Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? Her Sözcük Bir Tohumdur/ Susanna Tamaro/ Çeviren: Eren Cendey/ Can Yayınları/ 90 s. “Yüreğinin Götürdüğü Yere Git” ve “Yüreğimin Sesini Dinle” gibi romanlarıyla tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çok geniş bir okur kitlesine ulaşan Susanna Tamaro, bu kez sessizliğin ve sözün derin anlamını anlatıyor. İletişimsizliğin yaşamlara egemen olduğu, sözün giderek anlamını yitirdiği bugün, sessizliği ve ölümü yeniden düşünürken, yaşamın pırıltısı ve gizemini yakalamanın yollarını arıyor. İnsanoğlunun her sözcüğün bir tohum olduğunu nasıl unuttuğunu, kendisini sarmalayan evrene nasıl bu denli yabancılaştığını sorgularken, insanları birbirlerini dinlemeye ve anlamaya çağırıyor. Tamaro’ya göre, sözcüklerin birer tohum gibi serpilip boy atacağı toprak insan yüreğinden başka bir yer değil. Sözcükler ancak orada köklenebilir, umursamazlık kabuğunu kırabilir ve insanlığı bilge kılabilir. Pis Hikaye/ Yaşar Kemal/ Notos Kitap/ 54 s. “Yaşar Kemal’in öyküleri insanın çaresizliğini ve yoksunluğunu anlatır. İnsanın hayat karşısında yenik düşüşünü bozkırın çatalı içinde öylesine etkileyici biçimde yansıtır ki Yaşar Kemal, Pis Hikaye’de Fadık’ın öyküsü unutulmaz bir tragedyaya dönüşür. Pis Hikaye, Yaşar Kemal’in yazdığı ilk öykü. Altmış üç yıl önce, 1944’te yazılmış ama uzun ömrüyle bir Yaşar Kemal klasiğine dönüşmüş. Bugün de heyecanla okunuyor. Pis Hikaye’de anlatılan eski görünse de, insanın varoluş trajiğine verilmiş bir karşılık olarak, anlam yepyenidir. Yaşar Kemal’i Yaşar Kemal yapan dil ve anlatımın başlangıcındaki güçlü doğumu gösterir” diyor kitabı yayına hazırlayanlar. Yüksek Adalet Divanı Kararları/ Editör: Seçkin Erdi/ Kabalcı Yayınevi/ 906 s. 14 Ekim 1960’dan 15 Eylül 1961’e kadar süren Yassıada duruşmaları 592 sanığı, 1068 tanığı ve 150.000 izleyicisiyle, kararlar defterine geçen 18 davası ve 11 ay 1 günlük mesaisiyle 10 yıl 13 günlük Demokrat Parti iktidarının Yüksek Adalet Divanı önündeki hesap günleri olmuştu. 27 Mayıs 1960 günü TSK içinden 38 subaylık bir komite ihtilâli gerçekleştirmiş ve 12 Haziran’da 27 maddelik geçici anayasanın, 18 Haziran’da ilk Milli Birlik Komitesi’nin ve eski iktidarın yöneticileri, mensupları ve işbirlikçilerini özel bir mahkemede yargılayacak Yüksek Adalet Divanı’nın teşekkülünü tamamlamıştı. Bu süreç üç idam, onlarca yıllık hapis cezaları ve memuriyetten menlerle kapanacak, yeni bir cumhurbaşkanı, yeni bir kabine ve nihayetinde seçimlerin gerçekleşmesiyle ‘Türkiye demokrasi deneyimi’ yoluna devam ediyordu. Bu kitap Yüksek Adalet Divanı’nın “sabık ve sakıt” iktidarı yolsuzluk, demokrasiye mugayir tavır ve hareketler, Anayasayı İhlâl, diktatörya inşa etmek ve sâir suçlarla sonuçta hepsi tek ve büyük bir Anayasayı İhlâl davasıyla birleştirilen 17 davada yargılayışının, vardığı kararlar ve verilen cezaların resmi belgesi. Karbon Kopya/ Yekta Kopan/ Can Yayınları/ 174 s. Edebiyat kimileri için tehlikeli bir oyundur, kimileri içinse yolları çatallanan bir bahçe. Yazarın hayalinde kurduğu dünyalar yavaş yavaş okurun zihnine sızar ve onu değiştirir. Oyuna katılan okur için mucizelerle dolu o bahçede gezinmek eşsiz bir deneyimdir. Borges’in ayak izlerinde yürüyen, Kafka’nın atmosferini soluyan, Atay’ın ironisiyle acı acı gülümseten ama aslında sadece kendisi olan öykülerinde okuru oyuna davet ediyor Yekta Kopan. Oyunlarla, göndermelerle, dipnotlarla, kolajlarla, parodilerle yaptığı yolculuğun seyir defterini sunuyor Karbon Kopya’da yazar. Paragone/ Leonardo da Vinci/ Kemal Atakay/ Notos Kitap/ 114 s. Leonardo da Vinci’nin ölümünden sonra öğrencisi Francesco Melzi’nin onun notlarından derlediği “Resim Kitabı”nın ilk bölümü, “Paragone delle Arti” (Sanatların Karşılaştırılması) ya da kısaca “Paragone” (Karşılaştırma) adıyla bilinir. Leonardo da Vinci, “Paragone”de bir yandan resmi temel alarak onu özellikle heykel, şiir ve müzikle karşılaştırır, öte yandan resmin bilim ve felsefeyle ilişkilerine değinir. “Paragone”, resmi hak ettiği saygınlığa kavuşturmayı ve resim sanatının benzersiz niteliklerini belirlemeyi amaçlamakla birlikte, karşılaştırma yoluyla öteki sanatların temsil biçimleri ve araçları üstüne de önemli gözlemler içeriyor. Türk Toplumunun Kültürel Dinamikleri/ Prof. Dr. Orhan Türkdoğan/ Kum Saati Yayınları/ 724 s. Bu kitap, Türkiye’nin jeopolitik yapısına yönelik iç ve dış odaklı güncel olayların tehdit edici boyutlarını belirlemek amacıyla hazırlanmış. Bu dinamikler nereden kaynaklanıyor, hedefleri ne? Türk toplumu, ne tür savunma mekanizmalarını kullanarak ayakta kalmaya çalışmalı? Tüm bu sorunlar akılcı ve bilimsel yaklaşımlarla çözümlenmeye çalışılmış. Bir Mahkum/ Lütfü Oflaz/ Akis Kitap/ 96 s. “Suçumuz neydi bizim? Kafamızın içindeki inanç ve düşünceleri dile getirmekti; bütün suçumuz buydu bizim! Kafamızın içindekilerin bir cümlesi bile, bizi içeride de dışarıda da mahkum ettirmeye yetmişti! İşte ben bunun için yargılanmış, bunun için zindana atılmış, bunun için cezalandırılmıştım. Aslında sanık sandalyesine oturtulup yargılanan ben de değildim; inançlarımdı! Başta düşünce ve inanç özgürlüğü olmak üzere, tüm insan hak ve özgürlüklerine gökten indirilmiş kutsal bir ayet gibi inanmış olan inançlarım. Beni yargılayanlar aslında inançlarımı yargılamışlar, beni mahkum edip cezalandıralanlar aslında inançlarımı cezalandırmışlardı. İnancım odur ki, güç, kudret ve adalet kılıcı (!) tıpkı demoklesin kılıcı gibi düşünce ve inançların üzerinde sallandıkça, düşünce ve inançların mahkumiyeti hiç bitmeyecektir. Bu kılıç kafaların içindekiler için daha çok kafa kesecek, ama kafaların içindekileri asla öldüremeyecektir. Çünkü ölümsüzdür inançlar! Kafalar gider ama inançlar yaşarlar” diyor Lütfü Oflaz kitabında. Kitaplar 1/ Ziya Gökalp/ YKY/ 694 s. Düşünür ve sosyolog Ziya Gökalp, doğumunun 130. yıldönümünde bir kitap projesiyle yeniden hatırlanıyor. Yapı Kredi Yayınları, onu yeniden okumak, yeniden tartışmak üzere yapıtlarının özgün hali ile toplu basımını yapıyor. Bu kitapta Gökalp’in “Rusya’daki Türkler Ne Yapmalı?”, “Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muâsırlaşmak”, “Türk Töresi”, “Doğru Yol. Hâkimiyeti Milliye ve Umdelerin Tasnîf, Tahlîl ve Tefsîri”, “Türkçülüğün Esasları”, Türk Medeniyeti Tarihi”, “Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler” ve “Malta Konferansları” adlı yapıtları yer alıyor. Selanik: Hayaletler Şehri/ Mark Mazower/ Çeviren: Gül Çağalı Güven/ YKY/ 494 s. Selanik... Üç büyük dinin Balkanların bu ilginç köşesinde ve Akdeniz’in uzantısı Ege’nin kıyısında birleşmesinden doğmuş bir kent. Bir yanda liman kenti olmanın yarattığı iktisadi refah, öbür yanda toplumsal çeşitlilik ve kültürel zenginlik. Son beş yüzyılda Selanik inişlerle çıkışlarla bu olguyu yaşamış ve yaşatmışken 20. yüzyılda önce siyasal sonra toplumsal ve kültürel açıdan bir Yunan kentine nasıl dönüştü. İşte Mark Mazower kitabında her ânı ilgi çekici olaylarla dolu kentin son beş yüzyıllık tarihini bir roman tadında anlatıyor, günlük yaşamdan heyecanlı kesitler sunuyor, eski hayaletlerin bugün bile yaşadığına ilişkin ipuçları veriyor. Kabusnâme/ Keykâvus/ Çeviren: Mercimek Ahmed/ Kabalcı Yayınevi/ 312 s. “... hoş kitaptır ve içinde çok faideler ve nasihatlar vardır; ama Fârsî dilincedir. Bir kişi Türkîye tercüme etmiş, veli ruşen değil, açık söylememiş. Eyle olsa hikâyetinden halâvet bulmazız, dedi. Ve lakin bir kimse olsa ki bu kitabı açık tercüme etse, ta ki mefhumundan gönüller haz alsa ...” Tarihte sadece birkaç satırla anılan Ziyaroğulları’ndan Emîr Unsurü’lMaali Keykâvus’un 1082 yılında oğlu Giylanşah’a yazdığı bir nasihatler dizisi “Kabusnâme”. Kitap, vaktinde uyumaktan emanet saklamaya, yemek yemekten şarap içme adabına, hatta misafir ağırlamaktan çocuk terbiyesine kadar değişik konularda nasihatlerin olduğu kırk dört bölümden oluşuyor. İran edebiyatının önemli bir örneği olarak birçok dile çevrilmiş olan kitap, başka yapıtlara da alıntı kaynağı olmuştur. ? CUMHURİYET KİTAP SAYI 905 SAYFA 36