Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 27 AĞUSTOS 2010 CUMA
6 HABERLER
Ergenekon operasyonlarõ şaibe altõnda kalõr diye yasadõşõ dinlemeleri incelettirmemiş
Erdoğan durdurmuş
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) -
Eskişehir Emniyet Müdürü Hanefi Avcı,
devlet içindeki Fethullahçõ yapõyõ anlattõ-
ğõ “Haliç’te Yaşayan Simonlar” isimli
kitabõnda, Başbakan Tayyip Erdoğan’õn,
yasadõşõ dinlemelerin bulunmasõna ilişkin
tahkikatõ engellediğini anlattõ. Yasadõşõ din-
lemelerle ilgili bilgi ve delilleri İçişleri Ba-
kanõ, Adalet Bakanõ ve Emniyet Genel
Müdürü’ne aktardõğõnõ ifade eden Avcõ,
Emniyet Genel Müdürü’nün kendisine
“Müfettiş incelemesi yaptıramıyoruz,
çünkü kontrol edilemeyebilir, her şeyi
araştırabilirler, bundan dolayı bakan di-
lekçenin iadesini istedi” dediğini akta-
rarak “Başbakan son dönem Ergenekon
operasyonları ve bu operasyonları ger-
çekleştirenler benim şikâyetimle şaibe
altında kalır tereddüdü yaşayarak tah-
kikatı durdurmuştu” değerlendirme-
sinde bulundu.
Emniyet teşkilatõnda teknik-elektronik
istihbaratõn kurucusu olarak bilinen Avcõ,
devlet içindeki Fethullahçõ yapõnõn kul-
landõğõ yasadõşõ dinlemelerin ortaya çõ-
karõlmasõ için önayak olduğu tahkikatõn,
Erdoğan tarafõndan durdurulduğunu açõk-
ladõ. Avcõ’nõn kitabõndaki ifadelerine gö-
re süreç şöyle gelişti:
Cemaat saygınlığımı sarsmak
istiyordu: Cemaatin komplosuyla hak-
sõz yere tutuklanan Emniyet Genel Müdür
Yardõmcõsõ Emin Aslan hakkõnda yapõlan
işlemlere karşõ çõktõğõm, ona kefil oldu-
ğumu söylememden bir süre sonra bu açõk-
lamalarõmdan memnun olmayan İstanbul
Emniyeti’ndeki cemaatin lideri konu-
mundaki polis şefleri benim toplumdaki
saygõnlõğõmõ sarsacak bir çalõşma başlat-
tõklarõnõ ve yakõnda işleme koyacaklarõnõ
söylemişlerdi.
Hukuksuz dinlemeler yapılı-
yordu: Daha önce benimle çalõşmõş, bu
ülke için yaptõklarõmdan dolayõ bana kar-
şõ derin minnet duyduğunu belirten ve hâ-
lâ İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nde gö-
revli olduğunu ifade eden bir kişi, beni ön-
ce santraldan sonra verdiğim güvenli bir
hattan arayarak İstanbul İstihbarat Şube-
si’nde benim hakkõmda çalõşma başlatõl-
dõğõnõ tesadüfen öğrendiğini, aslõnda din-
lenenin benim değil bana gizli bilgi veren
bir kişi olduğunu, adõnõ bilmediğini ama
farklõ isimler adõna dinleme yapõlõyor
gösterildiğini anlattõ. Ben “Nasıl mah-
keme kararı alınır?” dediğimde artõk du-
rumlarõn farklõ olduğunu, bazõ mahkeme
kararlarõnõn isimsiz, adressiz, IMEI num-
arasõ üzerinden, hatta başka anlamsõz nu-
maralar üzerinden alõnabildiğini ifade et-
ti. Amirlerinin asõl amaçlarõnõn beni bir
komploya getirmek olduğunu belirtti.
Şeytanca bir kurgu: Yasayõ tekrar
tekrar okumaya başladõm. Korkunç ve çok
profesyonelce bir kurguydu, kafamda
şimşekler çakmõştõ, demek olup biten ba-
zõ şeyler böyle gerçekleştiriliyordu. Bun-
lar çok zeki, çok tehlikeli, çok şeytanca
şeylerdi. Bu adamlar hukuksuz olmakla
birlikte inanõlmazõ başarmõş, benim 40 yõl
düşünemeyeceğim şeytani yollarõ bul-
muşlardõ. Kõl kadar ince bir noktadan ge-
çerek korkunç şeyler başarmõşlardõ. Bu
dehşet bir yöntemdi.
Sıradan insanları avlayabilir-
lerdi: Eğer bu insanlar benim herkesten
gizlediğim numaramõ tespit edebilmişlerse,
benimle irtibatlõ bir telefon numarasõnõ baş-
ka bir kişiye aitmiş gibi göstererek dinle-
me kararõ alabiliyorlarsa, sõradan insanlarõn
telefonlarõ üzerinde diledikleri şeyi yap-
maya muktedirlerdir. Bu insanlar devletin
imkânlarõnõ böyle kullanabilirler miydi?
Bir avuç insanõn, devletle, sistemle nasõl
oynayabildiğini aklõm almõyordu. Bu
adamlar başkalarõna, bu işleri hiç bilme-
yen insanlara da aynõ tuzaklarõ kuruyor,
herkesi avlõyorlardõ.
İçişleri Bakanı ‘Denetletelim’
dedi: Önce randevu alarak İçişleri Ba-
kanõ’na durumu anlattõm. Emniyet Genel
Müdürlüğü ve İçişleri Bakanlõğõ yöneti-
cilerini isimler vererek dinlediklerini söy-
ledim. Sayõn Bakan Beşir Atalay “Ben ni-
ye dinleteyim, üstelik bu işleri de hiç sev-
mem” dedi ve sonra “O zaman biz bu-
rayı denetletelim” diye ekledi.
Savcılarla görüştüm: Olay yeri iti-
barõyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcõsõ
Aykut Cengiz Engin’den, ardõndan özel
yetkili mahkemenin cumhuriyet başsavcõ
vekili Turan Çolakkadı’dan randevu al-
dõm. Başsavcõnõn kendisi de dinlenmişti.
Bunun izahõ yoktu, sistem cinnet geçiri-
yordu. Hangi delil, hangi gerekçe ile baş-
savcõ dinlenmişti. Sonra Ankara’ya geldim
Başsavcõ Hüseyin Poyrazoğlu ile görüş-
tüm. O da Ergenekon üyesi olmaktan İs-
tanbul Başsavcõsõ gibi dinlenmişti. Benim
bildiğim beş altõ kişi haricinde belki bin-
lerce kişi böyle dinleniyordu.
Makamlara dilekçe hazırla-
dım: Hemen konuyla ilgili bir dilekçe ha-
zõrladõm. Adalet ve İçişleri bakanlõklarõ, İs-
tanbul, Ankara cumhuriyet başsavcõlõkla-
rõ, İstanbul ve Ankara Özel Yetkili Baş-
savcõ Vekillikleri ve Fatih Cumhuriyet
Başsavcõlõğõ’na ve Başbakanlõk’a verilmek
üzere dağõtõmlõ ancak bazõ noktalarda
birbirinden farklõ dilekçelerdi.
Emniyet Müdürü tasvip etme-
diğini söyledi: Emniyet Genel Müdürü
Oğuz Kağan Köksal’dan 6 Ocak 2010 ta-
rihinde randevu aldõm ve gidip olaylarõ an-
lattõm. Cemaatin olduğu bilinen bazõ ga-
zetelerdeki beni övücü yayõnlarõ kast ede-
rek “Ben de cemaatin senin yıldızını par-
latmaya çalıştığını zannediyordum”
dedi. Genel Müdür dinlemelerden haber-
dar olmadõğõnõ ve bunu asla tasvip etme-
diğini dile getirdi.
Adalet Bakanı da ikna oldu: Di-
lekçeyi göndermemden sonra Adalet
Bakanõ Sadullah Ergin’den randevu
alõp 12 Ocak 2010 tarihinde ziyaretine
gittim. Ona da durumu anlattõm. Bakan
dinlemeler konusuna hâkimdi, isimsiz
dinleme olamayacağõnõ söyledi. Ben õs-
rar edince Telekomünikasyon İletişim
Başkanlõğõ’nda (TİB) Başkan Fethi Şim-
şek’i telefonla aradõ. Fethi Bey istihba-
ri dinlemelerde çok miktarda isimsiz
dinleme olduğunu söyledi.
Başbakan’a da ilettim: Bende
işin üzerine tam olarak olarak gidilmeye-
ceği şüphesi oluşmuştu. Bunun için Baş-
bakan’a ulaşmalõ, bu kanunsuz dinleme-
leri ve insanlara tuzak kuranlarõ anlatma-
lõydõm. Başbakanlõk Müsteşarõ Efkan
Ala’ya bildiklerimi anlattõm. Dinlenen dai-
re başkanõ, genel müdür rütbesindeki ki-
şileri anlattõm. Durumu Başbakan’a ak-
tarmasõ gerektiğini ifade ettim.
Müfettiş incelemesi engellen-
di: Daha sonra İçişleri Bakanõ’na bu ko-
nuda yaptõklarõmõ anlatmak, bilgi vermek
üzere kendisinden bir iki defa randevu is-
tedimse de cevap alamadõm. 28 Ocak 2010
tarihinde Emniyet Genel Müdürü Oğuz
Kağan Köksal bana “Dilekçeni iade edi-
yoruz, müfettiş incelemesi yaptıramı-
yoruz çünkü bir defa müfettişler gö-
revlendirilir ise kontrol edilemeyebilir,
her şeyi araştırabilirler, bundan dola-
yı bakan dilekçenin iadesini istedi, ben
de geri veriyorum” dedi.
Bakanı durduran Başbakan:
Başta hem bakan, hem de genel müdür
meselenin üstüne gidip konuyu denetle-
mek istiyorlardõ. Ama şimdi İçişleri Ba-
kanõ denetim yapmõyordu, bakanõ dur-
duran kim ve ne olabilirdi, Başbakan’dan
başka kim olabilirdi? Belki Başbakan ger-
çeği tam bilmiyordu, son dönem Erge-
nekon operasyonlarõ ve bu operasyonla-
rõ gerçekleştirenler benim şikâyetimle şai-
be altõnda kalõr tereddüdü taşõyarak tah-
kikatõ durdurmuştu.
İstanbul Haber Servisi -
Hanefi Avcı’nõn “Haliç’te
Yaşayan Simonlar: Dün
Devlet, Bugün Cemaat” ki-
tabõnõn yankõlarõ sürüyor. Ba-
zõ gazeteler iddialarõ tartõş-
mak yerine Avcõ’nõn geçmişi
ile ilgilenmeyi tercih ederken
bazõ yazarlar da cemaati sa-
vunmaya devam etti.
Anadolu’da Vakit gazetesi,
dün Hürriyet’in 4 Şubat 1998
tarihinde attõğõ “Avcı çete söz-
cüsü” manşeti ile çõktõ. Vakit,
Avcõ’nõn yazdõğõ kitaptaki id-
dialarõ göz ardõ edip Hürri-
yet’in söz konusu kitapla ilgi-
li haber yapmasõnõ ön plana çõ-
karmaya çalõştõ. Manşet ha-
berde Hürriyet’in bugün Av-
cõ’yõ kahraman gibi lanse etti-
ği savunularak Doğan grubu ile
Avcõ’nõn daha önce mahke-
melik olduğu da kaydedildi.
Haberde, Hürriyet’in 12 yõl
önceki haberine ve mahkeme
sürecine ayrõn-
tõlõ olarak yer
verildi. Gaze-
tenin yazarõ
Hasan Kara-
kaya da Hane-
fi Avcõ’nõn pa-
ra kazanmak
için kitabõ şim-
di çõkardõğõnõ
öne sürerek ki-
tabõn satõş re-
korlarõ kõrdõğõ-
nõ, 12 Ey-
lül’den sonra
çõkarsa kimse-
nin yüzüne
bakmayacağõnõ
iddia etti. Karakaya, Avcõ’nõn
amacõnõn Edirne ve Eskişe-
hir’e sürülmesinin intikamõnõ al-
mak ve bu arada da köşeyi
dönmek için bu kitabõ yazdõğõ-
nõ kaydetti.
Cemaat değişiyor mu?
Yeni Şafak gazetesi, “Adli-
yede doğru söyledi, kitapta
şaştı” manşeti ile Vakit gibi ki-
taptaki Gülen Cemaati’ne yö-
nelik iddialarõ görmezden gel-
meyi tercih etti. Haberde, Av-
cõ’nõn Ergenekon savcõlarõna
verdiği ifadede de Ergene-
kon’u “Susurluk’a benzer
bir örgüt yapılanması” olarak
tanõmladõğõ, kitabõnda ise sav-
cõlara tarif ettiği örgütü yok
saydõğõ kaydedildi.
Star gazetesi yazarõ Nasuhi
Güngör, kitabõn cemaat için-
deki “kuşak farkının” tetik-
lediği gelişmelerin hõz kazan-
masõna yol açacağõnõ kaydet-
ti. “Hanefi Avcı, cemaat ve
değişim” başlõklõ yazõsõnda
Güngör, kitaptaki iddialarõn
yeni olmadõğõnõ, tek farkõn
Avcõ gibi bugüne dek hep cid-
diye alõnmõş bir emniyet men-
subu tarafõndan dile getiril-
mesi olduğunu belirtti. Güngör,
Gülen cemaatinin, abartõya ba-
zen şehir efsanesine dönüşse de
siyaset, bürokrasi ve ekonomik
hayatta ciddi bir etkinlik için-
de olduğunun ortada olduğunu
vurguladõ.
Sabah yazarõ Okan Mü-
derrisoğlu yazõsõnda, Avcõ’nõn
kitabõnõn cemaate ayrõlan bö-
lümünde ABD’nin 11 Eylül
sendromuna benzer bir tablo
ortaya çõktõğõnõ ifade ederek ki-
tabõ okurken “doğrularla ka-
rışık manipülasyonu yaşadı-
ğını” anlattõ. Müderrisoğlu,
yazõsõnda “Avcı’nın vurgula-
rından geleceğe dönük baş-
ka adımları olduğunu çözü-
yorsunuz. Biriktirilen bilgi ve
belgelerle kendisini garanti-
ye alan karargâhını vurduğu
oluşumla pazarlığa açık bir
tarz söz konusu. Ama bu
tarz ‘iste-
diği göreve
gelemedi’,
‘iktidarõn
gözünden
düştü, fi-
lanca par-
tiden mil-
letvekilli-
ğine yatõ-
rõm yapõ-
yor’ gibi
basit çı-
karlarla
açıklana-
mayacak
kadar ka-
rışık” sa-
tõrlarõna yer verdi.
‘En büyük günahı
sahte belge üretmek’
Taraf gazetesi yazarõ Yıldı-
ray Oğur ise Avcõ’nõn kitabõ ile
“cemaat adında her deliğe
giren, her kilitli kapıyı açan
bir maymuncuk hediye etti-
ğini” yazdõğõ “Keşke 12 Ey-
lül’den önce de bir cemaat ol-
saydı” başlõklõ yazõsõnda ce-
maatin halkõna düşman devlet-
le mücadele ettiğini savundu.
Cemaatin sokak ortasõnda adam
infaz etmediğini, işkence yap-
madõğõnõ öne süren Oğur, Av-
cõ’nõn kitabõna göre cemaatin en
büyük günahõnõn kirli devleti
teşhir etmek için sahte belge
üretmek olduğunu belirtti.
Doğan’dan destek
Hürriyet gazetesi yazarõ Yal-
çın Doğan da “Avcı’dan Tür-
kiye’nin ciğeri” başlõklõ yazõ-
sõnda kitabõ okuduktan sonra
insanõn dehşet içinde kaldõğõ-
nõ “Biz nasıl bir ülkede yaşı-
yoruz” sorusunun her satõrda
insanõ çarptõğõnõ belirtti.
BAZI GAZETELER İDDİALARI GÖRMEZDEN GELDİ
Yine Avcı’ya
saldırdılar
MELTEM YILMAZ
Eski İçişleri Bakanõ Saadettin
Tantan, AKP’nin iktidara geldiği
2002 yõlõndan bu yana Gülen ce-
maati ile PKK’nin büyük bir güç
kazandõğõnõ ifade ederek
“AKP’nin iktidarından sonra
Gülen cemaati ile PKK, siyasi,
ekonomik ve idari anlamda Tür-
kiye’ye hâkim duruma gelmiştir.
Yalnızca emniyetin kozmik oda-
sına girmek de yetmez. Tüm is-
tihbarat birimleri derhal Meclis
araştırması ile adli denetime
açılmalıdır. Tabii böyle bir araş-
tırma, Meclis’in büyük bir ço-
ğunluğunu da götürecektir” dedi.
Tantan, Eskişehir Emniyet Mü-
dürü Hanefi Avcı’nõn kaleme aldõ-
ğõ ve geçtiğimiz günlerde raflarda
yerini alan “Haliç’te Yaşayan Si-
monlar: Dün Devlet Bugün Ce-
maat” adlõ kitaba yönelik sorularõ-
mõzõ yanõtladõ. “Hanefi Avcı’nın
belgesiz ve bilgisiz konuşmaya-
cağından emin olduğunu” söyle-
yen Tantan, yalnõzca emniyetin de-
ğil, “Türkiye’deki tüm istihba-
rat birimlerinin kozmik
odasına girilmesi gerek-
tiğini” söyledi. Tantan,
“Türkiye’nin şu anki
halinden çıkabilmesi
için yalnızca emniyet
değil, aralarında
TSK ve MİT’in de
bulunduğu tüm is-
tihbarat birimleri,
Meclis araştırması
ile adli
de-
netime açılmalıdır. Nerede huku-
ki ve kurumsal boşluklar var,
nerede altyapı eksikliği var, ma-
saya yatırılmalı. Bunu siyasi
kadro yapamıyor çünkü böylesi
bir denetim, Meclis’in büyük bir
çoğunluğunu götürecektir” dedi.
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yõ-
lõndan bu yana yalnõzca cemaatle-
rin değil, PKK’nin de güçlendiğine
dikkat çeken Tantan, şöyle devam
etti: “AKP’nin iktidarından son-
ra başta Gülen cemaati ile PKK,
siyasi, ekonomik ve idari anlam-
da çok büyük güç kazanmış,
Türkiye’ye hâkim duruma gel-
miştir. 2002’den sonra Gülen ce-
maati 50, PKK ise 25 milyar do-
larlık marka değerine ulaşmıştır.
AKP, bu iki oluşumun güçlen-
mesine katkı sağladı. Bu durum
karşısında halkına ve ülkesine
sahip çıkan insanlar ise bilinçli
bir şekilde yoksullaştırılıp cahil
bırakılıyor. Bu durum, büyük
bir proje.”
Tantan, “Dikkat ederseniz hü-
kümet ne zaman bir olay olsa
sessiz kalıyor. Hükümet ka-
nadının bugüne kadar
somut bir adım attığı
görülmüş müdür?
Diğer yandan
Cumhurbaşkanı
devletin PKK ile
masaya oturama-
yacağını söylüyor.
‘Devletin kurumlarõ
görüşürler’ diyor.
Peki bu kurumlar
bağımsız mı devlet-
ten?” değerlen-
dirmesini
yaptõ.
İstihbarat birimleri
denetime açılmalı
Eski İçişleri Bakanõ Saadettin Tantan
TERÖR VE TOPLUM / MEHMET FARAÇ mfarac@cumhuriyet.com.tr - www.mehmetfarac.com
Güneşin tenleri kavurduğu yaz
sıcaklarında, akşamın hüznü şemsiyesini
açınca gölge de alaca bir karanlığın insafına
sığınırdı... Teldolaplarda bir parça kuzu
etimiz, kokmasın diye yüksekteki bir fileye
asılmış kazankebabımız ve çarşıdan alınmış
buzlarla soğutulan saman karışmış sularımız
vardı...
Analarımız kuyu sularını ‘hayat’larımızın
(avlu) beton ya da kayalık zeminine
dökünce doğanın damarlarına gizlenmiş
güneşin o kızıl buharı adeta gökyüzüne
yükselirdi... Bazen onlarca kova su
dökülürdü o avlulara ama sıcak çok uzun
süre yok olup gitmezdi...
Akşam yemekleri işte o hayatlara serilmiş
kilimlerin üzerinde yenilirdi... Tek
zenginliğimiz bakır bir legenin içinde suda
bekleyen kıpkırmızı eriklerimizdi... Sayıyla
verilirdi erikler bize... kimseye haksızlık
olmasın diye!..
Ekmeğin bir Arap atının yelesine
gizlendiği Urfa’da, babalarımız aş uğruna
koştururken kaçakçı pazarında, yorgun
gelirlerdi o iki göz, betonarme
gecekondulara...
Analarımız ise her biri bin dert misali
çocuklarının peşinde koşturmaktan helak
olurdu...
Yaşam, Urfa’nın Kötüler Mahallesi’nde
yoksullukla umudun yarattığı çelişki içinde
amansız bir kısırdöngüye dönüşür ve biz o
mahallenin garip çocukları, terk edilmiş
dünyamızda debelenip dururduk!..
Babalarımız pek harçlık veremezdi
bizlere... Ekmeğini Suriye sınırındaki
mayınlı arazilerden çıkaran insanların
cebinde para olmazdı ki!.. Ekmek bir
jandarma tüfeğinin namlusuna hapsedilmişti
ve bizler akşam eve dönecek mi diye
düşünürdük cepleri delik babalarımızı!..
Her gün ama her gün, temmuz ve ağustos
aylarında, yollarından kanalizasyon akan,
taşıma suyla yaşamın döndüğü o mahallede,
derme çatma el arabalarında eskimo ya da
dondurma satanların bizce hiçbir anlamı
yoktu...
Kasteden zalimler!
Eskimodaki boya kokusu,
dondurmanın serinliği şark çıbanlı
çocukların yüzlerini yalar geçerdi
yalnızca!.. Analarımız kapı
aralıklarından o mazlum manzaraları
izleyemez, yoksulluğun kahpeliğine
isyan ederlerdi...
Siz hiç zemini tamamen kayalarla
kaplı, elektrik direğindeki tek lambanın
aydınlattığı sokaklarda, ayaklarındaki
yırtık ‘cızlave’lerle on yerinden yamalı bir
topun peşinden koşan mahsunlar
gördünüz mü?..
Bizler “forfor top” derdik ayaklarımızdan
bile pejmürde o yuvarlak meşinlere...
Çorap görmemiş ayaklarımızda taşların ve
kayaların açtığı derin yaralarla dönerdik gece
yarıları garip gecekondularımıza!..
Hiç öyle düşünmeyin, biz kızgın güneşten
kaçabilme uğruna futbolu geceyarıları
oynardık!.. 8-9 çocuk, üç çaput döşeğe
eskimiş bir kolyenin küçük halkaları gibi
dizilmeden önce yapacağımız çok önemli bir
işimiz vardı...
Evet bilirdik ki, kurt puslu havayı
severdi ama akrep de serinliği!.. Yaşam ne
kadar çelişkiliydi bizim için, jandarmaya av
olmasından korktuğumuz babalarımız uyur
uyumaz biz avcı olurduk!..
O mahallede yaşayanlar, ağustos
gecelerinde sıcaklardan, yılanlardan ve
özellikle de
akreplerden
korunma uğruna
damlarda ya da
avlulara kurulmuş
tahtlarda (sedir)
uykuya dalar dalmaz;
biz analarımız,
babalarımız ve de
kardeşlerimizin
canına kasteden o
zalimlerin peşine düşerdik!..
Urfa’da ya da topyekûn Güneydoğu’da,
cehalet bizleri yobazın, tarikatın,
cemaatin karanlığına sürüklerdi,
yoksulluk ise kapkara akreplerin
ihanetine!..
Tandırlıklardan (mutfak) et yüzüne hasret
birer paslanmış kebaş şişi yürütür boş bir
zeyintinyağı tenekesi ve birer el feneriyle
sokaklara düşerdik...
Gruplar halinde Kötüler Mahallesi’nin
karanlık sokaklarına dağılırdık... Duvarlarında
akrep resimleri olan antik mağaralara ve
kaderine terk edilmiş harebelere dalardık...
Korkuyla ve de sesizce; taş duvarların
diplerine, çalıların sinsiliğine sığınan o
mahlukatların peşinden koşardık...
Dünyanın en zehirli akrepleri gericiliğin
en yoğun olduğu Güneydoğu’da yaşardı!..
Babalarımızdan bilirdik ki, çöl ortamında
yaşayan akrepler, suyu az tükettiklerinden
dolayı çok daha zehirliydi!..
Karanlığı seven hain!..
Bizler, yani Kötüler Mahallesi’nin çocukları
hem aile bireylerimizin can güvenliği hem de
harçlık uğruna işte o zalimlerin ardına
düşerdik gecenin serinliğinde...
Kapkara akrepler karanlığı, köhneliği,
serinliği ve sessizliği severdi!..
Ay ışığında yiyecek arayan akrepleri görür
görmez fenerleri üzerlerine tutar ve onlara
şok yaşatırdık!.. Sonra kebap şişlerini
gövdelerinin tam ortasına saplar ve nefretini,
karanlığın sinsiliğinde gizleyen o akreplerin
ölümle dansını izlerdik!..
Orası Urfa’nın Kötüler Mahallesi’ydi... Siz
birkaç saniye düşünebilir misiniz acaba;
salt kaçakçılığın kolaylıkla yapılabilmesi
uğruna dağlarda oluşturulan o mahallede
“kötü” kimdi acaba?..
Suriye’den birkaç kilo çay ve kına getirme
uğruna canlarını mayınlı arazilere süren
babalarımız mı?..
Devletin bekasını koruma uğruna sözde
kaçakçılara acımadan kurşun yağdıran
jandarmalar mı?..
Üç gariban geçmesin diye sınıra o kalleş
mayınları yerleştirenler mi?..
Bizi kanalizasyonların açıkta aktığı,
çoğunda su ve elektrik bile olmayan
betonarme gecekondularda yoksulluğun
cehenneminde yaşamaya mahkûm eden
ihmalkâr devlet mi?..
Küçük bebelerimizi serinliğin
uykusunda masum rüyalar görürken
sokan akrepler mi?..
Yoksa, hem can güvenliği hem de harçlık
uğruna zehirli akrepleri kebap şişleriyle
avlayan biz çocuklar mı?..
Kötüler Mahallesi’nin viranelerindeki akrep
avı gecenin çok geç saatlerinde biterdi...
Sabahın köründe, ellerimizde zeytinyağı
tenekeleriyle Urfa Sağlık Müdürlüğü’nün
yolunu tutardık. Akreplerimiz bir görevli
tarafından sayılır, ellerimize birkaç kuruş
sıkıştırılırdı...
Devleti saran akrepler!..
İşte o akrepler yaz boyunca toplanır
Ankara’ya, Refik Saydam Hıfzıssıhha
Enstitisü’ne gönderilirdi...
Devlet, yoksulluğumuza ve delik
ceplerimize çare olsun diye avladığımız o
akreplerden panzehir yapardı!..
Dün konuştuğum Urfalı akrep avcısı Ali
Yılmaz, deposunda biriken 70 bin akrebi iki
yıldır devlete satamadığından yakındı!..
İşte tam bugünlerde bir cesur Avcı,
Türkiye’yi kuşatan karanlığa fener tutunca da,
anladım ki, devletin elinde yeterince akrep
varmış!..
Peki, ya panzehir!..
Gelin 12 Eylül’de biz imal edelim... Ne
dersiniz?..
Akrebin İhaneti!.. ‘Avcı’nın Feneri!.. Panzehirin Günü!..