19 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Julien Benda’dan Peter Weiss’a Direnmenin Estetiği Günümüzde gerçeklik duygusunun yitirilişi öyle boyutlara vardı ki, yazarlar, kitaplarının kaç baskı yaptığından dem vurarak tanıtımlarını yapmakta. Ressamlarla sanat eleştirmeni geçinenler ise hangi imzaların yakın gelecekte pirim yapacağından başka hiçbir konudan söz açmaz oldu. Edward W. Said, bir söyleşisinde, Benda’nın bir ütopya gibi algılanmaya başlanan aydın tanımının, bugün de heyecan yaratacak bir geçerliliği olduğunu söylemişti. Bu tanıma göre, aydın olmadan sanatsal yaratıma girişilemez. Aydınlar, düşünceleri uğruna, yakılmayı, kurşuna dizilmeyi göze alabilenlerdir. Aydın kesim, parayı, ünlü olmayı umursamayan çok az sayıda kişiden oluşur. Çekoslovakya’yı ele geçirmesinden sonra da İsveç’e göç eder. Arkasında Alman yazınına kazandırdığı dört roman, sekiz oyun, 9000 sayfa not bırakan sanatçının, yaşamının çok değişik dönemlerinde birçok dışavurumcu resim de yapıtları arasında anılmalıdır. ÖZGÜR SANAT YARATIMI Yazar, ölümünden bir yıl kadar önce tamamladığı bu son romanında, solcu bir söylem kullanmasına karşın, yaşadığı dönemin baskın ideolojik örneği Sovyet Marksizmi’nin uygulamalarını taraf olmadan, eleştirel bir bakışla irdelemeyi başarmış. Bu başarının başlıca kaynağı ise anlatım düzlemine bir karmaşa halinde yayılan, Avrupa’nın kültür tarihine ilişkin metinler arasında yapılan gezinmelerle ya da yapıtların toplumbilimsel yorumlarıyla kotardığı çok geniş bir kavrayış açısıdır. Modernitenin başlangıcından, ikinci büyük savaşa uzanan bu devinimli süreç, Batı’nın kültürel temel edindiği Yunan felsefesi kalıtıyla, mitolojinin ayrıntılarıyla; Hıristiyan inancın yayılma evreleriyle bezenmiş fon üstünde çarpıcı bir anlatıma dönüşür. Weiss, bütün bu tarafsız yaklaşımına karşın yine de seçimini özgür sanat yaratımından yana yapar. Tüm ? Ziya GÜREL S anat yapıtının biçime ulaştığı düşsel; kurgulara dayalı düzlem, yalnız insanlığın değil, tüm yeryüzü canlılığının geleceğine ilişkin göstergelerle donatılmıştır. Bugünü olmayan, gelecek kurgusundan da yoksun bir sanat kavrayışı düşünülemez. Bir zaman boyutu içinde bizi soyutlamalara, irdelemelere kışkırtan; dahası, çok başka zaman dilimleri arasında anakronik yolculuklara çıkmamızı sağlayan sanat yaratımının, bilginin de anıların da ötesindeki bir geçmişi kucaklayabilmesi, sanatsal biçimlendirmenin evrensel bir anlamlandırma yolu olmasıyla açıklanabilir. Sanatçının, gerek geçmişin, gerekse geleceğin derinliklerinde aradığı, var olmanın anlamıdır. Bu arayış, mağara resimlerinden bugüne sürmekte.. “Güncel Sanat” diye bize sunulan, bugünün görsellik bulamacı içindeki izlerine ne demeli? Bu biçimlendirmeler, anlatımlar, endüstrinin sınırsızca üretme yeteneğine öykünerek küresel gücün dayattığı nesnel öğelerin birer fetiş gibi çoğaltılmasından başka bir anlam taşıyor mu? Amaç, bilinçlere başkaca boyutları yasaklamaktır. Buyrukların dışında hiçbir eylem, sunulanlardan başka bir seçim yapılamayacağını amentü gibi dile getiren bir teslimiyettir. Her imparatorluğun kendi düzenini özümsetmek; egemenliğini yaygınlaştırmak için tarih boyunca kullandığı yöntem hiç değişmemiş ki.. Bu işlemin özeti, saldırgan egemen gücün kurmakta olduğu “yeni düzenin” kurallarını benimsetmek, silah zoruyla ele geçirdikleri üstünde böylelikle yasallaştırdığı bir hak oluşturmaktır. SANATÇININ TEPKİSİZLİĞİ Peter Weiss’in (19161982) “Direnmenin Estetiği”ni okurken, savaşların, devrimlerin sürükleyip, bir zaman bükülmesine dönüştürdüğü 20. yüzyılı Batı’nın gözüyle yeniden gözden geçirme olanağını buldum. Nazi SA birliklerinin sokakları aşındırmaya başladıkları günlerde aydının, sanatçının tepkisizliğini Weiss şöyle anlatır. “Burjuva kökenli sanatçılar, aidiyetten yoksunluklarını, bezginliklerini di le getiriyorlarsa, bunun anlamı, bireysel acılar içinde kıvranarak, henüz kendi kökenlerinde takılıp kalmaları olmalıydı, yine de yazma edimiyle, onların bu sanatsal çabalarını gereksiz ve lüks bulanlara yaklaşıyorlardı. Sanatçılar belki, kendilerini bile anlama noktasında değillerdi. Belki de bu ça atölye çalışanlarıyla aynı durumda olduklarını görüyorlardı ve göreceklerdi, böylece işçi sınıfı kavramı genişliyordu.” Peter Weiss bu saptamasından sonra, metindeki kahramanının ağzından babasıyla yaptığı bir söyleşiyi aktarır. On yıllık tutukluluktan sonra İtalyan Julien Benda Peter Weiss James Joyce resizliklerinden hiçbir zaman kurtulamayacaklar, tedirginliklerini siyasi arayışlara yönelerek hiçbir zaman gideremeyeceklerdi. Sadece genel olarak kökenlerini küçümsemekle yetinecek, ama devrimci güçlere bağlanmanın yolunu bulamayacaklardı. Orta sınıfın insanları, tam bir yolunu şaşırmışlık içinde koşulları değiştirme çabası gösteriyor, pek çoğu Faşizmin peşine takılıyor, yarım fikirlerle gericilerin ucuz öğretilerinin tuzağına düşürülüyordu, kimileriyse sermayeye bağımlılıklarını kavramaya başlamışlardı, onlar zaten maaşlı işçiler, artı değer üreticileri sömürülenlerdi. İster özel sektörün bürolarında, ister devlet dairelerinde, ister üniversitelerde, isterse de araştırma kurumlarında çalışsınlar, aralarında üretim araçlarını elinde bulunduran hiç kimse yoktu. Kendilerini konumlandırma cesaretine sahip oldukları anda hepsi eninde sonunda sanayi, fabrika ve Faşistlerinin zindanlarında can veren Gramsci’nin önerdiği çözüm irdelenir. Kentsoylu sınıfından bağlarını koparmış aydınların çalışanlarla işbirliği yapması, şimdiye dek edindikleri ayrıcalıklar karşılığında egemenlerin hizmetinde olanların ellerindeki hazır kültür değerlerini benimsemekle gerçekleştirilemezdi. Kalıplaşmış söylem olanaklarıyla özgün söylem arayışı arasındaki etkileşim kullanılmalı, kültürü kendi varlığımıza alırken, diğer yandan kurucu öğelerinden biri kültür olan tüm mekanizma yok edilmeliydi. Böylelikle kültürün apolitikleşmesi engellenecek, sınıflar üstü olmasının da önüne geçilecekti. Weiss, Hıristiyanlığı benimsemiş Yahudi asıllı Macar tekstilci babayla, İsviçre kökenli, oyuncu bir annenin oğludur. Ailesiyle birlikte 1934’te Londra’ya, oradan Prag’a; Nazilerin yapıtlarında dile getirdiği ‘direnme’ye inancı, sanatın sürüp giden düzene boyun eğmez özgünlüğünde somutlaşan bir değillemedir; karşı koyuştur. Bu anlatımda anılar, belgeler ve kurmaca iç içedir. Sanatla siyaset birlikte yol alırlar. Ne var ki, sanatçının çağının tanığı olması, bir önkoşul edinilmemiştir. Yalnızca zamana, uzama ilişkin anlamın, yapıttan, diğer kültürel tortudan izlenebilen yansımalarıyla yetinilmiş. “Direnmenin Estetiği”’nin son sayfalarında, soğuk savaşın başlangıcı gelecek için de uğursuz bir belirti olarak anlatılır: “Kapitalizmle Sosyalizm birbirlerinin karşısına dikildiklerinde, barış kutlamaları, kahkahalar, şenlikler sürmekteydi.”(1) Tarih, yinelenmelerle sonsuzca uzayıp giden bir zaman akışı mıdır? BuKİTAP SAYI ? SAYFA 18 CUMHURİYET 905
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle