Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
* Çocuk, Yunus Aıııcasını bulmaya gicler. Sokakra bir kuş ölüsii bulıır: "Ölünce çok haiiflemiş olan kuşıı komşıınıın dııvarından içeri attım." Bir mescit yıkıntısın da amcasını bulıır: ... "kalın, eski bir kitap okuyordu..." Amcası ölüyor: "Bir kuş ölü sü gibi hafif, ama dolgundu. (...) Amcam içimizde en er kenci olanıydı. Sonra anncm mi?" Onat Kutlar, hhak'VâVi lıi kâyclcr için, bir Anadolıı kenrinden "küçük, alaçakgönüllü kesitler" diyordu; o Anadolu kenti Onat Kutlar'ca ycniden kurulunca, "kcsitlcr", gizemli bir diinya dan kesitlere dönüşüyor. ÇATI ()nat Kutlar'ın "utangaç vc bilinçsiz başkaldırış"ı "Çalı'da da karsjmıza çıkıyor, üstclik cpcy belirgin bir biçimde. (Onat'ın lıikâyeleri içiıı "belirgin" sıfatını kııllanmük güç olsa da!) Hikâye, " 'Artık giiz mii geliyor?' diye sordıı büyükanncm, duyulmaz bir sesle." cünılesiyle başlıyor; son raki cümle de şöylc: "Rüzgâr çabuk kııruyan clma yaprak lannı, çürümüş çaın ve kil kokan ıslak tozları, bir muştıı böcegini vc perdeleıi oda ya doldurdu." Sonra yağmıır. Çocuk, "I Icmcn çekip gitmck, çekip gitmek, çckip git mek," diye geçiriyor içinden. ()nat Kutlar'ın ayrıntı us talıftı: "Küçük saat çaldı. (...) Kiiçük saat yeniden çaldı / "Bozulmus,", dcdi anncm. "Yaptınvcr." / Bir sayfa sonra: "Kiiçük saatten bir zembereğin boşalışına benzeı bir scs gcldi. Annenı, babamın yüzüne baktl. / "tyi, iyi" dcdi babam. "Şimdi paranı yok..." Anncnin, "Yaptırıver' dcrken, babaya scslendiğini bir sayfa sonra anlıyoru/.. Büyükanne, ortaya, "Artık giiz mii geliyor?" diye sorduğu zaman, konuk olarak buluııaıı konışu, babaya, "Kış eıken gelecck, usandıracak gcnc", demişti. Büyükanne, "Yağmur mu yağıyor?" diye sorunca, komşu, gene büyü kanncyc değil de babaya "Şimdiden başladı mübarek," dcr. Çocuk yağnıurda dolaşmak isteyince annesi "Uşürsün!" der; komşu, gcnc babaya, "Bu yagmurda!" der. Ustaca saptanmış bir ayrıntı. (îaziantep'tc anlaşıldığına göre, crkekier kadınlnrı "muhatap" kabııl etmiyorlar; komşunun davranışı töreyc uygun bir davranış, Gaziantep'ten "kiiçük, alçakgönüllü bir kcsıt"... Tcpedcn bir gürültü gelir. Bakarlar. Bir adam, elindc kocaman bir çekiç, çatıya indinnektedir. Baba bağınr, adam aldırmaz; "Ne yapıyorsıın orada?" dcr, "Çalıyı ak tarıyomm," diye ccvap verir. Baba, "Nı* aktarması yahu! Düpcdüz yıkıyorsun çalıyı!" der. Çocuğtın çatıdaki adam dan yana oldu^unu anlarız: "Bizimki dalgın dalgın gıildii," diye anlatıyor: "Çatıdn ki adam," "Bizimki" olnııışlur. Adam çatıyı yıkmayı sür Onat Kutlar'ı on yıl önce kaybettlk. dürür; çocuk: "Kuvvetli kol larına bakıyor, daha hızlı vurması için dişlcrimi sıkıyordıım." Çocuk, ağır çekicin inişini dinler: "tçimdeki agır taş kırılıyor, yıkanıyor, eriyordu." / "Birden tavanın köşcsindcn küçücük gökyüzü göründü." Çocuk için çatının yıkılması özgürlüğiin başlangıcı dcmck; hayal kurar: "...uzak batıda deniz, başka şehirler." Ve lıep o istek: "...gitsem... gitmcm gcrck... gidiyorum. (...) Artık başka ne yapabilirdim? (...) tçimdeki yay koptu. Fırladım, odaına gittim. Toprak kumbarayı kırdım. Annemin çckmecesini açtım." Polis gclmiştir; çatıyı yıkana bir şey yapılamayacağını anlar: Kafadan sakat bi ridir polise göre. Adam, "f^yvallah!" der, gider. Ve çocuk: "Bcn de arka sından." 1 likâye böylc bitiyor. Ama yağmurda dolaşma isıeğini bile gerçekleştiremeyen, babası "otıır oturduğuıı yerde" der demez oturan bir çocuğun, ne kadar çckip gitmek istcrsc istcsin, "Ben de arka sından", sözü inandırıcı olmııyor. KEDİLER tshak'laki hikâyelerin çoğıında "kedi" vardır; Onat Kutlar, yetinmemiş o kedilerle, bir de "Kedilcr" adlı bir hikâyc yazrnış. Ama "Kedi leı"deki kediler, öteki hikâyelerdeki kcdilcre bcnzemi yor: lmgelem üriinü kediler bunlar; ötcki hikâyclcrdc scvgiyle söz edilen kediler gibi tek işleri yalnız insanlara eşlik ctmck dcğil, kendilerini besleyene hep bağlı kalsalar da yabancılar karşısında ca navarlaşabiliyorlar. Hikâye, "Bir sürü ölmüş kedi ilc bir arada yaşamayı scven o eski dostumuzu uzun uzun haıırlamakta ne yarar var. Şimdi onun saçları uzamıyor. Ihçbir şeydcn haberı yok. (Italik benim. F.N.) lielki de uzun bir uykııya yatmıştır," diye başlı yor. Belli, "o eski dost" ölmüş. Cahit Sıtkl'nın bir dizesini anıniMyonım; "(Mümden Sonra" adlı şiirinde şöyle ıli yordu: "Şimdi o diinyadatı hıçhir haber yok." SAYI 779 Anlatıcının dostu udlarla, kcmanlarla bir de kedilerle yaşayan yapayalnız biri; "Sokağa yılda bir dela ya çıkar, ya çıkmazdı. Öbiir günleri lıep kedilerle. Tuhaf kcdilcrdi bunlar. Hatta kediye pek o kadar beıızemediklerı bilc söylenebilirdı. Dokununca dagılan, uçan, kaybolan şey lerdi. (...) Bunca yıldır yiyecekleri hep ayaklarına geliyordu. (...) Güneş görmemiş, nemli mahzenlerde sapsarı yeşermiş cılız buğdaylar gibi soluk, kişiliksiz, bencildiler. Dostum hepsini bir arada besliyordu. Bclki de yirmi kadardılar." F.ski dost, kedi beslcmc konusunda, anlatıcıya öğüt verir: "(Kedilerinizi) aynı dcreccdc besleyin. Birini çok beslcrseniz kuvvetlenir ve öldiirür öbürünü." Anlatıcı, eski dostunun evinde kalır. Bir sürc sonra kedilerdc düşmanlık başlar; anlatıcı, dostunun kedi besleme konusundaki öğüdii nün tcrsini uygıılayarak kedileri birer bircr yok cdiyor. Dostu kedisizlikten hastalanıyor: " j lerif kendi kendinc öldü. Öldü mii?" Anlatıcı kasabasına dönüyor. Bir kır kahvesindc, bir masaya çöküyor. Ve bir daha kalkmıyor. Anlatıcı, eski dostunun dünyasını yok ctmiştir kedileri yok cdcrek. Udlarla ke rnanlarla kedilerle kurduğu dünya yok edilen eski dostu nu "işkenceyle öldürnıüş'tür; cezalandırılnıasını bckJer. Artık tek beklediği, bir ılostunun mektubunda gclecc^i bclirtilen, "doksan iiç savaşından kalma martin"li adamdır. "...artık bitsin lıer şey" diye düşiinür. Olü yıkayıcılardan birini mektup ta anlatılan adaına benzetir: "Bana baktı bir an. Zaferi o kazanıyor..." diye biter hikâ "Kediler" için "yalnızlık" falan gibi açıklamalara girnıek istemiyorum; daha dcği şik bir şey düşüniiyorum: Si^ nema tutkusu daha o yıllarda başlamış olmalı Oııat'ta: Ne lis bir "korkıı filmi" hıkâyesi yazmış. DÖRDÜNCÜ Ya^lı mavnalaı, çok uzak lardan gelen bir gemi, dcnizc yaslanmış yosunlu iiç kaya... Gaziantep'le ilintisi olmayan tek hikâye, "Dördüncü". Bir kahvede iiç kişi, bir haitadır!.. "dördüncü"yü beklemektedir. Yedinci gün "dördüncü" geliyor: "Uyu mak için!.. Sadcce onun için geldim buruya... / Uyanınca oynarız." Bekleyenler kahvenin pcnccrcsindcn dışanyı seyrede rek oyalanıyorlar: "Denizden iki gemi, iiç martı, dokuz sinek geçti. Onuncu, cama kondü, orada kaldı. Sonbahaıdır, ölüyor artık diye düşündü biri. Sonra mavnalarla oynamaya başladı." Dördüncü uyanıyor, poke re başlıyorlar: "Ellerini masaya vurarak oturdular. Sinek camdan düşüp öldü." Onat Kutlar'da gördüğüm tek ayrıntı yanılgısı: Anlatıcı, "De nizdeıı... dokuz sinek geçti. Onuncu, cama kondıı, orada kaldı," derken bcklcmekten sıkılan üç kişinin gözündcn yazıyordu. (İysa "ellerini masaya vurarak" kumara oturan bu insanların artık pencere de, denizden gcçcn gemiler de, "dokuz sinek" de, "cama koının onuncu sinek"de umurlarında değildir, bunun için sine^in camdan düşüp öldüğünü göremezlcr. Buna karşılık, "kâ^ıtları hızla tara yıp bir kısmını bir köşeye" koymak, "Attığın kâ^ıtları sakla. Heril (Kahveci) gör mcsin," uyarısıyla bağlantılı. Belli, poker oynuyorlar. "Pas" demek yerinc masaya parmakJarıyla " I'ık tık" diye vurmaları bunu açıkça gösteriyor. Ama bu "Tık tık..."lar ele veriyor pokercileri, sesin doğrultusunu bulan kahveci geliyor, kâğıtlan çekip alıyor, söylenerek yerine gidiyor: Kumar. (...) Bir de polislcrle uğraşacağız değil mi?" Kumar oynayanlar gcnc dışanyı seyrctmeye başlıyor lar. üördüncü, "Aklıma bir şey gcldi. Kâgıtsız oynarız," diyor, açıklamaya girişiyor: "Ben size kâğıtları dagıtır gibi yaparım, sonra her biriniz clinizde sahici kâğıtlar varmış gibi düşünürsünüz..." Ve oynuyorlar. Oyurı sürerken bir cümle parçası: "Çok iyi sarranç oyuncuları gibi..." Oyle sanıyorum Onat Kutlar, Stefan Zwcig'ın Satranç Oyuncusu (Bu ilginç roman, yıllar önce, değişik adlarla dilimize çcvrilmişti; onlardan birini anımsıyorum: Gcttapo Mahpc\inde ) adlı, okuduğıım zaman çok sevdiglm ro mamndan esinlenmiş: ] lücreye kapatılan yapayalnız biri, oyalanmak için, ortada satranç tahtası ve rakip olmadan, zihnen satranç oynar. Hem kcndi için, lıem rakip için. Ama pokerde bunu uygulamak olanaksız. "Dördüncü", Ishab'taki öteki hikâyelerin yalnızca coğrafyasından dcgil dilin dcn dc, atmosleı inden de uzak bir hikâye. AT CAMBAZLARI "Bu iş de böyle bitti oj*ul," diyor baba: "Soluk ışıkta yüziinün yarısı görünüyordu. On Uçüncü Uye Dizinin digcr kitoplan BüyülüKaval Kclpie'nin Incileri Yürüyen Toşlar Kıyıya Gelen Yabancı Sinsi Leven Gölü'nden Kacıs Vusufcuk \illari Greenyards'ta Bir Silah Denizkızı Yazı BendenizCat Irlanda'nın En Akıllı Adamı . » 9f* • C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYFA 7