19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
İ. GÜRŞEN KAFKAS Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar nitelikli öğretmen yetiştirmekte önemli deneyimler ve kazanımlar elde edildi. Öğretmen yetiştirme “sınama-yanılma-deneme” tahtasına dönüştü. Nitelikli öğretmen yetiştirmede 1970’ten sonra hızla ivme kaybı oldu. Bireyin eğitiminde ve toplumun şekillenmesinde öğretmenin yeri anlaşılamadı. Önceleri öğretmen adayları zeki ve yetenekli kaynaklardan seçiliyordu. Daha sonraları siyasetin kirli eli bulaştı. Köy Enstitüleri kapatıldı. Eğitim Enstitüleri siyasallaştırıldı, kutuplaştırıldı. Öğretmen adayları farklı düşüncelerde kutuplaştı ve farklı kulvarlara yönlendirildi. Öğretmenler siyasal kutuplaşmaya itildi. Köy Enstitüleri bir aydınlanma odağıydı. Köy çocukları eğitiliyor, öğretiliyor ve aydınlığa doğru koşan bir eğitim ışığı oluyorlardı. Köylümüzün karanlıklardan kurtuluşu bu enstitülü öğretmenlerle olabilecekti. Köy Enstitüleri kapatılmasaydı, ülkemiz bugün sosyal, siyasal, ekonomik ve eğitim alanında o kadar çokça sorun yaşamayacaktı. Töre hortlayıp canavarlaşmayacak, kızlar ve kadınlara yönelik baskı, şiddet ve acımasızlık artmayacaktı. Okumanın erdemliliği yaşanacaktı. Enstitülü öğretmen, yapıcı, yaratıcı ve üretici girişimciliğiyle köylüye yol gösterici bir rehber olacaktı. Onların, ulus bilinci, insan sevgisi, hoşgörü, sosyal gelişim, yetenek geliştirme ve kitap okuma alışkanlığı edinmeleri sağlanacaktı. Oy avcılığı, din istismarı, siyaset, ticaret, tarikat bağlantıları bu “eğitim mucizesinin” kapatılmasıyla sonuçlandı. Eğitim Enstitüleri 2-3 yıllık eğitimle başarılı öğretmen yetiştiriyorlardı. Dicle Üniversitesi Sosyal Alanlar Eğitim Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Emrullah Güney’in “Tezsiz Yüksek Lisans saçmalığını kim icat etti” başlıklı gazetemiz Cumhuriyet ekindeki yazısını okudum. Görüşlerine aynen katılıyorum. “Öğretmen üniversiteleri konusu” da o yazıdaydı. 1.11.2002’de gazetem Cumhuriyet’te “Tezsiz Yüksek Lisans Eğitimi”ni yazmıştım. Göstermelik, nitelikten uzak, eğitim, planlama ve yönlendirmenin şekilsel verildiği 200, 400, 800 kişilik yığınlarla ne yapılabilirdi ki?.. İnsanlık tarihinin en eski mesleklerinden biri olan öğretmen eğitimi ülkemizde, hep tartışma konusu olmuştur. Eğitimimizde kabuk değişimine gidildiği bu süreçte, çoğalan ve yaygınlaşan bilgi kaynakları, nitelikli öğretmen gereksiniminin önemini yeniden gündeme getirmektedir. Öğretmen, yalnız bilgi taşıyan ve aktaran değil, bir rehber, kaynak tarayıcı, öğrenmeyi kolaylaştırıcı bir lider olmalıdır. Sevgi ile bilgiyi kucaklaştıran, güven duyulan, güler yüzlü canlı bir eğitim kaynağı. Eğitimimizin mimarları öğretmenlerin eğitimi ciddi, dayanıklı, donanımlı ve kalıcı bir yapıda olmalıdır. Genel yapılarıyla “üniversiteler, bilimsel özerkliğe ve kamu tüzel kişiliğine dönük yüksek düzeyde eğitim, öğretim, bilimsel araştırma ve yayın yapan kurumlardır.” Mesleki formasyon vermezler. Dört yıllık bilimsel öğretimin bugün beş yıla çıkarılmasıyla “öğretmen formasyonu”nun verilecek olması düşüncesi de tartışma konusudur. Hukukçunun hukuk, doktorun tıp, veterinerin, ziraatçının, hemşirenin, ormancının, mühendisin, mimarın yetiştirildiği fakülteler gibi eğitimcilerin de “öğretmen üniversitelerinde” yetiştirilmeleri kaçınılmazdır. KPSS’de aldığı puana göre atama yapılan öğretmenlik mesleği, Mevlana’nın “Ne olursan ol, yeter ki gel” deyişini hatırlatıyor. Öğretmenliğin bu yöntemle; sıradan, vasıfsız ve toplayıcı bir kimlikte olacağı bilinmelidir. Genelde işsiz kalmamak için girilen KPSS sonuç olarak düşündürücüdür. On beş milyon genç nüfusu olan bir ülkede öğretmenin taşıyacağı eğitim sorumluluğu önemlidir. Mustafa Kemal, “Öğretmenler yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” demişti. Bugün, eğitimimiz ve öğretmenlik çözüm bekleyen sorunlarla doludur. Nitelikli öğretmen eğitimine gidilmelidir. Bir zamanlar “öğretmen akademileri” diye düşünülen eğitim kurumu yerine “öğretmen üniversitesi” kurulmalıdır. Çağdaş, bilimsel, bilgiye, pozitif düşünceye dönük yapıda, üretken, yetenekli ve donanımlı bireylerin öğretmen olabilmesi gençlerimizin eğitimi için yararlı sonuçlar doğuracaktır. Milli Eğitimimizdeki sorunlar karmaşası çözüm beklentisindedir. Toplumsal bir işlev olan eğitimde öğretmenin yeri ve önemi tartışmasızdır. Eğitimimizin AB normlarına uygunluğu, nitelikli öğretmen eğitimi, akıl ve bilim içerikli sistem, tasarım, planlama ve uygulama ile olabilecektir. CMYB C M Y B DÜZ ÇİZGİ ÜMİT ZİLELİ Vallahi Siz Düşünün!.. Aşağıdaki alıntı, Yeni Şafak gazetesinin 26 Mart Cuma günkü manşetinden: -Tahliyeler hep aynı hâkimden... Darbe Andıcı’ndaki ıslak imzanın sahibi Dursun Çiçek’i tahliye eden, Kafes iddianamesine ‘ret’ oyu veren Hâkim Oktay Kuban yine sahneye çıktı. Balyoz soruşturmasında tutuklanması istemiyle mahkemeye sevk edilen Korgeneral Yurdaer Olcan’ı serbest bıraktı. Şimdi okuyacağınız alıntı, Star gazetesinin 29 Mart Pazartesi günkü haberinden: -Tümgeneral Dalay da Hâkim Kuban’a denk geldi... Tümgeneral Abdullah Dalay, kendi isteğiyle Ergenekon sanıklarının “Bizden” dediği İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi Hâkimi Oktay Kuban’ın nöbetçi olduğu gün adliyeye geldi ve daha önceki Ergenekon sanıkları gibi “delil yetersizliği” ve “adresi sabit” olduğu için tutuklanmasına gerek görülmedi. Bu da, 29 Mart tarihli The Taraf’ın manşetinden: - Savcı yakalar Kuban bırakır... Tümgeneral Dalay’ın ifadeye dün gelmesinde, Kuban’ın Nöbetçi 12. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görev yaptığı günü tercih etmesinin rol oynadığı sanılıyor. Bunları okuyunca, daha geçen hafta The Taraf’ın Genelkurmay Başkanı Başbuğ’a hitaben attığı şu sürmanşet aklıma geldi: -Vallahi Sen Düşün!.. Haberde, Başbuğ’un “Gerçeğin ve 3. Ordu Komutanı Berk’in arkasındayız” açıklamasıyla suç işlediği ileri sürülüyor, anayasa ve ceza kanununun şu maddeleri nal gibi veriliyordu: -Anayasa madde 138: Kimse mahkemelere talimat veremez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.. TCK 288: Bir soruşturma ya da kovuşturma sonuçlanmadan, savcı ya da hâkimleri etkilemek için konuşan kişi, üç yıla kadar hapisle cezalandırılır... The Taraf’ın ABD’den ithal yönetici yazarı Yasemin Çongar öylesine öfkelenmişti ki, “Siz dünyanın herhangi bir demokratik ülkesinde böyle bir rezalet gördünüz mü?” diye haykırıyordu!.. Peki siz, dünyanın herhangi demokratik bir ülkesinde, kendi istedikleri doğrultuda karar vermediği için bir hâkime böylesine hayâsızca, böylesine hedef göstererek, böylesine zorbaca saldırıda bulunan gazeteler gördünüz mü?.. O hâkime iftiralar savurarak, diğer hâkimler üzerinde de baskı yaratma cinliği yapan gazeteler gördünüz mü?.. Anayasa ve ceza kanununun o maddeleri bu tür alçaklıkları kapsamıyor mu yoksa?.. Şöyle bir düşünün; bizler, örneğin Silivri Mahkemesi’nde aylardır başkan ısrarla tahliye istediği halde, sürekli “ret” oyu veren üyeleri kalemimize dolasak, örneğin Erzincan davasında tutuklananlar için “Hep aynı hâkim tutukladı” diye yayın yapsak, yukarıdaki “gazeteler” ve televizyonları ne türden bir “linç” kampanyasına girişirlerdi acaba?!.. Yaşadığımız bu karanlık süreç, aynı zamanda yanaşmalığın, tetikçiliğin, haysiyet cellatlığının, zorbalığın baş tacı edildiği, ödüllendirildiği bir süreç, ne yazık ki!.. Ama bugünler de geçecek. Günümüzün haysiyet cellatlarına, The Taraf’ın manşetini armağan ediyorum: - Vallahi siz düşünün!.. Bir Yurtsevere Mektup (56) Sevgili kardeşim Balbay, yine bir akıl tutulması sürecinden geçiyoruz! Gerçi diyeceksin ki, “Yıllardır içindeyiz zaten, bu da o sürecin devamı”, çok haklısın!.. Aslında ben AKP’nin yapmak istediği anayasa değişikliğine hiç şaşırmıyorum, adamlar “kendi mantığında” gayet haklı... Yargıyı da tamamına erdirince önleri açılacak!.. Midemi bulandıran; liberal, özgürlükçü, demokrat maskesi altında bu diktaya gidişi alkışlayanlar... Cüneyt Ülsever’in “Pahalandıkça ucuzlayan meta: Köşe yazarlığı”, ardından da sevgili Orhan Bursalı’nın “Karşıdevrimin Çocukları” başlıklı yazılarını eminim okumuşsundur. Cengiz Çandar’ın Başbakan’a “Senin avukatlığını yaparken iyiydi ama” seslenişi, Mehmet Altan’ın, “Bana yapılan vaatlerle, şimdiki uygulamalar çok farklı” yakınması, kimin nerede durduğunu gayet net bir şekilde gösteriyor aslında!.. Bursalı bunu gayet veciz şekilde ifade etmiş: - Şimdi iktidara iki laf etmeyelim mi: Ayıp denen bir şey var! Kullan, kullan at, yapılır mı insancıklara?!.. Seni ve tüm yurtseverleri sevgi ve kararlılıkla kucaklıyorum kardeşim... e-posta: [email protected] Eğitimde Çözüm Öğretmen Üniversiteleri KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] 1 NİSAN 2010 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA 15 Genelkurmay Başkanları Yüce Divan’da yargılanacakmış Pas ver, pas! Turkey Deniz Banoğlu: “Türk yerine Türkiye denmesini istiyorlarmış. Türkiye de Turkey olsun; ne şiş yansın ne kebap, herkes rahat!” YağmurDeniz Vaziyet’te bayrak değişimi BUGÜN Vaziyet’te bir değişiklik, daha doğrusu “bayrak değişimi” var. Çizer arkadaşımız sevgili Nuri Kurtcebe’nin yerini bir başka çizer arkadaşımız sevgili Cihan Demirci aldı. Okur dostlar 17 yıl öncesini anımsayacaktır; Vaziyet’in ilk yıllarında Kamil Masaracı çizgileriyle destek oluyordu. Bir süre sonra Kamil bayrağı Nuri’ye bıraktı, Nuri de bugün Cihan’a devretti. Yıllardır Vaziyet’e “Sessiz Sedasız” köşesinden bazen avazı çıktığı kadar bağırarak ama en zor koşullarda bile çizgisini bir milimetre bile değiştirmeden katkı veren Nuri’ye emekleri için sonsuz teşekkür. Cihan, Cumhuriyet ve Vaziyet okurları için yabancı bir isim değil. Önceki yıllarda Kültür sayfasında, Spor ekinde yazıyor, Vaziyet’e de “Laforizmalar” başlığı altında aforizmalar gönderiyordu. “Damdaki Mizahçı” olarak tanıdığımız Cihan 30 yıldır yazıyor, 32 yıldır çiziyor, bugüne dek 38 kitabı yayımlandı. Sadece mizah yazmıyor, ünlü mizahçıların yaşamöykülerini de araştırıp kaleme alıyor. Cihan gerçekten çok yönlü bir yazar-çizer; “geyik muhabbeti” deyimi onun üretimi! 1 Nisan Dünya Mizah Günü’nde sevgili arkadaşımız Nuri’yi sonsuz teşekkürlerimizle uğurlarken, bir başka arkadaşımız Cihan’a hoş geldin diyoruz. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” ÇANKAYA’DAKİ malum AKP’li Abdullah Gül, din kardeşi Recep’in anayasa değişikliği paketiyle Anayasa Mahkemesi’nin AKP’ye resmen bağlanmasını bekleyememiş, acele tarafından ve hülle yoluyla atama yapmış. İslam hukukuna göre hülle, kocanın üç kere “boş ol” demesiyle boşanmış bir kadının tekrar alınabilmesi için başka bir erkekle cinsel ilişkiye girip boşanmak üzere bir günlüğüne nikâhlanması. Çözüm için hileye başvurmak! Hilebazlık yapmak! Nikâhta üçkâğıt diyebilir miyiz? Bir de Acem nikâhı var, mut’a nikâhı da deniyor. İran’da fuhuş yasak ama fahişelik serbest. Erkek, genelevde çalışan kadınlardan gözüne kestirdiğini genelevdeki imamın kıydığı nikâhla karılığa alıyor ve sonra bir otelin yolunu tutuyor; işi bitince de üç kez “boş ol” diyor! Geçici çözüm için hileye başvurmak... Hilebazlık yapmak... Fuhuşta üçkâğıt diyebilir miyiz? Bizim medya Çankaya’daki AKP’linin Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı atama için “hülle” diyor. Gül, Anayasa Mahkemesi’nde çalışan Alparslan Altan adındaki raportörü bir ay önce Denizcilik Müsteşar Yardımcılığı’na atamış. Ve bir ayın sonunda da Anayasa Mahkemesi yedek üyeliğine getirmiş. Hukuken Anayasa Mahkemesi raportörlüğünden yedek üyeliğe geçilemediği için Abdullah Gül raportörü önce müsteşar yardımcısı sonra da müsteşar yardımcısını yedek üye yaparak hülle yolunu yeğlemiş. Alparslan Altan, birkaç yıl savcılık yapmış hukuk fakültesi mezunu biri. Özelliği, raportörlüğünde AKP’nin kapatılmaması için görüş bildirmiş olması. Denizcilik Müsteşarlığı’nda ne yaptığı ise meçhul. Bırakın deniz hukukunu, yüzme bilip bilmediğini Allah bilir! Recep’in paketiyle Anayasa Mahkemesi, AKP’ye bağlanınca yedek üyeler asil üye sayılacağı için Çankaya’daki AKP’li elini çabuk tutmuş. Hukuka arkadan dolanmak! Yasaya karşı hile yapmak! Hülle yapmak! Hülle HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ Fetva Şefik Alan: “Din adamlarının fetvasına göre işgal altındaki halklar direnmemeliymiş. Mustafa Kemal böyle bir işbirlikçi fetvayı dinleseydi Türkiye olmazdı!” Avni Kurtuldu: “Recep ‘Anayasa tasarı paketini hap gibi sunuyoruz’ demiş. Fitili hap gibi yutturma diye buna denir!” Fitil BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kõr yaşantõsõ üze- rine yazõlmõş şiir. 2/ Yürümek için yapõ- lan ayak atõşlarõnõn her biri... Kõsa ba- caklõ bir köpek cin- si. 3/ Deriden sõzan tuzlu sõvõ... Kürkü değerli bir hayvan. 4/ Tanrõ buyruklarõ- nõ yerine getirme... Bir nota. 5/ Gelinin başõndan saçõlan çi- çek, şeker, para gibi şey- ler... Kurnaz, açõkgöz. 6/ “ --- söyletir en yanõk türkü- leri/Ay buluta girdiği ge- celerde”(C.S.Tarancõ)... Felsefede, bir durumdan başka bir duruma geçme- ye verilen ad. 7/ Tarla sõ- nõrõ... Uzaklaşmak, ara açõlmak. 8/ Kadõnlarõn saçlarõnõ tutturmak için kullandõklarõ toka. 9/ Bir gösterme sõfatõ... Yurdumuzun sulak alanlarõnda da yaşayan bir ördek cinsi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Derin denizleri araştõrmak amacõyla yapõlmõş iki kişilik sualtõ aracõ. 2/ Edipler, yazarlar... Duvar içinde bõrakõlmõş oyuk bölüm. 3/ İstavrit balõğõnõn küçüğü... Rutenyum ele- mentinin simgesi. 4/ Umman’õn plaka imi... Ergime duru- mundaki madenlerin yüzeyinde toplanan madde; cüruf. 5/ Tavlada “üç” sayõsõ... Çok bükümlü iplikle dokunmuş bir tür ince kumaş. 6/ Barõndõrma... Soyundan gelinen kimse. 7/ Şamanizm’in din adamlarõna verilen ad... Kuyrukluyõl- dõz. 8/ Trabzon ilindeki “Meryemana Manastırı”na ve- rilen bir başka ad. 9/ Ceviz büyüklüğünde bir domates cin- si... Öbür dünya, ahiret. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K Ü Ş N E M E S A R İ E L P E T R E K T İ F İ Y E P E S E F E R A T G E V İ R Ç E K E L E Z S Y A Z E R P O O T İ K A M E T İ N Ç N A R E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle