20 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

... KISA KISA ... KISA KISA ... KISA KISA ... KISA KISA ... Tekboynuz Kara Boğdan Voyvodası Dimitri Kantemir si’nde eğitim görür. Babasından sonra beklendiği gibi Boğdan Voyvodalığına atanır. Ancak Rus Çarı ile anlaşma yaparak Prut Savaşında (1711) Rus tarafında yer alır ve yenilgiye uğrar. Sonuçta azledilir ve yerine Nicola Mavrocordato getirilir. Daha sonra Mavrocordato soyunun Yunan İsyanını başlattığını biliyoruz. Macriyannis, Mavrocordato dahil kim isyanda yer aldıysa mutlaka sahne gerisinde duran İngiltere, Fransa, Rusya, Avusturya veya Bavyera gibi ülkelerin çıkarlarının adamı olduğunu söylüyor. Kantemir’de bu türden bir uzaktan kumanda etkisi yok, o doğrudan kendi tutkuları ile hareket ediyor ve Osmanlı’nın kim daha başarılı ise tahtı ona vermesini kendi soyu için güvenceli bulmadığından Rus Çarına hizmet sunuyor. Kantemir’in korkulu rüyası, “görünüşte kusursuz, öfkelenmez, hislerini belli etmez, sarhoş olmaz” diye nitelediği baba Alexandre Mavrocordato’dur. Kantemir’in bir bakıma Patrikhane Okulundan hocası olduğu için hayranlık duyduğu, bir bakıma da siyasal nüfuzu nedeniyle nefret ettiği baba Mavrocordato, “Karlofça Barışı”nın görünmez ama etkili oyuncularından biridir, Osmanlı tarafında olduğu halde Kutsal İttifak adına hareket etmiştir. Roman bu iki kişilik üzerine kurulmuş. Sürekli tutku yoğunlaşması içinde yaşayan bu ? T. AKILLIOĞLU arihsel romanın tarihten ayrıldığı nokta, belgelerin konuşmadığı yerde tarihçinin susmasına karşın romancının konuşmasıdır. Zeynep Sözen, Dimitri Kantemir’in İstanbul yıllarını (16871710) anlattığı kitabında yalnızca roman tekniklerini kullanmıyor, siyaset bilim çözümleri de yapıyor. Kitabın en önemli özelliği, Kantemir’in ruh halinin ayrıntılarıyla, büyük bir sabır ve titizlikle anlatılmış olmasıdır. Bağımsızlık hayali kurmanın diyeti öldürülme korkusudur. Kantemir bu korkuyu yoğun biçimde yaşar, bu korkudan kurtulmak yerine sürekli onu artıran tehlikeli işlere girer. Boğdan Prensi olarak bilinen Dimitrie Kantemir daha çok Moldavya’ya mal olmuştur. Ama asıl aidiyeti Rusya’dır. Babasıyla birlikte İstanbul’a gelir, Fener Patrikhane T iki kişilik, zamanla gerçeğe dönüşen büyük hayallerin de sahibidirler. Kitap senaryo tekniğiyle yazılmış, yirmi iki bölümden oluşuyor. İki yüz otuz yedi sayfalık toplam içinde bu kadar çok bölüm olması yadsınabilir. Ortalama onar sayfa içinde görsel unsurların ağır bastığı bölümler bunlar. Bütünlüğü sağlayan temel unsur, her bölümde nakledilen tarihsel olayların Kantemir’in bakış açısıyla anlatılmış olması ve bu bağlamda ölüm korkusuyla iktidar hırsı arasındaki çekim gücünün vurgulanması. Buna karşılık roman türünün kaçınılmaz unsurlarından aşk geri düzlemde bırakılmış. Kadın oyuncular silik kişilikler halinde belli belirsiz. Bir bakıma her şeye ömrünü adadığı siyasi amaç açısından bakan Kantemir’in böyle yaşamış olduğu varsayılabilir. Herhalde, bölümlerin görsel zenginliği, bir televizyon dizisine dönüştürmek isteyene yapacak fazla bir şey bırakmıyor. Tekboynuz, aslında bizde pek zengin olmayan tarihsel romanın akıcı örneklerinden biri. Kitap, elinize aldığınız andan itibaren Lale Devri’nin hemen öncesindeki İstanbul’a götürüyor, o devrin hazırlayıcılarından sayılabilecek iki oyuncunun ruh haletini şiirsel bir üslup içinde anlatıyor. Ama asıl önemli olan, bir başkasının bize ilişkin gözlemlerinin bizden biri tarafından roman biçiminde sunulması. Bunu şimdiye kadar yabancılardan okumaya alıştık. Türkler tarihsel roman yazarsa ne olur? Kendilerini anlamaya başlar, kendi düşünceleri, kuramları ve tarihleri olur. Tekboynuz asıl bu bakımdan önem taşıyor. ? Tekboynuz, Kara Boğdan Voyvodası Dimitri Kantemir/ Zeynep Sözen/ Remzi Kitabevi/ İstanbul Ocak 2007/ 237+1 s. yumsamaları o denli ayrıntılı ve güçlü bir anlatımla belirtiliyor ki özdeş duyguları siz de birlikte yaşıyorsunuz. Ulviye Alpay’ın anlatımının içtenliği sizi de özdeş acıları çekmeye, yalnızlıkları yaşamaya, sorunlarla iç içe olmaya zorluyor. Varlıklarının ve ruhsal durumlarının ustalıkla yansıtılması, her birine karşı duyulan ilginin sürekliliğini sağlıyor. Kimi yörelerde kumalık olgusu doğal bir birleşme olarak benimsenmektedir. Oysa bu davranış kadının kimliğinin yok sayılması ve kişiliğinin küçümsenip aşağılanması demek. Romanda katı töre uygulamasının sonucu yaşanan düş kırıklıkları, umarsızlıklar ve acılar, kadının bugüne değin değişmeyen yazgısı olarak belirtiliyor. Ulviye Alpay’ın kumalığı, roman örgüsü içinde, aktöresel olmayan bir davranış biçimi ve toplumsal bir arıklık olarak ortaya koyması, sanki bir uyarı niteliği taşımaktadır. Roman kişilerinin, konunun akışı içerisinde, değişen durumlarla uyumlu olarak, aralarında gelişen ilişkileri ve konuşmaları sürdürmelerindeki beceri, gerçekten usta bir yazarın kurgusal yönden gücünü koyuKİTAP SAYI Zeynep Sözen Şarap Kadın TÖRELERİN ACIMASIZLIĞINDA... Ulviye Alpay, “Şarap Kadın”da da özdeş bir tutumla söylencesel bir kentin masalımsı öyküsünü, törelerin katı kurallarını ve acımasızlığını, yerel gelenekler ve görenekler içinde yer alan kuma olgusunu gerçekçi bir anlatımla okura iletmektedir. Konuya olan egemenliği, bilgi birikimine dayanmaktadır. Burada tanık olduğum bir durumu belirtmek isterim. Ulviye Alpay “Şarap Kadın” romanını yazarken olayların geçmekte olduğu kente giderek o kentin havasını solumuş, söylencelere konu olan tarihsel yerlerini gezmiş, yerlileriyle tanışmış, gelenek ve göreneklerini yerinde inceleme olanağını bulmuştur. Bu yöntem, gerçekleri görüp yaşamak bakımından önemli olduğu kadar, romanın oturtulacağı diplik ve yapılanması bakımından da önemlidir. Ayrıca romana dirilik ve çekicilik kazandırmaktadır. Roman Şarap Kadın’ın gizemli ? Nevzad SUDİ “Ş arap Kadın” Ulviye Alpay’ın ikinci romanı. “Çalkantı” adlı ilk romanında denizin çalkantısıyla gemiadamlarının ruhsal ve gövdesel çalkantılarının örtüşmesini, okurları hep uyanık tutarak onları da bu sonsuz çalkantıya katılmaya çağıran bir içtenlikle anlatması Ulviye Alpay’ın önemli bir yönünü ortaya koymuştu. Konusunu çok iyi bilen biri olarak gerçekçi bir yaklaşımla romanını kotarması onun özelliğini gösteriyordu. geçmişi ve yaşamı ile anne ve baba sevgisinden yoksun büyüyen Rüzgâr kızın arayışları, sorgulayan ve suçlayan başkaldırısı üzerinde yoğunlaşıyor. Rüzgâr kızın küçük yaşta yüreğine düşen ve kendisiyle birlikte büyüyen aşkı da romana kimi yeğnil, kimi yeğinlikli bir rüzgâr olup esiyor. Romanda, neredeyse bir roman kişisi sayılabilecek denli ayrıksı bir yeri olan “Kara” adlı köpeğin ilginç bir serüveni var. Sahibince, törelere uymadığı gerekçesiyle cezalandırılmasına karar verilen aile bireyine ceza uygulamakla görevlendirilen Kara’nın bu zorlamaya karşı çıkarak, kurban edilmek istenilen kadına değil de töre uygulayıcısı olan acımasız sahibine yönelmesi ve böylece kurbanla aralarında oluşan dostluğun ve sevginin yaşamı boyunca sürmesi romanın değişik ve çarpıcı bir bölümünü oluşturuyor. Özellikle cezanın uygulanmasını sağlamaya yönelik Kara’ya yapılan zorlamaların yer aldığı bölüm, okuyanın içini ürpertiyor. KADININ DEĞİŞMEYEN YAZGISI Roman kişilerinin duyguları, du ? SAYFA 22 CUMHURİYET 903
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle