19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
KULTUR DOĞAN KUBAN I- Üniversite Sorunu 21. yüzyılda ülkenin öniindeki büyük uygarlık eşiğini atlama şansını ortadan kaldıracak safsatalar gazete sayfalarını ve televizyon ekranlarını dolduruyor. Toplum tarih bilmediği için, birtakım kendinden icazetli yazarlar bilgisel ve düşünsel çöküntü alanları yaratarak diplomalı cahillerin bir bölümünü şaşkına çeviriyor. Bunları okuyan, seyreden ya da ga- galayan sözde aydınlar, her konuyu birbirinden bağımsız monadlar olarak algılayıp kü- çük bir çanakta tüketiyorlar. Ülkenin tümel yapısının devinimini göz ardı eden trajikomik bir yüzeysel ciddiyetle çöplüklerde toplumca eşiniyoruz. T ürkiye'nin temel sorunlarınm başmda eğitinv öğretim geliyor. Bunun ilköğretimden başlayarak her aşamasının dengeli gelişimi, aptal bir kazanç felsefesine feda edildi. Gerçi bu Türkiye'ye özgü bir so- run değil. Fakat gelişmiş ülkelerin direnci, okumaya ye- ni başlamış, hatta başlamamış ülkemizde yok. (Bu top- lum Japonya'nın 1/250 oranında kitap okuyor.) Bu ge- lişmenin sonucunun üniversite eğitimi bağlamında ne olabileceği konusunda bir tartışma bu makalenin ko- nusudur. Dünyanuı kendi amaçlanna uygun çalışan en verimli kurumlan sanayi üreticileri ve ürün pazarlayanlardır. Devletler onlar için çalışıyor; ordular onlar için çalışı- yor, onlar da ordular için; kim baba oğul Bush'un pet- rolcülerle ilişkilerini yadsıyabilir? Basın temelde onlar için çalışıyor; üniversiteler, araştırma kurumları onlar için çalışıyor. Reklam dünyası onların sözcüsü. Bu kendinden emin patronlar karşısında hükümet- ler kararsız, toplumlar şaşkın. Halkın sağlıklı, rahat ula- şımı mı önemli, oto üretenin satışım arttırması mı? Barış, mı önemli, savaş uçağı üreten mi? Çağımızda sanayi üre- ticilerinin devlet politikalannı nasıl etkilediğini biraz oku- yan herkes öğrenmiştir. Son günlerde teknolojinin ekonomik baskısının Özellikle üniversite eğitimi ve demokratik rejimlerin ge- leceği üzerindeki olumsuz etkileri Çin'den ABD'ye ka- dar her ülkede tartışma konusu oluyor. Biz buna YÖK tartışmaları ile katılan, daha doğrusu hiçkatılmayan bir ülkeyiz. Demokrasinin geleceği ile ilgimiz zaten yok. Counier İntemational dergisi 24-30 Haziran tarih- li sayısında 'Üniversite nereye gidiyor?' başlıklı uzun bir nıakale yayımladı. Bu makalede Şikago Üniversitesi fel- sefe profesörlerinden Martha Nussbaum'ın 'Ekonomi Kurbanı Eğitim' adlı yapıtının bir özeti de var. Makale İspanyol £1 Pais gazetesinden almmış ilginç bir karika- türle konunun içeriğini çok güzel açıklıyor. Karikatürde bir üniversite reklamı var. Şöyle diyor: "Eski üniversi' temizi biîginin shopping center'i yapacağız". Karikatürde doktora almış bir genç adam, başarılı bir genç mezunun büyük neşesiylc kollannı açmış "Bir doktora satm aldım." diyor. Spiegel dergisinin 12 Temmuz tarihli sayısmda da ay- nı konuda 'Hutnholdt yerine Siemens' adlı bir makale var. Alt başhğında "Ehliyecsizlik, parasahorluklar ve so- rumsuzluk üniversite eğitimini nasıl tahrip ediyoı" yaz- mışlar. Courrier'nin' Times Literary Supplement'den özet- lediği yazının vurguladığı konu, teknolojiye ağırlık ve- ren programlann ihmal ettiği 'Humanities' (tarih, fel- sefe, edebiyat, sanat) konularının yokluğunun giderek bir demokrasi krizine neden olacağı. Bu konular giderek programlardan çıkma eğilimi gösteriyor. Oysa ekonomik açıdan küreselleşmenin savunuldu- ğu bir dünyada birlikte savaşsız yaşamak sadece 'öteki'ne yani başka ırklara, başka dillere ve başka dinlere saygı ile olasıdır. Bunun da aracı herkesin aynı makine ve ma- tematik dilini konuştuğu teknoloji ve sanayi değil, farklıhkların, başka düşüncelerin, başka duyarhlıkların, başka inançların varlığmı anlatan edebiyatlar, diller, fel- sefeler, sanatlar, tarih ve toplum bilimleridir. Bütün in- sanların, teknologlar ve mühendisler de dahil, bu fark- ları öğrenip bütün insanlığı sevmesi gerek. Paylaşılacak başka dünya yok. O da insanlara az gel- meye başladı. Ülke içinde de 'öteki' öğrenilecek ve ka- bul edilecek. Kürt, Ermeni, Rum, Yahudi, Sünni, Alevi tek bir insanlığın öğeleri. Gcrisi, ölüm ve sefalet getiri- yor. Irak'ın haline bakın. Osmanlı İmparatorluğu'nun Anadolu nüfusu 10 milyondu. Türkiye Cumhuriyeti'nin nüfusu 75 milyon. Anadolu'nun bu nüfusu beslemesi ge- rek. Anadolu köylüsü ilkçağ koşullannda yaşıyordu. Bugün çoğu kentlerde yaşıyor. Ve kafası olmasa bile ya- şamı çağdaşlaşıyor. Farkına varmadan dünyaya ortak olu- yor. Olmak zorunluluğunda. Teknolojinin ağır bastığı bir eğitim sorunu Çin ve Hindistan'da da var. Oradaki düşünürler de bundan şi- kâyetçi. Ve o ülkelerde de birçok Batılı ülkede oldu- ğundan daha fazla 'öteki' sorunu var. Örneğin Hindistan'da Hindular ve Müslümanlar. Ekonomi mahkûmu üniversitelerin en büyük zara- rı, bizim gibi kimliğini tanımlamakta zorluk çeken ül- kelerde olacaktır. Türkiye'de ticari düşüncenin eğitimi boğduğunu gözlemleyerek yukarıdaki endişelere katılı- yorum. Kuşkusuz her okulu, her üniversiteyi, binlerce iyi niyetli hocayı, binlerce çalışkan yöneticiyi yermek ak- lımdan geçmiyor. Fakat Batı neoliberalizminden kay- naklanan bir değer çürümesi dünyayı kokutuyor ve alarm çanları çalıyor. Bunu önce kendileri dile getiriyor. Biz de onlar böyle olursa biz ne olacağız diye karalar bağlı- yoruz. lnsanı unutmuş bir kazançdüşüncesi içinde modern teknolojinin ikincil ve üçüncül ürünlerinin taşeronlu- ğuna soyunmuş bir ülkeyiz. Gerçi her üretim saygındır. Fakat sorunların boyutu kişi boyutu değil. Aramızda ken- di yaratıcıhklan ve çabalarıyla bir şeyler üretenler çıkınca bayram ediyoruz. Sayılan az da olsa, sanatçılanmızın, spor- cularımızın başarıları yü- reğimizi hoplatıyor. Öğretim çukurunda görev- lerini yerine getiren eği- timcileri kutluyoruz. Ama bunlar insafsız bir para dür- tüsünün öğretimi ticarete dönüştürdüğünü ve kalite- sini düşürdüğünü gönneye engel değil. Bizde namuslu hoca, petrol yayılmış denizde yü- zen karabataklara benzi- yor. Eğitimin kapitalizme ve teknolojik gelişmeye bağlı bir shopping center'e çevrilmesi ve insanı insan yapacak ideallere bağlı öğ- retim programlarını yerle bir ediyor. Onun yerini uz- man ve teknisyen yetiştiren bir üretim pazarı alıyor. Bunun zorunlu yönleri var. Fakat toplumu uygarlıktan uzaklaştınp Kapalıçarşı çı- ğırtkanlarına Birakması tehlikesi de var. Üniversite sa- yısı 100 ü geçti. Her eğitim çabasına evet diyelim. Fakat eğitim bir servis satmaktan öte bir etkinlik. Toplumu 21. yüzyılın köle toplumu olmaktan kurtarmak görevi var. Eğitimi bir pazar malzemesi olmaktan kurtarmak dün- yanın ama özellikle bizim sorunumuz. Fransa'da üniversiteden felsefeyi çıkarabilseniz bile Fransız toplumu felsefesiz kalmaz. Almanya'da musiki- yi ders programlarından çıkarsanız bile Alman toplumu musikisiz kalmaz. Middlesex Üniversitesi'nin felsefe eği- timini 'Curriculum'dan çıkarması ile ders programında zaten felsefe olmayan bir vakıf üniversitesini karşılaş- tırmak anlamsızdır. Birincisi Batı'da gerçek bir eksen kaymasıdır. Diğeri felsefe geleneği zaten olmayan bir toplumun pratik men- faat hesabı sonucudur. Ne var ki Türkiye'de felsefe, tarih, sosyalbilimler, sa- nat üniversite programından çıkarsa Türkiye kendisini tanımlamakta zorluk çekecek bir ham ve aptal tüketi- ciler ülkesi kalır. YÜKSEK ÖĞRENİMİN BAŞBCA SORUNLARI Türkiye'de yüksek öğretimin başka sorunları da var. 21. yüzyılda köle olmadan yaşayabilmek için en uç teknolojileri üretmemiz gerekir. Bu özel bir yüksek öğ- retim programını zorunlu kılar. İsteyenin para getiren bir öğretim ticareti yapmak istediği bir ortamda bu ola- naksızdır. Yükseköğretimin bütün boyutlarıyla plan- lanması ve özgür bir bilimsel öğretim ortamı gereksin- mesi var. Türkiye'de kimsenin üniversite kurarken Jean Jacques Rousseau'nun, Wühelm Von Humboldt'un, John Dewey'in insan yetiştinne idealleri ve insan eksenli fel- sefeleriyle ilgisi yok. Yozlaşmış, yetersiz yoğunlukta, dip- lomalı cahiller yetiştiren bir sistem yerleşti. İşletme, bi- lişim ve İngilizce eksenli olanlar, iyi getirisi olduğu için hukuk ve tıp ağırlıklı olanlar, sosyal konulara üvey ev- lat gibi yaklaşanlar. Devlet üniversiteleri ise kadrosuzluk, araştırma fon- larının yetersizliği, kalabahk öğrenci sayısı, orta öğre- timden gelenlcrin şaşırtıcı yetişmemişliği ve YÖK denilen fetva kurumu nedeniyle ne yüksek teknoloji atılımı ya- pabiliyor, ne de iyi vatandaş yetiştiriyor. Üniversite me- zunlarmın özelliği gelişen dünyayı aç gözlerle seyreden tüketici olmak. Ülkeyi doğru tanımlanmış bir geleceğe hazırlayan bir öğretim programı ise, geleceği doğru değerlendiren bir dünya görüşünün varlığına bağlı. Bu bilge vizyon, Türkiye'nin neresinde saklı acaba?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle