08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

I Onat Kutlar, lshak'ııı 1977'dc yapılan ikincı baskısına yazdıgı "()n Ycdi Yıl Sonra " adlı önsö/de, h/iıii'iaki hikâyelcr için şöyle dıyor: "tshak, bir Anadolu kenlindeki gerçeklerin ne yonımıulur, ne de sorunlarının çözümü: Küçük, alçakgönüllü kesitlerdir bıı öyküler. O kenti tanınıaya çalıştım yıllar öncc. Mcvsimlcrine, yapı laşjarmm çeşitlerine, toprağının kokusıma ve tiim so kaklarına, insanlanna, çocuklanna dikkat ettiın. (...) Vc hoşnul JcğilJik u karanltklan. Kdçıp knrtulmak ıslcrdık Ncmli çukurlaıda çiirüyüp kıla vc yiiıif kesen çulhalara, kapalı ke mcTİi'rin altından eşck sürüleriyle geçen tozlu, yorgun taş yontucularına, cami avlıılarına yığılmış kuru vc küllü peksimctlcri askerlcrle birlikte suya batınp kemiren kör hasırcıiara bakar, isyan cdcrdir. Uhak'tıi bu utangaç vc bilinçsiz ba^kalâırıştan izler hulacaktınız. (îtalikler benim. F.N.) (...) Şimdi lshak gibi yazmıyorum. Ilk gençlik yıllannın hatalarım çok iyi görüyorum." Onsöze eleştirinin sununda döneceğım. II Dokıız hikâyeden ilk dördiinün kahramanları "Çocuk": "Horozlar'la "Hadi" yazann agzından yazılmış; "Yıınus'la "Çatı" bcnöyküsel. (Kitabın son hikâyesi "Kül Kuşları'nın iki kahramanmdan bırı çocuk, anıa "hâlâ" daha agırlıklı.) HOROZLAR "Horozlar"ın anlatıcısı, za ınan zanıan "çocuk'un sözciiklerini kullanıyor; "çocuk", "büyükaıınc" ıni diyor, anlalıu da "biiyükanne" diyor; "o^ııl", istedigi kadar "anne" desiıı, aıılatıcı "büyükannc" dcıncyi sür dürüyor. Onat Kurlar'm belki de yaşamından gelen bir etkinin hikâycyc yansınıası... Bclki bilinçli, belki bilinçsiz... (Oysa "Hadi' de anlatıcı, "anne" dcıneyip "kadm" dcrkcıı, sö/.eük seçimini bilinçli olarak yap maktadır.) Hikâye, çocuğun, "Yirmi daktka varmış biiyiikanne!' cümlesiylc başlıyor. Kamazaııdır, büyükanıiL' omçludıır, acıkmışlıi'; loninıı ıııı dinlcdiktcn sonra, "avlunıın kilcr kapısina açılan kııytıı kö şesine gözlerini" diker, bekler. Kilcr, yiycccklcrin bulundugu yer; Onal Kııllar, açhk duygusıınıı tlalıa da belirginlcşrıriyor. (îökyiizünde ııçup gidcıı şeytan tüylerinden biriniu avlıı daki döşemenin ıslaklığına rıı tularak yapışıp kalmasındaıı (biı bakıma zamamn dıırnıasından) korkan biiyiikanne, kümesteki horozlarıu kavgaya başjamasıyla (yas,anı belirtisi) "yokıışu ('yirmi dakıka'yı) yii riiyüp çıktıgını" aıılar, sevinir. Ama anlaşılan açlık gene dıı yurmııştur kendini: Büyükan ne, ifrara kaç dakika kaldıgını oğrenmek için lonınıınu lekrar yollamak ister; çoeuk, giimc mek ıçın, "Annem;',ıl ijimdi geÜrlcr, babaııula saat var," dcr. liüyiikanıiL, "...belki de yolda açarlar omçlarını," diye gcçirir içindcn. Anncyle baba gelirler: Sekiz dakika kalmıştır. Çocuk, SAYFA 6 Seçilmiş Hikâyeler Fethi Naci Hikâyeler Onat Kutlar "Bcş yüz sayınca top atılacak!" diye bagııır, saymaya başlar: "Çocuk, küçük, güneş saplı anahtarlar gibi sayıları bir yana yığıyoıdu. Yanındaki küme git tikçe çoğaldı, sofraya doğrıı yayıldı." Niçin "anahtarlar gibi"? Daha ötıce geçen "yolda açarlar oruçlanm" sözünde geçen "açmak" fiilinin ça^rı^ımıyla, "...güneş saplı anahtarlar..."da da bir "zaman" anıştırması yok mu? lftardan sonra oğııl annesine takılır, karısı "fıkırdar", büyükannc bağınr. Karı koca, "büyiikannenin artık bıınamaya başladı^ına" inanırlar: "Bu yargılarınılan, onıın ılavranışları karşısmda hiç dü^ünnıemek gibi bir sorumsuzluk payı çıkardıklarından sevinıliler." Büyükannc, yapıığı yanlı^lığı anlar: "1 Ierkesi giicendirmiştir. Ve yüz yıla yaklaşan ömrünun ijinıdi bunca değerli görünen bir yı|*ın dcncyini artık kimseyc anlatamayacaktı." Çig ışjikta uyuyan horozları ııyandırmak ister: " 'Horozlttr... Ilıiıu o hurozlor...' falan tünindcn birşey lergeçti içinden. S.ınki birzamanlar horoz nıuyııııı^, yoksa horozların içinde mi dogmıısj, yoksa bir ge ce düşiinde bir hoıo za mı binmiij, yoksa erkek hoıozlar, di^i horozlar^.." (Vc bir den yazar kcndi adına konuşuyor: "Ne bile yim. (...)... işte." gereksiz bi karışma!) Biiyiikanne, "aile çev resinin serl kalıplan nı" fark eılince, ho rozları doğrııdan dogruya uyandıraınayaca gını anlar, çeşıtli yollar arar, öncc, "Yaa, işte böyle!" der, s<ın ra, çocuga cliyle horozları göstererek,. "Öörööööo!" diye bagırır; çocuk gül mez, tersine kızar; adam vc karısı kıs kıs gülerler, kadın, "lyice nıınamış" der, adam başmı sallar. " ü anda biiyiikanne durumıı kavradı. Sonsıız bir lııgun ortasın daydı." Ama hcp o geçıni^teıı geleıı "I lt> mzhır. / latıı o horozlar... " Biiyiikanne, "Zavallıydı. Biıkindi. Her şey bitmişti. Be/ gın bir yiizle küınese döndü, hüzünle, anıa giiliimser gıbı t.ulı bir scslc. 'Uyaıısana çil horoz .. Uyansana ça par horoz!' dedi. / Ve horozlar o anda ııya nıp ötmeye başladılar." Torun, ogııl, gelin anlamaz büyükanneyi de horozlar anlar... Son cünıleyle hikâye birden gerçek dışı bir boyııta atlanıı^, ü n a t Kutlar bir cüın lede büyiikannenin mııtlak yal nızlıgını dile getirmiştir. "Gerçek dışı biı boyut," dedim; Onat'ın yaptığını Marquez yapınca buna "biiyiilü ger çekçilik" diyorlar. Marquez'in adını bilc duymadığımız yıllarda (Sanırım o yıllanla Kolombiya'da da tanıyanı pek yoktu!), yirmi yaşlarıudaki Onat Kutlar, Türkiye'de biiyiilü gerçekçiliğin (O yıllarda bu terim de bilinmiyordıı!) ilk örneğini veriyordıı. "Horozlar", hikâye yazaıken Onat'ın her cümle üzerinde nasıl çalüjtıgını, eümleler arası ili^kileri, LÜnılelerin, hatta sözcüklerin işlevlerini nasıl uzun uzun düşiinüp hesapladığını, kısaca, miikemmcl bir hikâye yapısı kurmak için nasıl caııını dişine taktığını açıkça gösteri yor. HADİ On saylalık hikâyenin ilk iki saylası kediııin oyunlarıyla "iki büyiik kurbağa göz"ün oyunlarını anatıyor. "Kurba^a gözlü küçük kız": "(iiysileıi yııtık, saçları tozluydu. Oraya nasılsa bırakılmış, unutulmuş gidil mişti. O köşeden süpürgenin köşeli ucuyla alııııp atılacak es ki bir tavanarası eşyası gibi cansız. Yalnızca gözleri hüzünlü, bu kin gibi belirli bir hiizündü bir korkunun ayak scslerini bekliyor, ..." Çehov'un "Acı" adlı unutıılmaz hikâycsinden beri bir insanın bir hayvanla dostluğıı hep "yalnızlık"ı dilc getirmek için kullanılmıştır; "Hadi"de de öyle. Sonra "anne": "...küçük kızın gözleri ağır ağır kapıya döndü. Sofada ayak seslerini dinledi. Düşündii: 'Annem' / Kapıdan yorgun, yumuijak bir kadın vücudıı girdi. Yüziinde gençlikten orta ya^a dönüşen o ılık havayl getirdi. Köşeye ilgisizce baktı. 'Orada mısın?' dcdi." Anlatıcı, tarafsızlığını korııyanııyor, hcp "kadm"ı "anne" saynıadıgı belli; pasaklılığını belırtmekten hoşlanıyor: "...(kız) usulca kanepcnin altı na, karanlığa geçti. Bir terlik tekinin ve kirlenmiş çorapların yanıııa uzandı." Anne, bir yemek nıasası lıazırlamıştı. Bekletli^i gclir: (Kanepenin altındaki küçük kızın gözünden) "Boyalı, eskice ayakkabılar, dizleri çıkmış bir pantolon, uzun biı ceket ve ta nımadık genç bir yüz." Ya anner1 "Kadın, küçük arzularla durmadan giilüyordu. Birden kanepinin altında, küçük kıza takıldı gözleri. Bozuldu." (Saik Faik'in "Plajdaki Ayna" adlı o güzelim hikâyesini anımsıyorum birden; Onat'ın da o hikâyeyi sevdiğini seziyorunı.) Anne, "Adamın annesiymış gibi" davranıyor; anlatıcı, bunun için mi çocuguıı gözünden anlattı£ı halde hep "kadın " dıyordu... Kadın durmadan konuşuyor, saçma sapan, bezdirici, çileden çıkaııcı... (Mehnıet Bayduı'un Max Aub'dan çevinliği ()rnek Suçlar'ı anımsıyorum: "...Konuştu lıa konuşlu ve konusjtu ve konuştu babam bre konııştu ha konuştu. (...) Sıısması için agzma havluyu tıktım. Hayır, bundan ötiirii ölmedi, konuşamadıgı için öldü: Sözcükler içinde infilak etti.") Adam kaılını vuruyor. "Hadi"de sıradan bir kontınun anlatım ustalıkJanyla alcladelikten kurtarılma çabasını görüyoruz. YUNUS "Kocaman, scssiz odalarla dolu bir büyiik evde, hiçbiri ötckme benzemeyen dört insanın. bir öliim saatinin korku vc rcdirginlik ılolu havasını solu dukları, öliim kuşlarının sık sık usulca yiıreklerinc dokundtı ğıınu duydukları bu gömülmiiş evremle..." "Bu evrende ", anne, büyükbabaya, "Başkalarına söyleme yin. Sadece şıı narın altına g(iıniin bcni. Dagın başında iişüriim. Ustelik kalbim de var!" dcr. I likâye çoeuguıı agzmdan yazılmış; "()liim, Yıınus Amcamın ıçını oyuyormuş," dıyor, "Biiyükbabam, yaııi Yunus'un babası, ölünıü düşiinenıez gö rünüvor. Ama ölecek. Birkaç güne kadar hepimiz ölüııce bu evden çıkıp gitmeyi diişiiniiyo rıını." (Onal Kutlar'ın, "...bu utangaç ve bilinçsiz başkaldı nş"ına bir örnek: "...hepimiz ölünce bu evden çıki|i gitmevi düşünüyorum.") Sabah başlayınca çocuk ra hatlıyor: "İşte öliimii gömdük. Sanki hiç olmayacaknıiş gibi." Çocuk, yaşanıdan yana. Ama anne, sabaha karşın (ilümıı sıirdürınekteılir; büyiikbabaya, "Tıır^uyu kıırmay.ı başladım. Oğleye kalmaz biter,": Turşuyu kuuınca (livin kadını olarak görevıni yapınca.) bu dünya ıle ilis,kisi soııa erecek... Yaşam ı ıleğil, sanki ölünı'ü yaşıyor. Büyiikbaba, eski bir derebcyi; ogluna sert davranıvor, atın yeınini veııneye üşendigi için hastalığını bahane eden anıca hızla giyinerek kapıyı vıırup çıkınıa, çocııga, "Bastonıınu ıınııttu. Kalk vetiştır ardından." diyor: Derebeyi usulü evlat sevgisi; sevginı göslernu'yeceksin... ()nat Kutlar, bırer cümle ile anııenin, büyükbabanın iç dünya larına ışık düşürüyor. K İ T A P C U M H U R İ Y E T S AY I 7 79
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle