksun bıraktı. “Memleketimden İnsan Manzaraları”nda “Kuvayi Milliye” yorumlanırken “Bir Aletle Bir İnsanın Hikâyesi” üzerinde de durulur. Süleymaniyeli Şoför Ahmet üç numrolu kamyonetiyle dağlarda bir başına kalırken diyelim ki şehit düşmüştür. “İnsan Manzaraları”nın kahramanlarından Garson Mustafa, Mahmut Usta’ya kahve duvarlarına asılan bir resmi anımsatır: “Arabistan çölünde güneş batar, vurulmuş bedevi Arap al kanlar içinde kumlarda yatar ve herifin ceylan gibi atı durur başucunda koklar ağlayarak sahibini.” Garson Mustafa sözü Şoför Ahmet’e getirir: “Usta, öyle sanıyorum ki ben, Şoför Ahmet şehit düşmüşse daha o zaman başucunda durup ağlayarak üç numro kamyoneti dağlarda kuşa kurda karşı beklemiştir Ahmet’i...” “Makinalaşmak” olgusu “Nâzım Hikmet’in şiirinde bir küçük ayrıntı mıdır? Şoför Ahmet’le üç numrolu kamyonetin ruhu bütünleşip tek bir insan olmuşlardır. Hani “metal yorgunluğu”ndan söz edilir. İnsanın makinalaşması ruhunu yitirmesi midir, iç gerçeklere yeni bir ivme kazandırması mı? Necmi Selamet “makinalaşmak” kavramından yola çıkarak Nâzım Hikmet şiirine yeni bir yorum getiriyor. (NÂZIM HİKMET ve “Makinalaşmak”, Kanguru Yayınları, Aralık 2006, Ankara). Toplumun hızlı akışıyla insanın iç dinginliği arasındaki çelişkide “makinalaşmak”, insanları bilinçsiz bir alet haline getiriyor. Necmi Selamet diyor ki: “ ‘Makinalaşmak’, tek başına yaşamın her alanını etkiliyor. Yıllar geçtikçe etkisi giderek genişliyor ve artıyor. Kim ve ne derse desin, bu etki, Nâzım Hikmet’in 83 yıl önce yazmış olduğu ‘makinalaşmak’ adlı şiirinin önemini günümüze dek, doğal bir biçimde taşıyor.” GİZLİ GÖMÜ Yapı Kredi Yayınları’nın Delta Dizisi’nde Nâzım Hikmet’in “Bütün Şiirleri”nin tek bir kitap halinde ilgimize sunulması, ölümünün 44. yılında, sevindirici bir iz bıraktı. “Bütün Şiirleri”nin el altında bulunması, en azından, arama kolaylığı sağlıyor. Değişik anlayışlarla; Cevdet Kudret’in yorumları, Abidin Dino’nun resimleriyle değerlendirilen kitaplarını anımsamak, bir başka çalışmanın değerlendirilmesi. Bir ayrıntıdan yola çıkıp yaşama felsefesini yorumlamaya çalışmak, ayrı bir inceleme konusu. Her kitabın kendine özgü bir anı değeri, özel bir hazırlanışı olabilir. Eksiklerin tamamlanması, şiirlerinin en doğru biçimiyle yayımlanması özlemimizdir. Keşke yitip giden şiirleri de bulunabilse. Keşke nice ayrıntılardan onun şiirinin gizlerine varılabilse. Bu “gizli gömü” gün ışığına çıkmak için araştırmacılarını bekliyor. ? Bu sayfayla iletişim kurabilmeniz için dergilerinizi ve kitaplarınızı aşağıdaki adrese gönderiniz. YİTİK DİZELERİN İZİNDE “Memleketimden İnsan Manzaraları”nda “Kuvayi Milliye” destanı da yorumlanır. Nâzım Hikmet, sıradan insanların içinde bile yaratıcı bir güç olduğuna inanmaktadır. Belki de insanların düzenli yaşamasını bozan, eksik olan bir şey var. Her insan kendi gücüne göre o eksik olan şeyi bulmaya, bir yanlışı düzeltmeye çalışmak isteyecektir. Fuzuli’nin “noksan taş” dediği o “giz” yüzünden insanlar savrulup durmaktadır: “Bu işretgehin itmamında bir taş olmasa noksan Beni yerden yere nakleylemezdi dehr sultanı!” Turgut Özakman o “eksik taş”ı arayan kişilerin Kuvayi Milliye’yi başarıya ulaştıran “Şu Çılgın Türkler” olduğunu anımsatır. İyi ki pelür kâğıtlarında elden ele geçen “Kuvayi Milliye” destanı kurtarılabildi. Mehmet Akif 1908’den 1918’e doğru; Meşrutiyet’ten Mütareke İstanbul’una kadar memleketten insan manzaraları çizerken aruz ölçüsünde Türkçenin inceliklerini işlemesini bildiği için “Büyük Şair”di. Belki de Nâzım Hikmet için “Safa 66 BİN SATIR KUVAYİ MİLLİYE Destanını Bilgi Yayınevi çıkardığı zaman, Abidin Dino’nun resimleriyle daha anlamlı duruma sokulmuştu. Daha önemlisi Cevdet Kudret’in destan üzerine notları, görmeyi kolaylaştırıyordu. Nâzım Hikmet’in “Bütün Eserleri” “8 cilt” olarak 1968’de Sofya’da basılmıştı. “Dördüncü Cilt”, “Memleketimden İnsan Manzaraları” da Abidin Dino’nun resimleriyle süslenmişti. Ekber Babayev’in derleyip basıma hazırladığı bu eserlerden “Memleketimden İnsan Manzaraları”nda, Nâzım Hikmet’in 1961’de Moskova’da söyledikleri “Önsöz” olarak alınmıştır. Bu sözlerin bir bölümü, Bilgi Yayınevi’nin yayımladığı kitapta arka kapağa, “Nâzım Hikmet, Bu Eseri İçin Diyor ki” SAYFA 28 MUSTAFA ŞERİF ONARAN Hekimköy Sitesi 20. Sk. No: 8 06800 ÜmitköyAnk. Tel.: (0312) 235 91 11236 23 46 CUMHURİYET KİTAP SAYI 903
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle