28 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN YSK’nin ‘Evet’ Pası Anayasa paketine o bir tek madde ekli olsaydı… Benim oyum, hiç kuşkusuz “Evet” olurdu… Ama bu iktidar o bir tek maddeyi pakete koymadı… Koyamadı.. Koyamaz da… Çünkü böyle bir madde başını belaya sokar… Başbakanından bakanına, gayretkeş parti yöneticisinden işgüzar valisine kadar... Hepsi hakkında her gün her saat dava açılırdı.. AKP, bu yüzden anayasaya o maddeyi koymak yerine… Halkı aptal yerine koymayı tercih ediyor. Bu daha kolayına geliyor. O madde… Aslında çok kısa, çok öz bir madde. Hatta ve keşke madde, anayasanın “Değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez” o ilk 4 maddesinin arkasına 5. madde olarak eklense.. İşte o madde: “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları aptal yerine konamaz!” Böyle bir madde, sadece iktidarı değil, muhalefeti de bağlayacaktır. Ve ülkemizde insana saygı artacak ve yaşam standardı yükselecektir. Böyle bir maddeyi, halkı değil aptal, affedersiniz eşek yerine koyan 12 Eylül darbecilerinin anayasaya koyması beklenemezdi. AKP iktidarı da sivil 12 Eylülcü olarak böyle bir maddeyi pakete koymadı, koyamadı. Çünkü AKP için halkı aptal yerine koymak, narkotik bir alışkanlık haline geldi. Bu alışkanlığa devletin en saygın kurumları bile bilerek bilmeyerek yardım ve yataklık ediyor. Örnek çok: Halkoylamasında seçmenlerin oy pusulasını “Evet” mührü ile damgalayacakları açıklanmıştı. Bu durumun, “Hayır” oyu verecek seçmenin kafasını karıştıracağı ve oy iptaline yol açacağı çok açıktı. Yüksek Seçim Kurulu, konuyu ele aldı ama çok garip bir karar verdi. Bu karar halkı aptal yerine koymak isteyenlerin ekmeğine (daha doğrusu oy pusulasına) evet margarini sürecek tarzda bir karardı: “Oylamada ‘Tercih’ yazılı mühür kullanılacak. Bu mühürden yeterli sayıda yoksa ‘Evet’ mührü kullanılacak.” Nasıl bir karar bu? Mühür denilen şey, üç-beş liraya kırtasiyecilerde bile bulunabilen/yaptırılabilen basit bir lastik damga. 49.5 milyon seçmen, milyonlarca lira harcanarak siyasi bir kapris veya şeytani bir plan uğruna sandığa sürükleniyor. Konu üç- beş kuruşluk bir damga masrafına gelince eldeki “Evet”ler kullanılsın diye YSK karar veriyor. Bu kararda bilerek bilmeyerek “Evet”e gizli bir destek kokusu olduğu açık. YSK’nin uyguladığı Halkoylaması Yasası’nın (3376 sayı 28.05.1987 tarihli yasa) 4. maddesi daha da açık: “Halkoylamasına katılanlar, üzerinde ‘özel işaret bulunan mührü’, birleşik oy pusulasında tercih ettiği kısmın üzerine basarlar.” Yasa açık, madde “özel işaret bulunan mühür”den söz ediyor. YSK ise “Tercih” veya “Evet” mührü basılır diyerek yasaya aykırı bir karar veriyor. Bu “Evet”li karar “Evet” diye kıvranan üstünü başını “Evet” diye yırtan Tayyip Bey’e mükemmel bir pas oluyor. Ve ortalığı “Evet” reklamlarıyla donatıyor. “Evet” mührü tutan bir el üzerinde sadece “Evet” yazılı olan oy pusulasını damgalıyor. O ele o “Evet” mührünü ne yazık ki YSK vermiştir. TC Anayasası için en acil madde başta sözünü ettiğimiz maddedir. MERİÇ VELİDEDEOĞLU Halkoylaması (referandum) konuşmalarında Başbakan Erdoğan’ın, İsmet İnönü’ye yaptığı saldırılarını, İngiltere’nin eski dışişleri bakanlarından Lord Curzon of Kedleston duyabilseydi, kim bilir ne mutlu olurdu. Lozan’da barış görüşmelerinde kendini “dize” getiren İsmet Paşa’dan alamadığı intikamını, “87” yıl sonra “Türkiye Cumhuriyeti”nin Başbakanı meydanlarda kabara köpüre alıyor. Ama insanı bu denli “gülünç” duruma düşüren, bu denli “cahil”ce bir söylemle intikamının alınmasını, sanırım Lord Curzon “da” istemezdi. 1937’de, henüz çok genç olan “Cumhuriyet”i, “yine” sarsmak isteyen dönem emperyalizminin önderi İngiltere’nin kışkırtmasıyla başlatılan “Dersim İsyanı”nı, tam 73 yıl sonra kullanarak İnönü’ye dolaysiyle “CHP”ye yaptığı saldırıyı, adeta yüzüne gözüne bulaştırdı Erdoğan. Alanlarda topluluklara seslenişinde yer alan, TV kanalları aracılığı ile milyonlarca yurttaşa ulaşan söylemindeki haksız saldırıya, tarihsel yanlışlara, saptırmalara aslında ne kızmalıyız ne de şaşırmalıyız. Erdoğan’ın “Başbakan”ı olduğu 87 yıllık “Türkiye Cumhuriyeti Devleti”nin yani 1923 Devrimi’nin kısacık bir tarihini bilmesi gerektiğini söylemenin de, kendisi için bir anlamı yok. Bu gibi bir bilgiye sahip olmanın, ülkelerin başbakanları için doğal bir durum olduğunu belirtmenin de, aslında Erdoğan’a “haksızlık” olacağını görmekten kaçınmamalıyız diyorum. Başbakan’ın ortaöğretimini, bu konuya izlencesinde (müfredatında) üstünkörü yer veren -günümüzde ise bu kadarı bile uygulanıp işlenmeyen- imam hatip lisesinde yaptığını unutmayalım. Gençlik dönemini de - uzaktan da olsa- Gulbeddin Hikmetyar’ın bir bakıma “çömez”i gibi geçirdiği bilinir. İlkin “ABD”nin de desteklediği, köktenci İslamın bir oluşumunun kaderi olan Afganlı Hikmetyar’ın eteklerinin dibinde “diz çöküp” oturmakla, genç R. T. Erdoğan’ın Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş tarihini öğrenmesi pek söz konusu olamazdı doğrusu. “Çömez”liğin bir bakıma simgesi olan bu “diz dibine çöküş” ayrıca “İslam ümmeti”nin bir “kulu” olmanın da, “kulluğun” da bir göstergesi olarak algılanır. Erdoğan’ın bir süre sonra da, Nakşibendi çıkışlı şeyhlerin -bu kez- önünde diz çökerek “ders alma” dönemine girdiği belirtilir. Bu aşamalarla gerçekleştirilen “diz dibi” eğitiminden geçmiş birinden, cumhuriyet tarihimizi “adam” gibi değerlendirmesi beklenir mi? Beklenmeli mi? Siyasete ısınmaya başladığında ise, “ABD”nin Ankara Büyükelçisi M. Abramowitz’in öğretmenliğiyle, öğretileriyle iç içeydi. Böylece “doğrultu”su Washington’a dönük “kul mertebesi”ndeki bir “teslimiyet”çilikle yoğrulduğu, biçimlendiği bir sır değildi artık. Anımsayacaksınız, bu “kişiliğin” sergilendiği en belirgin örneklerden biriydi “Cüneyd Zapsu olayı.” Danışmanlarından olan Zapsu’nun, “ABD”deki görüşmeleri sırasında “Başbakan için: Onu süpürüp deliğe atmayın! Kullanın!” biçiminde adeta yalvaran bir biçemle (üslupla) dile getirdiği bu öneriye, Erdoğan’ın hiç tepki vermeden, “baş eğip” kabullenmesini, bilmem ki başka nasıl açıklayabiliriz dersiniz? Yıllar yılı “İslamla laiklik bir arada kesinlikle yaşayamaz!” diye haykır dur. Ama sonra bir gün, “laik”liğe, “Atatürk devrimleri”ne (inkılaplarına) bağlı kalacağına “namus ve şerefin” üzerine yemin et, hem de halkın önünde. Bunu hiç çekinmeden yapmak, yapabilmek; ancak sözünü ettiğimiz aşamalarla oluşmuş bir “kişiliğin” becerisidir dense pek de yanlış olmaz. Ayrıca “takıyye yapıyor” da denemez; çünkü bunun da bir kuralı var; “takıyye” böyle yıllarca sürdürülemez; bir “son”a vardırılması gerektiği bilinir. Ama “hedef”e ulaşmak için yetiştirilip, yönlendirilen bu insanların, değil böyle bir kuralı çiğnemesi, İslam dininin kendisini bile nasıl kullandıklarının ulusça “tanık”larıyız; özellikle de sekiz yıldır. Gulbeddin çömezliği çok gerilerde kaldı. Artık, kısaca “Feto” da denilen Fethullah Gülen’inkiler işbaşında; laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti düpedüz sarılmış durumda. Adları da değişmiş, şimdi bunlara sorumlu “imam” deniyormuş. Diplomalı bir imam olarak Başbakan R. T. Erdoğan, bu durumda “eşbaşkan” gibi, “eşimam başı” mı oluyor, bilemiyoruz. Devletin bu “F tipi” imamlardan “gerçek” biçimde temizlenebilmesinin ilk adımı, 12 Eylül halkoylamasının “hayır”lı oylarıyla başlayabilir. Umarız böyle bir adım atılabilir. Gulbeddin’in Çömezinden Bu Kadar! [email protected] 27 AĞUSTOS 2010 CUMA CUMHURİYET SAYFA 15 Yeni açılım: Kandil-İmralı uçak seferi! Doğru! Nezahat Özbek: “Doğru bir tanedir. Yanlışın çeşitlerini öğrenmek için Recep’in referandum nutuklarını takip etmeniz gerekir” Mağdur Ulvi Oğuz: “12 Eylül’ün en mağdurlarından ABD Büyükelçisi ‘evet’ kampanyasında. ‘Az astınız çok beslediniz’ diye hesap soracak zağar!” Çocuk Ahmet Önen: “Babasının zenginliği kendi sünnet parasıyla oluşan ve villasını babasına kiraya veren çocuğun gemi almasını eleştirmeyelim artık!” YağmurDeniz Dokundurdukça, dokunalım KISACA dokundurmalardan oluşan kısa bir seçki: Recep, veda ziyareti sonrası Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’u kapıdan el sallayarak uğurlamış. Ne diyelim. Allah kavuştursun! (Necati Cebe) Bir zamanlar hava atmak isteyenler “Doğan görünümlü Şahin”e binerdi. Şimdi yanlarında gazeteci görünümlü dalkavuk, demokrat görünümlü diktatör, bilim insanı görünümlü hırsız, siyasetçi görünümlü kalpazan gezdiriyorlar! (İlker Çamkır) 1980’den bugüne bir tek “our boys” yani, bizim oğlanlar değişmiştir. O zaman beş general vardı, şimdi iki sivil. Hazin, ama böyle... 12 Eylül 2010’da referanduma evet demek, 12 Eylül 1980’deki askeri darbeye evet, demektir... (Tolga Yarman) Aslında “Recep’le anlaştık” demek isteyen PKK’nin etkili ismi Murat Karayılan, bir anlık dalgınlıkla ‘devletle anlaştık’ demiş olmasın. (Mustafa Pınar) Recep, kişi başına milli gelirin 10 bin dolar olduğunu söylediği için, doğruyu söylememekle eleştiriliyor. Niye doğruyu söylemiyor olsun ki, kendi maaşına göre konuşuyordur! (Ertan Somunkıran) Afyonkarahisar’da çoban kıyafeti giyen Recep, koyun olduğumuzu bu kadar yüzümüze vurmasaydı bari. (Barbaros Uzunöner) Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” REFERANDUM öncesi hükümet fena halde köşeye sıkıştı. Skandal niteliğinde birden fazla olay, aynı anda gelişiyor. Demokrasinin geçerli olduğu bir ülkede olaylardan sadece biri bile iktidarın değişmesine neden olur ama bizdeki iktidar “hacıyatmaz” gibi! Skandallardan biri, İmralı’daki “Sayın Abdullah”la yapılan görüşmeler. Adalet Bakanı Ali Dibo pardon Sadullah Ergin de ağzındaki baklayı çıkardı. Melis Sezer soruyor: “Adalet Bakanı, sekiz yıldır Apo ile görüşüldüğünü ifade etti. Anlamadığım; iktidardaki sekiz yılınız boyunca Apo ile görüşmek için ayırdığınız zaman ve emeği neden Meclis’teki muhalefet partileri ve sivil toplum örgütlerine ayırmadığınız. Sekiz yılda AKP iktidarı CHP ile iki kez, MHP ile üç kez görüşmüş. Apo ile kaç kez görüşüldü ve nelerin pazarlığı yapıldı? Serhat Terzi de “Merak ediyorum” diyor: “Hükümeti ortadan kaldırmak İçin darbe ortamı yaratmak” suçlamasıyla yargılanan generallere bile en acımasız tonda yaklaşan hükümet 30 bin kişinin katili ve devleti bölmeye yönelik bir suçun ortağı ile nasıl bu kadar içli dışlı oluyor? Neden İmralı ile pazarlık referandum öncesi yapılıyor? Sekiz yıldır yapsalardı da o kadar genç ölmeseydi! Herhalde referandum ve seçim dönemlerinde kurtarabildiğimiz askerimiz için sevinmemiz gerekiyor. Ergenekon’dan içeri girenler henüz suçları sabitlenmemişken konuşmalarına bile tahammülü olmayanların Apo ile konuşulmasını savunması ise onların ikileminden başka bir şey değildir.” Eskişehir Emniyet Müdürü eski istihbaratçı Hanefi Avcı, “Haliç’te Yaşayan Simonlar” kitabında Emniyet’teki cemaat (Feto) örgütlenmesini anlatıyor... ABD’nin özel istihbarat kurumlarından Startfor’un Türkiye raporunda AKP’nin ve cemaatin (Feto) polis istihbaratını fiilen ele geçirdiği açıklanıyor. Öte yandan Türk Silahlı Kuvvetleri Hilmi Özkök döneminde subayların başına çuval geçirilerek ele geçirilmeye başlanmış; Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ’la önemli adımlar atılmış. Teröristlerle yürütülen pazarlık... Cemaatin polisi ele geçirmesi... Terörle mücadele eden generallerin cezaevine gönderilmesi... Hükümetin hacılığı ve hacıyatmazlığı... Bunlar rastlantı olamaz. Hacıyatmaz KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Yer adlarõnõn kö- kenini ve etimolo- jisini inceleyen bi- lim dalõ. 2/ Yunan mitolojisinde aşk tanrõsõ... Animist dinlerde doğaüstü güçlere verilen ad. 3/ Ateş... Övünme- yi gerektiren şey. 4/ Divan edebiya- tõnda manzum bil- mece... Küçük ma- ğara. 5/ Bir işin tamam- lanmasõ için tanõnan ek sü- re; mehil... Bir nota. 6/ Filmlerde önemli rollerde oynayan genç erkek oyun- cu... Hayvanlarõn bağlan- dõğõ gölgelik. 7/ Avru- pa’da büyük bir yarõma- da... Yapraklar durumun- da ayrõlabilen parlak bir mineral. 8/ İğdiş etmek. 9/ Yön göstermek için belli yerlere konulan işaret... Bir tür tuzsuz ve yumuşak peynir. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tanrõbilim. 2/ Bir ilimiz... Küme, grup. 3/ İtalya’nõn en uzun õrmağõ... Nemli toprak. 4/ Dört Halife’nin üçün- cüsü... Bir şeyi kabul etmeyerek geri çevirme. 5/ Başlangõcõ belli olmayan zaman... Kuzu sesi. 6/ Uluslararasõ Para Fo- nu’nun simgesi... Mikroskopla yapõlan incelemede kimi vakit lamlarõn üzerine kapatõlan küçük ve ince cam par- çasõ. 7/ “01 ---’ler ki derya içredir deryayõ bilmezler” (Ha- yali)... Uçağõn yüksekten hedefin üzerine dik olarak sal- dõrmasõ. 8/ Bir şeyi doğru olarak benimsemek. 9/ Güzel sanat... Suyu, işleme ve dağõtõm tesislerine iletme. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Ç O V Ç O V S E İ Y İ L O T U S N A S R A N İ İ Ç K A M A L A K İ K O N A A V N A Z N A V A R V İ P D E R E F A T A N E T S A S E T O N A T 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle