Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Çeviriler bu kez Ahmet Kırca’dan Ömer Hayyam Rubaileri ? Ahmet KIRCA mer Hayyam hakkında çelişkili bilgiler var. Sizce Hayyam kimdir? Ömer Hayyam, zamanımızdan dokuz yüz yıl önce yaşamış (1049 1121) İranlı bir bilgin, bilge ve ozandır. Matematik, fizik, metafizik, astronomi ve felsefe konularında 10’a yakın yapıtı ve risalesi (bilimsel makale) bulunan Hayyam, daha çok ozan yönüyle bilinmektedir. Bunun nedeni yaratıcısı olduğu Rubai (Dörtlük) adı verilen şiir türündeki erişilmez üstünlüğüdür. Kitabınızda, Ömer Hayyam’ın söylediği rubaileri hiç yazmadığını ileri sürüyor dolayısıyla bir Rubaiyyat’ın (Rubailer Kitabı) olmadığını söylüyorsunuz. Amin Maalouf, Semerkant (Samarcande) adlı yapıtında bunun tam tersini ileri sürüyor ve bir Rubaiyyatı’ın varlığından söz ediyor. Buna ne dersiniz? Lübnan asıllı bir Hıristiyan Arap olan Amin Maalouf’un Semerkant isimli yapıtı, “bir Rubaiyyat’m varlığı” üzerine geliştirilmiş bir kurgudur. Var olduğu ileri sürülen bu Rubaiyyat, 14 Nisan 1912’de batan Titanik’le birlikte kaybolduğuna göre bugün varlığı ile ilgili hiçbir kanıt yok demektir. Ayrıca elimizdeki tüm bilgiler “Hayyam’ın söylediği rubaileri yazmadığı,” şeklindedir. ÇEVİRİNİN NEDENLERİ... Ömer Hayyam rubailerinin Türkçeye defalarca çevrildiği biliniyor. Rubaileri yeniden çevirmenizin nedenini açıklar mısınız? Bunun iki nedenini kitabımın önsözünde açıklamıştım. Özetle bir daha söyleyeyim: “Hayyam’ın olmayan rubailerin çevrilmesi ve Hayyam’ın olsun olmasın rubailerin dili (Farsçayı) bilmeyenler tarafından asıl metinlerinden farklı olarak çevrilmesi.” Bunların dışında beni Hayyam’ı çevirmeye iten önemli bir neden daha var. O da şudur: Ömer Hayyam, hiç bitmeyen, eksilmeyen, güncelliğini yitirmeyen bir kaynaktır. Onun söyledikleri, insanoğlunun hep varolan sorunlarıdır. Haksızlık, umutsuzluk, ezilmişlik dün vardı; bugün de var. Aşk, acı, gözyaşı, özlem dün vardı; bugün de var. Bağnazlık dün vardı; bugün de var. Ölümle yok oluşa çare hiç bulunmadı ve bulunmayacak. Özetle denilebilir ki Hayyam, söylemek istediklerini, vermek istediği mesajları asırlar sonraya taşıyabilen ender ozanlardan biridir ve bu nedenle onun şiirinin bilinip okunmasına olan gereksinme hiç eksilmeyecektir. Dili (Farsçayı) bilerek Hayyam rubailerini çevirenler yok mu? Dili bilmeden rubaileri çevirenler, asıl metinlerden çok farklı şeyler mi üretiyorlar? Ülkemizde, 5060 yıldır, dili bilerek Ömer Hayyam rubailerini çevirenlerin sayısı, bir elin parmaklarının tümü ile gösterilemeyecek kadar azdır. Dili bilmeden Hayyam rubailerini çevirenler ki bunların bütün yaptıkları daha önSAYFA 10 Ö Ülkemizde son yıllarda pek sıkça yayımlanmaya başlayan Ömer Hayyam Rubaileri’nin çevirilerinden bir yenisini de Ahmet Kırca gerçekleştirdi. Kırca ile çevirisi üzerine yaptığımız söyleşiyi sunuyoruz aşağıda. ce yapılmış Osmanlıca veya Türkçe düz yazı Hayyam çevirilerinden yararlanarak rubaileri şiirleştirmektir elbette asıl metinlerden çok farklı şeyler üretiyorlar. Dili bilmeden yapılan bir çeviride, bir rubainin dört dizesinden ikisinin nasıl kaybolduğunu gösteren bir örneği kitabımın önsözünde vermiştim. Şimdi daha belirgin bir örnek vereyim: “Sensiz camide, namazda işim ne? Seninle buluşma yerim meyhane. Benim sevmem de böyle yüce Tanrı: İstersen kaldır at cehennemine.” (1) Bu rubainin dizelerinin düz yazı olarak tam çevirisi şöyledir: “(Tanrım!) Sana meyhanede gönlümün sırrını açmak Sensiz (ikiyüzlülükle) mihrapta kıldığım namazdan yeğdir. Ey, tüm yaratılmışların önü ve sonu olan! Beni ister yak, ister okşa (sev!)” Aynı rubainin kitabımda bulacağınız asıl metne uygun çevirisini (7. rubai) sunuyorum: “Ey, yaratılmışların önü ve sonu olan! İster yak beni, ister sev razıyım ne yapsan. Sana meyhanede gönlümün sırrını açmak, Yeğdir mihrapta sensiz kıldığım namazdan.” bilip öğrenmizde elbette yararlı olmuşlardır. Ancak bu çevirileri “şiirsellik” açısından yeterli bulmadığım için Hayyâm’ı çevirme işine soyunmuş bulunuyorum. ŞARAP VE DİN KONUSU “Hayyam’ın olmadıkları düşüncesiyle, din konusu ve şarapla ilgili olan ve bilinip sevilen birçok rubaiyi çevirmeyip dışlıyorsunuz. Bu doğru mudur? Kitabımda din konusu ve şarapla ilgili sayısız rubai var. Ben, Hayyam’ın koyu bir dindar olduğunu değil, din düşüncesine saygılı olduğunu; hiç şarap (içki) içmediğini değil, bir ayyaş (içki düşkünü) olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Ömer Hayyam, Melikşah’ın veziri Nizamülmülk tarafından Merv’de bulunan gözlemevinin başına getirilmiş ve on yıl süre ile bu görevde kalmıştır. Nizamülmülk gibi bir kişinin dine saygısı olmayan ve içki düşkünü olan birisine görev vermesi ve on yıl gibi uzun bir süre bu görevde tutması düşünülebilir mi? Ayrıca yaşadığı dönemde, “Hoccatü’l Hak” (gerçek belge, gerçeğe ulaşmak için başvurulacak birinci belge) diye anılan Hayyam’ın bir din karşıtı ve içki düşkünü olması mümkün müdür? Bu nedenlerle Hayyam’ı din karşıtı ve içki düşkünü gibi gösteren rubaileri onun saymadım ve çevirmedim. Ömer Hayyam’ı din karşıtı ve içki düşkünü olarak gösteren rubailerin hangi çevreler tarafından ve neden yayılmak istendiği ise ayrı bir Görüleceği gibi dili bilmeden yapılan ilk çeviride, rubainin dört dizesi birden yoktur. Ama güzel yapılmış bir “özet” vardır. Bu rubaide “Dört dizeden biri vardır,” diyenler parmak kaldırsınlar! Sırası gelmişken bir noktaya değinmek istiyorum. Dili bilmeden yapılan çevirileri eleştirirken hep Sabahattin Eyüboğlu’ndan örnekler verdim. Bu tutum, rahmetli Eyüboğlu’nun anısına bir saygısızlık olarak asla algılanmamalıdır. Sanat gücüne her zaman çok saygılı olduğum Sabahattin Eyüboğlu, kanımca, üstün şiir bilgisiyle dil konusundaki açığını kapatmış ve Hayyam’ı çevirmede en başarılı olmuştur. Ben, apaçık bir gerçeği, hiç kimsenin dili bilmeden şiir çevirmeye gücünün yetmeyeceğini vurgulamaya çalışıyorum. Ömer Hayyam rubaileri çevirenlerden Farsça bilenlerin yapıtları ile ilgili olarak ne söylemek istersiniz? Sayıları bir elin parmakları ile gösterilebilecek kadar az olan Ahmet Kırca, Ömer Hayyam’ın eksilmeyen, güncelli(Son 5060 yıl için söylüyorum) ğini yitirmeyen bir kaynak ve söylediklerinin de, inve bugün çoğunluğu sonsuzluğa sanoğlunun hep varolan sorunları olduğuna dikkati ulaşmış olan bu isimler, Hayyam’ı çekiyor. konudur... Rubailerle ilgili olarak “Hayyam’ın olanlar olmayanlar” diye bir ayrım ilk defa tarafınızdan mı yapılıyor? Hayır! Benzeri ayrımlar az da olsa yapılmıştır. Bunların en kapsamlısı, Hüseyin Danış’ın 1927’de yayımlanan Rubaiyyatı Ömer Hayyam’da (2) yaptığı çalışmadır. Hüseyin Danış, bu kitaba aldığı 396 rubaiyi şöyle ayırmıştır: 1. Ömer Hayyam’ın olduğuna hüküm ve itikat (inanma) edilen rubailer (249 rubai), 2. Ömer Hayyam’ın oldukları meşkuk (şüpheli) olan rubailer (27 rubai), 3. Ömer Hayyam’a mensup oldukları mevsuk (inanılır, güvenilir) olmayan diğer rubailer (120 rubai). Rıza Tevfik Bölükbaşı’nın, din karşıtı olan rubaileri, Hayyam’ın olmadıkları düşüncesiyle çevirmediğini biliyoruz. Bunun dışında dili bilerek rubaileri çevirenler ve daha önce yapılmış düz yazı çevirilerden yararlanarak Hayyam rubailerini şiirleştirenlerin tümü “Hayyam’ın olanlar olmayanlar” şeklinde bir ayrım yapmamışlardır. Bu nedenle yaptığım çalışmanın bir “ilk” olduğu söylenebilir. “Şirsellik” üzerinde çok duruyorsunuz. Şiirle ilginiz nedir? Şiirle elbette ilgiliyim ve bu ilgim nedeniyle Hayyam’ı çevirme gücünü kendimde buldum. Çevirinizle ilgili olarak basında ilginç yazılar çıktı; İlhan Selçuk, Hasan Pulur, Rahmi Turan gibi kalem ustaları çevirinizden övgü ile söz ettiler. Yapıtınızın gazeteler dışındaki basında örneğin edebiyat dergilerinde konu edilmemesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Kitabımı bir Sayın Çok Bilen’in başında bulunduğu dergi dışındaki belli başlı edebiyat dergilerine gönderdim veya kendi elimle verdim. Onlardan bir ses çıkmayacağım biliyordum. Ama bir ses çıkabildi; Yalçın Aydın Ayçiçek, “Sözcükler” isimli edebiyat dergisinin MartNisan 2007 tarihli 6. sayısında “Hayyam Çevirileri” başlıklı bir “eleştiri” yazısı yazdı. Aslında güzel bir çalışmanın ürünü olan bu yazı, Ayçiçek’in Hayyam rubailerinin çevirilerini incelerken “korsan yayın” olduğu bilinen kitapları da konuya dahil etmesi ve dili (Farsçayı) bilerek çeviri yapanlarla dili bilmeden çeviri yapanları bir arada irdelemesi nedenleri ile objektif olmaktan uzaktır. Ayrıca Editör’ün sunuş yazısında geçen “düşünce hakları yağmalaması” değerlendirmesi, endazeyi (ölçüyü) aşan bir yergidir. Sayın Editör’ün asıl “düşünce yağmalaması” yapanların dili bilerek çeviri yapanlar değil, Farsçanın “F” sini bilmeden çeviri yapanlar olduğunu bilmesi gerekirdi. ? (1). Sabahattin Eyüboğlu, Hayyam (Bütün Dörtlükler), Cem yay., İst. 1977, s. 98 (2). Hüseyin Danış, Rubaiyyatı Ömer Hayyam, İkbal Kitaphanesi, İst. 1927 Ömer Hayyam/ Ahmet Kırca/Ötüken /128 s. KİTAP SAYI 903 CUMHURİYET