19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Ahmet Telli ile 'Nidâ' üzerine Şıınn gucu, sozcuğun haysiyetini kollar5 Ahmet Telll; "Sözcüklerin masumlyetl söyleme dönüştüğünde, yerlni Ideolojiye bırakır" diyor kendini sorgulayarak çıktığı şiir yolculuğunu sürdürürken. Bu yolculuğun yeni durağı. dokuzuncu şiir kitabı Nidâ okuyucuya ulaştı. 1979 da Yangın Yılları ile çıktığı yolculukta, Hüznün Isyan Olur, Dövüşen Anlatsm, Saklı Kalan, Su Çürüdü, Belki Yine Celirim, Çocuksun sen, Barbar ve Şehlâ'dan sonra geldi Nidâ. Son şiirlerinde de Asuman Susam'ın belirttiği gibi şiirinin temel ve önemli özelliği, "şiirine özne olarak kendini sızdırmış olsa da, orada yaratılmış bambaşka bir özne üzerinden tarihe tanıklık edilmesi." Ahmet Telli ile yeni kitabı üzerine konuştuk. • Rozerin DOĞAN ^ 979'daYan- I ğ gın Yıllan ile mm M çıktığın yolda, JL. Hüznün tsyan Olur, Dövüşen Anlatsın, Saklı Kalan, Su Çürüdü, Belki Yine Gelirim, Ço- cuksun Sen, Barbar ve Şehlâ ve son olarak da 2010 başmdaki Nidâ ile dokuz şiir kitabmız yayımlan- dı. Diğer üç deneme kitabmız da göz önünde tutulduğunda, hem kitap adlan hem de şiirle- ı rin içeriğine bakıldığmda son ' otuz- kırk yühk tarüıimize ve bu tarih içinde kişisel yaşam serüveninize ilişkin ipuçları ve- riyorsunuz gibi. Bu bağlamda toplumsal gerçeklik ile şiir, bireysel ol- gularla şiir ilişkisi konusunda neler söy- lersiniz? - Asuman Susam'ın 2010 Şubatı'nda yayımlanan Ahmet Telli Şiiri adlı incele- mesinden alıntılayacağım şu satırlar so- runuza bir karşılık olur düşüncesinde- yim: "Telli şiirinin temel ve önemli özel- liklerinden biri, şiirine özne olarak ken- dini sızdırmış olsa da, orada yaratılmış bambaşka bir özne üzerinden tarihe ta- nıklık etmesidir. Bu tanıklık yakın siyasi tarihimizin savrulan, acı çeken, değişen, yiten, yenilen insanlarından izler taşır. Bu özneyle birlikte onun gözleminden değişen çağ, çağın değişen değerleri, ka- pitalizm ve birey eleştirisi, çağa itirazlar da yer alır." Bu alıntıya şunları eklemek mümkün: Şiirdeki özneyle şiirin yazarı- nı özdeşleştirmek her zaman ve her şiir için doğru değil. Öyle olsaydı sanat ürü- nü bir iç dökmeden öteye geçemezdi. Sanat nesnesini alımlamadaki yaygın bir yanlış bu. Şiir bir yansıtma ve içdökme ile yetiniyorsa sıradan bir anlatıcı olarak kalır. Bu ise şiir pratiğinin dışına düş- mektir. Düzyazının işidir anlatmak... YAZARIN BİTMEYEN YOLCULUĞU - Bu durumda sanatçınuı yapabildiği ile yapmak istedikleri ne anlam ifade eder? - Yangın Ydlan ilk şiir kitabımdı. Yapmak istediğimi gerçekleştirmiş ol- duğumu düşünseydim diğer kitapları yayımlamanın bir gereği kalmazdı. Ya- zar kendi yazdıklarıyla yüzleşe yüzleşe, kendini sorgulaya sorgulaya yapmak is- SAYFA 16 tediğine doğru hiç bitmeyecek bir yol- culuğa çıkar. Bu yolculukta onu ateşle- yen düşleridir, sezgileridir, sanatsal pra- tiğin yeni açılımları ve olanaklarıdır. Düşler ve sezgiler donmuş, kalıplaşmış ve bitmiş şeyler olmayacağma göre ya- zarın yapmak istediği "şey" de sürekli evrimleşir. Bu soruya daha açılımlı bir karşılık bulmak gerekir aslında. Çünkü yapılanla yapılmak istenen her zaman tanımlanabilir şeyler olmayabilir. Dağın ardına doğru yapılan bir yolculuk, da- ğın ardındakini bilmekten çok keşfet- meye bağhdır sanıyorum. - Bundan önceki Barbar ve Şehlâ 'da söylem ve söyleyiş özellikleri bakımm- dan ses değerlerine ö'zel bir önem verdi- ğiniz görülüyor. Yeni yayımlanan Ni- dâ 'da ses öğesinin daha da öne çıktığım söyleyebilir miyiz? - Kolaycı okurun beğenisine teslim ol- mamak gerekiyor. Anlamı yüzeyde ara- yan okurun, matlaşmış sezgisini hareke- te geçirmenin yolu, şairin, fareli köyün kavalası olmayı denemesidir galiba. Sezgileriyle davrananların peşime düş- mesini isterim. Bunun için müziğe ge- reksinim duyduğum söylenebilir. Kaldı ki, ses öğesi, iyi şiirlerin temel özellikle- rinden biridir. Bunu gerçekleştirmeyi hangi şair istemez! - Nidâ 'da günlük dilden düşmeyeyüz tutmuş, neredeyse alan incelemecileri- nin belleğinde kalmış sözcüklere sıkça rasthyoruz: thlal, güzergâh, enkaz, ga- zelhan, ahker, kelam, sual, fecr, hûn, si- yahkâr v.b. Bu tutum, biraz önce sözü- nü ettiğiniz ritm duygusuyla olsa bile okur ile bağınızı zorlaştırmaz mı? - Bir dilin kaza- nılmış güzellikleri- ni yitirmeye gön- lüm razı olmuyor. Gerçi düzyazıla- rımda olabildiğince an Türkçeye bağlı- yımdır. Ama şiirde böyle sınırlar koy- muyorum kendime. Içimde çırpınan kuşun hüzünlü yahut neşeli şarkısına dudaklanma dokunan sözcüklerle kar- şılık vermek istiyorum, bunun şiir oldu- ğunu düşünüyor yahut ben öyle sanıyo- rum. Sözcüklerin masumiyeti söyleme dönüştüğünde, yerini ideolojiye bırakır. Eğer dünya görüşünüz insana, doğaya; insanın doğayla uyumlu yaşamasına yö- nelikse, sözcükler dünya görüşünüzün ifade edicisi olur. Şiirin gücü, sözcüğün haysiyetini kolladığı gibi, onu kendi sa- fına da çeker. 'ANLATICI...' - Bir de şu var, "Taylar ve Yolcular ", "Nidâ " gibi şiirlerinizde anlatıcı olmak- tan vazgeçmiyorsunuz. Hele Zeyl bölü- mündeki tek şiir "Perperişan " göz önünde tutulursa anlatımcılık hep süre- cek gibi gözüküyor. Bu özellik ilk üç ki- tabmızda temel özellikti zaten. - Doğru. MJâ'daki şiirlerin bir kısmı anlamı yüzeye çıkaran şiirler. Ama şunu burada söyleyeyim: "Perperişan" 1984'te kaleme alınmıştı ilk kez. Onu o haliyle bir kenara bıraktım. 95'te, 98'de de bu taslak karşuna çıkıp durdu. 2004'te ve 2009'da yeniden çalışma def- terimde karşuna çıkınca onu tamamla- mazsam sanki bana köstek olacak diye düşündüm. Zeylnâmeler vardır gelenek- sel edebiyatımızda. Bir başka şairin şii- rine ilişkin yazılabildiği gibi, şairin ken- di şiirine bir bağlantı noktası bulunarak da kaleme alınmışlardır. Sonuçta, ilk ki- tapların bağlamındaki bu şiir Nidaya girdi. "Taylar ve Yolcular" ile "Nidâ" adlı şiirler anlamı yüzeyde sunar gibi gözükse de, başka türlü alımlamalara el- verişli gibi geliyor bana. ÇAĞIMIZDA CÖRSELLİK İMCENİN BAŞAT ÖĞESİ - "Şiirin açıklaması yine şiirin kendisi- dir" diye genel bir düşünce var. Öyle de olsa Dede Korkut'un Deli Dumrul'una Ikiz Kuleleri yıktırmanızı sormadan edemiyorum. "Perişan " şiirindeki dize- ler şöyle: "Boy hoylayıp soyuna kibrit/ Çakınca gördüydü delilerin/En çılgını- nı kiDeli Dumrul/Diyorlardı; Elbruz- lar'dan yüce/ Olamaz deyip yerle yek- sân/Eylemişti îkizkule ejderini." - Mitoslar, efsaneler, halk hikâyeleri bir dilin zengin olanaklarıdır bana kalır- sa. Sadece dUin mi? tmgeledikleri, çağ- rıştırdıkları ile her çağda yeniden yeni- den farklı metaforlara açıktır bunlar. Sözcüklerin anlama, mitlerin metaforla- ra dönük yüzü, hangi şairin ilgisini çek- memiştir ki? Deli Dumrul şiir yoluyla çağımıza konuk ediliyor ve itiraz hakkı- nı bir kez daha kullanıyorsa ne güzel. Daha o dizeleri yazarken de heyecan- landırmıştı beni. îkizkuleler'in dünyayı egemenliğine aldığı bir zaman diliminde şiir pekâlâ bir Deli Dumrul olmayı göze alabilir, almalıdır da. - Bu bağlamda Kafkas mitolojisiyle de epeyilgiligörünüyorsunuz. "Son Ubıh" adlı şiire bütünsel olarak, "LaMinör", "Taylar ve Yolcular"gibi şiirlere de sız- mış Kafkas mitleri. - Evet, ben mitlerin plastik sanatlarda olduğu gibi şiirin de ilgi alamnda oldu- ğunu düşünüyorum. Çünkü mitosla im- genin iç içe, birbirini besleyen ve büyü- ten olduğunu sanıyorum. Divan şiiri Doğu mitolojisinden yararlanmıştır. Çağdaş şairler ise Yunan mitolojisin- den. Ne var ki, bahsettiğiniz şiirlerde, mitler değil, tarihtir kendine yer bulan, yahut geçmişin zihinlerde bıraktığı sol- gun anılar... - Nidâ 'da, ressam Habip Aydoğ- du'nun bu kitap için yaptığı desenlere yer vermişsiniz. Fransız şairlerinden ba- zılarmın kitaplannı 20. yüzyıl ortalarm- da iinlü ressamların çizimleriyle yayım- ladıkları biliniyor. 50liyıllarda Türki- ye'de de şiir kitaplanntn bazılan sayfa- lannda resimlere yer verdiler. Örnekleri çoğaltmak istemiyorum. Bu desenleri kitabmıza alış nedenini söyler misiniz? - Tespitleriniz doğru. Bu görsel öğele- ! ri bir bezek olarak düşünmemek gere- ; kir. Çağımızda özellikle görselliğin im- I genin başat öğesi olarak öne çıktığım ! söyleyebiliriz. Öteden beri sanatlann bütünleşik kullanımının önemine dair görüşlerimi belirtmiştim. Deneme ki- taplarımda buna ilişkin yazılar var. Si- nema sanatı bu işi inanılmaz boyutta kullanıyor. Bu yüzden etki gücü artıyor. Sözcüklerin gölge çağrışımlan, desen- lerle bütünleştiğinde şiir zenginleşiyor diye düşünmek gerekiyor. Okur bu de- senlere mudaka bakmak zorunda değil. Ama yine de Cemal Süreya'nın o sıcak, sımsıcak dizeleri benim de gerekçem ol- sun isterim. Ne diyordu Cemal Süreya: "Tâ çocukluğumdan beri/ Ne buldum- sa okudum/ Sonunda anladım ki/ bir kitapta resim şart." • Nidâ/ Ahmet Telli/Everest Yaytnk- rt/9ls. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1 0 5 0
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle