14 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
iir Atlası CEVATÇAPAN Paul CELAN/ Şiirler/ Çeviren: Danyal NACARLI Tarkktır dehşetin larnbalan, firtmalarda bile J\ sıl adı Paul Antschel olan Celan / \ 1920'de Romanya'nın Czemo- # 1 witz şehrinde doğdu. Yahudi olan annesi ve babası 1942'de bir topla- ma kampında öldürüldüler, kendisi de bir çalışma kampına göndehldi. Orta öğreni- mini de doğduğu şehirde yapan Celan 1945-1047 arasında Bükreş'te editor ve çevirmen olarak çalıştıktan sonra 1948'de Paris'e yerieşti. Grafik sanatçısı Gisela Lestrange'la evlendi, dil öğretme- liği ve çevirmenlik yaptı. Savaş sonrası Alman şiihnin en önemli temsilcilerinden biri sayılan Celan şiiriehni Der$andaus den Urnen (1948), Mohn und Gedachtnis (1952), Von Schwelle zu Schwelle (1955), Spnachgitter(1959), ve DieNie- mandrose (1963) kitaplannda biraraya getirdi. Aynca Aleksandr Blok, Osip Mandelştam, Yesenin, Rimbaud, Valery ve Char'dan çevirileryaptı. 1970yılında kendini Seine nehrine atarak intihar etti. Corona Avcumun içinden yiyor uysal uysal yapraklannı sonbahar: onunla arkadaşız biz. Soyuyoruz beraber zamanı cevizlerden ve öğretiyoruz ona atmayı ilk adımlannı: Yeniden kabuğuna giriyor zaman. Pazar olmuş aynalarda, rüyalarda kalmış uyumak, hakikatı söylüyor dudaklar. Gözüm iniyor ecdatlannın yanına kadar sevgilimin: onlarla göz göze gelince, muğlak şeyler söylüyoruz birbirimize, seviyoruz birbirimizi afyonla bellek gibi, SAYFA 24 uyuyoruz midyelerdeki şaraplar gibi, ayın kanlı ışınında duran deniz gibi. Dineliyoruz sarmaş dolaş pencerede, seyrediyorlar bizi sokaktan: gelip çattı artık zamanı bilmelerinin! çattı zamanı taşın nihayet çiçek açmaya razı olmasının, huzursuzluğun göğsünde çarpmasının bir yüreğin. Zamanı geldi, zamanı gelip çatmaların. Zamanıdır artık. Kül Kavanozlanndan Dökülen Kum Pas yeşilidir unutmanın o binası. Çivitleniyor dalgalanan her kapının önünde boynu vurulmuş bir gezgin çalgıcın. Vuruyor yosunla edep yerlerin acı tüylerinden yapılmış davulunu. Irinli ayak parmaklanyla çiziyor kuma kaşını senin. Olduğundan daha uzun çiziyor onu, ve dudaklannın kırmızısını. Dolduruyorsun burada şimdi kavanozlan ve yedirip' besliyorsun yüreğini. Mezmur Kimse yoğurmayacak bizi yeniden toprak ve balçıktan, Kimse okumayacak toprakla tozumuza. Kimse. Hamdolsun sana, ey Kimse. Senin hatınn için çiçek açmak istiyoruz. Sana doğru uzamak. Bir hiç idik, bir hiç'iz, bir hiç kalacağız, çiçeklenerek: hiçliğin-, hiç kimseningülü. Kalacağız iğneyle ruhlar aydınlığında, ipçikle gök-tenhalığında, ilahi gibi söylediğimiz o krallar kırmızısı sözcüğün kızıllaştırdığı taçla, üstünde, oy üstünde dikenin. Puslu Çizgi Gözde puslu bir çizgi: bakışlann yan yolda görebildikleri bir kaybedilmişlik. Eğirile eğirile gerçekleştirilen bir 'asla', dönmüş geri. Yollar, onlann yansı - ve en uzunlan. Ruhlann yürüdüğü ince çizgiler, camdan ayak izi, ve örter şimdi o her zaman tepende duran yıldızın üzerindeki göz-sen. Gözde puslu bir çizgi: saklaya onu karanlığın arasından taşınan bir alamet, canlandınlmış ve akort edilmiş yabancı bir zamanın kumuyla (belki de buzuyla) dilsiz ve titreşen bir ünsüz olarak daha yabancı bir 'daima' için. Telli Kavak Telli kavak, beyaz beyaz bakar karanlığa senin yapraklann. Beyaz olamadı hiçbir zaman saçlanysa benim anamın. Hindiba, ne kadar da yeşildi Ukray'ına. Dönmedi bir daha evine benim san saçlı anam. Yağmurlu bulut, süzülür müsün şimdi çeşmelerin kenarlarında? Benim alçak sesli anam ağlar yerine herkesin. Yuvarlak yıldız, sanp örersin altından halkayı. Ama anamın yüreğinde yaralar açıldı kurşunun ağırlığından. Meşe kapı, kim söktü seni menteşelerinden? Gelemez artık benim güneş yüzlü anam. Tek işık Paıiaktır dehşetin lambalan, firtmalarda bile. Yapraklı kayıklann karinasında yaklaşıyorlar alnına serin serin; Parçalanmalannı diliyorsun sana çarparak, çünkü cam değil mi onlar? Duyuyorsun bile akan sütü, cam parçalanndan yudumladığını, uykuda kış'ın aynalanndan höpür höpür içtiğin o usareyi: Lapa lapa karlar doldu yüreğine, sarkıyordu buzlarla ağııiaşmış gözün, denizköpüğü damlıyordu kıvırcık saçlanndan, kuşlarla taşladılar seni... Ata binercesine oturdu senin ocağın karanlık dalgaya, ama bir güller soyunu da saklıyordu o; bir Nuh'un gemisi olarak terk etti sokaklan, böyle kurtarıldın felaketin içine: Oy, sizi ölümün ak çatıları - Noel günlerinde gibi onlann köyleri! Oy, seni göklerde kızakla uçuş - ama sen döndün geri, tırmandın küçük bir oğlan olarak ağacı, şimdi arayıp duruyor orada gözlerin: hâlâ yakınlarda yüzüyor gemi, ama güller doldurmuş onu büsbütün, ama hızla yaklaşıyor dehşetin titrek lambalanyla kayıklar: belki de yanlıp çatlıyor şakaklann, ve atlıyor mürettebatı karaya, ve kuruyor o tayfa çadırlannı burada, ve kubbeleniyor gökyüzlerine doğru kafatasın denizköpüğü damlıyor kıvırcık saçlanndan, sarkıyor lapa lapa karlarla dolmuş yüreğin.» CUMHURİYET KİTAP SAYI 1058
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle