23 Nisan 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Süleyman Boyoğlu ile "Hazandan Önce Babıâli" üzerine… Burası Babıâli, hiçbir yere benzemez ürkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Senatosu sekreteri, İLMED üyesi gazeteci Süleyman Boyoğlu'nun yeni kitabı, "Hazandan Önce Babıâli Duayenlerden Anılar" (Güncel Yayıncılık) okurlarla buluştu. Usta gazetecilerle yaptığı söyleşiler ve değerlendirmelerinden oluşan 416 sayfalık kitabında Boyoğlu, son 5560 yılda değişen gazetecilik ve habercilik anlayışını, iletişim teknolojisindeki değişimi, yaşanan acıtatlı olayları, anıları, duayen gazetecilerin tanıklıklarıyla akıcı bir üslupla ele alıyor. Orhan Erinç, Turgay Olcayto, Nail Güreli, Necmi Tanyolaç, Orhan Koloğlu, Hıfzı Topuz, Hasan Pulur, Ergin Konuksever, Yaşar Kemal, Vasfiye Özkoçak, Şükran Soner ve Zafer Atay'ın da aralarında bulunduğu 35 gazeteci Türkiye'nin yakın tarihindeki yaşadıkları nice önemli olayı anlatıyor Boyoğlu'na. 416 sayfalık kitapta neler yok ki? Tan gazetesinin basılması; Yaşar Kemal İşçi Partisi'ne girdikten sonra başına gelenler; 1968 olayları ve 1516 Haziran; Deniz Gezmiş'i saklayan ve Mahir Çayan'a kazağını veren gazeteci; Mitterrand'la yumruklaşan Türk; "Malkoçoğlu" Cüneyt Arkın'ı T alaşağı eden adam... 1977 yılındaki "Kanlı 1 Mayıs"; Asparagas haber deyimi nasıl ortaya çıktı?; 12 Eylül darbesinde yaşananlar; DİSK Başkanı Kemal Türkler'in öldürülmesi; TGC Başkanı Orhan Erinç'in içinde kalan ukde; Aziz Nesin'in "Sol El Konçertosu" şiiriyle atlatma habere imza atan gazeteci, belki de en inanılmazı her şikâyet edildiğinde patronu tarafından zam yapılan gazeteci ve nicesi... Babıâli'nin hem hırlaştığı, hem de birbirinden kopmadığı günler… Gazetecilerin kolay kolay işsiz kalmadıkları, gerçek gazeteciliğin faşizan sansürlere rağmen yapılabildiği zamanlar... Okuyunca ayrıntılarıyla göreceksiniz kitapta Babıâli'nin nasıl dönüştüğü de büyüteç altında. Bu kitapta gazetecilik etiği var, birbirlerine iş öğreten ustalar var, Babıâli raconları var, mesleğe yeni başlayanları işleterek hoş geldin haberi yaptırmalar, hoş sadalar, haber bulmadan gazetelerine dönmeyenler, gerekirse ayaklarının altındaki taşı konuşturan aslan gibi gazeteciler var. Onların büyük bölümünün yakın dostu Süleyman Boyoğlu, kitabında pek çok bilinmeyeni de ortaya çıkarıyor. Süleyman Boyoğlu ile "Hazandan Önce BabıâliDuayenlerden Anılar" adlı kitabını konuştuk. çalışmalara imza atmış gazetecilerin ve yazarların hangi koşullarda görev yaptıklarını, gazete sahiplerinin ne tür zorluklarla karşılaştıkları yer alıyor. Tanıklıklar yer alıyor. Tüm bunları söyleşi yaptığım kişilerin dilinden, ilk elden aktardım. Halit Çapın'ın ölümü, Duygu Asena'nın cenazesi, Hrant Dink cinayeti, Tan Matbaası'nın basılması, tahrip edilmesi, sadece Tan değil yanındaki sol yayınlar satan kitabevleri ve dergilerin tahrip edilmesi, 67 Eylül olayları, 60 ihtilali vb. hepsi, dönemini niteleyen önemli olaylar. Evet dediğiniz gibi kitabınızda dönemin siyasilerinden tutun da tabi ki başta Babıâli olmak üzere dönemin siyasi durumları da o kişilerin gözlerinden değerlendiriliyor. Ecevit’ler, Demirel’ler, onlarla yaşanan insani, kişisel ayrıntılar da ortaya çıkıyor. Ecevit'in Romanya gezisinde Ergin Konuksever'in güzel bir görüntü yakalaması, Ecevit'in Romanya'da folklorcu kız tarafından dudaklarından öpülmesi, Rahşan Ecevit'e bu resmi yayınlamayacağına dair verilen ve daima tutulan söz… Böyle anlar da var. Mesela Konuksever'in Mitterand ile yumruklaşması da var, Cüneyt Arkın'ı kılıç darbesiyle yere sermesi de. Adnan Menderes'in "Bu adamı gazeteden atın komünist" demesine karşın, Yaşar Kemal'in Menderes'i kurtarmak için çaba sarf etmesi de var. Deniz Gezmiş'i saklayan ve Mahir Çayan'a kazağını veren gazeteci de var, Cumhuriyet gazetesinin sahibi Nadir Nadi'nin gazeteye sokulmaması da. Hıfzı Topuz'un Atatürk'ün İstiklal Savaşı'nda esir aldığı Yunan Orduları Başkomutanı Trikopis'le söyleşi de var. Çıplaklar kampına giren ilk Türk gazeteci, Babıâlie'ye küsüp Malatya'da bekçi olan gazeteci de. "Hazandan Önce BabıâliDuayenlerden Anılar", yetkin bir fotoğraf albümü ve araştırmasını da içeriyor. Bu konuda Orhan Koloğlu gibi birisiyle çalışmak benimi için büyük bir şanstı. Buradaki görevlerimden bir tanesi de TGC Başarı Ödülleri Koordinatörlüğü, Orhan Koloğlu da başkanımız. Müthiş bir kişisel arşivi var, fotoğrafları bana o arşivinden sağladı hatta daha sonra arşivinin büyük bölümünü bana verdi. Kaldı ki hayatını araştırmaya da adamış bir insan, basınla ilgili yazdığı 54 kitabı var. Birçok anıda yer alan bir isim dikkatimi çekti; Seraceddin Zıddıoğlu. Tabii hatta kitabın kahramanıdır diyebilirim. Yıllanmış duayen gazeteci Seraceddin Bey, Basın Senatosu Yazmanı'dır. Basın Senatosu'na yapılan şikâyetleri birlikte değerlendiriyoruz. Ağabeykardeş ilişkimiz vardır. İlk söyleşiyi onunla yaptım, neler anlatmadı ki? Latife Hanım ile söyleşi yapabilmek için onu bıktırana dek aradığını hatta şikâyet edildiğini, Milliyet'te muhabirlik yaparken Safiye Ayla, Hamiyet Yüceses’lerle sazlı sözlü ev toplantıları yaptığını, hatta kimi ünlülere sahnede eşlik ettiğini, Evren'le zıtlaşmasını, nasıl haber atlatıldığını... Böylece başladım sonra Agâh Bey, Vasfiye Hanım, Metin Ergin, Ergin Konuksever derken sürdürdüm. HEPSİ ÇOK ÖZELDİ... En çok hangi ustayla söyleşirken etkilendiniz. Hepsinin yeri ayrı, hepsi çok özeldi. Ama Yaşar Kemal ile söyleşi yapmak gerçekten çok güzel bir deneyimdi. Söyleşi yapmak için ilk aradığımda vaktinin olmadığını, çok yoğun olduğunu söylediği için görüşemedim. Cemiyet'te toplantılarda filan karşılaşıyorduk ama böyle sohbet etme imkânım olmamıştı. Kitapta mutlaka olmasını istediğim insanlardan biriydi kuşkusuz. Hatta Orhan Pamuk'un bile olmasını düşündüm. Yoğun bir dönemiydi, Nobel tantanası derken olmadı. Yaşar Kemal ile mutlaka görüşmeliydim ama. Yaşar Kemal'le kim bağlantı kurabilir diye sorup soruşturduğumda gazetecilerin ablası, Vasife Özkoçak'ı kırmaz, onu çok sever dediler. Vasfiye Abla da benim her gün gelen ziyaretçilerimden. Müthiş anıları var. Ona Yaşar Kemal ile diyaloğunun nasıl olduğunu sordum. Çok iyi, beni çok sever dedi. Her gördüğü yerde 'Kürt Kızı', 'Kürt Bacım' diye çağırır dedi. Kitapta da vardır, Onun aracılığıyla randevu alabildik aslında bir de kızım ve arkadaşlarının ödevi vardı. Söyleşiye onlar da geldiler. Zaten Yaşar Kemal, Vasfiye Abla'yı nasıl kırmadıysa, öğrencileri de aynı sevgiyle kırmadı. Sayelerinde onunla görüşebildim. Komik anlar yaşanmış sohbette değil mi siz sürekli fotoğraf çekmişsiniz o da Süleyman yeteeerr diye bağırmış. Sürekli fotoğraf çekince sanırım bunalttım farkında olmadan o da böyle esprili bir şekilde gürledi davudi sesiyle. Ben de süt dökmüş kedi gibi anında bıraktım çekmeyi. Yahu yeter, kızımla konuşamıKİTAP SAYI ? Gamze AKDEMİR K itabı yazmaya nasıl karar verdiniz? Nasıl başladı? Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) çok hareketli; eski gazetecilerden, ustalarımızdan gelip giden çok oluyor. TGC Basın Senatosu sekreteriyim, dolayısıyla sık sık karşılaşıyoruz. Eskinin çok ünlü gazetecileri ama şimdi kendilerini bir nevi dışlanmış hissediyorlar. Onlara duyduğum ilgi ve saygıyı görünce aramızda çok güzel bir iletişim kuruldu. Sonra bu sohbetler anı anlatmaya dönüştü. Ama ilk adım Turgay Olcayto'nun odasında, Turgay Bey, gazeteci duayenlerimizden Agâh Güçlü ve ben konuşurken atıldı, fikir o anda somutlaştı. O sohbet sırasında Agâh Güçlü mesleğin ilk zamanlarını anlattı, anılarını paylaştı bizimle. İşleri bittikten sonra Beyoğlu'na gittiklerini, Beyoğlu muhabirleriyle ettikleri sohbetleri, duyumlarını, yaptıkları haberleri nasıl tartıştıklarını anlattı. Kim nasıl haber atlatmış, kim nasıl güzel haber yapmış diye nasıl değerlendirdiklerinden, sonra işadamları veya o zamanın tabiriyle tüccarların masalarının yakınına oturup, kulak kabartıp nasıl haber yakalamaya çalıştıklarından bahsetti. Mesleğin günümüzde dönüştüğü halden dert yandı, geçmişteki gazete ciliği mumla aradığını söyledi, boya küpüne dönen gazetelerin sadece gözleri kamaştırdığını söyledi. Elbette çok haklıydı. Agâh Bey böyle anlatınca, Turgay Olcayto, 'Bunları daha fazla anlatsanız da anı olarak kalsa' deyince ben de teklif ettim. Agâh Bey ilk zamanlar biraz çekimser kalsa da daha sonraları kabul etti; ardından Cemiyet’e gelen gazetecilerle önce sohbetler sonra da anıları anlatma şeklinde sürdü. Ama hepsinde anımı ben yazacağım duygusu hâkimdi diyebilirim. O nedenle ilk başlarda biraz zorlandım. KİTABIN BELGE NİTELİĞİ Sadece anıların dile getirilmesi değil yarı belgesel bir yapıda ilerliyor kitap. Onu amaçladım evet. Önceleri anısöyleşi şeklinde düşünmüştüm ama sohbetler derinleştikçe, özellikle çizilen dönem portreleri belirginleşince belgesel yön kendini gösterdi. Sanırım düşündüğüm, amaçladığım noktaya da ulaştı. Eskişehir Üniversitesi'nden davet aldım ve oraya gidip öğrencilerle tanıştım, konferans verdim. Hıfzı Topuz da kitabı beğendiğini, bir belge niteliğinde olduğunu söyledi, o da Kırgızistan'da bir üniversitede Türkiye'den gidecek dekanlarla katılacağı toplantıda kitabı önereceğini söyledi. Kitapta çok partili döneme geçiş sürecinden günümüze kadar Babıâli'de başarılı ? SAYFA 14 CUMHURİYET 905
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle