18 Nisan 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

NotosÖykü, yazınsal alanda öteden beri önem taşıyan “genç yazar” sorunsalına ayırdığı bölümle önemli iş yapmış doğrusu… İster yaşça ister yazınca genç olsun, tüm yazar adaylarıyla öykü verimleyicileri, öyküseverler yapışmalı NotosÖykü'ye, bırakmamalı onu. N otosÖykü'nün son sayısını (HaziranTemmuz 2007, sayı 4) gördünüz mü? Görmeseydim eğer, 16 Haziran'ın yıldönümü nedeniyle bu haftaki yazımı işçi öyküleri yarışmasında ödül almış ya da yayımlanmaya değer görülmüş ürünleri toplayan Genelİş Sendikası yayını kitaplara özgüleyecektim, tümünü de Tuncer Uçarol'un hazırladığı: İşçi Öyküleri 2004 (2005), İşçi Öyküleri/ Timsahın Ağzındaki Usta (2006), İşçi Öyküleri/ Kadın İşçiler (2007). İşçi öyküleri üzerinde önümüzdeki haftaların birinde duracağım. İlkin NotosÖykü'ye gelmek istiyorum. Genel Yayın Yönetmenliğini Semih Gümüş'ün yaptığı NotosÖykü'de “Günün Konusu” başlığı altında özel bir bölüm var: “Yazar Olabilir miyim? /Genç Yazar Adaylarına Öneriler”. Büyük boy on beş sayfa… Semih Gümüş, söz konusu bölümü sunarken kaleme aldığı yazısının girişinde şunları söylüyor: “Çocukların, ‘Büyüyünce ne olacaksın?’ sorusuna verdikleri yanıtlar arasında 'yazar' olmak da var mı? Son yıllarda yazarlığın da ana babaların gözüne işe yarar bir meslek olarak görünmeye başladığı söyleniyor. Belki yazarların mahkeme kapılarına çekilmesi, zorbaların önüne atılması caydırıcı olabilir, ama öyle anlaşılıyor ki, gençler de yazarlığı adamakıllı saygın bir uğraş olarak görmeye başladı.” Dergide genç yazarlarla, daha doğrusu yazar adaylarıyla yapılmış mini görüşmeler bir yanıyla yazınsal veri olarak, ama ötesinde yazın toplumbilimi bağlamında da alınabilir. 19701984 yıllarında dünyaya gelmiş dokuz genç yazar: Tarkan Barlas, Berrin Karakaş, Özlem N.Yılmaz, Yalçın Tosun, Barış Behramoğlu, Seray Şahiner, Özge Baykan, Murat Özyaşar, Gülçin Karaş Duman. Bu arada “usta yazarlardan genç yazar adaylarına, yazmanın yolları üstüne öğütler” de eklenmiş sayfalar arasına. Kimler bu “usta”lar? Gabriel García Márquez, Mario Vargas Llosa, Jorge Luis Borges, Max Jacop, Jean Echenoz, Rainer Maria Rilke, Bernard Clavel, David Lodge, Patricia Highsmith, Charles Juliet, Ernest Hemingway, Michel Butor, Robert Sabatier, Jules Renard, Nathalie Sarraute, Claude Michelet. Dergide, iki yayınevinin yayın yönetmenleri Sırma Köksal, Faruk Duman'la yapılmış görüşmelere yer verilmiş, sonra um:ag, BÜMED, Bilgi Üniversitesi ile TÖMER tarafından düzenlenen “yaratıcı yazarlık kursları” üzerine bilgiler eklenmiş… Çok erken yaşlarda ürün, kitap yayımlamış iki yazarla yapılan mini söyleşilerin de altını çizmek gerekiyor bu arada. Gerçekten de Selim İleri ile on dokuz yaşında yayımladığı ilk öykü kitabı Cumartesi Yalnızlığı (1967), Nedim Gürsel'le on beş yaşındayken Yeni Ufuklar'da yayımlanan ilk verimleri üzerine yapılan konuşmalar, sorunsala bakışımızı daha da derinleştiriyor denebilir. GENÇ YAZARIN DİRİMSEL, YAZINSAL KONUMU... Genç yazarlarla ilgili pek çok yazı yayımladım, konu üzerine yazmayı sürdürüyorum hâlâ. Bunlar benim, yazınsal ustalarıma karşı delikanlılığımdan gelen borcumun ödeme taksitleri aslına… Birkaç kitaplık düşünce gelgiti, uçkunlar, aykırılıklar, parlayıp sönmeler… Yazınımızın gençliği değil ilgilendiğim yalnızca. Öteki alanlarım tiyatroyla belgesel sinemanın gençleri de üzerinde sürekli düşünce üretmeye çabaladığım önde gelen sorunsal boyutunda hâlâ benim için. Sanatın, hadi daraltalım yazının, öykünün, romanın kendisi için de genç şairler, yazarlar, kısaca genç sanatçı adayları gerek yaratı izleği, gerekse bunun değişkele M. Sadık ASLANKARA Kitaplar Adası Öykü Zamanı Öyküde Selim, Necati, gençler bir de Semihöykü... ri bağlamında en azından konu nesnesi konumunda öteden beri ilgi konusu olmamış mıdır? Bu doğrultuda dünya yazınından da bizden de pek çok örnek gösterilebilir herhalde… Gençlik, insanoğlunun kendini koyma, kanıtlama değil yalnız, baskın olma, hükmetme güdüsünü de karşılıyor sanırım. Çocuklukta üretilen sanatsal verimler ya da alıştırmalar karşısında bunların sanat üretimi, sanat yapıtı sayılamayacağını düşünenler bile gençlikte verimlenen sanat ürünleri için sınırlama getirmeye yeltenmek, burun kıvırmak şöyle dursun, heyecanla ayağa kalkıp büyük hayranlıkla sanatçılarını selamlıyorlar. Çocuklukla gençlik arasında cinsel erginlik, kısaca erişkinlik farkı yok yalnız; direnme, inat, sabır, hırs gibi farklı kişilik eğilimleri de var elbette. Sözgelimi perspektif duygusundan çok uzakta resim yapmaya koyulan çocuk, okula başladıktan sonra yetişkinlerin kalıplaması yönünde bükümlenmeye girebiliyor hemence. Oysa genç sanatçı adayı, yaşamındaki zıtlıkları, uçları, aykırılıkları, öncülükleri vb. kullanıyor çalışmalarında, bunlara yaslanmayı, bunları inatla taşımayı iş ediniyor verimleyiş süreciyle ürünlerinde… Gençlerin bu genel tutumunda değişme olduğu, olacağı düşünülmemeli! 1 Mayıs bildirileri dağıtmak, emperyalizme karşı bağırmak, diktatörlere karşı direnmek, bağımsızlık için gerektiğinde ölmek, ezilmişlerin, yoksulların yanında yer almak gençlere nasıl yakışıyorsa erken yaşlarda yazı kaleme alıp mangalda kül bırakmamak, çağının sanatsal yetkelerine karşı kafa tutup isyan bayrağı açmak, çocuk denecek yaşta kitap yayımlamak türünden ileriki yaşlarda gençliğe yorulabilecek tüm yazınsal davranışlar da öylesine yakışıyor bence! Körü körüne biyolojik genç sevgisi değil benimki, onların yazınsal kişiliklerini özgürce geliştirebilmelerinin önünü açmaya girişmek yalnızca, o kadar. İşte o zaman bu gençliği dirimsel gençlik olmaktan, belli yaş sınırları içinde kategorize etmeye çalışmaktan çıkarıp us gençliğine, anlak gençliğine dönüştürmüş oluyorum kendimce. Bu çerçevede bir “yazar gençlik” kavramı üretilebilir bana sorarsanız. Nitekim ben bu kavramı aralıklarla kullanıyorum yazılarımda. YAZAR GENÇLİĞİN DÜNÜ BUGÜNÜ... Nedim Gürsel, NotosÖykü'de yer alan mini görüşmesinde kendi yazar gençliğiyle genelde yazar gençliğe şöyle bakıyor: “İlk yazım Yeni Ufuklar'da yayımlandığında on beş yaşındaydım. Ve elbette belli birikimim yoktu, hazır değildim ama çok sonraları fark ettim bunu. (…) Vedat Günyol'un yazılarımı beğenip onlara dergisinde yer vermesi benim için çok cesaret vericiydi. (…) Genç yazarlara acele etmemelerini öneririm. Ben sabırsızdım. Uzun Sürmüş Bir Yaz 1976'da Türk Dil Kurumu öykü ödülünü aldığında 25 yaşındaydım. (…) Hal böyle olunca, bir süre öykü yazamadım; başarının altında ezildim.” Gürsel, genç yazarlar için, “…İlle de yayımlamakta acele edeceklerse, bir kitapla yetinmeyip ikincisini bitirdikten sonra bir yayınevine başvurmalarını öneririm” demeyi ihmal etmiyor bu arada. Ama genç yazar Tarkan Barlas, “…Beklemenin de sonu yok. …Kendini hazır hisseden bir yazarın harekete geçmesi doğrudur bence” diyor buna karşı çıkarcasına. Selim İleri, ilk öykü kitabı Cumartesi Yalnızlığı'nı (1968) on dokuz yaşındayken yayımlamıştı. Kitaplılığının kırkıncı yılına vardı İleri, yazarlığındaysa kırkıncı yılını doldurdu. Nedim Gürsel gibi Selim İleri de Vedat Günyol'un desteklediği genç yazarlardandı gününde. Mini söyleşisinde şunları aktarıyor: “Cumartesi Yalnızlığı'nı o dönemde hiçbir yayınevi yayımlamadı. Sağdan soldan toplanan, biraz da aşırılan bir sermayeyle… Vedat Günyol'a gittim. Çan Yayınları’nın kitaplarını basan basımevinde Cumartesi Yalnızlığı ortaya çıktı. Gelgelelim pek az dağıtılabildi.” “Bugünün dünyasında yazar olmak geçmiş zamana oranla daha kolay. Bu, elbette sevindirici. Yayınevleri yeni yazarlara, yeni eserlere kapalı değil. Yalnız, birtakım sorunlar da bu yüzden ortaya çıkıyor. Her yazan gerçek anlamıyla yazar değil. Göl maya tutar hesabıyla yeni yeni yazarlar, çok satışlar girişimi,belki de asıl yazar adaylarının kargaşada gözden ırak kalmalarına yol açıyor.” Genç yazar Özlem N.Yılmaz, dosyası için olumlu yanıt alabilenlerden biri, şöyle diyor: “Elimde dosyam kara kara düşünüyordum. Şansımı denemeye önde gelen yayınevlerinden başlamak niyetindeydim. Tek istediğim, dosyamın kendi kendini kabul ettirmesiydi. (…) Öykü dosyamı yayınevi editörüne gönderdim ve beklemeye başladım.” “Neyse ki korktuğum gibi olmadı, birkaç ayın sonunda yayınevi editörü dosyamı yayımlamak istediklerini söyledi.” Öykücülüğümüzün seçkin adlarından Necati Tosuner de, ilk öykü kitabı Özgürlük Masalı (1965) yayımlandığında yirmisini yenice tamamlamıştı. O da Selim İleri gibi, bu ilk kitabıyla ilgili pek çok sıkıntı yaşamıştı genç yazar adayı olarak. Tosuner'in aktardığına göre Tarık Dursun K(e), kitaba değgin kaleme aldığı yazıda şunları söylemiş o sıra: “…Tosuner'de bir güzel acemilik; o direnildiğinde, gitgide güçlenen, sonradan yazarı ustalığa götüreceğini belirleyen güzel acemilik, ilk anda göze çarpıyor. Geriye kalanı, Tosuner'in bunu sürdürmesi, o çabayı göstermesine kalıyor.” (Necati Tosuner; Elde Kitap, Neden, 2005, 73) Tosuner, kırk yılı aşkın bir zamandır sürdürüyor öykücülüğünü. Bu yakınlarda dokuzuncu öykü kitabıyla çıktı karşımıza: Yakamoz Avına Çıkmak (Kanat, 2007) 1965'ten 2007'ye kırk iki yılda dokuz öykü kitabı… Ortalama üç buçuk yılda bir yayımladığı bu öykü toplamları onun, öykünün nasıl da erden gönüllüsü olduğunu göstermiyor mu? Önümüzdeki haftaların birinde duracağım bu kitap üzerinde. Ama şimdilik şu kadarını söyleyeyim: ilk kitap sevinçle karşılanmalı, evet, ama alanda süreklilik göstermeden neye yarayacak ille de öykü kitabı yayımlamış olmak? Genç olmak elbette önemli, ama Selim İleri, Nedim Gürsel, Necati Tosuner gibi hep genç kalabilmek çok daha önemli! Genç yazarların genç olmak kadar genç kalabilmeyi de önemsemesi gerektiği çıkıyor sonuçta ortaya! ADAMÖYKÜ’DEN NOTOSÖYKÜ’YE... Dirimsel bağlamdaki gençlerin yazınsal bağlamda da gençliklerini sürdürebilmelerinde bir derginin önemli rol üstlendiğini görmemek için kör olmak gerek: AdamÖykü! Nitekim genç yazar Özlem N.Yılmaz, “…Öykü yazmamı tetikleyen (.) AdamÖykü oldu diyebilirim” diyor mini söyleşisinde. Ama artık AdamÖykü yok. Adam Yayınları, on yıllık yayın yaşamının ardından dergi yayınına son verdi. Yayın yönetmeni Semih Gümüş de bir kıyıya çekilmek zorunda kaldı yazık ki. AdamÖykü, Memet Fuat okulunun devamıydı bir ölçüde. Semih, bunun dışına çıkmayı düşünmedi o yıllarda… Ama on beş yıla varan öykü dergiciliği deneyimiyle bugün yepyeni bir derginin yayın yönetmenliğini yapıyor artık: NotosÖykü. Dergiyle bağlantı kurmak için adres de vereyim: Firuzağa Mahallesi, Türkgücü Caddesi, 2/4, Boğazkesen, 34425 Beyoğluİstanbul. (Tel: 212.2434907, eposta: [email protected]). NotosÖykü'nün tamı tamına “Semihöykü” olduğu söylenebilir herhalde. Gerçekten de NotosÖykü, geçmiş birikime yaslanmış akademik dergi yayıncılığının ardılı olduğu kadar yazını popülerleştirmeye, magazinleştirmeye götürmeden kitlesel kılmaya çabalayan bir anlayışa sahip görünüyor… Bu çerçevede Semih Gümüş'ün yazın yaşamında da önemli yeri var artık sürdürdüğü bu öykü dergiciliğinin. O, eleştiri, denemeleriyle yazınımızda, öykücülüğümüzde olduğu denli öykü dergiciliğimiz bağlamında da büyük önem taşıyor. Bundan ötürü ileride, gerek öykü dergiciliğimiz gerekse öykücülüğümüz konusunda hep adı anılacak biri olacak. NotosÖykü, yazınsal alanda öteden beri önem taşıyan “genç yazar” sorunsalına ayırdığı bölümle önemli iş yapmış doğrusu… İster yaşça ister yazınca genç olsun, tüm yazar adaylarıyla öykü verimleyicileri, öyküseverler yapışmalı NotosÖykü'ye, bırakmamalı onu. Bu yazınsal aynaya hepimizin gereksinimi var çünkü! ? ÖZÜR: Geçen hafta bu sayfamızda yayımladığımız fotoğraf Bilge Umar’a değil, İstanbul Barosu Başkanı Av. Kazım Kolcuoğlu’na aittir. Sayın Bilge Umar’dan, Sayın Kazım Kolcuoğlu’ndan ve okurlarımızdan özür dileriz. CUMHURİYET KİTAP SAYI 905 SAYFA 29
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle