23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Yusuf Ziya Bahadmlıdan derinlikli bir araştırma Alevilik ve İslam Fanatizmi M.SVİUK «AMIANMVM* Yusuf Ziya Ba- hadınlı, Alevi- lik ve İslam Fanatizminde İslam dini, Al- evilik ve bun- ların geçmişte nasıl algılandı- ğı, nasıl yanlış bilgilerle bugüne getirildi- ğine ilişkin belirlemeler ya- pıyor. Sunduğu bilgi ve bel- gelerle Alevilik bağlamında inceleme yapıyor, tartış- malara giriyor. • Aydin KARAHASAN Y •usuf Ziya Bahadınlı'nın bugüne kadar yayımladı- ğı yirminin üzerindeki kitaplarından son yazdı- ğının adı Alevilik ve îslam Fana- tizmi. Bugüne kadar Alevilik üze- rine okuduğum kitapların en ger- çekçi ve en nesnel olanlardan biri bu. ÖĞRENİLMEYEN DİN Öteden beri dinler tarihi beni çok il- gilendirmiştir. Resim sanatı ve sanat ta- rihi, dinler tarihi merak edilmeden ne sevilebilir ne de yeteri kadar anlaşüabi- lir. Bugün, dünya müzelerinin belli baş- lılannı gezerseniz, görürsünüz ki, res- samlann işlediği pek çok konu Eski ve Yeni Ahit'in (Tevrat üe încil) hikâye, masal ve efsanelerinden alınmadır. Hat- ta Kuran'da anlatılan menkibelerin ço- ğu da Tevrat'tan alınma. Kendi konu- mu içinde harikulade efsanelerle dolu olan Tevrat ile Încil, konulan açısından ressamlan öylesine etkilemiştir ki, dan- söz Salome'den Holofornes'in Kafasını Kesen Yudit'e kadar bu mitolojik ko- nuları işlemeyen hemen hemen hiçbir büyük ressam yok gibidir. Bizim toplum, dilini de, dinini de hiç merak edip incelemediğinden, tarihini ise hamaset edebiyatından öteye hiç bil- mediğinden "elhamdülillah Müslüman" olmakla yetinip şanlı padişahlarının içinde şarap içenlerinin de bulunduğu- nu TV tartışmalarında duyduğu zaman SAYFA 20 küplere binerek bunları söy- leyip yazanlara ağza alınma- yacak galiz küfürlerle saldı- nr. Altı aylık bebekten on dokuz yaşındaki delikanlıya kadar özbeöz kardeşini taht uğruna gözünü kırpmadan katledebilecek kadar insan- lıktan çıkmış bu kimseler pa- dişah da olsa, halife de olsa ne yazar? Bunların içinde öz oğullarını, torunlarını katle- denler olduğilgJbi, hamile cariyeleri de çuvallara doldu- rup sarayın penceresinden denize fırla- tanlar da vardır. Tarihçilikleri Osmanlı vakanüvisleri kadar bile duyarlı olma- yan bu TV ekranlarındaki tarihçiler, devletin yaşaması bahanesiyle bu hun- harca cinayetlere sıkılmadan mazeret arayıp kılıf uydurmaya çalışırlar. Bir TV sohbetlerinde "Prof." unvanlı bir ule- ma, daha doğrusu bir molla, "Osmanlı, vatandaşlarma şöyle davranırdı, böyle davranırdı..." diye bir cümle sarf eder- ken, koyun gibi dinleyen diğer tarihçi- lerin, "Osmanlı da vatandaşlık kavramı var mıydı? Bunlar tebaa ve kul değil miydi?" diye sormak ak^jfta gelmez. Aslında aklına gelmesine gelir de, sormak işine gelmez; çünkü bilir ki, Os- manlıda bütün tebaa padişahın kulu- dur. O yönetimde vatandaşhk, yurttaş- hk, birey gibi kavramlar yoktur. Evet, tarihimizde Yavuz Selim, San Selim, Üçüncü Selim vardır ama aklıselim yok- tur. Bütün devlet felsefeS||azaya ve fü- tuhata dayanır. T ^ Bütün tebaasını kul gören bir devlet aygıtı, kendi resmi dininin dışındakileri kuldan da beter bir düşman olarak gö- rür. Onun içindir ki, bu kanlı Osmanlı tarihi kitlesel kıyımlarla doludur. Bu kı- yımların başında hiç kuşkusuz Alevi-Kı- zılbaş kıyımlan gelir. Türkiye'de Alevilik üstüne yığınla ki- tap yazıldı. Bunların çoğunda konular nesnellikten uzak, yazarının meşrebine göre ele alınmıştır. Kimi yazarlar gerçek Müslümanların Aleviler olduğunu ileri sürebilecek kadar ipin ucunu kaçırmış, kimileri de yerde sürüne sürüne De- de'ye ulaşmanın Alevilik olduğunu san- mıştır. îçlerinde konuya nesnel açıdan yaklaşanlar varsa da pek azdır. îşte Yu- suf Ziya Bahadınlı'nın kitabı, konuyu gerçekçi ve nesnel açıdan ele alan bu alandaki nadir kitaplardan biridir. Her şeyden önce şu gerçeği açıkça belirtmek gerekir ki, bir inanç sistemi olarak Aleviliği sadece islam din man- zumesi içinde göstermek büyük yanılgı- dır. Onun islam öncesi inanç akımları- na dayanan öğelerinin de bulunduğu- nun, ancak ciddi araştırmalar yapıldı- ğında farkına vanlabilir. Ancak o za- man Alevüikle Sünni din inancı arasın- da derin farklann olduğu da görülür. islam dininin temel dogması, Tan- n'nın insanı kendine kul olmak için ya- rattığına dair inançtır. Bir kere işin içi- ne kulluk girdi mi Tanrı'ya kul olan in- san, onun yeryüzündeki gölgesi olan padişaha da kul olur. Sünni inancın te- mel dogması olan bu kural üç büyük Sünni islam tmparatorluğu olan, Em- eviler, Abbasiler ve Osmanlılar'da bü- tün ayrıntılarıyla görülür. Bu devlet tar- zında birey dışlanmış, bütün tebaa kul olarak görülmüştür. Kullar yığınından meydana gelen topluluklar artık cemi- yeti değil cemaati oluşturur. Cemaatler de tekkeler, zaviyeler, dergâhlar manzu- mesi içinde şeyh, şıh, veli, dede, baba gibi kerameti kendinden menkul bir haminin kanatları altında ve onun emir ve irşatları çerçevesinde hareket etmek zorundadır. Tarih boyunca bütün islam âleminde kısa dönem süren Mutezile hareketini bir yana koyarsak ne bir fel- sefi akımın, beynin yaratıcı gücünün yansıması olan ne resim-heykel sanatı- nın ne de roman, tiyatro gibi edebi dal- ların kınntısı görülebilir. CECMİSİN CERÇEKLERİ Osmanlı Tarihi, Torlak Kemal, (1420), Şeyh Bedrettin (1421), Karabı- yıkoğlu Hasan (1511), Baba Nurali (1512), Bozoğlu Şeyh Celal (1519), Ba- ba Zünnun (1527), Kalender (1527) gi- bi pek çok dini ayaklanmalarla dolu- dur. 1420'den 1527'ye kadar aşağı yu- karı bir asır süren dini ayaklanmalann hemen hepsinde Rafızilik damgası var- dır. Bir yanda zulüm ve tenkil devam ettirilirken, öte yanda Rumeli'nde Bek- taşilik, Anadolu'da da o zamanm deyi- miyle Rafızilik denilen Kızılbaş-Alevilik pek yaygınlaşmıştı. Rumeli'de Bektaşi- lik, Anadolu'daki Rafızilik derecesinde takibe ve yok etme faaliyetine uğramadı Aksine korunup iltifata bile mazhar ol- du. Bunun başlıca nedenlerinden biri, Yeniçeri Ocağı'na Hacı Bektaş Veli'nin hayır dua ettiği, yeniçerilerin başlann- dalri "börük" denilen başlıklarını Hacı Bektaş'ın belirlediği, bu yüzden ocakta- kilerin kendilerini Bektaşi addetmeleri tarzında ileri sürülen tezdir. Oysa bu tezin tarihi gerçeklerle hiçbir ilgisi yok- tur. Bir kere eldeki kaynaklar Hacı Bektaş'm ölüm tarihinde birleşmez. Ba- zıları onun ölüm tarihini 1323 olarak ileri sürerlerken, bazılan da 1337 olarak gösterir. Her halükârda Yeniçeri Oca- ğı'run kuruluş tarihi Hacı Bektaş'm ölüm tarihinden 25 yıl sonrasına düşer. Ocağa Bektaşiliğin ne zaman ve nasıl girdiği aynca araştırma konusudur. Bu kısa tarihi açıklamadan sonra şim- di asıl konumuza geiebiliriz: Rafızilik aslında Batıni bir inanç hareketidir. lşte Yusuf Ziya Bahadınlı, Batınilikten yola çıkarak Aleviliği inceler. Bu hareketin kökeninde toplumcu (sosyalizan) bir anlayışın bulunduğu belgelere dayanıla- rak yapılan tarihi araştırmalardan bili- nir. Anadolu Aleviliğinin ise Iran'daki Şiilikle hiçbir ilgisi yok. Iran'da Şüliğin yayılıp kökleşmesindeki asıl neden, Iran'ı Arap ordularının Saad Ibni Ebu- Vakkas kumandasında 642'de işgal ve istila etmeleri ve Islamlığı onlara zorla dayatmalarından ileri gelir. Arapların nüfuz ve egemenliğinin Iran'da yayılıp yerleşmesi endişesi Fir- devsi, Ömer Hayyam gibi şair ve aydın- larla birtakım Iranlıları rencide etmiş, bu yüzden onlar Araplardan ayrılmayı milli bir gurur meselesi telakki etmiştir. (Oysa Araplar, o zaman Bizans'ın ege- menliğinde olan Anadolu'yu, iki büyük seferlerine rağmen Alpaslan'a gelene dek fethedememiştir.) Nihayet Ali-Muaviye mücadele ve muharebeleri aralarındaki anlaşmazlığı daha da şiddetlendirmiş, bunu vesile eden Iranlılar ortaya bir Sünni-Şii çe- kişmesini bugüne kadar sürdüren bir hizip haline getirmiştir. Bugünkü Hiz- bullah'tan Eİ Kaide'ye, El Fetih'ten Ha- mas'a, Taliban'dan diğer dinsel şiddet örgütlerine kadar meselenin temelinde yatan bin beş yüz küsur yıllık gerçek, bu hiziptir. Nasıl bugün birtakım eko- nomik meselelerin politik sebepleri araştırılmadan sağlıklı sonuçlara vara- mazsak bunun tersinde olduğu gibi dini meselelerin de siyasi nedenlerini araştır- madan, sonuçlarını aydmlığa kavuştura- mayız. Arap istilasının Iran'da taş üstüne taş bırakmadığı, hatta o güzelim Farsçayı bile yok etmeye çalıştığı Firdevsi'nin Şahnâme'si okunduğunda anlaşıhr. Alt- mış bin beyidik bu şahane dev eserden sadece şu iki mısra okunduğunda bu gerçek fark edilebilir: "Beci renc bür- dem der an sal si/ Acem zinde kardem bedîn Parsı." Firdevsi bu beyitinde Arap istilasına değinerek: "Otuz yıl uğ- raşarak Farça ile Iran'ı yeniden dirilt- tim" der. Bizde genellikle Şiilikle Alevilik birbi- rine karıştırılır. Bunun için de bazılan On tki Imam meselesiyle Âl-i Âba sev- gisini ileri sürerek Anadolu Alevilerini Isnâ aşerî'lerden (On ikilerden) veya Caferi'lerden olduğu görüşünü ileri sü- rebilir. Iran'da bulunmuş bir kişi olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, bu gö- rüş ve mülahazalannın gerçeklerle hiç- bir ilgisi yok. Iran Şiileri Iran'daki Türk-Azeri Alevilerine düşmandır ve onlara çirkin isnadarda bulunur. Nadir Şah zamanında ve onu izleyen yıllarda hemen hepsi Azeri olan Iran Alevileri, Şiilerin saldırısına uğramış, ülkelerin- den çıkarılmış, çoğu da öldürülmüşler. Bu olaylar da Alevi-Şii ayrdığını göste- ren kanıtlardır. Bahadınlı, işte bu bakış açısından ha- reket ederek Anadolu Aleviliğini ele alır. Anadolu Kızılbaş Aleviliğinin asıl Tahtacılık, Çepnilik, Niksar, Merzifon, Çorum, Karaşar, Sungurlu, Sivas, Zara, Dersim havalisini kuşatan geniş bir _ _ alana yayılmış olduğunu görürüz. H C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1050
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle