26 Nisan 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Nazlı Eray ile 'Farklı Rüyalar Sokağı'nı konuştuk “Hayat bir duyumsayış, belki de bir arzulayış, bir dokunuş...” öyleşiler yapmaya başladığımda büyük bir şans ki, o çömezliği bana hissettirmeyecek, o heyecanımdan kaynaklanan hatalarıma göz yumacak yazarlarla tanıştım. İlk konuşmam Feridun Andaç'laydı, sonra da Nazlı Eray. Feridun Andaç bir ağabey içtenliğini, Nazlı Eray da bir abla yakınlığını gösterdi. Söyleşilerden sonra da sık sık kendilerinin kapılarını çaldım, görüş alışverişi yapmama izin verdiler. O yıllar Ankara'da olmamdan ötürü özellikle Nazlı Hanım'ı sık ziyaret ettim, o yazar evinde hoşsohbetin tadına vardık, Eray'ın meşhur kahve falından nasipler bekler oldum. Tanışmamızdan sonra her yeni roman başlangıcında ilk heyecanını paylaştığı insanlardan olmak beni çok mutlu etti. Nazlı Hanım kısa zaman dilimlerinde yazar romanlarını. Çok değil, bundan birkaç ay evvel gene telefonda müjdeyi veriyordu: “Erdem, başladım yeni romana.” Peşi sıra, bir ay bile olmadan, ağlamaklıydı bu kez sesi, “Çantamı çaldırdım, defterim de gitti içinde, yüz sayfayı geçmişti roman.” Ne yapacağını bilmiyordu, “Biraz bekleyin, hırsız bey belki defteri bir şekilde ulaştırır,” diye moral verdim. Gelengiden olmadığını görünce mutlaka daha da üzülecekti, başladı hemen yeniden yazmaya! Belki de bu romanın kısmeti böyle olacaktı… Bakın “Farklı Rüyalar Sokağı”ndan sesleniyor bu kez bizlere. Kitabın çıkacağını duymamla, telefona sarıldım gene ve “Ankara'ya geliyorum hemen söyleşmeye,” dedim. Yanıtı daha bir güzeldi Eray'ın, “Erdemciğim, ben İstanbul'a geliyorum.” Nazlı Hanım son romanlarında İstanbul'a daha bir ağırlık veriyordu, tahminim bu roman atmosfer olarak tamamıyla İstanbul'da geçecekti, yanılmadım! Arjantin'in mitosu haline gelmiş, Eva Perón'un hayatından yola çıkarak, Arjantin ve İstanbul'da geçen hikâyeler sarmalında kurgular S bu yeni romanını Eray. Söyleşi gününü ve zamanını kararlaştırmak için görüşürken, “Halama gel, oradan bir yerlere gideriz,” deyince inanılmaz heyecanlandım. Neden mi? Adresi verirkenki son cümlesini aktarmam yeterli sanıyorum: “Zilde Sabahattin Kudret Aksal yazıyor.” 40 kuşağının önemli yazarı, Sabahattin Kudret Aksal'ın evine gidecektim. O zili çalarken bile, kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Kapıda Sabahattin Bey'in eşi Münire Hanımefendi karşıladı beni, içeri girince de önceden hazır ettiği, eşinin “Gazoz Ağacı” kitabını imzalayarak verdi, öyle mutluyum ki… Eskileri konuştuktan sonra, Münire Hanım'ı da alarak, Nazlı Hanım'ın yılların dostu Necla Hanım'la beraber Koço'ya gittik, akşam güneşini batırmaya. Koço'da lezzetine doyum olmaz balık ve onun biricik aşkı rakının eşliğinde, kimileyin gülerek, kimileyin eski anılarla hüzünlenerek söyleşimizi yaptık Nazlı Hanım'la. Söyleşiye geçmeden önce, siz okurlarla bende ayrı bir yeri olan sevgili Nazlı Eray'ın gene bende var olan anılarını paylaşmak istedim sizlerle. Söyleşiden sonraki kahve falını mı merak ediyorsunuz? Söylenmez derler ama, sekiz vakte kadar kısmet kapıdaymış!.. İyi okumalar. ? Erdem ÖZTOP Bu şiirin ilk mısrası Senin için yazıldı Bilinmez kimi düşüneceğim Gelde inan şimdi sen Aşk şiirine (S.K. Aksal, “Aşk Şiiri”) azlı Hanım bu kez farklı rüyalar sokağının içine dalıyorsunuz… Bu kez peri size nasıl fısıldadı? Bu romanımda rüyalar kadar gerçeklerde var gibi geliyor Erdem! Romanın hemen hemen başkişisi diyebileceğimiz, oraya geçip oturmuş olan Eva Perón'un (Evita'nın) hayatı baştan sonra adeta biyografik bir gerçeklik. Onun ölümü ve ölümünden sonra mumyasının yaşadığı hayat da tuhaf bir şey; o da gerçek. Tabii her zamanki gibi fantastik öğeler de var. Romanlarınızda fantastik öğeler daha fazla olurdu, bu kez fazlalık oranı gerçeklere kayıyor… Ve bu kez dünyada adından söz edilmiş bir kimliği kahramanınız yapıyorsunuz! Bir nevi, onu tanımayan okura yardımcı oluyorsunuz… Niçin Eva Perón peki? Yaşamı bana çok ilginç geliyordu! Bir kere her şeyden önce kadın olması… Arjantin'de hâlâ tabu olduğu için Eva Perón. Onun hakkında bir kitap bulmak çok zor. Dilimizde Eva Perón'u anlatan kitap yok, benim bildiğim. Halbuki Evita, olağanüstü bir yaşam sürmüş; o kadar ilginç ki onun yaşadıkları, ölümünden sonra olanlar… Kurgu gibi geliyor, fantastiğin yanında bile onun hayatı sarsıyor ve çarpıyor insanı; özellikle de büyülü gerçekçiliğin bir yazarı olarak beni! Eva Perón'un bütün bir SAYFA 20 N yaşamı, garip bir Brezilya dizisiyle karışık fantastik bir roman gibi. Evita'yla tanışmanız ne zaman oldu? Birkaç senedir incelediğim ve okuduğum bir hayattı onunkisi ama hemen ilgimi çekti. Her zaman ilgi çekici olmuştu tabii. Kader ona zarif bir yaşam armağan etmiş, hayat onun için çok tuhaf. Olağanüstü bir çocukluk… Babasını dahi bilmiyor, gayrimeşru bir çocuk… Her şey ondan esirgenmiş, ayağında giyecek pabucu bile yok… Hollywood rüyaları, aktris olma hayalleri, üçüncü sınıf filmlerde yer alması… Edith Piaf'ı andırıyor sanki; namı diğer “Kaldırım Serçesi”ni… Çok benziyorlar. Evita tahsilli de değil yanılmıyorsam. Sonra bir gün, Radyo Belgrano'ya gidiyor, orada program yapmaya başlıyor. Zannediyorum ilk kez orada, Evita'nın hitabeti, konuşması fark ediliyor, çok etkileyici. Sonrasında diktatör Perón'la karşılaşış. Bir cümle: “İyi ki varsınız Albay.” Evita'nın tüm hayatını değiştiren cümle oluyor bu, kendini Perón'un karısı olarak görüyor. İşte o zaman müthiş bir hayat başlıyor Evita için. Evita lükse çok düşkün, bütün Avrupa'dan kürkler, mücevherler… Ama Perón, dikta bir yönetim sergilerken, Evita halkın üzerine salladığı yumuşak bir yelpaze gibi geliyor. EFSANEVİ GÜZEL: EVİTA… Belki de o rejimin acıtıcı yanlarına su serpen bir yan… Romanda da geçiyor; halka müthiş yardımserverlik gösteriyor Evita; öyle ki, hastaları öperek iyileştireceğini dahi düşünüyor… Ama ölümü rahim kanserinden oluyor. Aslında şimdilerde olsa kurtulabilirdi Evita, ama 195152 Arjantin'inde bir devlet başkanın karısı, dünyanın en güçlü kadınlarından birisi olmasına rağmen kurtarılamıyor. Ona hastalığı uzunca bir süre söylenmiyor, tedavi için de çok geç kalınmış olunuyor. Evita'nın en büyük tılsımı; ondan çocukken ve ilkgençliğinde esirgenen her şeyi bütün halka vermek bir tutku halini alıyor onda. Halka inanılmaz yardımlarda bulunuyor, ziyaretine gelenlere deste deste para dağıtıyor. Tabii bu yaptıkları onu halk nezhinde bir mitos, bir efsane haline getiriyor. Bu romana başlandığınızda, ilk cümleleri yazdığınızda bana haber vermiştiniz, 'Erdem romana başladım,' diyerek. Sonra aradan bir hafta, on gün geçtikten sonra heyecanlı bir ses tonuyla, biraz da hüzünle, çantanızın çalındığını, içinde de romanın defterin olduğunu söylemiştiniz. Geri geleceğini umut ediyorduk, ama yazılanları hırsız kardeş beğenmiş olmalı, belki de devamını kendi getirmeye karar vermişti… Şaka bir yana, paylaşır mısınız okurlarımızla o günleri; romanınızı iki kez yazdığınız zaman dilimi ni… İlginç şeyler geldi bu romanın başına; biraz da Evita'nın mumyasının başına gelenler gibi… Şaşırtıyor beni!.. Romanın yüz sayfasına yakınını el yazısıyla yazmıştım renkli defterime. Bir gün Ankara'nın büyük bir alışveriş merkezindeyken çantam kayboldu, içinde defterimle. Birden şok geçirdim tabii. Deliye döndüm denebilir, uzunca bir süre oradan ayrılamadım. Çünkü benim türümde yazan birisi için yüz sayfa yazmak hakikaten çok zor. Bütün konuyu, kişileri biliyorsun, aklında her şey ama onu yeniden oturup yazmak çok zordu. İlmikleri bilmiyordum; bir de çok hızlı yazıyorum ve geri dönüp okumuyorum. Bir arabanın hızla giderken, “baaaam” diye bir yere çarpması gibi bir şey oldu. Sonra kendime geldim ve n'apabilirim diye düşündüm. Attan düşen insanı hemen yeniden ata bindirirler ya, işte o gibi, fazla beklememeliyim diyerek, bir hafta sonra, roman geri gelmeyince yeniden yazmaya başladım. İyi de oldu. Sonra geri gelirse diye tedirginlik duymaya da başladım. Çünkü birtakım başka böyle labirentlerden, başka dar yollardan ana meydana çıkmaya başlamıştım. Diğer yazdığım gelse, kafam karışacaktı… YAŞAMDAN DAMITILANLAR Romanı okurken örneğin, diğer romandan bu zamana arada neler yaşadıysanız, yaşamınızda önemli anlar, yeni romanda kurgulaşarak hayat buluyor yeniden! Bir yazar için zor olsa gerek bu; özellikle de büyülü gerçekçi bir roman yazarı için? Çünkü onlar benim hayatımda çok yoğun olarak hissettiğim anlar. Dünyayı, yaşamı çok yoğun olarak algıladığım, yazıyla ilgili anlar. İşte o anlar romanlarınızın temasını oluşturuyor diyebilir miyiz? Tabii. Örneğin görme olayı bu romanda çok önemli Erdem. Görmek; bir başkasının gözüyle görmek, Cafe Retina'da klonlanmış bir adamla oturup onunla hayatı yorumlamak, mumyanın gözü… hepsi birbirine bağlı. Eva Perón'un mumyalanma hikâyesi gerçek, değil mi? Hepsi doğru. Beni orada en çok etkileyen şeydir o. Perón'un Eva'yı iktidar hırsından ötürü mumyaladığını düşünüyorum. Kaybetmeme isteği de diyebiliriz? Evet, kaybetmeme, onu yeniden KİTAP SAYI ? CUMHURİYET 905
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle